Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 16:38   Mesaj No:1

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:39
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:174
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
evtx İslam Ahlak Felsefesi 1.2. ve 3. Hafta Ders Notları

İslam Ahlak Felsefesi 1.2. ve 3. Hafta Ders Notları

İSLAM AHLAK FELSEFESİ
1.HAFTA
GİRİŞ:
Davranışların ortaya çıkış sürecinde insanın aklıyla değerlendirmeleri sonucu ortaya çıkan iradesi, temel içgüdüler ve arzu ile istekler bir çatışma alanı ortaya çıkabilmektedir. İnsanın tercihi sonucu bir eylem ortaya çıkmaktadır. Hâlbuki diğer canlılarda durum böyle değildir. Onlar hareketlerini doğal içgüdülerinin sonucu sergilemektedirler. İşte insanın bu yönleri ahlak dediğimiz alanın ortaya çıkmasına neden olur. Böylece ahlak alanı insanın kendi maddi var oluşunun ötesinde aşkınlığını sergilediği bir boyut olur.
İnsan diğer canlılardan farklı olarak kültürel bir varlıktır. insanlık tarihinin birikimini üzerinde taşır. İnsanın bu anlamıyla kültürel varlık olması onun ahlak alanını derinden etkiler.
Dinler temelde iki alanda iddia sahibidirler:
1) İnsanlara doğru inancı öğretmek.
2) İnsanlara iyi ameli öğretmek.
Ahlak alanı temelde ikincisiyle ilişkilidir. İyi amel, eylem ve davranış ile bunların arkasındaki değerler ahlakın konusunu oluşturur. İnançla ilgili kabuller, metafizik önermeler de ahlak alanını etkiler.
Dinler her şeyden önce hitap ettikleri toplumların ahlaki seviyelerini yükseltirler. Son din olan İslam sahih imanı ve salih ameli getirmiştir. Ahiret anlayışıyla mükemmel, yetkin, kuşatıcı ve her halükarda işleyen bir adalet anlayışını tesis etmiştir. Melek ve Peygamberlik inancı ahlaki düzenin kurucusu ve koruyucusudur.

1-CAHİLİYE DÖNEMİNDE AHLAK:
İslam öncesi Arap toplumunun ahlaki tutum ve davranışları yeni dinle mukayese edildiğinde hem süreklilik hem de farklılaşma unsurlarını taşır. Cahiliye edebiyatında ahlâk kelimesine rastlanmamaktadır. Bu kelimenin tekili olan hulk ise nadiren kullanılmıştır. Bir ölçüde iyi ahlâk mânasını ifade etmek üzere (mürüvvet) tabirine daha çok rastlanır.
Hazcı ahlak anlayışı Cahiliye dönemi Arabının baskın karakteriydi. Nitekim bu olgu Cahiliyye şiirine de yansımıştı. Muallâka şiirleri buna en güzel örnektir.

2- KUR’ANİ AHLAK PRENSİPLERİ:
İslam’ın ahlak alanına kattığı en önemli boyut ahlakın metafizik ve deruni boyutunu inşa etmesidir. Bütün evrenin ve insanlığın yaratıcısı olan Allaha ve ahirete iman bu boyutun iki önemli esasıdır.
İslâm dînî kabile anlayışının belirlediği şeref ile onur erdemlerinin ve öte dünya fikrinden yoksun kaba haz ahlakının karşısına ALLAH inancından beslenen evrensel adalet erdemi ile nefis muhasebesi erdemlerini koymuştur.
Kur'ân ele aldığı konuları bir ders kitabı gibi sistemli ve analitik incelemez. Ahlak alanında da durum aynıdır. Fakat o ahlaki özü, neşveyi ve canlılığı eksiksiz bir şekilde sunar. Belki de Kur’an’ın en zengin içeriği ahlak alanındadır. Hz. Peygamber ise dinin ahlak modelinin yaşayan örneğidir.
Nitekim Hz. Âişe Hz. Peygamberin ahlâkının Kur'an ahlâkı olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple İslâm ahlâkı Kur'an ve Sünnetle başlar.
Kur'ân-ı Kerim’de ahlâk kelimesi çoğul formunda kullanılmaz. Bununla birlikte tekil formu olan huluk kelimesi biri "âdet ve gelenek", diğeri de "ahlâk" manasında olmak üzere iki yerde geçer.
Görünür âlemin yegâne mükellef ve sorumlu varlığı olarak insanı tanıyan Kur'ân-ı Kerîm, bu sebeple onun ahlâkî mahiyeti konusuna özel bir önem vermiştir. Bu sorumluluğu sebebiyle insan ALLAH’ın yeryüzündeki halifesi olarak kabul edilmiştir. Bunun yanında insanın topraktan yaratılan bir de beşerî cephesi vardır. İşte insandaki bu ikilik onun ahlâkî varlık alanını doğurur.
Semavi dinler geleneğinin bir devamı olsa da, İslam ahlakının Hz. Peygamberin nübüvvet göreviyle başladığı söylenebilir.
Metin ve Yorum:
İlk müfessirler, hadisçiler ve fıkıhçılar doğal olarak geniş anlamda büyük oranda aklî faaliyet içeren analiz ve yoruma başvurdular. Fakat bu faaliyet dinî hakîkatin temel kaynakları olan Kur’an ve Hadislerle sıkıca irtibatlıydı. Bu nedenle, bu faaliyet çabaları tutarlılık ve kapsamlılık gibi iki zorunlu unsur içeren gerçek cedelî ve aklî faaliyet özelliği taşımaktan uzaktı. Bu faaliyet neticesinde ortaya çıkan gerçek anlamda bir ahlâk teorisi değil, en iyi yorumla ahlâkî sezgi ve karşılıklar serisiydi.
Tefsirciler, hadisçiler ve fıkıhçıların Kur’an ve Hadislerin ahlâkî prensiplerini îzâh edip temellendirmeye teşebbüs ettikleri oranda ahlâkî alana dalmaları, “nassî ahlâk” olarak isimlendirilen şeyin özünü oluşturur.
İslâm ahlâkının gelişiminde iki merhalenin birbirinden ayrılması önemlidir: 1. Kur’an ve Hadislerin ahlâkî prensiplerinin bir dereceye kadar asıl yorumsuz formları.
2. İslam âlimleri tarafından gelenekler içerisinde geliştirilen ahlâk teorileri.
Bu iki merhale arasındaki ayrım önemlidir. Çünkü sonraki dönem muhalif felsefî ve kelâmî grupların birbiriyle çatışan ahlâkî ve teorik yorumlarını bu ahlâkî prensipler belirleyip şekillendirmiştir.
Kur’ânî ahlâk prensipleri kavramı doğal olarak çok muğlâk ve analizi zor bir kavramdır. Burada konu şu problemler etrafında incelenecektir:
1. İyi ve kötünün tabiatı, 2. İlâhî adalet ve kudret,
3. Ahlâkî özgürlük ve sorumluluk.
Bu problemler; zamanla fıkhî, kelâmî ve felsefî çevrelerdeki ahlâkî tartışmaların özünü oluşturmuştur.
Hayr ve Birr:
Kur’an ahlâkî ve dinî iyiyi ifade etmek için bir dize terim kullanmaktadır: hayr, birr, kıst, iksât, adl, hakk, ma΄rûf ve son olarak takvâ. İyi ve doğru eylemlere genelde sâlihât diye atıf yapılırken yanlış ve günah eylemler de seyyiât olarak isimlendirilir.
Bu ikinci tür eylemlerin soyut ahlâkî ve dinî niteliği genelde ism veya vizr, yani asıl itibariyle ‘yük’ anlamında olan günah veya kötülük terimleriyle ifade edilir.


Daha genel ve daha soyut olan “hayr” terimi Kur’an’da 190 defadan fazla kullanılır. Kur’an’ın ahlâkî ve dinî karakterini diğerlerinden belkide daha iyi ifade eden terim, dürüstlük olarak tercüme edilen “birr” terimidir. Dürüstlüğü ifade eden terimler genelde soyut bağlamlarda kullanılırken iyi ameller (sâlihât) terimi çoğunlukla uhrevî diye tasvir edilebilen bağlamlarda kullanılır: bu amellerin işlenmesi âhirette hakedilen mükâfatlarıyla irtibatlandırılmıştır.
Bir taraftan mükâfat ve ceza yaptırımı, diğer taraftan ilâhî sevgi ve rızanın vurgulanması iç tutarlılık sorusunu gündeme getirmektedir. Vurgunun mükâfat ve ceza üzerine yapıldığı kelâmî ahlâk, ALLAH’ın sevgisi dürüstlüğün nihâî ölçüsü olduğu bir ahlâk anlayışıyla uyuşmaz. 8. ve 9. asırlarda ortaya çıkan değişik ahlâk okulları arasında, Rabia gibi Sûfîler ALLAH’ın sevgisine vurgu yaparken, fakihler ve kelâmcılar, özellikle de Mu‘tezile, Kur’an’da ALLAH’ın değişmez ‘va‘d ve va‘îd’inin mantıkî neticesi olan mükâfat ve cezaya vurgu yaparlar.
Bu aşamada vurgulanması gereken nokta, sonraki nesiller arasında sürüp giden münakaşaların merkezinde yer alan bu iki farklı ahlâk anlayışının her birinin Kur’an’ da açık metinsel dayanağının olduğudur.
İlâhî Adalet:
Kelâmcıları asırlarca birbirine düşürecek ikinci önemli konu olan ilâhî adalet sorusunda Kur’an muhkemdir. Ayetlerin ifade ettiği gibi ALLAH “kullarına karşı asla zalim değildir; O adaleti emreder, zalimi sevmez ve insaflı (muksitûn) dindarları sever. Bu bağlamda devamlı tekrarlanan konu ALLAH’ın “zalim insanları doğru yola iletmeyeceği” şeklindeki Kur’ânî ifadedir. Bu ayetlerin çoğunda, yukarıdaki ifade zalim tarafından işlenen yerilen bir fiille irtibatlandırılmıştır. Dolayısıyla ALLAH’ın zalimi doğru yola iletmemesinin bir sonuç değil, bu işlenen fiilin sebebi ve kaynağı olduğu ifade edilir.
Akılcı kelâmcılar ve filozofların ilâhî yardımın ilâhî adaletle olan mantıkî irtibatıyla yoğun bir şekilde meşgul oldular. Burada önemli bir nokta Kur’an’ın ALLAH’ın adaletini neredeyse tamamen olumsuz terimlerle ifade etmesidir.
Kur’ânî delillere dayanılarak ALLAH’ın “âdil” olarak isimlendirilmesi ve buna dayanılarak, gerçekte de olduğu gibi, bu terimin ALLAH’ın ‘99 güzel isimleri’ listesine dâhil edilmesi tartışma konusu değildir.
Fakat ‘âdil teriminin sıfat formunda Kur’an’da hiç kullanılmaması ve diğer formlarda dahi ilâhî isme hiç atfedilmemesi önemsiz de değildir. Adaletin ALLAH’a en açık bir şekilde atfedilmesi ayetlerde olduğu gibi genel kullanımı olan insânî adaleti gerçekleştirme anlamında kullanılır. Fakat “adl” teriminin bu kullanımlarının hiç birinin adaletin ALLAH’a atfedilmesi problemiyle bir ilgisinin olmadığı açıktır.
İnsan Sorumluluğu:
Önceki iki bölümde incelenen Kur’ânî ayetlerin çoğu insan sorumluluğunu mantıkî olarak varsaymaktadır. Burada yapılması gereken şey ise, Kur’an’dan bu tezi destekleyen metinsel deliller sunmaktır. Burada karşılaştığımız ilk zorluk, sorumluluğu ifade eden soyut bir felsefî terimin Arapça öncesinde bulunmayışıdır.
İnsanların hayatları boyunca belirlenen vakte kadar, inançlarından ve de işledikleri günahlardan hesaba çekilecekleri Kur’an’da ifade edilmektedir.
Fakat bu hesaba çekilme zorunluluğu daha da genelleştirilerek meleklere ve ALLAH’ın kendisine de uygulanabilir olup olmadığı çok açık değildir. “O (ALLAH) yaptıklarından sorguya çekilmeyecektir, fakat onlar (insanlar) sorguya çekilecektir.” ifadesini bulduğumuz klasik bir ayette dahi ilâhî hürriyet dramatik ifadelerle, bu zorunluluktan muaf tutulmuştur.
10. asırdan itibaren sadece müfessirler değil, Eş‘arî kelâmcılar da bu ayeti ALLAH’ın fiilleri ve kararlarından dolayı hesaba çekilme sorumluluğundan muaf olduğu şeklinde anlamışlardır.
Bilgi veya şuura ilaveten insan sorumluluğunun en temel ön şartı veya dayanağı hürriyettir. İnsan hürriyetinin (kader) veya gücünün (istita‘a) savunulması meselesi, Müslüman toplumu 7. asır gibi erken bir dönemde insan hürriyeti savunucuları (kaderîler) ve bunların muhalifleri olan cebrîler diye ikiye bölen ilk önemli kelâmî konu idi.
Vesvese, tağâ vb. diğer terimler de, insanların genelde tuzağa düştüğü Şeytanın kötü vesvese ve entrikaları fikrini ifade etmek için Kur’an’da sıkça kullanılırlar.
Bütün bunlara rağmen denebilir ki, ahlâkî sorumluluk ve kişisel karar vermeye dair bunca îmâlı delillere rağmen, bu sorunla ilgili Kur’an’daki açık metinsel deliller dramatik terimlerle tasvir edilen ALLAH’ın sınırsız kudret ve hâkimiyeti ile karşılaştırıldığında yetersiz kalır.

3-HADİSLERİN DELALETİ:
Başta Kütüb-i Sitte olmak üzere hemen bütün hadis mecmuaları "Kitâbü'l-Edeb". "Kitâbü'l-Birr". "Kitâbü Hüsni'l-hulk" gibi başlıklar altında özellikle ahlâk hadislerini ihtiva eden bölümler bulunur.
Buhârî’nin el-Edebü'l-müfred’i, Abdullah b. Mübârek'in Kitâbü'z-Zühd ve'r- Rekâ‘ik’i gibi yalnızca ahlâka dair hadislerden oluşan eserler yanında. İslâm kültür tarihi boyunca devam eden kırk hadis külliyatının başta gelen konuları da ahlâkîdir.
Fıkıh kitaplarındaki amelî ahlâk konularıyla tefsir ilminde "ahkâmü'l-Kur'ân" türündeki eserlerde ahlâkla ilgili konuların varlığına da işaret etmek gerekir.
Gerçekte Hadisler bize iyi veya doğrunun tabiatı, ilâhî adalet ve insan hürriyeti diye başta bahsettiğimiz üç ahlâkî kavram arasında daha belirsiz bir irtibat sunar.
İki büyük sahih hadis kolleksiyonu olan Buhârî ve Müslim’in her birinde insan gücünden ziyade ilâhî kudret olarak anlaşılan kader bölümü (veya kitabı) olmasına rağmen, 7. asırdan itibaren ahlâk tartışmalarının gelişmesinde belirleyici rol oynayacak olan iyinin tabiatı veya ilâhî adalet ile ilgili ayrı bölümler yoktur.
Yine bu hadis mecmularında genel olarak adaletle ilgili bölüm veya kitap da yoktur. Bu olgu dönemin zihniyetiyle yakından alakalıdır.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi enderhafızım 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
En Pratik Sağlık Bilgileri Pratik / Faydalı Bilgiler enderhafızım 0 175 14 Ekim 2023 13:10
Kur'an Güzel Konuşun Diyor, Konuşuyor... Serbest Kürsü su damlası 3 2570 24 Kasım 2016 14:16
Geeflow - Diriliş (15 Temmuz Darbe Rap Şarkısı) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 2101 23 Kasım 2016 12:06
Otuz Kuş & Dursun Ali Erzincanlı (Şehit Ömer... İlahiler/Ezgiler Esma_Nur 1 2833 23 Kasım 2016 11:44
15 Temmuz Demokrasi Marşı (İndir) İlahiler/Ezgiler enderhafızım 0 2415 23 Kasım 2016 11:10