Durumu: Medine No : 32001 Üyelik T.:
11 Ekim 2013 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
4 Konular:
4 Beğenildi:2 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | hadis 2. ünite hadis 2. ünite GİRİŞ Hz. Peygamber’in -sallellahu aleyhi ve sellem- söz ve işlerini bildiren hadisler günümüze kadar çok değişik aşamalardan geçmişlerdir. Hadis tarihionların bu aşamalardan geçerek günümüze nasıl ulaştıklarını ele alan bir bilgikoludur. Tesbît Dönemi, Tedvîn Dönemi ve Tasnîf Dönemi şeklinde isimlendirilirler. Hadis tarihinde bu faaliyetlerin sürdürüldüğü döneme mütekaddimûn dönemi denmektedir. TESBÎT DÖNEMİ Tesbît, sabitleme, kaydetme, bağlama, sağlama alma anlamlarına gelir. Budönemde hadislerin sözlü ve yazılı olarak öğretilmesi, öğrenilmesi, halkarasında yayılması, böylece hafızalarda ve değişik yazı malzemeleri üzerinekaydedilip koruma altına alınması söz konusudur. Bu dönem aşağı yukarıhicri 1. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Yani ilk Müslümanlar olansahâbe nesli ile onlardan sonra gelen ve tâbiûn denen neslin büyüklerininyaşadığı dönemdir. Hadis Öğrenimi ve Öğretimi Bu dönemde hadis öğretim ve öğrenimi için Hz. Peygamber’in, sahabîlerinve tâbiûn neslinin büyüklerinin yoğun faaliyetleri olmuştur.Hz. Peygamber hadislerin kaynağıdır. Onların öğretilmesi ve halkarasında yayılmasında en büyük gayret de Hz. Peygamber’e aittir. Hadislerin Korunması ve Kayıt Altına Alınması Hz. Peygamber, kendisine teblîğ görevi verilişinden itibaren Allah’ın emirlerini en yakınlarından başlayarak, önce tek tek olmak üzere, çevresindekilere iletmeye çalışmıştı. Bu arada onları kendi sözleriyle açıklamış, şahsında uygulayıp örneklik yapmış, sorulan sorulara cevaplar vermiş,ortaya çıkan meselelere çözümler getirmişti. Böylece sözleri ve fiilleriçevresindekiler tarafından görülmüş, işitilmiş, yayılmış oluyordu. Hz. Muhammed’in, peygamber olarak görevlendirilişinin ilk yıllarındahac mevsimlerinde Mekke’ye dışarıdan gelenleri dolaşarak onlara Müslümanlığıanlattığı bilinmektedir. Meşhur Akabe Bîatları da bu mevsimlerdegerçekleştirilmişti. Mekke yıllarında yapılan bu faaliyetler, hicretten sonra Medîne’de de sürdürülmüştü.Savaşların tarih boyunca milletlerin birbirlerinden bilgi ve tecrübealışverişinde oynadıkları rol çok iyi bilinmektedir. İşte Hz. Peygamber debazı mühim hükümleri savaş sıralarında açıklamıştı. Meselâ HayberSavaşı’nda mut‘a nikâhı ile bazı hayvan etlerinin haramlığı, Mekke’ninfethinde cahiliye imtiyazlarının geçersizliği ve Mekke’nin harem oluşu gibihükümler halka duyurulmuştu. Mut‘a nikâhı, erkekle kadının zamanı belirlenen bir süreye kadar, yani geçiciolarak aralarında kıyılan nikâha denir. İslâm’ın ilk yıllarında Hz. Peygamberbuna izin vermiş, ancak Hayber’in fethinden sonra kesin olarak yasaklamıştır. Müslümanlığın birçok mühim konudaki görüşünü Vedâ Haccı esnasındaokuduğu meşhur Vedâ Hutbesi ile dile getirmesinde de bu iletişim imkânınıdeğerlendirme söz konusudur. olmalıdır.Hz. Peygamber doğrudan ulaşma imkânı bulamadığı insanlara aracılarlaulaşmaya çalışmıştı. Bu gayeyle civar bölge sakinlerine/yetkililerine elçi vememurlar göndermişti. Bunlar gittikleri yerlerde Kur’ân-ı Kerîm’in yanındaHz. Peygamber’in sünnetini de anlatıyor, Müslümanlık ve Hz. Peygamberhakkında sorulan sorulara cevaplar veriyorlardı. Hz. Peygamber, elçilerindenbazılarıyla İslâm’a davet mektupları da göndermişti. Bir kısmı günümüzekadar gelmiş olan bu mektuplar, ilk yazılı hadis belgeleri arasında sayılırlar. Hz. Peygamber’in, sünnetin öğrenilmesi ve yayılması için bu fiilî çabalarıyanında sözlü teşvikleri de olmuştur. Genel olarak ilim öğrenme veöğretmenin önemine dikkat çekmiş ve bunlara teşvikte bulunmuştur. Hz.Peygamber’in bu konudaki hadislerinden öğreniyoruz ki, ilim öğrenmek herMüslüman’a farzdır. Hz. Peygamber özellikle kendi hadislerinin öğrenilip öğretilmesini de emir ve tavsiye etmiştir. Şu sözü meşhurdur: “Allah, benden bir söz işitip deonu başkasına ulaştırıncaya kadar muhafaza eden kimsenin yüzünü ağartsın! Zira (sözümün) ulaştırıldığı birçok kimse belki onu işitenden daha iyi koruyup yararlanabilir” (Tirmizî, “İlim”, 7). Hz. Peygamber’in ilgili diğer birkaç sözü de şöyledir: “Benden duyduğunuz şeyleri rivayet ediniz” (Heysemî, Mecme‘u’z-zevâid, I, 148 ). “Burada bulunan bulunmayana ulaştırsın” (İbn Ebû Hâtim, el-Cerh ve’t-ta‘dîl, I, 8). “Benden anlatın, (ama)bana yalan söz isnad etmeyin” (Hatîb el-Bağdâdî, Şerefu ashâbi’l-hadîs, s. 12). Hz. Peygamber’in sünnetinin dindeki yeri ile onun öğrenilip öğretilmesihususunda Hz. Peygamber’in gösterdiği gayretler, yaptığı teşvik vetavsiyelerden hadis öğrenim ve öğretiminin dînî bir görev olduğu anlaşılmaktadır.İlk Müslümanlar her şeyden önce bunun için gayretgöstereceklerdir. Nitekim, Allah razı olsun, Ebû Hüreyre, çok hadis rivayetetmesi üzerine kendisine itiraz eden kimselere verdiği şu cevabında buhususa işaret etmiştir: “Vallahi, Allah’ın Kitâbı’ndaki bir âyet olmasaydı sizeaslâ bir şey rivayet etmezdim!”. Ebû Hüreyre sonra; “Şüphe yok ki,indirdiğimiz o açık delilleri ve hidayeti, biz kitapta insanlara açıkçabildirdikten sonra gizleyenlere, işte onlara hem Allah lânet eder, hem lânetediciler lânet eder!” (Bakara, 2/159) meâlindeki âyeti okurdu. Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm’in ilme verdiği önem ile ilk MüslümanlarınHz. Peygamber’e olan sevgi ve bağlılıkları da bu hususta etkili olmuşolmalıdır. Sahâbîler bu şekilde öğrenmiş oldukları hadisleri bazen aralarında müzakere eder ve yine aynı titizlik içinde başkalarına nakleder, öğretirlerdi. Bu faaliyetlere katılan ve isimleri günümüze ulaşan binden fazla sahâbîvardır. İlgili eserlerde on bin civarında sahâbînin ismi geçtiği halde rivayetleri günümüze ulaşan sahâbîlerin sayısı niçin bu kadar azdır? Hadislerin öğrenim ve öğretiminde hanım sahâbîlerin de payı büyüktür. Onlar da cemaatle kılınan namazlara, Hz. Peygamber’in hutbe ve vaazlarınaiştirak ederler, meselelerini, Allah Resûlün’den sorup öğrenirlerdi. Hanımsahâbîler Hz. Peygamber’den kendileri için bir gün tahsis etmesini deistemişler, Hz. Peygamber de onlara özel bir gün ayırmıştı. Bu günde Resûl-iEkrem özel olarak onlara konuşma yapardı. Hanım sahâbîler içinde ise, konumuzla ilgili olarak Ensâr denilen Medine’nin yerlisi Müslüman hanımlar ile Hz. Peygamber’in hanımlarınınözel bir yeri vardır. Hz. Âişe; “Ensâr hanımları ne iyi hanımlardır! Utangaçlık onların, diniiyice öğrenmelerine engel olmamıştır!” (Buhârî, “İlim”, 50) diyerek onlarınöğrenme gayretlerini övmüştür. Hz. Peygamber’in hanımlarının ise, İslâm’ı öğrenme ve öğretme gayretlerinin yanında diğer hanım sahâbîlerin Hz. Peygamber’den sormayautandıkları meseleleri kendilerine sordurmaları şeklinde de hizmetleriolmuştur. Hz. Peygamber’in hanımları içinde ise, zekâsı ve araştırmacıkişiliğiyle Hz. Âişe ilk sırada yer alır. Bir tespite göre en çok hadis rivayeteden sahâbîler arasında, Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer ve Enes b.Mâlik’den sonra, 2210 hadis rivayetiyle 4. sırayı almış olan Hz. Âişe, Hz.Peygamber’den duyduğu şeyleri tam anlayıncaya kadar araştırmaktan geridurmazdı. Neticede o, en meşhur 7 sahâbî fakihten biri de olmuştu. Hz.Âişe’yi, Müminlerin Annesi Ümmü Seleme takip eder. Onun da yüzlercehadis rivayeti bulunmaktadır. Mevcut hadis kitaplarında yüzden fazla hanım sahâbînin naklettiği hadislere rastlanmaktadır. Bunların arasında fazla hadis rivayetleriyle ÜmmüHabîbe, Hafsa bt. Ömer, Esma bt. Ümeys, Esma bt. Ebû Bekir, Ümmü Hânive Ümmü Atıyye öne çıkmaktadırlar.. İkinci nesil Müslümanlar Hz. Peygamber’i görmüşolan ilk Müslümanlardan bilgi almak için onların bulunduğu yerlere gitmiş ve gördüklerini, duyduklarını yazılı ve sözlü olarak tespit etmeye gayret etmişlerdi. Bu nesil içinde bu yöndeki çalışmalarıyla tarihe geçen yüzlercehadisçi arasından örnek olarak şu isimler zikredilebilir: Alkame b. Kays, Abîde es-Selmânî, Şakîk b. Seleme, Mu‘âze el-Adeviyye, Ümmü’d-Derdâ ed-Dımeşkıyye, Urve b. Zübeyr, Sa‘îd b. el-Müseyyeb, İbrâhim en-Nehaî, Amra bt. Abdurrahman, Tâvûs b. Keysân, Hind bt. el-Hâris, Mücâhid b. Cebr, Şa‘bî, İkrime, Ebû Kılâbe el-Basrî, Muhammed b. Sîrîn, Hasan el- Basrî, Nâfî. 41 Hadis Öğreniminin Güvenilirliği İlk Müslümanlar Kur’ân’ın ve bizzat Hz. Peygamber’in açıklamaları doğrultusundahadislerin din için arz ettiği önemi fark etmişlerdi. Bununardından ise onların karşı karşıya olduğu tehlikeler dikkatlerini çekmişolmalıdır. Zira Kur’ân’da birçok ayette, önceki kutsal kitapların ve peygamberöğretilerinin iyi korunamadığından bahsedilmektedir. Bu ayetleregöre önceki ilahi vahiyler tahriflere ve değiştirmeler uğramış, insanlarelleriyle yazdıklarını Allah’a dayandırmış, bazı peygamberlere söylemedikleri şeyler nispet edilmişti. Şu halde yeni din ve onun Peygamberi de benzeri tehlikelere maruz kalabilirdi. Dolayısıyla bunun için önlemlerinalınması beklenen bir durumdur. Bunun için başlıca şu çarelere başvurdukları görülmüştür: 1. Hadis Rivayetini Azaltma: Bazı sahâbîler, Hz. Peygamber’in buyurduğu gibi rivayet edememe, başka bir ifadeyle rivayette hata yapmaendişesiyle hadis rivayetinden kaçınmışlar, mümkün olduğu kadar az hadisrivayet etmeye çalışmışlardı. Öyle ki, meselâ, ilk Müslümanlardan ve aşere-imübeşşereden olan Sa‘îd b. Zeyd’in neredeyse hiç hadis rivayet etmediği nakledilmektedir. Enes b. Mâlik de şöyle demiştir: “Hata yapmaktan endişeetmeseydim, size Resûlullah’dan -sallellahu aleyhi ve sellem- duymuşolduğum bazı şeyleri rivayet ederdim!” (Dârimî, “Mukaddime”, 25). Enes birhadisi rivayet edip bitirdiğinde ise aslı gibi rivayet edememiş olmaendişesiyle; “. . . veya (hadis Hz. Peygamber’in) buyurduğu gibidir!” demeyi âdet edinmişti (Dârimî, “Mukaddime”, 28). Abdullah b. Mes‘ûd ve Ebu’d- Derdâ gibi diğer bazı sahâbîler de Enes gibi hareket ediyordu. Aynı tavrı,aşere-i mubeşşereden olan ez-Zübeyr b el-Avvâm’da da görürüz. Bir günoğlu Abdullah ona; “Doğrusu ben seni, Resûlullah’dan -sallellahu aleyhi ve sellem-, falanla falanın hadis rivayet ettiği gibi, hadis rivayet ederken işitmiyorum, neden?” demişti de o şöyle cevap vermişti: “Şunu iyi bil ki,gerçekten ben (Müslüman olduğumdan beri) ondan ayrılmadım. Ama benonu şöyle buyururken işittim: “Kim bana yalan isnadda bulunursacehennemdeki yerine hazırlansın!” (Buhârî, “İlim”, 38). Hz. Ömer de hatayapılır endişesiyle hadis rivayetini azaltmayı emrederdi. Hz. Ali, sahâbenin bu titizliğinin bir sebebine şöyle tercüman olur: “Bensize Resûlullah’dan -sallellahu aleyhi ve sellem- hadis rivayet ettiğimde,bana, gökten aşağı düşmem ona yalan isnadda bulunmamdan daha sevimligelir!” (Buhârî, “İstitâbe”, 6). 2. Hadis Rivâyet Edenden Şâhid İsteme: Bazı sahâbîler hadis rivayet eden kimseden, o hadisi Hz. Peygamber’den işitmiş olan başka birini şahidgetirmelerini isterlerdi. Buna şu iki hâdiseyi örnek verebiliriz: Hz. Ebû Bekir’e bir nine gelerek torununun mirasından kendisine pay verilmesini istemişti. Hz. Ebû Bekir önce; “Ben senin için Allah’ın Kitabı’nda hiçbir şey bulamıyorum. Resûlullah’ın da -sallellahu aleyhi vesellem- senin için bir şey söylediğini bilmiyorum” demiş, sonra halka sormuş,el-Muğîre de kalkıp şöyle demişti: “Ben Resûlullah’ı -sallellahu aleyhi vesellem- ona altıda bir pay verirken görmüştüm”. O zaman Hz. Ebû Bekir ona; “Seninle beraber (buna şahitlik edecek) biri var mı?” diye sormuştu. Muhammed b. Mesleme aynı şeye şahitlik etmiş, Hz. Ebû Bekir de nineye buhükmü uygulamıştı (Zehebî, Tezkiratü’l-huffâz, I, 2). istedim!” (Müslim, “Âdâb”, 37). 43 3. Hadis Rivayet Edene Yemin Ettirme: Hz. Ali’nin, kendisine hadis rivayeteden kimseye, doğru söylediğine dair yemin ettirdiği nakledilmektedir (Zehebî, Tezkiratü’l-huffâz, I, 10). Hz. Ali’nin hadisi rivayet eden kimseye yemin ettirmesinin haberin sahihliğinene kadar etki edebileceği ve bunun bir fayda sağlayıp sağlamayacağıhakkında düşününüz? 4. Hadisi Kur’ân ve Önceden Bildikleri Hadislerle Karşılaştırma: Birçok sahâbînin, başka birinden duydukları hadisler karşısında böyle hareketettiği görülmektedir. Meselâ Hz. Âişe; “Ölüye, yakınlarının kendisineağlamaları sebebiyle azab edilir!” şeklindeki bir hadisi; “Hiçbir günâhkârbaşkasının günâhını yüklenmez!” (İsrâ, 17/15) mealindeki âyeti delilgöstererek kabul etmemiş, Hz. Peygamber’in öyle buyurmadığını bildirmişti (Buhârî, “Cenâiz”, 33). Abdullah b. Abbâs ise; “Zina çocuğu üçün (yanianne, baba ve çocuğun) en şerlisidir!” haberini, o konuda sabit olan sünnetle karşılaştırmış ve “Şayet o üçün en şerlisi olsaydı, annesinin recmedilmesi onudoğurmasına kadar geciktirilmezdi!” diyerek kabul etmemişti (Zerkeşî, elİcâbe, s. 120). 5. Hadisi İlk Duyan Kimseden Almaya Çalışma: Hadisleri Hz. Peygamber’den doğrudan duyup alamamış olan sahâbîler onları diğer sahâbîlerden öğrenirlerdi. Bu durumda ise mümkün olduğu kadar onu ilkduyan sahâbîden almaya çalışırlardı. Bu sebeble uzun, meşakkatli yolculuklarda yapılmıştı. Sahabi Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Üneys’in Hz.Peygamber’den duymuş olduğu bir hadisi ondan almak için (muhtemelenMedîne-i Münevvere’den) Şâm’a gitmişti (İbn Hanbel, el-Müsned, III, 494). Câbir’in aynı gayeyle, Mısır’da bulunan Mesleme b. Mahled’in yanına gittiğide nakledilmektedir. Sahâbe içinde, Hz. Peygamber’den bizzat işitmiş olduğu bir hadisin aklında doğru kalıp kalmadığını tahkik için bile uzun yolculuklar yapanlarvardı. Ebû Eyyûb el-Ensârî böyle yapmıştı. O, vaktiyle Hz. Peygamber’denUkbe b. Âmir’le birlikte duymuş olduğu bir hadisin aklında doğru kalıpkalmadığını araştırmak için kalkıp Mısır’a gitmiş ve hadisi Ukbe’ye soruptahkik ettikten sonra hemen bineğine binip geri dönmüştü ((İbn Hanbel, el-Müsned, IV, 153). Sahâbe döneminin sonlarına doğru ortaya çıkan hadis uydurma fitnesi, araya ikinci, üçüncü râvîler de girdiği için daha temkinli olmayı gerektirdi vebunun neticesi olarak hadis rivayetinde, hadisi ilk duyan kimseden almayaçalışma gayretleri genişledi. Bu sebeple hadislerin, mevcut en eski râvîlerininbulundukları yerlere, onların memleketlerine gidildi. Sa‘îd b. el-Müseyyeb (ö. 94/712), “Ben tek bir hadisin peşinde günlerce yürürdüm!”demektedir. er-Rıhle fî talebi’l-hadîs (Hadis öğrenimi için yapılan yolculuk) denilenbu faaliyetlerde hadisi mevcut en eski râvîsinden öğrenmek, böylece hataihtimallerini azaltmak gayesi vardı. 6. Hadisin Râvîlerini İnceleme: İlk Müslümanlar arsında çıkan siyasi vefikri karışıklıklar hadisler için bir tehlikeyi beraberinde getirmişti. Bu, herkesimin kendisini desteklemek, muhalifini kötülemek için bazı sözleruydurup bunları Hz. Peygamber’e nispet etme teşebbüsüydü. Bu durumun nezaman ortaya çıktığı tartışma konusu olsa da sahâbe neslinin sonlarına doğruyaygınlık kazandığı anlaşılmaktadır. İşte bu gelişme üzerine hadis alma ve nakletmede daha bir titizlik gösterilmeye başlandığı söylenebilir. Sened, hadisin, onu rivayet eden kimselerin isimlerinin sırayla zikredildiği kısmıdır. Kullanılan şekliyle, yani her bir râvînin bir öncekirâvînin (hocasının) ismini vererek ilk kaynağa varan (muttasıl) şekliyleMüslümanlara has olan sened kullanımı, hadisin güvenilirliğini sağlamak içinortaya çıkarılmıştı. Binaenaleyh aynı gayeyle şahid isteme gibi usuller Hz.Ebu Bekir zamanından beri var olduğuna göre sened anlayışı fikir olarakbaştan beri vardı denebilir. Ancak bu usul, meşhur olan şekliyle hicri 1. asrın ortalarından sonra ortaya çıkmış olmalıdır. Bu da hadis uydurma hareketi vehadis öğrenmek için yapılan yolculukların sonucu olmuştu. Nitekim İbrâhîmen-Nehaî (ö. 96/714) de isnad sorma işinin kezzâb Muhtâr es-Sakafî (ö. 67/686) zamanında başladığını bildirmektedir. Hadis Öğrenim Usûlleri Hadisler bu dönemde daha ziyade semâ (yani hocadan işitme) yoluyla alınıyorlardı. Hadislerin Rivâyet Şekli Hadislerin Hz. Peygamber’den duyuldukları gibi aynen alınıp nakledilmelerien güzel şekildir ve mümkün olduğu sürece böyle yapılmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber de, sözünü “duyduğu gibi” belleyip rivayet eden kimseye hayırduada bulunmuştur (Tirmizî, “İlim”, 7). Abdullah b. Ömer gibi bazı sahâbîlerbu hususa özel itina göstermiş ve hadislerde, mânâ bozulmasa da, birkelimenin bile benzeriyle değiştirilmesine veya yerinin öne-arkaya alınmasınarazı olmamışlardı. Tâbiûn nesli âlimlerinden el-A‘meş bir kısım sahâbeninbu tutumlarını şöyle ifade etmiştir: “Bu ilim öyle bir topluluğun elinde idi ki onlardan biri, bu ilme (hadislere) bir vâv veya bir elif yahut bir dal ilâveetmektense gökten yere düşmeyi tercih ederlerdi!” (Hatîb, el-Kifâye, s. 274). Diğer taraftan aynen rivayet etme imkânı olmadığında hadislerin,mânâbozulmamak şartıyla, Hz. Peygamber’in kullandığı lafızların yerine benzerleri kullanılarak rivayet edildiklerini gösteren haberler vardır. MeselâMuhammed b. Sîrîn şöyle demiştir: “Ben hadisi on kişiden işitirdim, mânâlarıbir, lafızları farklı olurdu” (Hatîb, el-Kifâye, s. 308 Hadislerin Yazılması Hadislerin yazılmasının caiz olup olmadığı ilk yılların tartışılan konularındandı. Bu konuda farklı haberler bulunmaktadır. Bunların bir kısmında hadislerin yazılması yasaklanmakta veya hoş karşılanmamakta, bir kısmındaise hadis yazımına izin verildiği görülmektedir. Hadislerin Yazımını Yasaklayan Haberler Hadis yazımını yasaklayan haberlerin önemlileri şöyle sıralanabilir: Ebû Sa‘îd el-Hudrî’nin nakline göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Benden Kur’ân dışında hiçbir şey yazmayınız. Kim benden bir şey yazmışsaonu imha etsin. Benden hadis rivayet edin, (bunda) hiçbir sakınca yoktur. . .” (Müslim, “Zühd”, 72). Yine Ebû Sa‘îd el-Hudrî şöyle demiştir: “Ben hadisleri yazmam için Hz.Peygamber’den izin istedim de o bana izin vermeyi kabul etmedi”. Ebû Sa‘îd el-Hudrî başka bir rivayete göre ise şöyle demiştir: “Biz (hadisleri) yazma hususunda Hz. Peygamber’den izin istedik de o bize izinvermeyi kabul etmedi”. Zeyd b. Sâbit şöyle demiştir: “Gerçekten Resûlullah -sallellahu aleyhi vesellem- bize hadislerinden hiçbir şey yazmamamızı emretti”. Ebû Sa‘îd el-Hudrî’ye, “Bize (hadis) yazdır!” denmişti de o şöyle cevap vermişti: “Onu, okuyacağınız mushaflar haline mi getireceksiniz? Peygamber’iniz -sallellahu aleyhi ve sellem- bize anlatıyor, biz de ondan ezberliyorduk. Öyleyse siz de bizden, bizim, Peygamber’inizden ezberlediğimiz gibi ezberleyin!”. Ebû Bürde demiş ki, “Ben babamdan (yani Ebû Mûsa el-Eş‘arî’den) birçok kitab yazmıştım da o, onları imha edip şöyle demişti: “Bizden, bizim(Hz. Peygamber’den) aldığımız gibi alın!”. Hadis Yazımına İzin Verildiğine Dair haberler Yukarıdaki haberlere karşı hadislerin yazılabileceğini gösteren haberler devardır. Onların bir kısmı ise şöyledir: Bir sahâbî Hz. Peygamber’e gelerek hafızasının zayıflığından şikâyet etmişti de Hz. Peygamber ona şu tavsiyeyi yapmıştı: “Hafızana sağ elindenyardım iste (yani yaz!)”. Râfi‘ b. Hadîc şöyle demiştir: Biz “ey Allah’n Resûlü, doğrusu biz sendenbazı şeyler işitiyoruz. Onları yazabilir miyiz?” demiştik de o; “Yazın, birsakınca yok!” buyurmuştu Abdullah b. Amr da şöyle demiştir: Ben Resûlullah’a -sallellahu aleyhi ve sellem-; “Senden işittiklerimi yazabilir miyim?” demiştim. “Evet” buyurmuştu. “Kızgınlık halinde ve hoşnutluk halinde de mi?” dediğimde; “Evet. Bana her durumda sadece gerçeği söylemem yakışır!” buyurmuştu. Abdullah b. Amr’ın bu haberini Ebû Hüreyre’nin şu sözü doğrular mahiyettedir: “Hz. Peygamber’in -sallellahu aleyhi ve sellem- sahâbîleri arasında benden daha çok hadis bilen hiç kimse yoktu, Abdullah b. Amr hariç. Çünkü o yazdı, ben yazmadım”. Hz. Peygamber -sallellahu aleyhi ve sellem-, hicri sekizinci yılda Mekke’yi fethedince orada bir hutbe okumuştu. Yemen’li bir sahâbî olan Ebû 47 1. Bazı vahiy kâtiplerinin kendilerine kâtiplik yaptıkları sürece konmuş olan hadis yazma yasağını ömür boyu sürecek bir yasak olarak değerlendirmeleri ve bu doğrultuda kanaat belirtmeleri. 2. Kur’ân-ı Kerîm dışındaki şeylerle meşgul olunup Kur’ân-ı Kerîm’in ihmal edileceği endişesi. 3. O günkü toplumun sahip olduğu ilim zihniyeti. O günkü toplumun yazılı bir kültürü yoktu. Her şey insan belleğinde muhafaza edilmekte, satırlarda değil sadırlarda (yani göğüslerde, hafızalarda) bulunan ilme önem verilmekteydi. 4. Yazılanlara güvenilip ezberlemenin terk edileceği endişesi. 5. Yazılan hadislerin, ehli olmayan kimselerin eline ulaşıp onlarda yanlışlıklar, tahrifler, ekleme ve çıkarmalar yapılacağı endişesi. Böylesi endişelerle ömürlerinin son demlerinde kitaplarını imha edenler/ettirenler görülmüştür. Fiilî durum da bu kanaatimizi desteklemektedir. Hadislerin Hz. Peygamber’in sağlığından itibaren yazılmaya başlandığını bildiren birçok haber vardır. Bunlar hadislerin yazılmasına sonradan izin verildiğini gösterir. Bu konudaki haberleri şu şekilde sınıflandırmak mümkündür: Hz. Peygamber Hayattayken Yazılanlar: 1. Medine Sözleşmesi: 2. Nüfus Sayımı Tutanağı: Hz. Peygamber -sallellahu aleyhi ve sellem- Medîne-i Münevvere’ye hicret ettikten sonra bir nüfus sayımı yaptırmıştı. Buhârî’nin bu konudaki haberi şöyledir: Huzeyfe’nin -Allah ondan razı olsun!- rivayetine göre Hz. Peygamber -sallellahu aleyhi ve sellem-; “Bana Müslüman olan insanları yazıverin” buyurmuş, sahâbe de ona bin beşyüz kişinin ismini yazmıştı (Buhârî, “Cihâd”, 181). Bu sayıya kadın, erkek, genç, ihtiyar herkes dâhil olmalıdır. 3. İmtiyâz Belgeleri: Hz. Peygamber’in -sallellahu aleyhi ve sellem-, hicretten önceden başlayarak bazı şahıslara imtiyâznâmeler verdiğini gösteren haberler vardır. Bu cümleden olarak Temîm ed-Dârî’ye, Surâka b. Mâlik’e ve Dûmetu’l-Cendel reisi olan Ukeydir’e imtiyâz belgelerinin verildiği nakledilir. 4. Yahûdîlerle Yapılan Yazışmalar: Hz. Peygamber bu iş için Zeyd b. Sâbit’e İbrânî yazı ve dilini öğrenmesini emretmiş, o da bu emri kısa zamanda yerine getirerek yazışmaları sağlamıştı. 5. Dîne Çağrı Mektupları: Hz. Peygamber -sallellahu aleyhi ve sellemmuhtelif devlet başkanı ve yöneticilerine mektuplar göndererek onları Müslüman olmaya davet etmişti. Bu mektuplardan Mısır hükümdarı el- Mukavkıs’a, Bahreyn emîri el-Munzir b. Sâva’ya, Habeşistan hükümdarı en- Necâşî’ye, Bizans imparatoru Hirekl’e (Herakliyus), İran hükümdarı Kisra Pervîz’e ve Umân emirleri Ceyfer ve Abd’a gönderilenler aslî şekilleriyle günümüze kadar gelmişlerdir. 6. Görevlilere Verilen/Gönderilen Tâlimatnâmeler: Hz. Peygamber, değişik yerlere gönderdiği memurlarına veya oralara tayin ettiği yöneticilere de, muhtelif konulardaki emirlerini ihtiva eden yazılı tâlimatnâmeler vermiş veya göndermiştir. Bunlar arasında vergi tarife ve hükümlerini ihtiva edenler, sadakât hadîsleri diye meşhurdurlar. Ömer b. Abdülazîz Medîne valisine gönderdiği meşhur mektubunda, Amr b. Hazm’dan rivayet edilen sadakât hadîslerini özellikle zikretmiş ve onların istinsah edilmesini istemişti. 7. Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethinde okuyup da Yemen’li Ebû Şâh’ın isteği üzerine yazılıp bu sahâbîye verilen hutbe. 50 8. Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın yazdıkları: Bu sahâbînin Hz. Peygamber’den şahsen izin alarak hadis yazdığı meşhurdur. O bunun üzerine, Hz. Peygamber’den bizzat duymuş olduğu hadislerden bir sahîfe meydana getirmiş ve ona es-Sahîfetu’s-sâdıka ismini vermişti. Sahîfe kelimesi Türkçedeki sayfa ile karıştırılmamalıdır. Sahîfe ( الصحيفة ) kelimesinin Arapçadaki anlamı daha geniştir ve hem sayfa anlamına hem de yazılmış şey, yazılı notlar, defter, küçük kitap gibi anlamlara gelir. Burada söz konusu edilen sahîfe, yazılmış şey anlamınadır. 9. Enes b. Mâlik’in yazdıkları: On yıl Hz. Peygamber’in hizmetinde bulunmuş olan bu sahâbî, ondan duyup yazdığı, sonra da huzurunda okuduğu bazı kitaplara yani yazılı evraka sahipti. 10. Hafızasının zayıflığından şikâyet eden bir sahâbînin yazdıkları: Bir sahâbînin Hz. Peygamber’e hafızasının zayıflığından dert yandığı, Hz. Peygamber’in de ona, “Hafızana sağ elinle yardım iste (yani yaz!)” tavsiyesinde bulunduğu nakledilir. Yazı yazmayı bildiği anlaşılan bu sahâbî de hadis yazmış olmalıdır. 11. Ebû Râfi’in yazdıkları: Mısır kökenli bir sahâbî ve Hz. Peygamber’in âzâdlısı olan Ebû Râfi‘ de Hz. Peygamber’den hadis yazımı için izin istemiş ve kendisine izin verilmişti. Hz. Peygamber ve dört halife döneminde yazılan belgeler hakkında Muhammed Hamîdullah’ın, Mecmû‘atu’l-vesâiki’s-siyâsiyye li’l-ahdi’nnebeviyyi ve’l-hilâfeti’r-râşide isimli eserine bakınız. Hz. Peygamber’in Vefatından Sora Sahâbe Döneminde Yazılan Hadisler Bu dönemde yazılanların meşhurları da şöylece sıralanabilir: 1. Hz. Ebû Bekir’in beşyüz kadar hadisi yazdığı fakat sonra bunları imha ettiği nakledilmektedir. Hz. Âişe’nin konuyla ilgili haberi şöyledir: Babam, Resûlullah’dan -sallellahu aleyhi ve sellem- gelen hadisleri bir araya toplamıştı. Bunlar beş yüz hadis idi. Sonra geceyi (yatağında) sağa-sola çokça dönerek geçirmiş, sabah olunca da; “Kızım, yanındaki hadisleri getir!” demişti. Bunun üzerine ben onları getirmiştim de o, ateş isteyip onları yakmıştı (Zehebî, Tezkiratü’l-huffâz, I, 5). 2. Hz. Ömer’in de hadisleri yazma teşebbüsü olmuştu. Ancak o, bir ay süreyle yaptığı istişare ve istiharelerden sonra, önceki ümmetlerin, Allah’ın Kitabı yanında başka kitaplar edinerek saptıklarını söyleyerek süneni yazmaktan vazgeçmişti. Bununla beraber bazı memur ve akrabalarına gönderdiği mektuplarında bir kısım hadisleri yazdığı da vakidir. Meselâ Utbe b. Ferkad’a bazı hadisleri yazıp gönderdiği nakledilmektedir (İbn Hanbel, el- Müsned, I, 261). 3. Hz. Ali’nin, içinde bazı hadislerin yazılı olduğu bir sahîfesi vardı ve bunu, kılıcına takılı olarak yanında taşırdı. Bu sahîfede bulunan hadisler hakkında birçok haber vardır. Bunlardan birine göre onda; diyet, esirlerin bırakılması ve herhangi bir gayr-ı müslimin yerine bir Müslümanın öldürülemeyeceği konularında bilgiler varmış. 51 4. Ebû Hüreyre’nin de hadis sahîfeleri vardı. En çok hadis rivayet etmiş sahâbî olan Ebû Hüreyre’nin pek çok yazılı hadis malzemesine sahip olduğu nakledilmektedir. Ancak bunları bizzat kendisinin mi yazdığı yoksa bazı kâtiplere veya öğrencilerine mi yazdırdığı kesin olarak tespit edilememiştir. Onun talebelerine hadis yazdırdığı bilinmektedir. Meselâ talebelerinden Beşîr b. Nehîk ondan hadis yazmış, sonra da yazdıklarını ona okuyarak rivayet hakkı almıştı. Hemşehrisi Hemmâm b. Münebbih de Ebû Hüreyre’nin talebesi idi. Bu zatın ondan yazıp rivayet ettiği ve içinde yüz otuz sekiz hadis bulunan sahîfe günümüze kadar ulaşmış ve basılmıştır. Bu sahîfe, yazanına nisbetle Hemmâm b. Münebbih’in Sahîfesi ismiyle bilinmektedir. Muhammed Hamîdullah’ın, hadis tarihiyle alâkalı mühim bir girişle neşrettiği bu kitapçığın Türkçeye üç ayrı tercümesi yapılmıştır. Ebû Hüreyre’ye nisbet edilen es-Sahîfetu’s-sahîha isimli hadis kitapçığı da, bu sahîfe olmalıdır. Hadisin Değeri Hakkında Tartışmalar Sahâbîlerin içinde hadisin dindeki yerini ve değerini tartışan, onu kabul etmeme eğiliminde olan hiç kimse görülmemiştir. Bilakis onlarda görülen şey, en basitinden en mühimine kadar bütün konularda Hz. Peygamber’in 52 sünnetini araştırmak, onu öğrenip ona göre hareket etmekti. Ancak sahâbeden sonra gelen Müslümanların arasında, nadiren de olsa, hadisin önemini kavrayamayanlar görülmeye başladı. Bunlardan olan Hâricîler, Kur’ân’da hüküm koyma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğunu belirten bazı âyetlere bakarak Kur’ân’da yer almayan hükümler taşıyan hadisleri kabul etmemeye kalkışmışlardı. Oysa Kur’ân-ı Kerîm’i getiren de Hz. Peygamber’di ve onu herkesten daha iyi anlayabilecek olan da ancak o olabilirdi. Bu durumda Hz. Peygamber’den gelen bir hadisin ona ait olduğu kabul edildikten sonra söylenecek hiçbir şey olamaz. Binaenaleyh söz konusu görüşte olan Hâricîler, herhalde, bu muhtevada olan hadislerin Hz. Peygamber’e ait olamayacakları kanaatiyle, öyle düşünmekteydiler. Böyle de olsa bu, Kur’ân’ı bir bütün olarak ele almamaktan kaynaklanan yanlış bir düşüncedir. Çünkü bizzat Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygamber’e hüküm koyma yetkisi vermiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in hüküm koyma işi de Kur’ân-ı Kerîm’in bir hükmüdür. Hâricîler’in hadis ve sünnete karşı çıkmak için delil olarak ileri sürdükleri, “hüküm koyma yetkisinin ancak Allah’a ait olduğunu” belirten üç âyet vardır. Bunlar En’âm, 6/57 ve Yûsuf, 12/40, 67 âyetleridir. Anılan âyetleri inceleyerek bunların Hâricîlerin iddialarına mesnet teşkil edip etmeyeceğini değerlendiriniz? TEDVÎN DÖNEMİ Bu dönem, daha önce değişik yazı malzemelerine kaydedilerek veya ezberlenerek koruma altına alınmış olan hadislerin kitaplar (dîvânlar) içinde toplandığı dönemdir ve hicrî 1. asrın sonlarından 2. asrın 1. veya 2. çeyreğine kadar süren bir zaman dilimini içine alır. Aslında değişik sahâbîlerin bildikleri hadisleri onlardan toplayıp yazma faaliyeti daha eskilere dayanır. Abdullah b. Abbâs’ın, sahâbîleri tek tek dolaşarak onlardan sorup öğrendiği hadisleri, yanında taşıdığı yazı malzemelerine yazdığı nakledilir. Bu da bir nevi tedvîn yani toplamadır. Ancak burada tedvînle daha değişik bir durum kastedilmektedir ki bu, hadislerin daha geniş kapsamlı ve bir “kitap/dîvân” içinde toplanmalarıdır. Böyle bir faaliyeti devlet eliyle ilk olarak başlatan kimse, Halîfe Ömer b. Abdülazîz (halifeliği h. 99-101) olmuştu. Bu âdil ve âlim halife, idaresi altındaki muhtelif bölgelerin yöneticilerine mektuplar göndererek bölgelerinde bilinen 53 hadislerin yazılıp gönderilmesini emretmiş, bunun üzerine de hadisler defter defter yazılıp halifelik merkezine gönderilmişti. Bu mühim ilmi faaliyetedönemin birçok âlimi katılmıştı. Ancak onların içinde en büyük gayreti İbnŞihâb ez-Zührî göstermişti. Öyle ki, “İlmi (yani hadisi) ilk tedvîn eden kimse İbn Şihâb’dır!” (Ebû Nu‘aym, Hilyetü’l-evliyâ, III, 363) denmiştir. Muhammed Hamîdullah, ilk dönemlerin yazma eserlerinin hemen hemenhepsinin Bağdad’ın Moğollar tarafından istilası esnasında tahrip edildiğinikaydeder. Gerçi İmam Zeyd b. Ali’nin (ö. 122) Müsned’i günümüze ulaşmışve basılmıştır. Ancak bu eserin mevcut şeklinin İmam Zeyd’e mi, yoksa eserin râvîsi Ebû Hâlid’e mi ait olduğu tartışmalıdır. Bunun için bu dönemdeyazılmış olan eserlerin iç düzenleri hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Bununla beraber, gerek ilk çalışmalar olmaları, gerekse müteakip dönemin tasnîf dönemi olması göz önüne alındığında bu dönemde hadislerin kitaplarda, konu, râvî ve sıhhat bakımlarından karışık olarak toplandıkları söylenebilir. Belki belli bir zamandan sonra, namaz, oruç, hac gibi ana konulardaki hadisler müstakil kitaplarda ama yine de kendi içlerinde birsıraya konulmadan toplanılmış olabilirler. İbn Hacer’in; “(Tâbiûnun son dönemi âlimleri) her konuyu ayrı olarak tasnif ediyorlardı” sözü bunu düşündürmektedir. Bu dönemde hadislerin rivayetinde sened kullanımı tamamen yerleşmişve sened hadisin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Artık senedsiz hadis rivayeti,binaya merdiven kullanmadan çıkma olarak değerlendirilecek, sened,hadisçinin sahtekârlara karşı silâhı kabul edilecektir. Özet Hadislerin nasıl ortaya çıktıklarını ve toplum içinde nasıl yayıldıklarınıaçıklayabilmek. Hadisler önce yazılı ve sözlü olarak koruma ve kayıt altına alınmaya çalışılmış (tesbît), sonra bunlar belli kitaplar içinde bir ayaya toplanmış (tedvîn), ardından da bu kitaplardaki hadislerin sınıflandırılması (tasnîf) yoluna gidilmiştir. Tesbît Döneminde hadislerin sözlü ve yazılı olarak öğretilmesi, öğrenilmesi, halk arasında yayılması, böylece hafızalarda vedeğişik yazı malzemeleri üzerinde tespit edilip koruma altına alınması sözkonusudur. Bu dönem aşağı yukarı hicri 1. yüzyılın sonlarına kadar devameder. Yani sahâbe ile büyük tâbiûnun yaşadığı dönemdir. Hadislerin yayılmaları için kimlerin ne gibi etkinlikler yaptıklarını tanımlayabilmek. Tesbît Dönemi’nde hadis öğretim ve öğrenimi için başta Hz. Peygamberolmak üzere ilk Müslümanların yoğun faaliyetleri vardır. Bunun için zamanıntüm iletişim imkânları kullanılmıştır denebilir. Hadislerin güvenilirliklerinin nasıl sağlanmaya çalışıldığını değerlendirebilmek. Başta sahâbîler olmak üzere ilk Müslümanlar, hadislerin aslına uygun birşekilde öğrenim ve öğretimi için gereken titizliği göstermiş ve bunun içinbaşlıca şu çarelere başvurmuşlardır: 1. Hadis rivayetini azaltma; 2. Hadisrivayet edenden şahit isteme; 3. Hadis rivayet edene yemin ettirme; 4.Hadisi Kur’ân-ı Kerîm’le ve önceden bildikleri hadislerle karşılaştırma; 5. Hadisi ilkduyan kimseden almaya çalışma; 6. Hadisin râvilerini inceleme. Hadislerin nasıl koruma altına alındıklarını açıklayabilmek. Hadisler bu dönemde daha ziyade semâ (yani hocadan işitme) yoluyla alınmışlardır. Bununla beraber, ilerde meşhur olacak olan diğer usûller dezaman zaman kullanılmıştır. Zaten sonraki asırlarda hadis âlimleri de,muteber hadis öğrenme usûllerini tartışırlarken esas olarak onların bu dönemde,özellikle de Hz. Peygamber döneminde uygulamasının olupolmadığına bakacaklardır. Bu dönemde hadisleri, mümkün olduğu sürece Hz. Peygamber’den - sallellahu aleyhi ve sellem- duyuldukları gibi aynen alıp nakletme üzerindeözenle durulmuş, ancak aynen rivayet etme imkânı olmadığında, mânâbozulmamak şartıyla, Hz. Peygamber’in kullandığı lafızların yerinebenzerlerini kullanarak rivayet etme yoluna da gidilmiştir. İlgili haberlerin incelenmesinden anlaşılıyor ki, bazı sebeplerden dolayıhadislerin yazılması önceleri yasaklanmış, daha sonra bu sebeplerin ortadan kalkmasıyla söz konusu yasak kaldırılmıştı. Bu sebepler arasında yazınıngelişmemişliği, az sahâbînin yazı bilmesi, hadislerin Kur’ân-ı Kerîm’lekarışma endişesi gibi hususlar zikredilmektedir. Bunlar arasında en mühim vegerçeğe en yakın olan sebep, son husus olmalıdır. Bununla beraber Hz.Peygamber’den sonra uzun yıllar hadislerin yazılamayacağı kanaati devam etmiştir. Bu konudaki haberler incelendiğinde bu kanaatin bazı kültürel vezihinsel sebeplerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim hadislerin Hz.Peygamber’in sağlığından itibaren yazılmaya başlandığını gösteren birçokhaberler de bunu desteklemektedir. Tarihi veriler ve belgeler bizzat Hz. Peygamber’in emriyle yazılan bazıhadis belgelerinin yanında ilk Müslümanlardan birçok kimsenin bazıhadisleri kayda geçirdiklerini göstermektedir. Bunlardan bir kısmı asılşekilleriyle sonraki hadis kitaplarına alınmış bulunmaktadır. Hadislerin kitaplarda toplanmaya nasıl başlandığını kavrayabilmek. Tedvîn Dönemi, daha önce değişik yazı malzemelerine kaydedilerek veyaezberlenerek koruma altına alınmış olan hadislerin kitaplar (dîvânlar) içindetoplandığı dönemdir ve hicrî 1. asrın sonlarından 2. asrın 1. veya 2. çeyreğinekadar süren bir zaman dilimini içine alır. Bu dönemde yazılan eserlerden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Muhammed Hamîdullah, ilk dönemlerin yazma eserlerinin hemen hemenhepsinin Bağdad’ın Moğollar tarafından istilası esnasında tahrip edildiğinikaydeder. Bunun için bu dönemde yazılmış olan eserlerin iç düzenlerihakkında bir bilgiye sahip değiliz. Bununla beraber, gerek ilk çalışmalarolmaları, gerekse müteakip dönemin tasnîf dönemi olması gözönüne alındığında bu dönemde hadislerin kitaplarda, konu, râvî ve sıhhat bakımlarından karışık olarak toplandıkları söylenebilir. Belki belli bir zamandan sonra, namaz, oruç, hac gibi ana konulardaki hadisler ayrı ayrımüstakil kitaplarda ama yine de kendi içlerinde bir sıraya konulmadantoplanılmış olabilirler. Bu dönemde hadislerin rivayetinde sened kullanımı tamamen yerleşmişve sened hadisin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamberin hadislerin yayılması yaptığı işlerden biri değildir? a. Bazı önemli açıklamalarını savaş zamanlarında yapmak b. İlim öğrenme ve öğretmeye teşvik etmek c. Özel bir katip tutarak bütün sözlerini yazdırıp dağıtmak d. Kalabalık mekanlara giderek konuşmalar yapmak e. Bazı kimselere mektuplar göndermek 2. Hadislerin öğrenilmesinde hangi hanım sahâbilerin büyük gayretleri olmuştur? a. Suffe’de kalan hanımlar b. Evli olmayan hanımlar c. Bedir gazisi olan hanımlar d. Medine’li Müslüman hanımlar e. Yazı bilen hanımlar 3. Hadislerde sened sorma işinin başlamasına sebep olanlar arasında gösterilen Muhtâr es-Sakâfî’nin en çok tepki çeken yönü nedir? a. Yönetime isyan etmesi b. Peygamberlik iddiasında bulunması c. Hadislerin yazımına karşı çıkması d. Bazı konularda sahâbeyle ters düşmesi e. Sahâbeye karşı saygısız ve küfürbaz davranması 56 4. Hadislerin yazılmasına hangi dönemde başlanmıştır? a. Tebvîb Dönemi b. Tasnîf Dönemi c. Tevdîn Dönemi d. Tehzîb Dönemi e. Tesbît Dönemi 5. Hadislerin kitaplarda ilk önce nasıl bir düzen içinde toplandıkları tahmin edilmektedir? a. Herkesin rivayet ettiği hadisleri ayrı bir bölümde toplanması b. Aynı konudaki hadislerin uygulama sırasına göre kaydedilmesi c. Önce kısa hadisler, sonra uzun hadislerin yazılması d. Konu ve râvîlerin rast gele yazılması e. Râvîlerin fazilet sırasına konması |