Konu Başlıkları: Gönül Toprağina Ekilen Sevgi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Ağustos 2008, 17:20   Mesaj No:1

Huzurİslam

Medineweb Sadık Üyesi
Huzurİslam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Huzurİslam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 9
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 761
Konular: 392
Beğenildi:20
Beğendi:0
Takdirleri:87
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Gönül Toprağina Ekilen Sevgi

Gönül Toprağina Ekilen Sevgi



Küçülen dünyamızda dolaşıp, gönül ve kalp fukarası insanları gördükçe vazifemizin ve mesuliyetimizin ne kadar çok büyük ve ne ölçüde önemli olduğunu görmemek, sezmemek mümkün değil.
Günümüzde insanlar her ne kadar akıl ve irade sahibi olsalar, dünyayı çok iyi tanzim etseler, zevkler ve lezzetler için de yaşasalar da, yine de huzurlu değiller.
Gökyüzünü Güneş ve Ay'la, yıldızlar ve sistemlerle; denizleri rengarenk mahlûkatla; arzın yüzünü insanlar ve hayvanlar için her mevsim sayısız nimetlerle donatan, tanzim ve tezyin eden, merhameti sonsuz Rab bilinmeyince, bütün güzelliklerin kıymeti bilinmez, mânâsı anlaşılmaz hâle geliyor.
Dünya ve ahiret hayatının, huzur ve saâdet kaynağı olan Allah ve Resulallah'ı sevdirmeyi en büyük ideal ve vazife bilen, bu yolda rahatını, istirahatını terkederek, sevdiklerinden ayrı, gurbeti iliklerine kadar yaşayan, gece-gündüz koşma, hakka ulaşma ve ulaştırma yolunda azimli ve kararlı, gönül fatihleri ve ruh mimarları, herkesin dünya nimetlerine takılıp kaldığı günümüzde; menfaat, makam, mansıp, şan, şöhret ve şehvet gibi bütün engelleri aşarak, hizmet aşkıyla hareket ediyorlar.
Gönül fatihleri ve ruh mimarları; pusulasını kaybetmiş, yol ve yönünü bir türlü tayin edememiş, kalpleri bulanık, beyinleri sarsık, duyguları ve uzuvları kirlenmiş insanların hizmetine koşma, ellerinden tutma, aydınlığa kavuşturma, çoraklaşmış sinelerini âb-ı hayat olan hakikatlerle sulama ve bunu hayatlarının gâyesi bilip, bu yolda her türlü sıkıntı ve güçlüğe katlanmayı vazife bilmektedirler.
Bu ne müthiş bir iman ve ahiret şuuru, ne müthiş bir murakabe ve muhasebe duygusu ve ne müthiş bir insanlık sevgisidir ki; aşk ve şevkle gerilime geçerek, fedekârlığın her türlüsünü yaparak, gözleri yaşartan tablolar sergilemektedirler. Rahat ve istirahatlerini; batmışlar, düşmüşler için terk ediyor, sevdiklerinin hasretiyle yanıp tutuşuyor ve gece-gündüz, düşmüş ruhları kaldırma yolunda çok ciddi gayret sarfediyorlar.
Bütün sıkıntıların kaynağı, inançsız, sorumsuz insan olduğu gibi, sevginin, emniyetin kaynağının da hesap endişesiyle kıvranan insan olduğunda şüphe yoktur.
Hazan vurmuş sonbahar yaprakları durumuna düşmüş insanımızın, şefkatle ve merhametle kucaklanmaya, ruhlarına inilip gönüllerinin tamir edilmeye ihtiyacı vardır.
Karanlığı boğan güneş gibi, küfrün ve dalâletin topyekün dünyayı tehdit ettiği günümüzde, Kur'ân'ın nuru yeniden doğuyor, canı dudağına gelmişlere hayat ve ruh oluyor.
Her türlü dünya nimetlerine sahip olan, teknolojinin her türlüsünden istifade eden, balık-deniz misali, nimet denizlerinde yüzen insanoğlu, huzur bulamamakta, bir türlü sıkıntıdan kurtulamamaktadır.
Kurtuluş; yanılmaz ve yanıltmaz, kâinatın iftihar tablosu eşsiz lider; Hz. Muhammed (sas)'i tanımak ve tanıtmakla olacaktır.
Bu ihtiyacı hisseden dünya, geçmişte olduğu gibi, Sonsuz Nur'a koşuyor.
Günümüzdeki nesillerin bilhassa gençlerin, korkunç derecede ifsat ve idlâl edildiği halde -günaha; harama mani bütün engeller kaldırılmış olmasına rağmen- imana, Kur'ân'a ve Efendimiz (sas)'e yönelmeleri gösteriyor ki, insanlık, fıtratındaki olan gerçek hakikati arıyor.
Kur'ân ahlâkını yaşayarak güzel örnek olur, muhtaç gönüllere doğruyu ve hakikatı anlatabilirsek, kelebeklerin ışığa koştuğu gibi onu tanıyan herkes, Ninovalı Addes'in deyişiyle; "Seni gökte arıyordum yerde buldum. Allah, ayağıma gönderdi" diyecektir.
O, sinelerimizde Hz. Ebubekir (ra)'e muhatap olduğu an gibi taptaze. Rabbimizden sonra, kâinatta ondan daha sevimli kimsemiz yok. O'nun neşrettiği nura engel ve perde olmadığımız taktirde, bir filiz gibi gönüllerde yeşerecek ve nuru kâinatı saracaktır.
Efendimiz (sas)'i kameti kıymeti ölçüsünde tam tanıyamadık ve tanıtamadık. Anlayamadık, anlatamadık. O'nu gerçek mânâda tanıyanlar canlarını, mallarını, herşeylerini feda ettiler.
Yeniden aynı ruhu temsil edeceğine inandığımız, dünyanın her yerinde O'nun adına bir neslin dirilişi gerçekleşmektedir.
O'nun nurlu atmosferine girenleri elbette O, şefkat dolu sinesine basacak ve onları mahrum etmeyecek, ellerinden tutup sahip çıkacaktır.
O'na koşmayan, yollarda şehvete, şöhrete, gurur-kibir ve menfaate takılıp kalanlar er-geç pişman olacak, ellerini dizlerine vuracak, ama o zaman her şey bitmiş olacak, pişmanlık fayda vermeyecektir.
İnsan tanıdığını, yakınlığı ölçüsünde sever. Bilmediğine karşı seviyesine göre uzak durur, bazen nefret eder, düşman olur.
Bütün kâinat emrine verilen insan nereden gelir, nereye gider, vazifesi nedir? Elbette bu önemli sorulara cevap bulması gerekir.
İnsanın; kabiliyeti ilimle gelişen bir varlık olması itibarıyla, mutlaka kâinat kitabını anlatacak, sırrını çözecek, yaratılış gâyesini kendisine duyuracak, varlık ağacının çekirdeği ve olgun meyvesi olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Zât'a ihtiyacı vardır.
Bizler O'nunla gerçeği, doğruyu, eşyanın hakikatini, Rabbimize saygı ve itaatı, ana-babaya, büyüklere hürmeti, küçüklere şefkati, dul ve yetime, yolda kalmışa, yakın akrabaya yardımı hep O'ndan öğrendik.
Dünya pazarında ahiret ihtiyaçlarımızı O'nunla elde ettik. Gidip gelmeyeceğimizi, sorgulanıp hesap vereceğimizi, düştüğümüzde elimizden tutacağını, günahlarımızdan af dileme yollarını yine O'ndan öğrendik.
Ya Resulallah! Ufkumuzda doğduğun günden bugüne sinelerimizdeki kin ve nefret, yerini şefkat ve merhamete bıraktı.
Gönül toprağına ekilen sevgi ve güzellikler meyveye dönüştü.
Ya Rasulallah! Seninle kâinat mânâsını buldu. İnsanlık sıkıntılardan kurtuldu. Açlar seninle doydu. Dul ve yetimlerin yüzü seninle güldü.
Buna rağmen, şeytan ve avaneleri seni en büyük düşman gördüler. Yılan, çıyan ve yarasalar senden hep rahatsız oldular. Neticede hepsi mağlup oldular. İçleri kin ve nefretle dolu, hüzün ve kederden boğuldular.
Bütün bunlar imtihandı. Aştın bütün engelleri, ulaştın sonsuz âlemlere. Firdevsler sıktı seni. Döndün aslî vazifene.
Ömür bir füze hızı ile ilerliyor. Bir daha elde edilmesi mümkün olmayan fırsatlar süratle elden kaçıyor.
Eyvah deyip pişman olacağımız gün (mahşer) bizi bekliyor. Pişmanlıkların çare olmadığı o güne, burada hazırlık gerekiyor. Yarın yaparım değil, bugünkü işe yarıyor.
Evet, bizim için en emniyetli, en güvenilir yol; gülmeyip ağlayan, ağlayanları güldüren mahzun Peygamber'in vapuruna binmek olacaktır.

Ali Haydar POLAT
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Huzurİslam 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Yüreğimden Nağme-i Ç/alıntılar Şiirler ve Şairler HakikaT 3 2395 13 Ocak 2010 22:19
Sabr-ı Sükut/ medineweb.net Şiirler ve Şairler Esma_Nur 4 2621 13 Ocak 2010 22:12
Sen Bilme Beni, Ey Ebed Güzeli! Makale ve Köşe Yazıları dua dilencisi 3 2354 13 Ocak 2010 21:56
54.Haftanın Misafiri ''kocaklar'' Hafta'nın Misafiri Emekdar Üye 26 11528 10 Ocak 2010 20:32
Yâr Kucağı Makale ve Köşe Yazıları dua dilencisi 1 2041 09 Ocak 2010 00:08