sakarya ilitam İslam Hukuk Usulü 1-8. haftalar
İSLAM HUKUK USULÜ DERS ÖZETİ
1. HAFTA
I. İlim ve İlk Müslüman Toplumun Bilgi Birikimi
İlim Kur’an ve Hz. Peygamber’in dilinde ‘nihai ilahi gerçek’liğin bilgisi, âlim ise bu gerçekliğin bilgisine sahip
olan öznedir. Nihai‐ilahi gerçekliğe ilişkin bilgi oluşturmamızın Kur’an’a göre yegâne yolu vahiydir. Kur’an
bize, insanoğlunun dünya hayatını ebedi hayata hazırlık için bir ara durak, geçici olarak kalınan bir yer
olarak tanımlamaktadır. Bu ara durakta insan nihai gerçeği bulmakla imtihan edilmektedir.
A. Sünnetten Nakli İlimlere
Kur’an ve Hz. Muhammed’in sünnetinin temelini ve özünü oluşturduğu ilk Müslüman toplumun nihai
gerçekliğe dair bilgileri sistematik bir şekilde işlendi ve çıkan neticeye ‘naklî’, yani ‘geçmişten aktarılan’
ilimler adı verildi. Bununla yapılmak istenen İslam ilimlerinin temellerinin Hz. Peygamber tarafından
atıldığını vurgulamaktı. İslam’da nihai gerçekliğin bilgisi olan “ilim” vahiyle/ALLAH’ın sözüyle başlar ve
Peygamber Efendimizin İslam Yolunda insan hayatının bütününe somut rehberlik edecek modelini bulur.
Fıkıh. Arapçada bilmek, anlamak manasına gelen fıkıh, aynı manaya gelen ilim sözcüğünden farklı türden bir bilmeyi anlatmak için kullanılır: “Derinlemesine kavramak, birşeyin içyüzünü bilmek”. Bu sözlük anlamından hareketle fıkıh, Hz. Peygamber’in öğretisinin Müslüman bireyler tarafından yorumlanması, yeni ve değişen şartlar karşısında yeniden anlamlandırılması manasına kullanılmaya başlandı. Aslında fıkıh “Medine perspektifinin ya da “Nebevi perspektif”in evrensel bir dile aktarılmasıdır. Müslümanlar Hz. Peygamber’in ölümünden kısa bir zaman sonra kullandıkları yerel dilin yetersizliğini fark etmişlerdi. Dolayısıyla Kur’an ve Hz. Peygamber’in hayat modelinde çözüm bulamadıkları sorunların çözümünde bir bakış açısı, bir yöntem geliştirdiler. Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas ve benzeri sahabe önderleri, “evrensel perspektif” diyebileceğimiz bu yöntemin ilk adımlarını atmışlardı.
Sırf Nakli İlimler: Tefsir, Siyer ve Hadis
Tefsir İbn Abbas (ö. 68/687) Mukatil b. Süleyman (ö. 150/767) Bu ilim dalının en eski ve en kapsamlı
örneklerinden biri ünlü müfessir İbn Cerir et‐Taberi’ye(ö. 310/933) diğeri ise Ehl‐i Sünnet kelamının öncü isimlerinden İmam Matüridi’ye aittir. Taberi özellikle ilk Müslüman nesillerin ve kendisine kadar oluşan Kur’an yorumlarının hemen hemen tamamını Camiu’l‐beyan an te’vili’l‐Kur’an (Kur’an’ın yorumuyla ilgili izahların derleyicisi) adını verdiği büyük eserinde toplamış, Matüridi ise, Te’vilatü’l‐Kur’an adlı çalışmasında buna ilave olarak kendi dönemindeki mevcut felsefi‐bilimsel bilgiler ışığında Kur’an’ın nasıl yorumlanacağına ilişkin çok değerli bir çaba ortaya koymuştur.
Siyer bu ilmin kurucusu olarak göreceğimiz İbn İshak’ın (85‐150/704‐
767) Siyer’i bugün elimize ulaşmış en eski siyer çalışmasıdır. Bu çalışmayı geliştirerek genişleten İbn
Hişam’ın (218/833) Siyer’i de bu alandaki en kapsamlı kaynaklardan biridir. Siyer daha sonra İslam’da tarihyazıcılığının oluşmasına yol açacak ve Belazuri (287/893), az önce adı geçen Taberi (310/923), Mesudi(345/956), İbn Haldun (808/1406) ve benzeri pek çok büyük tarihçi bu gelenek üzerinde yetişecektir.
hadis
Tedvin Çağı’na kadar (İslam’ın 2.yüzyılının ortaları), Peygamberî öğretinin sözel aktarımda güvenilir bir biçimde tespitini yapmak. Diğer yandan da Müslümanlar arasındaki ayrılıkların doğurduğu ideolojik/tarafgir tutumların neden olabileceği uydurma faaliyetlerine karşı önlem almak. Her ne kadar sistematik ve yaygın şekli 2. yüzyılın ortalarına rastlasa da, yazınsal faaliyetlerin daha dar bir çerçevede erken dönemlerde de mevcut olduğunu unutmamak gerekir.
Aklı Nakille Buluşturan İlimler: Kelam, Tasavvuf ve Fıkıh
A. Kelam ve Tasavvuf
Böylece Müslümanların ALLAH’a, evrene ve kendisine bakışını anlamlandırmayı hedefleyen Kelam ilmi doğmuştur.
Efendimizin kendisi ilahi hakikatlerin bilincine varmak için ibadet ve ALLAH’ı zikir ile iç arınmaya büyük bir özen göstermiştir. Ayrıca arkadaşları arasından seçtiği bazı kişilere insanın iç dünyasını zenginleştirecek, onu manevi olarak olgunlaştıracak gizemli hakikatler (sırlar ve hikmetler) öğretmiştir. Aynı şekilde Müslümanlar farklı kültürler ve dinlerdeki mistik eğilimlerle karşılaştıklarında Peygamberimizden öğrenerek aktara geldikleri sahih İslami manevi hayatı yönlendiren ilkeleri önce zühd yahut zahidlik şeklinde disipline ettiler ve ardından tasavvuf adı verilen bir ilim olarak bunları geliştirdiler.
İnsanın ilahi hakikatlere çağırılması salt bir bilme veya kuru bir inanma faaliyeti olmayıp insanın bu
hakikatleri bütün benliğiyle de hissetmesi gerekir. Hz. Peygamber’in Kur’an’ın ışığındaki İslam Yolu
(Sünnet) insanın deruni boyutunu anlamlandıran bu gerçekten hareketle insanı ilahi hakikatleri bizzat
kendi deneyiminde hissetmesinin örneklerini vermiştir. Efendimizin kendisi ilahi hakikatlerin bilincine
varmak için ibadet ve ALLAH’ı zikir ile iç arınmaya büyük bir özen göstermiştir. Ayrıca arkadaşları arasından
seçtiği bazı kişilere insanın iç dünyasını zenginleştirecek, onu manevi olarak olgunlaştıracak gizemli
hakikatler (sırlar ve hikmetler) öğretmiştir. Aynı şekilde Müslümanlar farklı kültürler ve dinlerdeki mistik
eğilimlerle karşılaştıklarında Peygamberimizden öğrenerek aktara geldikleri sahih İslami manevi hayatı
yönlendiren ilkeleri önce zühd yahut zahidlik şeklinde disipline ettiler ve ardından tasavvuf adı verilen bir
ilim olarak bunları geliştirdiler.
Fıkıh insanın lehine ve aleyhine olanı bilmesi-imam ı azam- şer-i ameli kavramları bilmesi ,Başka bir ifadeyle fıkıh, sünnetin pratiknörneklerini ortaya koyduğu ana İslami ilkelerin çıkarılması ve başka yerel ortamlarda bunların realize edilmesi faaliyetidir. Fıkıh bunu, doğumundan ölümüne insanın eylemlerini/fiillerini listeleyerek bu eylemlerin tabi olduğu dini kuralları (ahkmam‐ı şer‘iyye) tespitle yapar.
Fıkıh Usulü
Fıkıh ise bu ilmin kurucusu büyük imam (İmam‐ı Azam) tarafından şöyle tanımlamıştır yani fıkıh kişinin hak ve yükümlülüklerini ya da avantajına ve dezavantajına olan şeyleri bilmesidir.
Fıkhın daha teknik bir tanımı ise şu şekildedir:
Yani fıkıh, ayrıntılı delillerinden elde edilmiş şer‘i ameli hükümleri bilmektir.