Medineweb Site Yöneticisi Durumu: Medine No : 1 Üyelik T.:
14Haziran 2007 Arkadaşları:8 Cinsiyet:Erkek Yaş:50 Mesaj:
3.062 Konular:
340 Beğenildi:1352 Beğendi:451 Takdirleri:9934 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Sakarya İlitam Tasavvuf Tüm haftalar Sakarya İlitam Tasavvuf Tüm haftalar Mistisizm Nedir? Mistisizm, insanın görünen nesnelerin ardındaki gerçeklik, sonsuzluk ve birliğe ulaşma yönündeki ruhî tecrübesi ve bu tecrübeyi ifade eden doktrine verilen addır. Grekçe sır anlamına gelen musterion kelimesinden türetilmiştir. Zamanla sınırlı olan ve gelişenden ezelî ve zamansız olana geçiş tecrübesini ifade eder. Mistisizmin bu anlamı daha sonra genişleyerek Grek ve Doğu felsefelerinin Yeni Eflatunculuk adı altında uzlaştırılması çabasının ardından değişikliğe uğrayarak “bütün bir hakikat problemine aklî ve daha çok sezgiye dayalı melekelerle özel biçimde yaklaşmak” manasına gelmeye başlamıştır. Hıristiyanlığın erken dönemlerinde Yeni Eflatunculuğun Hıristiyanlıkla birleşmesi sonucu Dionysius the Areopagite’nin (650-725) Mistik Teoloji adlı eseriyle birlikte mistik bir Hıristiyan ilahiyatı ortaya çıkmış ve kavram ilk defa bu müellif tarafından kullanılmıştır. Ortaçağ ilahiyatçıları ise mistik teolojiyi “tecrübî hikmet, aşkın yönlendirmeyle ruhun tanrıya doğru teveccühü; ilâhî aşk sayesinde ulaşılan tecrübî bilgi” şeklinde tanımlamıştır. Mistisizme Bilim adamlarının Yaklaşımı: Henri Bergson “Bizim nazarımızda mistisizmin vardığı en son nokta, hayat şeklinde beliren yaratıcı çaba ile temasa geçmektir. Bu çaba Allah’ın kendisi değilse de Allah’tandır. Büyük mistik o kimsedir ki kendi maddiyetinin çizdiği sınırı aşar ve ilahî aksiyonu (fiil ve hareketi) devam ettirir.” Evelyn Underhill’e göre Mistisizm “Hak ile birleşme sanatı” William Ralph Inge’e göre Mistisizm “Ben’in Tanrı ile bir olduğunu doğrudan hissetmesi”, “Ruhun Tanrı ile ilişkisinde bütün nispetlerin ortadan kalktığı zihni tutum”, “tecrübe edilen şeyin aslında bir şeyle yani bir varlığın yahut başka bir şeyin sembolüyle ilgili olduğunun bilincine ulaşma” Albert Einstein’e göre Mistisizm “Tecrübe edebileceğimiz en güzel ve en derin heyecan mistik heyecandır. O, hakiki ilmin tohumudur. Bu heyecana yabancı olan ve onun karşısında hayret ve hürmet duymayan kişi ölü gibidir…” Bertrand Russel’e göre Mistisizm evrenle ilgili inançlar üzerindeki belli bir duygu derinliği ve yoğunluğundan başka bir şey değildir. Sarvepalli Radhakrishnan’e göre Mistisizm “eşyayı anlamlı bir bütün içinde bir araya getiren bütünleşmiş düşünce” Mistik Düşüncelerdeki Benzerlik ve Farklılıklar ● Hinduizm, Budizm, Taoizm vb. doğu dinleri, Grek Helenistik mistik dinleri ve felsefeleri, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi semavî dinlerle ilgili araştırmalar neticesinde ulaşılan sonuç şu şekilde özetlenebilir: Dünyadaki bütün felsefi ve dini anlayış ya da tezahürlerde mistisizmin ifade ediliş biçimleri arasında bir hayli fark vardır. Tecrübe ve anlayışta ise belirgin bir şekilde birlik görülür. Buna göre farklı dinlerdeki mistik tecrübelerin mutlak hakikat, ilahi varlığın içkinlik ve aşkınlığı, benliğin Tanrı ile bir olması, evrendeki kötülüğün mahiyeti ve manevi yetkinliği ifade eden kavramların bazı ortak yanları bulunmaktadır. Ancak bu tespit, dünyadaki bütün mistik doktrinlerin birbirinin tamamen aynı olan kavramsal yapılar içerdiği anlamına gelmez. Mistiklere göre mutlak hakikatin varlığı aşkındır; fakat aynı zamanda o, zaman ve mekanda bulunan bütün bir evrenin esasen tek olan iç ve zatî varlığıdır. Bütün mistik ekollerde, insanın, ruhunda mevcut daha derin ve daha üstün bir idrakle tabiatının normal sınırlarını aşarak Tanrı ile bir olabileceği veya Nirvana’ya ulaşabileceği vurgulanır. Buna göre insanda iki “ben” vardır. Bunlardan süflî ve egoist olanı, söz konusu tecrübeyi mümkün kılma yolunda bir engeldir ve aşılması gerekir. Farklı geleneklerde farklı terimlerle anılan ulvî ben ise evrenin iç yüzündeki birliği kavrama ve mutlak varlıkla bir olma istidadındaki derinlerde olan ben’dir ve süflî âlemdeki yaşantıların ürettiği hayalî ben’den farklıdır. Genellikle onlara göre insanın yeryüzündeki varlığının başlıca amacı kendi gerçek varlığını keşfetmek ve onunla aynîleşmektir. Böylece insan ilahî cevherin bilgisine erişecek, hakikati sınırlı beşerî idrak vasıtalarıyla değil, nasılsa öyle tanıyacak ve ezelî hayat, kurtuluş ve aydınlanma gibi çeşitli isimlerle anılan varoluş durumlarına erişecektir. Mistisizm Çeşitleri Mistisizmin çeşitli yönlerinin bulunması, onların birbirini dışladığı anlamına gelmez ve sık sık birbiri içine girdiği de görülür. Ayrıca saf anlamda ruh mistisizmi hariç tutulduğunda mistik tecrübenin Panenhenik, Pananteistik, Panteistik gibi bazı çeşitlerinden söz edilir. Birincisi, her şeyin farklılaşmamış mutlak “bir”de ve bu “bir”in de her şeyde olduğu fikrini savunur. İkincisi, her şeyin Tanrı’da ve Tanrı’nın her şeyde olduğunu kabul eder. Üçüncüsü, ulûhiyetin ya da ilahî olanın yaratılmışlarda ihtiva edildiğini veya evrende Tanrı olmayan hiçbir şeyin bulunmadığını iddia eder. Bu kavramlar açısından bakıldığında tabiat mistisizmi bir’in ya da Tanrı’nın tabiatta içkin olduğunu ileri sürer. Saf anlamda ruh mistisizminde ise ifade edilebilir bir Tanrı’nın varlığı fikri mevcut değildir. Gizli ve gizemli olan ruh, bu düşüncede yaratılmamış olup tabiat ya da Tanrı ile birleşmez. Fakat kendisi olmayan her şeyden soyutlanmaya yönelir. Buna göre insanın temel gayesi kendisi olmak ve kendisini bilmektir. Mistik tecrübenin ayrıca dışa dönük ve içe dönük olmak üzere iki çeşidinden daha söz edilir. Dışa dönük mistisizm, dış dünyadaki çokluğu bir olarak görmek, duyuların çokluk diye algıladığı varlıkların gerçekte derin bir birlik içinde olduğunu dolaysız biçimde anlamaktır. Robert Charles Zaehner (1913-1974) bu tecrübeyi tabiat mistisizmi çerçevesinde ele alır ve panenhenik olarak isimlendirir. Ona göre bu tür bir tecrübede insan, zaman ve mekânı aşarak tabiatla uyumlu bir bütünleşmeye girer. İçe dönük mistisizm ise mistiğin; duyu imajları, soyut düşünceler, akıl yürütme süreçleri ve bu süreçlerde oluşan arzular gibi, zihni muhtevadan tamamen boşaldığını ve bilinç dışına kaymak yerine saf bir bilinç durumuna ulaştığını tecrübe etmesidir. Söz konusu bilinç durumu tecrübe edilmiş bir muhtevaya ait değildir, yani bilincin kendisi dışında hiçbir muhtevası bulunmamaktadır. Bilincin tecrübi muhtevası boşaldığında geriye bir boşluk değil bilincin kendisi kalmaktadır. Bazı mistiklerin Tanrı ile birleşme olarak ifade ettikleri tecrübe de esas itibariyle içe dönük mistik tecrübeden ibarettir. Tanrı ile birleşme, Tanrı ile mutlak anlamda özdeş olma anlamına gelmeyip “ferdî ben”in “sonsuz ben”de çözülüşünü ifade etmektedir. Mistisizmin Özellikleri Mistisizmin önemli vasıflarından biri pasif olmasıdır. Bazı vecd hallerinin, Yoga metotlarının tatbiki neticesinde elde edildiği bilinmektedir. Fakat bu hususi hallerde bile vecdin en son noktasında yukarıdan cevap alan bir kendinden geçmişlik halinin pasifliği vardır. Mistisizmde belli oranda gizlilik vardır. Her konu herkese söylenmez. Maddeye karşı tavır vardır. Mistisizme göre madde insanı tatmin edemez. Bazı mistik hareketlerde seyru sülûk vardır. Bu yolculuk mistik hareketin esaslarına göre çok uzun ve çok meşakkatli olabileceği gibi çok kısa ve daha kolay usullerle de olabilir. Tasavvuftaki halvet ve çile gibi uygulamalar bunlara benzemekle birlikte mahiyet itibariyle farklıdır. Pisagor’a göre sâlikin üç mertebesi vardır: hazırlanma, tasfiye ve kemâl. Mistisizmdeki bu genel tasnifler, tasavvufta çok daha detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Mesela makamların sayısının 1001’e kadar ulaştığı düşünülürse zengin bir uygulama çeşitliği olduğu görülecektir. Mistisizm bir bilgi kaynağıdır. Bilgi iç aydınlanma ile, iç aydınlanma ise belli merhalelerini kat etmekle elde edilir. Mistisizmin özelliklerinden biri de ebedî felsefe olmasıdır. Zira hakikatler ortaktır ve aynı zamanda ilahidir. Mistisizmin özelliklerinden biri de yokluğa kavuşmayı hedef olarak göstermesidir. Diğer bir ifadeyle kötülüğü temsil eden nefsin yok olması, sevgilide yok olmasıdır. Mistisizm yaşanan bir haldir. Teoriden çok pratik önemlidir. Mistik Tecrübenin Özellikleri ● Mistik tecrübenin en karakteristik özelliği, mistiklerin Tanrı ile vasıtasız bir temas kurduğu iddiasında kendini gösterir. Söz konusu temas, tipik biçimde sık sık vizyon görme ve bir olma tabirleriyle ifade edilen bir bilgi biçimine işaret eder. Mistik tecrübe adı verilen “vecd” haline girenler ve felsefî tenkit sürecinden bu tecrübeyi geçirip onun vasıflarını tayin edenler, öncelikle vasıtasızlık yani doğrudan doğruya oluş vasfında birleşirler. Mistik tecrübenin izahı mümkün değildir. William James’e göre mistik tecrübenin vasıflarından biri de geçici olmasıdır. Fakat mistik yazarların bir kısmı bunu kabul etmezler. Vecd (extase) hali, bütün mistik tecrübelerde mevcut bulunan ortak bir özelliktir. Günlük hayatta yer almayan bu tecrübenin, bütün mahiyeti ve teferruatı ile ifade edilmesi mümkün değildir. Bu halde iken ruh, kendinden geçip kendisinin ötesinde bir yüceliğe erişmiş gibidir. Vecd’in iki önemli özelliğinden söz edilir: (1) Ruhun bütün alelâde faaliyetleri durur, ruh hatırlamaz, düşünmez, bir şey istemez ve kendi halinden habersizdir. Bu, “tecrid” denilen bir haldir. Ruh, kendinden sıyrılmış ve tecerrüt etmiştir. Gece, karanlıklar, göz kamaştırıcı ışık, bulut, sessizlik, yok olma ve kendini bilmeme gibi tabirler, bu hali ifade etmek için kullanılır. Bu hâl, ruhun yücelmiş (transdant) bir gerçeği kavramasına yarar. (2) Ruhun kendi kendisinin ötesine, bilinmez bir bölgeye vardığını sanmasıdır. Hangi çeşit olursa olsun vecdin değişmeyen halleri bunlardır. Bu değişmezlik vasfından dolayı vecd, mistisizmin temel tecrübesi olarak nitelendirilmiştir. Mistik Tecrübenin Türleri ● Bütün mistikler kendilerine yüce bir yerden verilen vecd haline girerler, fakat bunu tam olarak tasvir etmeleri mümkün değildir. Bununla birlikte mistikler bu tecrübeleriyle dini veya felsefi fikirler arasında bir münasebet kurarlar. Bu açıdan mistikler, felsefî ve dinî olmak üzere iki gruba ayrılırlar. (1) Felsefî olanlara göre vecd’in gayesi, zihin yolu ile varılması mümkün olmayan Bir’e, bütüne ulaşmaktır. Bu, izahı mümkün olmayan bir çeşit temastır. Burada süje-obje münasebeti bile ortadan kalkar. Bu görüş, Plotinus (205-270) ve İskenderiye Okulu’nun temsil ettiği felsefî mistisizm’dir. Bu düşünce, vecd’in amacını Bir’e ve bütüne varmakta bulmakla beraber, Allah’ı bu bir ve bütünde mündemiç görür. (2) Dini mistiklere gelince onlara göre vecdin hedefi doğrudan doğruya Allah’a varmak, O’nun kendisiyle birleşmek, visâl halinde olmak ve O’nda kaybolmaktır. Böyle bir ayırım yapılmakla birlikte, felsefî mistisizm ile dini mistisizm arasında yakın bir ilişkinin ve akrabalığın varlığından söz edilir. Budizm, Nirvana öğretisi ile kendinden evvel Hindistan’ın bildiğine bir şey eklemez. Tibet mistisizmi ise her şeyi bomboş, yani “gerçek dışı” ve bir “hiç” olarak gösterir. Çin mistisizmi Taoizm, halis felsefe ile dinin hududunda yer alır. Mistik, Tao ile, yani bir tek ile, yani bütün ile, her yerde nüfuz eden ve kainata devamlılığını veren prensiple birleşir. Bu mistiklerin karşısında tamamıyla dini olanları da vardır. Hıristiyan anlayışına göre vecd, Allah’a varmak değilse bile ona mümkün mertebe yakınlığı ifade eder. Grégorie de Nysse (ö. 394’ten sonra) der ki: “Vecd haline giren bir kimse, bütün zevâhirden uzaklaştığı ve yalnız duyuların idrak ettiklerinden değil, zihnen gördüklerinden de ayrıldığı için daima içerilere doğru gider; görünmeze, bilinmeze nüfuz edinceye kadar ilerler ve orada Allah’ı görür.” Mistisizm ile Tasavvuf Arasındaki Farklar 1. Tasavvuf insana ruhi bir yükselme sağladığı halde mistisizmde gelip geçici hazlar vardır. 2. Mistisizmde ıstırap önem taşıdığı halde tasavvufta ıstırabın özel bir yeri yoktur. 3. Tasavvufta terbiye metotları fertlerin karakter yapısına göre farklılık arz ettiği halde, mistisizmde bu farlılık ve zenginlik yoktur. 4. Tasavvufta manevi yükseliş için ferdi gayret esas olduğu halde, mistisizmde bu şart değildir. 5. Mistik sadece vecd ehli olduğu halde, sufi hem vecd ehli hem de ilim talibidir. 6. Tasavvufta zikir ve şeyh ile birlikte bulunmak (sohbet) esastır. Mistisizmde böyle bir esas yoktur. 7. Mistisizm ruhun cesede bir şekilde hakimiyetini sağlama çabasıdır. Tasavvuf ise ruhun arıtılıp Hakk’a vuslata erdirilmesidir. 8. Mistisizmin temel karakteri pasifliktir. İnsanın nereden başlayacağı ve nereye ulaşacağı pek bilinmez. Çalışma ve gayrete ihtiyaç yoktur, kabiliyet yeterlidir. Tasavvufta ise bidâyet ve kemâle ulaşma ve bu yolculuk esnasındaki metot çok önemlidir. Çalışma ve gayret esastır. 9. Mistisizmde genellikle şeyhe intisap etme esası yoktur. Tasavvufta ise seyru sülûk bir mürşidin huzurunda başlar ve bu “ikinci doğum” olarak adlandırılır. Tasavvufta intisap birbirini takip eden üç safha gösterir: 1. Sâlikin istidadı. 2. Bu istidat ve kabiliyetin gelişmesini temin eden nur ve feyzin verilmesi. 3. Sâlikin, şeyh, zikir ve riyazet gibi yardımcı unsurlarla vuslata ermesi ve vahdete ulaşması. 10. Mistisizmde bir mürşitler silsilesi yoktur. Halbuki tasavvufî terbiyenin ortak vasıflarından biri de silsiledir. Bu silsilenin Hz. Peygamber (a.s.) yoluyla Cebrâil’e (a.s.) ulaşması onun beşer üstü olduğuna işaret eder. 11. Mistisizmde teknik kaidelere rastlanmaz. Tasavvufta ise tarikatların âdâb-erkân denilen hususi usûlleri vardır. Kişi, bu tekniklerden yaratılışına en uygun olanını tercih eder ve o tarikata girer. 12. Mistikler netice olarak “ilme’l-yakîn” derecesine yükselebilirler. Sûfîler ise “ayne’l-yakîn”i geçerek, “hakka’l-yakîn”e, insan-ı kâmil mertebesine ulaşabilirler. 13. Mistik hallerde bir kendinden çıkış (extase) söz konusudur. Sâlik için ise derûnîlik esastır. Mistik haller gelip geçer, bir daha bu hali bulamayabilir. Sûfînin elde ettiği feyzi ise kimse geri alamaz. 14. Mistiklerde Tanrı’ya kavuşmanın anlamı cennetle ödüllendirilmek iken, sûfiler için son gaye, “kurtuluş”tur, Hak’la hak olmaktır. 15. Mistisizmde hiyerarşi yoktur. Tasavvufta ise piramide benzer bir yapı vardır. Herkesin yeri bellidir. Değerlendirme Soruları 1. Mistisizm kavramını tanımlayınız? (Bilgi) 2. Mistisizm kavramını açıklayınız? (Kavrama) 3. Mistisizm tanımlarından tanımlayanıyla birlikte üç örnek veriniz? (Uygulama) 4. Mistisizm ve Tasavvuf arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ayırt ediniz? (Analiz ve Sentez) 5. Mistisizm ve Tasavvuf arasındaki ilişkiyi değerlendiriniz? (Değerlendirme) Tasavvuf nedir? Tasavvuf; İslâm'ın ruh hayatı ve İslâm Peygamberi'nin şahsında temsîl ettiği manevî otoritenin, müesseseleşmiş ve günümüze kadar yaygınlaşarak gelmiş şeklidir. Manevî otoriteden kastedilen; Hz. Peygamber'in "Üsve-i Hasene" şeklinde ifâde edilen örnek kişiliğidir. Tasavvuf; İslâmî ilimlerin zirve noktası, zübdesi ve özü olarak ifâde edilmiştir. Tasavvufun "hâl" olarak adlandırılan "ma'nevî tecrübe" yönü, bu yolun zevk ve haz tarafıdır. Tasavvufu ahlâk şeklinde tarif edenlere göre, onu ahlâkî olgunluğu ve kemâl sıfatlarını gerçekleştirmeyi esas alan İslâmî bir ilim olarak düşünmek gerekir. Zira o, insanın iç dünyasını îmara ve kötü duygularını tashihe çalışan bir ahlâkî sistemdir. Hz. Peygamber'in insanların ibâdet ve davranışlarında, muamelât ve tavırlarında kalbi ve derûnî duygulan öne çıkararak takvayı tavsiye eden pek çok emirleri bulunmaktadır. İnsandaki dünya tutkusunu atıp, ibâdet ve kulluk şuurunu canlandırmayı sağlayan ve Efendimiz'in: Hakk'ın da halkın da sevgisine mazhar olmaya vesîle olarak tavsîf buyurduğu zühd ve zâhidâne hayat, tasavvufun önceleri "zühd" daha sonraları "tasavvuf” adıyla ortaya çıkmasının en önemli sebeplerinden biri olmuştur. Hadis kitaplarımızda "Cibril Hadîsi" diye zikredilen hadiste; "İslâm, îman ve ihsan" kavramları peşpeşe sıralanmıştır. Bu kavramların böylece sıralanması bir tedric ve kemâle doğru yükseliş grafiği sergilemektedir. Cibril hadîsinde zikri geçen konulardan her birini inceleyen bir ilim teşekkül etmiş, İslâm fıkhın; îman akâid ve kelâmın; ihsan da tasavvufun konusu olmuştur. Tasavvufun Özellikleri 1.Tasavvuf; tatmak ve yaşamakla, manevi tecrübe ile anlaşılan hal ilmidir, kaal ilmi değildir. 2.Tasavvuf bilgisinin konusu "ma'rifetullah"tır. 3.Tasavvuf tatbikî bir ilim olduğundan, mürşid ya da şeyh denilen üstad nezdinde ve terbiyesi altında öğrenilir. 4.Tasavvuf neş'esini öğreten, mürşid ya da şeyh denilen zâtın Hz. Peygamber (s.a.s.)'e ulaşan kesiksiz bir silsileye sahip bulunması gerekir. 5.Tasavvuf kitabî bir ilim değildir. 6.Tasavvuf mâverâe'l-akl bir ilimdir. 7.Tasavvuf, gözle gördüğümüz bu şehâdet ve nâşût âleminden başka, zaman zaman gayb âleminden de bahseder. 8. Tasavvufa tarikat denilen ve Allah'a götüren özel yollarla girilir. Sufi ve Tasavvuf Kelimesinin Kökü Sûfî ve tasavvuf kelimeleri Kur'an ve hadislerde zikredilmediği gibi, sahabe ve tabiîn devrinde bilinen kavramlar da değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.) devrine yetişen ve O'nu görme bahtiyarlığına eren kimselere "sahâbî" adı verildiğinden o dönemde zühd ve takva ile temayüz eden
__________________ Büyükler fikirleri, Ortalar olayları, Küçükler kişileri tartışır.
|