Konu Başlıkları: Mustafa İslamoğlu Şiirler
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Ağustos 2008, 14:59   Mesaj No:1

Esma_Nur

Medineweb Emekdarı
Esma_Nur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Esma_Nur isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 4458
Üyelik T.: 19 Ekim 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:kadın
Memleket:sivas/istanbul/
Mesaj: 5.619
Konular: 583
Beğenildi:4898
Beğendi:6572
Takdirleri:26238
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Mustafa İslamoğlu Şiirleri

Mustafa İslamoğlu Şiirler

Takdim

Özlemekten yorulmuşum, kapında durdur beni
Ucu sana dek ulaşan bir zincire vur beni

Beni çöllerden sorma, ki sonra Mecnûn yerinir
Aşksızlıktan taş kesilmiş şehirlere sor beni

Karanlık yerlerimi bir bir soyundum asfaltlara
Şimdi yüreğim üşüyor, giyindir ey nûr beni

Ben Leyla'ma gidiyorum, çekil önümden Leyla
Gayri, cennet olsan durmam, bak çağırıyor beni

Toprağımın gözlerinden çöllerin yanağına
Süzülen bir damlayım yâr, kabul buyur beni

Hangi denize attımsa tutuştu saçlarından
Bir kez bak, yoksa bu yürek yarı yolda kor beni
_______
Mustafa İslamoğlu

Öfkemin bahçesine SU ver sen
Kalkalım bir seher vakti Nuveyba
İşgal edilmiş topraklarımız üstüne
Güneş doğmadan önce
Her taşın dibine bir yıldız gömmüşler
Şu denizden hala kırbaç sesi gelir
Atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba
Ne zaman öpmüştün ayağını Selahaddin'nin
Kol kırılır yen içinde kalır
Ya baş koparsa Nuveyba
Bu gövde bir yere düşerse ya
Kan tutar dağları,atom santrallarini
Yeryüzünü ve umutları sel alır
Geriye andın,aşkın ve adın kalır
Adını çocuklar içti Nuveyba
Aşkın yüreklere düştü
Adın cellatların kirli elinde
Filistin askısına dönüştü
Kan akacak bu topraklarda kan
Kendileri benimkini
Demirden atları seninkini içecek
Bir can düşecek toprağa
Sabra
Bin can kalkacak.
Ramallah'ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba
Taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa
Güz ekinidir bilirsin verirse Mevla
Yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından
Her bir çiçek kesebilir çocuğa
Sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba
O hendekte hala tüter annelerin şarkısı
O gün bu gün hala utanır güneş
Adın ateş,andın ateş,aşkın ateş.
______
Mustafa İSLAMOĞLU

Hümeyra
Kına yakmasaydı annen
Saçını yolarak taramasaydı
Dağı kızdıran sen değilsin,biliyorum
Şimdi kül olan saçların
Dağınık kalsaydı
Koş Hümeyra koş
SUyu seyret şöyle uzaktan
Son birkez daha bak şöyle uzaktan
Minnacık ellerini aç,gerdir bileklerini
Serçe kuş yüreğini bir an sıkıca tut
Sonra,savur göğe kocaman dilelerini
Ölürken gözlerini görmemeliydim Hümeyra
Yalvaran,suçlayan,vuran
Ben her saniye öldüm
Sense ateşin koynunda,yaşıyorsun hala
Şu iki azap meleği gibi duran
Gözlerini çek üstümden
Yaşayacaktın,hayatı görecektin
Görecektin denizi görecektin gemiyi
Binecektin hüzne el sallayacaktın
Soluk soluğa
Savuşturmağa gelen seni
Başkalarının işlediği günahın
Cezasını çekiyorsun Hümeyra
Madem sefihlerle aynı gemiyi paylaşıyorsun
Dur,deli çocuk,çırpınma boşuna
Yere geçiyorsun
Yalvarışın o yüzden çarpıp geri dönüyor
Göğün duvarına
O yüzden gelmiyor
Melekler yanına
___________
Musatafa İSLAMOĞLU<!-- / message --><!-- sig -->

Bir Kırık Ezgi
sevinmem sevince benzemiyor

ne de üzülmem üzüntüye
gözde geçirilmiş sözler söylüyorum
ömrüme ilişkin
belki birazcık avutur beni diye
ağlamayasın için susuyorum
benden almayasın kara haberi
ağlama ki sakinleşirsin diye korkuyorum
fırtına habercisi gözlerinde
yarasalar uçuşuyor yine

gözyaşların bir kurşun ta şurama saplanır
sen ağlama İbrahim Erciyes gazaplanır

yüreğin işlevini bilmeyen bu insanlar
haber bülteni dinliyorlar
ölümler duymak, kimbilir
cinayete doymak için belki de
birbirine uzak iki zambak hakkında
benim ildiğimi bilmiyorlar
derdimi ancak papatyalara açabildim
şimdi onlar taç yapraklarını yoluyorlar

heba oldu sandığın yaşların hesaplanır
İbrahim sen ağlama Erciyes gazaplanır

Heyelân
Gün gelir
Sairlerin de dili tutulur
Sözler seçilir sözlerden
Gerisi unutulur
Kitab'ı eline alır bir şair
Şiirinden utanır
Zamanın keskin gözleri vardır
ölümsüz olanı iyi tanır
o dem başaklara kelleye kavuşur
kelleler başaklanır
Kitaba, silaha ve tesbihe
üleştirilen insan
üç boyutlu bu bir sıratta buluşur
göz kayar, gönül kayar ve can kayar
insan aldandığı kadar insandır
böyle bulunur ince keskin yollu yar

bu bir heyelandır
gün gelir
şairlerin de dili tutulur
sözler seçilir sözlerden
gerisi unutulur


Öfkemin hançerine su ver sen
kalkalım bir seher vakti Nuveyba
işgal edilmiş topraklarımız üstüne
güneş doğmadan önce

her taşın dibine bir yıldız gömmüşler
şu denizden hala kırbaç sesi gelir
atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba
ne zaman öpmüştün ayağını Selahaddin'in

kol kırılır yen içinde kalır
ya baş koparsa Nuveyba
bu gövde bir düşerse yere ya
kan tutar dağları, atom santrallerini
yeryüzünü ve umutları sel alır

geriye andın, aşkın ve adın kaldı
andını çocuklar içti Nuveyba
aşkın yüreklere düştü
adın cellatların kirli elinde
Filistin askısına dönüştü

kan akacak bu topraklarda kan
kendileri benimkini
demirden atları seninkini içecek
bir can düşecek toprağa
Sabra
bin can kalkacak.

RamALLAH'ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba
taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa
güz ekinidir bilirsin verirse Mevlâ
yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından
her bir çiçek kesebilir çocuğa

sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba
o hendekte hâlâ tüter annelerin şarkısı
o gün bu gün hâlâ utanır güneş
adın ateş, andın ateş, aşkın ateş. N u v e y b a !

Mustafa islamoğlu

Takdim

Özlemekten yorulmuşum, kapında durdur beni

Ucu sana dek ulaşan bir zincire vur beni

Beni çöllerden sorma, ki sonra Mecnun yerinir

Aşksızlıktan taş kesilmiş şehirlere sor beni

Karanlık yerlerimi bir bir soyundum asfaltlara

Şimdi yüreğim üşüyor, giyindir ey nur beni

Ben Leyla’ma gidiyorum, çekil önümden Leyla

Gayrı, cennet olsan durmam, bak çağırıyor beni

Toprağımın gözlerinden çöllerin yanağına

Süzülen bir damlayım yar, kabul buyur beni

Hangi denize attımsa tutuştu saçlarından

Bir kez bak, yoksa bu yürek yarı yolda kor beni

Bir Kını Toprağa Verdik Kılıç Şimdi Daha Keskin

sure sure işlemişler göğsünü tavusumun

adresime çıkartılmış baharagöz değmişler

gün vurdukça hatırana,daralıyor nefesim

öylesine bin acıya tahammül etse de

bu cevre tahammül etmez göğüs kafesim

aşk iğnesi, yürek oltası

sakalının tellerine değmiş olmak için rüzgar

bugün daha bir telaşlı

bugün ekmek yapmıyor annem

çün soframız hüzün kaplı

bu ne göç ediştir bre, bune acı uçuştur

kırılmıştır hala çırpar serçemin kanatları

can bir yana, ten bir yana

vurulduktan sonra baba gördüm koşan atları

Yasin yelesinde bin Hıra saklı

sağrısında kan damlıyor izlerinin üstüne

ardından yankılanıyor hasretin hoyratları

vurmasınlar

vurmasınlar söyle

vurmasınlar söyle baba şaha kalkan atları


( Haziran 1989 )

Göçmen Kuşlar

.....
hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomurcuğu
......
gece yine kustu bütün kinini
her saniye can çek, kıvran, sabah et
efendi, demirbaş kabul et beni
mevcut listesinin başına kaydet
gece yine kustu bütün kinini

Alıntı:
Ecrin Üyemizden Alıntı
Göçmen Kuşlar

.....
hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomurcuğu
......
gece yine kustu bütün kinini
her saniye can çek, kıvran, sabah et
efendi, demirbaş kabul et beni
mevcut listesinin başına kaydet
gece yine kustu bütün kinini

[RIGHT]hançerlenmiş çatal yürek iki baş
başbaşa vermişler konuşmuyorlar
yetimce gözlerden savruluyor yaş
yağıyor dışarda içli içli kar
çatal yürek hançerlenmiş bir çift baş

bir kuş kör kafeste babasız kalır
kavrulur bir serçe anasızlıktan
ah gülmeyen gözler yollarda kalır
dökülür yaşları vefasızlıktan
bir kuş kör kafeste babasız kalır

yataklar küf gibi zindan kokuyor
küsmeler küsmeler ve barışmalar
bir dost yüreğimde sevgi dokuyor
ayrılık gözyaşı son sarışmalar
yataklar küf gibi zindan kokuyor

herkesle gülünür fakat çilelim
ağlanmaz herkesle unutma bunu
dostluk yemininin üstünde elim
bölmez mi bölmez mi hasret uykunu?
ve gülmek ki tokat tokat çilelim

kadehler dolusu baldıran zehri
gördün, göz kırpmadan nasıl içilir
bilirsin haldaşım bu zalim şehri
burda dirilere kefen biçilir
korkusuz içilir baldıran zehri

bak körpe ceylanlar nasıl vurulur
zalim avcı gezer bizim bağlarda
ceylanları vuran eller de kurur
bir parça kırmızı kir kalır karda
yavru ceylanlar bak nasıl vurulur

hangi dost dikmişti şu tomurcuğu
bağrımın içinde göğerip duran
ey kara günlerin dertli çocuğu
senin nabzın mıdır ranzamda vuran
söyle kim dikmişti şu tomuruğu

ne açmaz gül imiş ah şu bahtımız
ağarsa mı ola kıpkırmızı tan
yad elde kuruldu payitahtımız
hüzün sarayında bir garip sultan
ne açmaz gül imiş ah şu bahtımız

artık güneşlerde kara doğuyor
geçmiyor umudu vuran zamanlar
hayat yıldırıyor hayat boğuyor
bilmem kimin için çalıyor çanlar
güneşler de artık kara doğuyor

bu yağmur bu yağmur niçin yağar ki
görmez mi bir çift göz suluyor yeri
vurulanlara su sunma be saki
kavrulsun garibin yansın yüreği
bu yağmur bu yağmur niçin yağar ki

her seher uzaktan bir horoz sesi
ne çılgın yalıyor parmaklıkları
esiyor Yusuf’un kutlu nefesi
yıkıyor Züleyha kara duvarı
ıraklardan yanık bir horoz sesi

gel yaralı serçem küsme bahtına
vurma kayalara allı başını
anka kuşu olsan geçmem tahtına
bir sen kaybetmedin can yoldaşını
yaralı serçem gel küsme bahtına

ey kara çayımın buğulu kiri
kıvrıla kıvrıla nere gidersin
ötelerden eğer sorarsa biri
bırakmadılar da gelmedi dersin
kara çayımın ey buğulu kiri

mahpus ranzam soğuk yüzüne senin
sahte gülüşleri tercih ederim
meftunu olmuşum demir kefenin
sende yaşar, sende ölüp giderim
mahpus ranzam soğuk yüzüne senin

gece yine kustu bütün kinini
her saniye can çek, kıvran, sabah et
efendi, demirbaş kabul et beni
mevcut listesinin başına kaydet
gece yine kustu bütün kinini

Derde sevdalıyım derde vurgunum
bu sevda düşürür eline cânâ

hep sürüklenmekten inan yorgunum
niye kattın gittin seline cânâ

perişan dağınık ve de bozgunum
ne çare düşmüşüm diline cânâ

Eyyub’um Yusuf’um hadi Mecnun’um
amma dayanamam yeline cânâ

yanmış vurulmuşum, meftun olmuşum
saçlarının bir tek teline cânâ

yüklenme bu denli kurban olayım
yetmez mi savurdun külüne cânâ

derde sevdalıyım derde vurgunum

yerine varmamış dileklerimi
götürün melekler n’olur götürün
soldurmayın açmış çiçeklerimi
Mevla’dan dertlere derman getirin
yerine varmamış dileklerimi…

bütün umutların bittiği yerde
hayret ölüler de volta atarmış
inanmazsan civan bak yarıver de
gönül mezarımda kimler yatarmış
göster can alıcı o melek yerde

doğduğum yerlerde vurgun mu oldu?
sular mı yürüdü memleketime
soldu, gün görmemiş menekşe soldu
kaç hançer saplandı safiyetime
doğduğum yerlerdevurgun mu oldu?

arasıra kuşum uç üzerimden
vefasızım amma belki özlerim
bir de sen oklama ta can yerimden
gel, bugün de taşma ırmak gözlerim
kuşum arasıra uç üzerimden
göç eden kuşların gözleri kara
dayan gülüm dayan bahar gelecek
muhabbet ne büyük kapanmaz yara
ölecek yaralı serçe ölecek
dönecek mi söyle kuşlar bahara?

Bir güzel düş gibi bir hayal gibi
sen de git can kuşum, de var sen de git
dost mezarı içim bulunmaz dibi
düşersem aklına el aç niyaz et
belki bir su yürür…içim çöl gibi…
.
Mustafa İslamoğlu


Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.
Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”

MUSTAFA İSLAMOĞLU


Bende Kalsın
al da git eğreti gülüşlerimi

isyanı kutsayan yüz bende kalsın

maviye boyama zor düşlerimi

gemimi yakacak köz bende kalsın


mermere saplanan bir deli su’ca

nefreti sevdama etmişim boca

karanlığa dönük bir çift namluca

tetikte bekleyen göz bende kalsın


neşeyi açmadan solanlara ver

gülüp eğlenmeyi yılanlara ver

baharı, bahçeyi çalanlara ver

Van Gogh’un çizdiği güz bende kalsın


bilirim yol uzun sürmek zor ama

çekmediğin kahrı koy matarama

azık kıt, vakit dar, tuz bas yarama

çiledeki aziz giz bende kalsın


1986
Mustafa İslamoğlu


değerli kardeşim yüzüme vurmayın foruma giremediğimi;)
evdiki pc dışarı fırlatıyo forumsan:(

estağfirullah kardeşim yüzüne niye vuralım.. özledik demek ki paylaşımlarını
öyle kaybolup gitmek yok

Allah razı olsyun güzel kardeşim
demek hoş bir sada bırakmak
bu fakirede nasip olmuş...
Haber vermeden gayb olmam
mechuleşmem bana kalmış bişey değil
evde giremiyrum diğer pc yede geçmek
her zaman olmuyo
dua ile...

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o





allah razı olsun hocam sevda insana herşeyi yaptırır kendimden biliyorum emeginize saglık

Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.

Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”...

Allah'ı Çok Sevenler, Her Durumda Allah'a Yönelip Dönerler:

Allah Sevgisi, Kişilik, Davranış ve Bakışlara Yansır:

Allah'ı Aşkla Sevmek

Allah'ı aşkla sevmek, Allah sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstünde en şiddetli, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde yaşanması, kalplerde hissedilmesidir. Allah'a kavuşmak için özlem duymak, O'nun Zatına ve yarattıklarına karşı güçlü bir sevgi beslemek ve bütün kainatı sevgi gözüyle kucaklamaktır. Saymaya güç yetiremeyeceğimiz nimetlerine karşı olan hayranlığımızın ve şükrümüzün bir sonucu olarak Yüce Alah'a coşkulu bir aşk ile kalpten bağlanmaktır. En çok O'na güvenmek, sadece O'nu yüceltmek, sadece O'nu hoşnut kılmaya çalışmak ve yalnız O'nu dost edinmektir.Kuran'da Hz. Musa'nın Yüce Allah'a olan sevgisi ve O'nu razı etme isteği şu şekilde bildirilmiştir:

Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.

Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”

MUSTAFA İSLAMOĞLU

uzaklardan Nükleer Deva sevda lafız manasıylada kara demek değilmidir aslında.biz kara sevda deriz bilmeyiz kara kara demekteyiz
Aşk başka çok başka yoktur düşmeyende tuzağına
______________________________________________
Elem,Esma_Nur yorumlar için şükran
Dua ile...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Esma_Nur 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Üfleyin dağıtın Videolar/Slaytlar Esma_Nur 0 42 12 Aralık 2024 19:26
Fetolar bitmez ama! Taziye-İlan-Selamlaşma Kara Kartal 5 120 21 Ekim 2024 10:49
Bulaşık makinasında turşu yapıyoruz Turşular Esma_Nur 0 70 18 Ekim 2024 23:05
Tarifsiz Acımız Taziye-İlan-Selamlaşma Vasat 11 382 05 Eylül 2024 09:33
Yasdayız😭 Taziye-İlan-Selamlaşma Vasat 9 257 31 Temmuz 2024 13:05