AĞLAMA CAN MUCAHİDEM
Ağlama Meleğim
Ağlama meleğim, kendini mahvetme!... Başını eğip de "Başlarını açamasak bile baş eğdirdik" dedirtme... Unutma, "Şeref ve üstünlük Allah'ındır, bir de Resûlünün ve müminlerin"... Sana "başını ört!" diyen Allah böyle buyuruyor.
Sen başını yiğitçe örterek gerçek kişiliğini ortaya koydun... başörtünü inancınla bütünleştirdin... Onu kimliğinin bir parçası haline getirdin ve böylece dünya aleme "Ben müslümanım" diye haykırdın... Başını örtmeni emreden Allah'ayemin ederim, sen bu yiğit duruşunla her zaman şanlı ve galipsin... Seni mağlup edecek adam daha anasından doğmadı...
Senin başın dumanlı dağlardan daha yüce... Başörtün bulutlardan daha güzel... Cennette Allah, ayın on dördü gibi ayan beyan görüldüğü zaman, eminim o gün sen, Kâinatın Rabbini, daha yakından göreceksin o yücelerdeki
başınla...
Seni ezmek isteyene ezilme!.. Allah'ın sana doğduğun gün verdiği hakkı söke söke almaya çalış!... Bu gün vermezlerse yarın verecekler.
Yorulduğuna, yıprandığına üzülme... Dünya didinme ahiret dinlenme yeri... Rabbine kavuşuncaya kadar mü'mine rahat yok... Rahat cennette, o ebedi yurdumuzda... Dünya denen şu ağacın altında biraz nefeslenip yeniden yola
koyulacağımızı aklından çıkarma...
Ayağımıza batan dikenler bizi yıldırmasın... Belli ki cennet yakınımızda... Çünkü cennet dikenlerle çevrilidir... yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gam, hatta ayağa batan dikene varıncaya kadar başa gelen her şey müslümanın hatalarının bağışlanmasına vesiledir... Allah hayrını dilediği kişiye sıkıntı verir... Biraz korku, biraz açlıkla imtihan bizim kaderimizde var...
Çetin bir imtihandasın, dayan... Seni zor yıldırmasın... Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır... Şüphesiz her güçlükle birlikte bir kolaylık... Ve Allah sabredenlerle beraberdir...
Kainatın Efendisi şu dünyada rahat yüzü görmedi... Öz yurdunda, müslüman kimliğiyle yaşayamadı... Zalimler bastırdıkça o dayandı... Her şeye Allah için katlandı... Ama davasından taviz vermedi... İyice tıkandığı zaman,yurdunu terk edip hicret etti... Boynu bükük, gönlü kırık, boğazında hıçkırık gurbet ele gitti... Çünkü Allah'ın arz-ı genişti... Gittiği yere İslam'ın ışığın götürdü... İnsanlar bilmediklerini öğretti... Gerçek varlığı, gerçek hayatı, gerçek mü'mini... Ve bir gün yurduna zaferle girdi... Onu öldürmek isteyenler ondan aman dilediler... Zulmün süngüsü
düştü, cihanın tarihi değişti... Gerekirse sen de git... Mekke devrini yaşayan topraklara Medine'yi getir... Sabrın meyvelerini devşir... Sen varsın Allah var, dünya var, ahiret var... Bunlar inkarı mümkün olmayan gerçekler...Sen ebediyetin kokusunu almış bir bahtiyarsın... Gönüllere cennetin kokusunu sen taşıyacaksın...
Her şeyi diplomadan ibaret sanma.. Ashab-ı Kirâmın diploması yoktu... Tâbiînin diploması yoktu... daha sonra gelen İslam büyüklerinin de diploması yoktu... Ama dünyanın bir ucundan diğer ucuna İslâmı onlar götürdüler... Bir an bile susmadan kainatı çınlatan ezanı gök kubbeye onlar perçinlediler... Bir gün medreseler açılıp da diplomalı tahsil başlayınca, büyüklerimiz çok üzüldüler; artık ilmin sonu geldi dediler... İlmin sonu gelmedi, yine devam
etti ama, Onlar sırf Allah rızası için okuyup okutmanın daha bereketli olacağına inancından vazgeçmediler... Büyüklerimizin aydınlık yolundan ayrılma... Elinden diplomayı alanlar ağzını da bağlayamazlar ya...
İşte sen o büyüklerin izinden gideceksin... Sen peygamber yurdunu ev ev dolaşarak aydınlatan sahâbî analarımız gibi, ev ev dolaşarak yurdunu aydınlatacaksın... Peygamberimizi, kendine örnek alacak, onun ahlakını özümseyeceksin... Yüzünden eksilmeyen tebessümünle; insanları hoş görüp bağışlama merhametinle; gösterişe pirim vermeyen sadece yaşayışın ve eşsiz tevazuunla; müslüman hanıma en çok yakışan o zarif nezaketinle; herkesi imrendiren iffetinle; özü, sözü doğru güvenilir şahsiyetinle; elinde olanı başkasıyla paylaşmaktan zevk alan cömertliğinle; tabansızlara pabuç bırakmayan cesaretinle; haksızlığa haddini bildiren asil öfkenle; Allah için gözyaşı dökmeyi ihmal etmeyen duygulu halin, ibadet ve tâatinle; özellikle de dilinden düşürmediğin dua ve zikirlerinle gittiğin yere Peygamber kokusu
götüreceksin... Seni görenler Peygamber'i görmüş gibi sevinecekler; evimize Peygamber nefesi geldi diye bayram edecekler... Başındaki o aziz örtüye "siyâsal simge" diye seni mektebi kapısında işkenceye tâbi tutanlar yapmasa
bile, onların çocukları utanıp senden af dileyecekler...
Sen ağlama yavrum, senin işin çook... Sen torunlarımı büyüteceksin... "Bismillâh" diyerek emzireceksin onları, zemzem kadar temiz, ak sütünle...
Konuşmaya başlarken kelime-i tevhidi öğreteceksin onlara... "La ilâhe illAllah" diye diye büyüyecekler... Dillerine, gönüllerine, beyinlerine Allah kelâmını nakşedeceksin, silinmemecesine O nur topu yavrular,
"Bismillâh" diyerek dikecek kelime-i tevhid fidanını dikecek bütün gönüllere... Aşkla sabırla teenni ile... Usanmadan, bıkmadan, yılmadan...İşte o zaman güzel yurdum bir cennet olacak. Orada hiç kimse
horlanmayacak... İnansa da inanmasa da...Gözyaşını boşuna harcama... Ağlamasını bilmeyen elbette bizden değildir.
Daha iyi kulluk edemedim diye ağla... Allah için gözyaşı dök... Resûlullah'ın karasevdalısı ol... Seccaden kurumasın kızım.
TÜM BAŞÖRTÜSÜ MADUR KARDEŞLERIME....