Allah ...LâLe ...HiLâL ...**
Orta Asya’dan çıktığı uzun yolculuğunda Türklerle birlikte geniş coğrafyayı aşıp Anadolu’ya gelen Lâle; Türklerin, dolayısıyla İslam’ın kutsal çiçeği olmuştur. Ebced hesabı ile “Allah”, “Hilâl” ve “Lâle” kelimelerinin 66 sayısına tekabül etmesi enteresan tevafuktan öteye, tasavvufi anlamda da bu nadide çiçeğe kutsal mânalar yüklenmiştir. 16. yüzyıldan sonra devleşen, gittiği, ulaşabildiği her coğrafyayı kendine hayran bırakan bu çiçek, İstanbulumuzun da simgesi olmuştur.
İstanbul adının, “İslambul” sözünden şekillenmiş olması da lâle ile olan alakasına işaret eder.
Lâlenin yazıldığı “lâm”, “elif” ve “he” harfleriyle –ki eskiler bu harflere “cevâhir-i hurûf” diyorlardı. Allah ve Hilâl kelimelerinin de yazılabildiğini ilk defa kim fark etti, Allah bilir! Bu ilgi çekici tevafuk fark edildikten sonra lâleyi adeta kutsallaştıran Türkler, eşyalarına bir çeşit koruyucu uğur olarak lâle motifi işlemeye başladılar.
XVIII. yüzyılın meşhur çiçek üstadlarından olan Tabib Mehmed Aşkî Efendi, bir şiirinde, lâlenin çiçekler arasında rütbesinin yüksekliğini, “cevâhir-i hurûf”la yazılmasına bağlamış, “Eğer” diyordu Aşkî Efendi: “Lâle İsm-i Celâl’e mazhar olmasaydı, bu kadar yüksek rütbeye ulaşamazdı.” Başka bir çiçek üstadı olan Remzi Efendi de, aynı sebebe bağlı olarak, lâle sevgi ve merakının “ezeli” olduğunu ifade etmişti:
Lâleye pîr-i sabâdan bu nefes şimdi değil Ezelidir bu hevâ vü heves şimdi değil
Eski lâleseverler, “lâm”, ”elif” ve “he” harfleri noktalı olmadığı için, lekeli lâleleri makbul saymazlardı. Lâle zamanla kazandığı manevi anlamı dolayısıyla cami, çeşme, mezar gibi yapılarda süsleme unsuru olarak çok kullanılmıştır. Askerlerin savaşa giderken giydikleri elbiselere, kullandıkları zırhlara ve silahlara da zaman zaman lâle motifleri işlendiği görülmüştür. Silahlara işlenmiş lâle motifleri de, Allah’ın bu silahı kullanan askerin yanında olduğu ve koruyacağı anlamına geliyordu.