Hayatımızın Mihenk Taşı: Eğitim ve Sıdk (1)
İnsan dünyaya, insanlığın lezzetini tatmak ve hayatı güzel bir şekilde yaşamak için geldi. İnsan-ı kâmil olabilmek için ve ruhuna şifrelenmiş esmaları gün yüzüne çıkarmak için yoktan var edildi.
Ve insana her döneme ait öğrenme ve merak duyguları verilerek süreçlerden geçirildi. Her döneme ait kabiliyet ve ruh hali verildi. Bu dönemler iyi değerlendirildiğinde de bir insanın nasıl insan-ı kâmil olacağı bize bildirildi.
Peygamber Efendimiz sav. Rabbinden öğrendiği ilimle bizlere ışık tutmuştur. “İlim Çin’de de olsa gidip alınız.” sözüyle ilme verilen önem gözler önüne serilmiştir. Çünkü insan, ilim öğrendiğinde ve öğrendiği ilmi yaşayabildiğince insandır. Ayrıca insan, öğrendiği ilmi öğrettikçe ilminin zekâtını da vermiş olacaktır.
Hayatın her basamağı öğrenmekten geçer. Basamak basamak tırmandığımız hayat merdivenlerin her basamağına çok hikmetler sıralanmıştır. Bunları anlayabilmemiz için anne karnından itibaren bir öğrenme sürecine gireriz. Kimimiz hayatının yönünü dünyaya döndürür kimimiz de ebedi âleme döndürür hayatının yönünü ve buna göre azimle çalışır.
“
Hem her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir. Eğer iman-ı âhiret o hanenin saadetinde hükmetmezse, o aile efradı, her biri şefkat ve muhabbet ve alâkadarlığı derecesinde elîm endişeler ve azablar çeker. O cenneti, cehenneme döner. Veyahut muvakkat eğlenceler ve sefahetlerle aklını tenvim edip uyutur.” (Asa-yı Musa 8.Mesele)
Eğitim ilköğretimde veya ana sınıfında başlar gibi görüşler vardır. Hayır, eğitim aile de başlar. Eşler ne kadar bilgili, görgülü, tevazu sahibi, çalışkan, azimli, hak ve hukuka riayet eden ahlaki değerlere sahip bireylerse o ailede yetişecek çocuklarda o ahlaki değerler üzerine yetişeceklerdir. Her aile bunu düşünecek olursa kendisine düşen görevleri en güzel şekilde yerine getirme azmi içine girecek ve bununla birlikte iyi komşular ve iyi bir mahalle ve iyi bir köy veya ilçe ve iyi bir il ve iyi bir ülke olarak devam edecektir. Tabii kötülükler ve hatalar her zaman hayatın içinde olacak ama o kötülükler bizlerin kalplerinde olmayacaktır.
İnsan bir fidan gibidir. Fidan halindeyken nasıl budar ve gerekli olan şeyleri ona verirsek o fidan yönde büyüyecektir. İnsan da bunun en gelişmiş biçimidir.
Bediüzzaman’ın geniş ufuklu bakışından öğrendiğimiz:
“
Hem her bir şehir kendi ahalisine geniş bir hanedir. Eğer iman-ı âhiret o büyük aile efradında hükmetmezse; güzel ahlâkın esasları olan ihlâs, samimiyet, fazilet, hamiyet, fedakârlık, rıza-yı İlahî, sevab-ı uhrevî yerine garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgâmlık, tasannu, riya, rüşvet, aldatmak gibi haller meydan alır. Zahirî asayiş ve insaniyet altında, anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder; o hayat-ı şehriye zehirlenir. Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kavîler zulme, ihtiyarlar ağlamağa başlarlar.” (Asa-yı Musa 8.Mesele)
Yarım asırdır yozlaştırılmaya çalışılan ve son kalelerimiz olan ailelerimiz yıkılmaya başlanırken ilk yapmamız gereken en önemli şey;
ailelerimizi ayakta tutmaya çalışmalıyız. Bir evin içinde birbirinden bağımsız hale geldiğimiz yuvalarımızı toplayarak birlik olmayı ve bireysel menfaatleri bir kenara bırakarak aile olmayı öğrenmeliyiz. Bundan sonra çocuk eğitimini ve toplumun geleceğini düşünmeliyiz.
Teknolojinin ilerlemesiyle manevi olarak dağılmış ailelerimizin yanına dönmeliyiz. Saatlerce televizyonun karşısında cinsi içeriklerin yaygın olduğu ve tarihimizi yeni nesillere kötü gösteren diziler yerine ailemizle hasbihal etmeyi öğrenmeliyiz. Belki bu kulağa basit gibi gelebilir ama en zor olan aile içindeki bireylerin birbirlerini kusurlarıyla sevip birbirlerine güzel söz söyleyerek bir arada yaşamalarıdır. Yoksa kulağına kulaklık takarak bedenimiz evde gibi görünse de kalbimiz ve aklımız kim bilir nerelerde kimlerle dolaşır halde olduğunun kolay bir kaçış yolu ve kolay bir yol olduğunun farkına varmalıyız. Zor olan kalben ve ruhen sevdiklerimizle zor anlarda dahi bir arada kalabilme zamanlarımız ve hayatı iyisiyle kötüsüyle paylaşma mücadelemizdir. Eğer eşler bunları başarabiliyorlarsa ebeveyn olma talebinde bulunsunlar. Çünkü hayata geçici zevklerin peşine takılıp oralarda kalmak için gelmedik.
Geçen haftalarda yaşadığım ve çok üzüldüğüm aynı zamanda sinirlendiğim bir konuyu paylaşmak istiyorum. Bir ilköğretim okuluna yeğenimi götürdüm ve okulun bahçesinde bekliyordum. Dakikalarca çocukların içeri girebilmesini bekledik. Çocuklar sırtlarında ağır çantalarla anlayamadıkları bir bekleyişim içindelerdi. Öğretmen, velileri birçok kez uyarmasına rağmen bazı kadınlarımızın nasıl duyarsızlaşmış ve nasıl cahilce tutum içine girdiğini gördüm. Öğretmen mikrofonla: “Sayın veliler, lütfen çocuklarınızı sıraya bırakıp onların yanından ayrılın, sarı çizginin arka kısmına geçin” sözünü defalarca tekrarladı. En sonunda Öğretmen: “Sayın veliler, eğer siz kurallara uymazsanız, her gün böyle yaparsanız, bizlerden çocuklara kurallara uymayı, onları eğitmeyi beklemeyin.” sözü yüreğime oturdu. Nasıl hakikatli bir sözdü ve konunun özeti o anda yapılmıştı. Ama bazı veliler sanki hiç duymuyormuş gibi hiç duruşlarını bozmadan sanki çocuklarını hiç görmemişler gibi hâlâ çocukların durduğu sıranın ortasında duruyordu.
İşte bizim öğrenmemiz gereken konu:
ilk önce ebeveynlerin eğitilmesidir. Yoksa bir çocuğu okula gönder yıllarca okusun dursun, en sevdiği, güvendiği anne ve babası o haldeyken o çocuk hep o tabloyu örnek alacaktır. Sorunu ortadan değil, baştan çözme yoluna gitmeliyiz.
Her ailedeki büyükler bir gelecek inşa etmek istiyorlarsa ilk önce kendilerini eğitmekten başlamalıdırlar. Çünkü bir insan bir değeri hayatına yerleştirebilmek için yıllarını verebiliyor.
Güçlü ve merhametli bir toplumun bekası için çıktığımız bu yolda tüm mümin kardeşlerimizi destek için bekliyoruz.
Mutlu çocuklar ve mutlu bir gelecek için mutlu anne ve babalar olmaya ne dersiniz?
Mihenk: Altının ayarını anlamaya mahsus bir taş. Ölçü. İyiyi kötüyü ayıran, ayar âleti. Bir insanın kıymetini, ahlâkını anlamaya yarayan vasıta.
alıntıdır
Nur KABADAYI DEMİR