Konu Başlıkları: Ne Kadar Oyuncak?
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 Mart 2014, 19:21   Mesaj No:1

Fatıma-i Zehra

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Fatıma-i Zehra isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 36712
Üyelik T.: 22 Aralık 2013
Arkadaşları:17
Cinsiyet:
Mesaj: 844
Konular: 67
Beğenildi:28
Beğendi:1
Takdirleri:60
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Ne Kadar Oyuncak?

Ne Kadar Oyuncak?

Salih’in annesi Serap, “Ne kadar oyuncak?” sorusuna cevap veriyor. Hep beraber okuyalım:

Ne Kadar Oyuncak?

Etrafımız nimetlerle kuşatıldı Elhamdulillah, gördükçe açlığımızı daha çok arttıran bir bolluk yaşıyoruz. Hangimiz neyin yokluğundan şikayet edebiliriz ki, kızarmaz mı yüzümüz? Bunun yanında hayatımızı kolaylaştıran, bize afiyet veren, yüzümüzü güldüren her şey beraberinde külfet getiriyor. Öyle ya nereden çıktı bu kadar hastalık?

Sadece çeşidi her geçen gün artan kanserden, insanları poşet poşet ilaçla gezmeye mahkum eden tansiyondan, şekerden, kalpten bahsetmiyorum. Bunları iyice kanıksadık zaten. Peki çocuklarımızın yakasına yapışan hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı nereden çıktı, ne zaman çıktı hatırlayanınız var mı? Ne zamandan beri öğretmenler öğrenci velilerini psikiyatra yönlendirir oldular? Ortaya çıkanı hemen kanıksamada bir günümüz hastalığı belki de, zira sanki hep böyleymiş gibi hissediyorum. Çocukların sadece çocuk olduğu, koşmasının, bitmek bilmeyen sorularının, merakının mesele çıkarmadığı zamanları hatırlamakta güçlük çekiyorum.

Biraz araştırınca diğer çağımız hastalıkları gibi hiperaktivitenin de tükettiğimiz yiyeceklerle bağlantılı olduğunu görünce nedense pek şaşırmıyorum. Çocuklarımıza, bebeklik çağlarından itibaren yedirdiğimiz şekerli, asitli, bol baharat aromalı (!), janjanlı paket yiyecekler onların sadece kalbini, böbreğini etkilemiyor ruhlarını da büyük ölçüde hasara uğratıyor. Hiçbir şey yemiyor bari bunu yesin diye bebeğimizin ağzına teptiğimiz bol şekerli muhallebi onun eğitim hayatını etkiliyor. Bizi rahat bıraksın, uğraştırmasın, zor duruma düşürmesin diye elimizin altında bulundurduğumuz gıda paketleri yavrumuz okula başladığında yüzümüze patlayıveriyor.

Bununla birlikte hem alım gücünün artması hem de üretim fonksiyonlarının işçi ve hammadde ayaklarının ucuza sağlanabilmesi neticesinde az oyuncağı olan çocuk yok şimdilerde. Geliri yüksek olanlar; ahşap, kaliteli boya ve malzeme kullanılmış, ünlü markaların, ünlü mağazalarından bol bol oyuncak alırken, geliri düşük olanlar; binbir çeşit vaadi sunan dükkanlardan, plastikten, petrol kokulu, kimyasal dolu oyuncaklar alıyorlar. Eşit olan şey; her çocuğun ihtiyacının üzerinde oyuncağa sahip olduğu gerçeği.

Bütün gün bir tekeri kırık arabasını elinden düşürmeyen, onu yeri gelince polis, yeri gelince itfaiye arabası yapan, gece yatarken koynuna sokan çocuğu özledim. Kumandalı-kumandasız, büyük-küçük, sesli-sessiz bir dolu arabasının orta yerinde canım sıkılıyor diye ağlayan çocuklar benimde canımı sıkmakta. Peki bir tanecik bez bebeğine sabahtan akşama annelik yapan, yediren, içiren, giydiren, boyundan büyük yastıklarla uyutmaya çalışan kızı göreniniz var mı? Yavrusu olmadan dışarı çıkmayan küçük kız çocuğu artık yemek yedirince gerçekten altına yapan son teknoloji bebeklerinin, barbie’lerinin, mutfak takımlarının, temizlik setlerinin arasında kendisine bir oyun kuramıyor. Bir oyuncakla yarım saat bile ilişki içerisinde olamıyor. Onun da canı çok sıkılıyor.

Çocuğumuzun önüne aslında hiç gerekmediği halde dünyayı serdiğimizde keşfetmek, öğrenmek onun için lezzetini yitiriyor. Ya pasifleşiyor, atalete düşüyor ya da hızlanıyor, kapitalizmin rüzgarına yetişmeye çalışıyor. Doğduğu günden itibaren oyuncağa boğulan; peluşları, arabaları, bebekleri, legoları evin her yerinden oyuncakları fışkıran minikler yaşamımıza yeni bir kavram soktular; dikkat eksikliği. Ya da biz onları bu kavramla tanışmaya mecbur ettik.

Bebeğimiz doğmadan hazırlamaya başladığımız odasında; kapısında süsleri, tavanında rengarenk avizesi, yerinde küçük bir köy şeklinde tasarlanmış halısı, duvarlarında çerçeveleri, rafları, boy boy, renk renk sepetleri, kutuları, karyolası, dolabı, oyuncakları derken neredeyse bebeğe yer kalmıyor. Çocuğun yaşı ilerledikçe oda oyuncak kusar oluyor.

Renkler ve objeler tarafından sürekli bir tacize maruz bırakılan çocuk ilgisini tek bir şeyde toplayabilme becerisini yavaş yavaş kaybediyor. Elindeki oyuncağa ya da ödeve yoğunlaşamıyor. Çevresinde bu kadar farklı renk ve eşyanın olması onu hızlandırıyor. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği birbirini besleyen durumlar. Çocuklarımızı çağın hastalıklarından korumak, onları ilaçla yavaşlatmaya mecbur kalmamak için kısaca;

- Hazır gıda tükettirmeyelim, gıdaların içeriklerini, katkı maddelerinin onlarda oluşturacağı tahribatı iyice araştıralım,

- Kesinlikle televizyon ve bilgisayardan uzak tutalım,

- Uykularına özen gösterelim, erken yatırmaya, uykusunu almasına dikkat edelim,

- Evimizi ve odasını sadeleştirelim,

- Oyuncağa boğmayalım,

- Onu sürekli acele ettirmeyelim,

- Yoğun elektro manyetik dalgaların yayıldığı avm ziyaretlerimizi kısa tutalım,

- Evimizde tv, radyo, internet, bilgisayar, telefon vb. araçların kullanımını en aza indirelim.

Ne doktor ne eğitimciyim. Yalnızca anneyim, anne hassasiyetiyle yazıyorum. Küçücük yaşında ebeveyn tutumu yüzünden hastalık sahibi olan, ona sunulması yeterli olan sade ve yavaş hayat koşulları sağlanmadığı için ilaç içmek zorunda bırakılan, daha birinci sınıfta bir sayfa boyama yapmaya dahi sabır gösteremeyen çocukların gelecekleri için, yetişkinlikleri için ve onların da çocukları için endişe duyduğum için yazıyorum.

Ve dönüyor dolaşıyor yine Resulullah aleyhissalatu vesselamın sünnetine geliyorum. O’ndan uzaklaştıkça, hayatını hayatımıza uygulamaya geçirmedikçe ne hastalıklardan ne de diğer sıkıntılarımızdan kurtulabileceğimizi sanmıyorum. “Çocuğa oyuncak alırken de mi hadis okuyacağız?” diyor bazılarımız “Evet” diyorum bende, bence evet. Çocuklarımıza hangi duyguyu nasıl vereceğimiz, onları nasıl sevip, nasıl yetiştireceğimiz konusunda önümüzde O’ndan daha güzel bir örnek yok. Bizim “dünya nimetlerine boğulmamızdan endişe duyduğunu” belirten Rasulullah aleyhissalatu vesselam herhalde sadece yatlardan, katlardan bahsetmiyordu. Nimet mi arıyoruz geriye çekilip şöyle bir evimize bakalım, çocuklarımızı çok mu seviyoruz onları kapitalizme kurban etmeyelim.

Salih’in annesi Serap

cahidejibek.com'dan alıntıdır...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Fatıma-i Zehra 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
O daha çocuk... Çocuk ve Aile Sağlığı su damlası 2 1930 09Haziran 2015 22:35
Nureddin Yıldız'ın Kaleminden: Mücahide Kadın İslamda Kadın ve Erkek Mihrinaz 16 11679 29 Ocak 2015 10:04
Kek mi Tesettür mü ? Tesettür Konuları Mihrinaz 2 2327 14 Ocak 2015 21:28
Ahireti Yaratmak Allah İçin Çok Kolaydır ! Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader Fatıma-i Zehra 0 2201 10 Ocak 2015 22:43
Gel, bugün sana anladığın dilden konuşmaya... Serbest Kürsü su damlası 2 1832 24 Ağustos 2014 00:05