26 Ağustos 2008, 18:51
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 89 Üyelik T.:
21 Ağustos 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
555 Konular:
227 Beğenildi:15 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | günahlara göz yasi dökmek erdemliliktir günahlara göz yasi dökmek erdemliliktir
Ruhumuzun daraldığını hissederiz bazen
Gözümüzü dikeriz gök yüzüne bakarız bu ihtişamlı manzaraya
Çözmeye çalış sakta aklımız kavrayamaz
üst katlarda ne olup bittiğini hikmet sahipleri bilirler.
Tüm insanlık hikmet birikiminin doruk noktası da
Kur’an ve hadis-i şeriflerden feyz alan tasavvuf büyükleridir.
Hz.Mevlâna, Yunus Emre (ks), İbn Arabi (ks) o
kunmadan insan anlaşılamaz.
Anlaşılırsa da kısmen anlaşılır.
Aydınlanma hareketi Hristiyan dinine karşı
tepkisel bir oluşum olduğu için,
dini ve maneviyatı küçük görmüş ve kendi başına
insanın derinliklerine doğru dramatik bir odise başlatmıştır.
İnsanı da parçalara bölerek
tıpkı maddi dünyayı anladığı gibi anlamak istemiş,
yaratıcının, yani herşeyi başlatanın mesajlarını hiçe saymış,
her filozof ve her “ ruhbilimci “
bir peygamber edasıyla spekülasyonlar yapmış,
kendi dinini oluşturmaya çalışmıştır.
Üst katlar maarifetle bilinir ve yaşanır,
maarifet sadece bilimle elde edilemez,
hak edene yaratıcımız tarafından bahşedilen bir lutufdur.
Her insanın içinde varolan
mükemmelliği temsil etemekte olan Üst
Bilinçdışımızdan haberdar olabilmemizi sağlayan
günlük yaşamdan ipuçları neler olabilir?
İnsana Rabbi tarafından sürekli işaretler gelir.
Bunların bir kısmı günlük yaşantımızda
karşılaştığımız olaylar, insanlar vasıtasıyla oluşur.
Geceleri ise rüyalar devreye girer
ve ders uyurken de devam eder.
Modern insan tarihin hiçbir döneminde,
görülmeyen bir oranda
uyaran bombardımanı ile karşı karşıya kalmamıştır.
Televizyon, internet, reklam endüstrisi,
cep telefonları, yoğun iç içe hayat,
berrak bir dağ gölü gibi dümdüz olması gereken
zihnimizi sanki bir dolu yağmuru altında tutar.
Göl artık gökyüzündeki dağları,
çevredeki muhteşem karlı dağları yansıtmaz hale gelir.
Yatay istekleri tüketim toplumu tarafından
sürekli kamçılanan
“tüketici” aslında hayat kalitesini
hiç de düzeltmeyen istekler peşinde koşar durur.
Bu zihin fırtınası sürerken
ve gün geçtikçe artarken biz yukarıda sözünü ettiğimiz
işaretleri nasıl hissederiz?
Evet bakmasını bildikten sonra
hamile bir kedinin gözleri, martıların çığlıkları,
yaşlı dedenin o mubarek elleri...
hep çok derin mesajlar içerir.
Bir akşamcının, diskotekte eğlenen gençlerin,
yamaç paarşütü yapan sporcuların,
Sema yapan dervişlerin aradıkları şey aynıdır diyorsunuz.
Nedir bu ve bu kadar farklı kişileri nasıl buluşturabiliyor?
Herkes bulunduğu katta fazla kalırsa sıkıntıdan çatlamaya başlar, “
bir günü bir gününe uyan kaybetmiştir “.
Asli yapımızda programlanmış olan yükselme potansiyeli
bir lüks değil bir zarurettir.
Dolayısıyla yaptığımız her işte, attığımız her adımda,
kurduğumuz her ilişkide,
bilmeden içimizde bu ümidi taşırız.
İlişki bir anlamda, “ kurtar beni “ çağrısıdır.
Eşya eğer beni bir üst kata çıkarmıyorsa,
belirli bir süre sonra onu atar yenisini yeni bir ümitle alırım.
Ama o da beni yükseltmiyorsa
ona öfke duyar onuda atar yok ederim.
Evet dünyayı yok etme pahasına
bir ömür boyu ararım.
Gönlümün beni öbür âleme hazırladığını,
ölmeden evvel ölmenin mümkün olduğunu unuttuğum için
topraktan gelen ve toprağa gidecek olan bedenime
aşırı özen gösterir, estetik ameliyatlar,
kozmetikler, boyalar vasıtasıyla bedenimdeki
zamanın izlerini örtmeye çalışır
hatta o bedenin ölümsüz olmasını hayal ederim.
Evet semadaki derviş de meyhanedeki akşamcı da
aynı iştiyakla yükselmek ister ama
birisi belki yükselirken öbürü daha derinlere batar.
Aslında aramızdaki fark o kadar az ki,
öyle derin bir kader yoldaşlığı bizleri birbirimize bağlıyor ki,
bu ayrılık niye... |
| |