pegamber.s.a.v. aşığı hababbı civan
» RASULULLAH ÂŞIKLARINDAN HABBAB-I CİVAN
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem, devrinde bulunan padişahlara ve krallara ve kabile reislerine mektup yazıp Din-i İslama davet etmişti. Mesela: Rum padişahı Herakliyüs’e, İran Şahına, Mısır kralı Mukavkise, Yemen emirine, büyük küçük kabilelere name göndermişti.
Tarih kitaplarında mufassalları beyan olunur. Bazıları bu mektup ve davete icabet etmişler, cevap vermişler. Bazıları ise Rasulullah sallallahu aleyh, vesellem efendimizin elçilerini katletmişlerdi. Bazısı da cevap vermeyip gelen mektubu bir tarafa bırakmışlar, hiç alâkadar olmamışlardı. Bazısı Efendimize karşı düşmanlığa başlamıştı.
İcabet edenler bu davete karşı elçi göndermiş, İslamlığı öğrenmiş ve İslamı kabul buyurmuşlardı.
Rum padişahı Herakliyüs, Mısır padişahı Mukavkis mektubu almışlar, cevap vermişler cevapla beraber Efendimize hediyeler göndermişlerdi.
İran şahı Efendimizin elçisini katletmiş ve mektubu Peygamberî’yi yırtmış, Allah’ın gazabına uğramıştı. Kendisi elçiyi nasıl katlettirdiyse kendi öz evladı tarafından katlolunmuş mülkü de yakın bir zaman içinde mektup gibi parçalanmıştı.
Bu arada Arap kabile reislerinden bir kabile reisi olan Habib namında bir emire mektup yazıp İslama davet etmişlerdi. Bu zalim adam da mektubu okumuş Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin elçisini bir haylice hırpaladıktan sonra kovmuş. Pür hiddet “Bu mektubu önümden kaldırın” deyince mektubu diğer evraklarla beraber sarayın hazinesine bir sandık içine koymuşlar. Hikmetillah mahfuz kalmıştı.
Kabile reisinin yetişmiş, gayet güzel bir oğlu vardı. İsmi Habbâb idi. Bu yiğit günlerden bir gün bir evrak almak için babasının hazine odasına girer. Mezkûr sandığın içinde evrak ararken sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin mektubu Habbâb'ın eline geçer. Mektub-u Şerif nazarı dikkatini celb edip açar okur. Okur amma bütün vücudunu iman ateşi kaplar. Kalbine İslamiyetin nuru doğar. Bu nur bütün vücudunu sarar. Zira o mübarek mektupta:
“La İlahe İllallah Muhammedün Rasulullah” yazılmıştı. Mektubun yüksekliği insanım diyen her kimseyi derhal kendine çekiyor, ona hak ve hakikati gösteriyor. Allah’tan başka ilah yok diyor, ibadete ve tanınmaya layık ancak O' dur diyordu.
“Ey hükümdar! Kendini haş'a Allah’ım diye taptırma, birbirimize ilah diye tapmayalım.” İman edene dünya ve ahirette selamet yollarını gösteriyor. İman etmeyene dünya ve ahirette bulacağı cezayı hatırlatıyor. Zulüm edilmemesini, adl ile icrayı hükümet etmesini, bütün insanların Allah’ın kulu olduğunu, hiçbir milletin birbirinden faik (yüksek) olmadığını, Allah’tan korkanların Allah indinde kerim olduğunu bildiriyordu. İmzası,
Allah'ın kulu ve Rasulü Muhammed idi.
Habbâb, mektubu tekrar tekrar okudu. Mektubun sahibine kalbinde öyle bir muhabbet doğdu ki lîsan bu muhabbeti tarifte aciz kaldı. O günden sonra Habbâb'ı bir düşüncedir aldı. Yemez, içmez, uyumaz oldu.
Bu mektubun sahibi Muhammed kimdi? Niçin mektubu yazıp onları dini İslama davet etmişti? Hem kendisi Allah'ın kulu ve Rasulü olduğunu yazıyor, onlardan bu daveti mukabilinde hiçbir karşılık istemiyordu. Onları necat'a, felaha, saadete çağırıyor, dünyada hacil, ahirette rezil olmaktan kurtarmağa delalet ediyor. Hakk’a kurbete, cemale vuslata davet ediyordu.
Mektuptan babasına açacak oldu. Babası sözünü kesti:
Evet, böyle bir mektup gelmişti. O mektubun sahibi bizim dinimizi ve putlarımızı yalanladı, Arap milleti içine tefrika salıp yeni bir din kurmak isteyen, İslam dininden gayri bütün dinleri batıl diye söyleyen, fukara ile zengini bir tutan, köle ile hür kimseyi müsavi gören bir sihirbazdır. Oğlum sakın ona aldanma! Zevk-ü sefana bak dedi.
Fakat la ilahe illallah-ın nuru, Muhammed Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin aşkı vucudunu kaplamış olan yiğit, babasının bu sözlerine teaccüp etti. İçinden:
Yazık sana baba, seni necata çağıran bu Hak münadisine bu sözleri nasıl utanmadan söyleyip iftira ediyorsun dedi.
Fakat Muhammed Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ismini okuduktan sonra mübarek cismine âşık olmuş, gece gündüz Hakk’a münacat edip:
İlahi Yâ Rab, kalbimi biliyorsun. Rasulün yüzünü görmeden âşık oldum. Başımı sırası geldiği vakit de tereddütsüz vermeğe hazırım. Bir kere olsun O’nun cemalini bana göster. Öyle öleyim. Bana bundan sonra taht, saltanat gerekmez diye aşkı muhabbeti ile baş başa kalıp tenhalara kaçıyor, ağlıyor, ol Resulü müçtebanın adını dilinden düşürmüyor, gece gündüz Rabbine yalvarıyordu...
Ey aşıkı sadık!
Habbâb'ın aşkı günden güne ziyade oluyor. Rasulü Ekrem efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi görmeğe, O’nunla buluşmağa, O’nun cemaline erişmeğe sabırsızlanıyordu. Fakat kolay değil. Maşuk hemen ele geçmez tahammül lazım, sabır lazım. Dikensiz gül olmaz. Gülü koparmak için mutlaka eline diken batması şart. İçinden gelen bir his, iştiyak, bu aşk kelime olarak lisanından dökülmeğe başlamıştı.
Buraya Habbâb’ın Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme söylemiş olduğu sözleri Türkçe manzum olarak yazdık.
Rasulullah Âşıklarından Habbab-ı Civan’ın Söyledikleri
Sana canım kurban ola Muhammed.
İki âlemde dermanım Muhammed.
Seni görmezden evvel şevk-i aşkın
Bana kâr etti sultanım Muhammed.
Hayalin gönlüme nakş oldu, çıkmaz.
Cemalin olsa seyranım Muhammed.
Yakar aşkın odu bu cism-i canı
Eriş dermana lokmanım Muhammed.
Olursam senin için pare pare
Feda olsun sana canım Muhammed.
Visalin teşnesiyim, eylerim ah.
İşitsen zar-ı giryanım Muhammed.
Nolaydı, bir irişsem haki paye
Geçirsem anda devranım Muhammed.
Bu sözleri hem söylüyor, hem ağlıyor, hem de inliyordu. Gece uykusunu terk etmiş, ıyş-u işretten, mis ile sohbetten kesilmişti. İnsanlardan kaçıyor, daima tenhalarda dolaşıyordu.
Anası bu hale vakıf olup meseleyi babasına açtı. Babası divanı toplayıp Habbâb'ı divana davet etti. Habbâb divana geldiğinde babası oğlunu kucaklayıp gözlerinden öptü. Halini sordu sual etti:
Ne oldun oğlum? Nedir bu halin? Ben padişah babana söyle. Çaresini göreyim. Derdine derman olayım deyince. Habbâb Hazretleri:
Babacığım, ben o mektubu okuduğum günden beri Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi veselleme âşık oldum. Batıl dininizi terkettim. Putlarınızdan yüz çevirdim. Ben şimdi Allah'ı buldum ve bildim. O’nun Rasulünün aşıkıyım. Belki bana kızacaksınız, beni hapsedeceksiniz, belki bana eza cefa edip öldüreceksiniz. Bunu biliyorum. Ölürüm bu yoldan vazgeçmem. O’nu göremezsem muhakkak ölürüm. Bilin bunu. Ben Müslüman oldum. Ahir zaman Nebisine iman getirdim diyerek kelime-i şehadet getirdi. Başparmağını kaldırarak:
Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Rasulullah dedi...
Bu sözleri oğlundan dinleyen baba, pür gazab yerinden fırlayıp Habbâb'ı tutup yere vurdu. Tekme ile öldürmeğe kasd edip ayağının altında çiğniyor, “Bu sözlerinden dön, seni öldüreceğim” diye putlarına yemin ediyordu. Bütün vüzerası emire yalvararak Habbâb'ı onun elinden aldılar. Muhakkak bir ölümden kurtulmuştu. Vezirler emire dönüp:
Ya emir, böyle bir civana kasd etmeyin. Biz ona nasihat eder, dinimize çeviririz dediler.
O günden itibaren palûze tenli, ahu gözlü kızları Habbâb'ın yanına gönderip onu ıyş-u işrete teşvik ediyorlardı. Ona sözde nasihat edip: “Bilmediğin dine neden giriyorsun? Neden bizim dinimizi terk ediyorsun? Aklını başına alıp düşün. Peşin nimetleri bırakıp gelecek nimetlere inanıyorsun. Tahtını tacını terkedeceksin, onla kalsa iyi. Baban seni kendi eliyle öldürecek. Bunca saltanattan olacaksın. Bak güzel cariyeler senin için, taht, taç senin için” dediklerinde Habbâb:
Bana küfürde sultan-emir olmaktansa, Muhammed'in dininde köle olmak daha iyidir diyor. Ne, güzel kızlara bakıyor, ne de bu sözlere kulak veriyordu.
Ah Muhammed Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem. Ah Allahu Ahad, Rasulü Ahmed diye feryat ediyordu. Birkaç gün de böyle geçti.
Günlerden bir gün babası Habbâb'ın yanına geldi. Yapılan nasihatlerin hiçbir faydası olmadığını görünce tekrar Habbâb'ı öldürmeğe kasd edip ayağının altına aldı. Durmadan vuruyor, kuruyası ayakları ile tekmeliyordu. Habbâb'ın ağzından, burnundan kanlar boşanıyor fakat ağzından bu mübarek kelimeden başka söz çıkmıyordu:
La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah.
Emir bıçağını çekti. Öldüreceği sırada yine vezirler araya girip:
Ya emir, İşi bize bırak. Mademki nasihatle uslanmadı, onu biraz hapsederiz, korkuturuz, işkence yaparız belki dinimize döner. Hemen katletme diye emire rica ettiler.
Habbâb'ın figanına dağlar dayanamaz iken zalim babanın taştan katı olan kalbinde hiçbir merhamet eseri görülmüyordu. “Ya emir, yapacağımız işkence ve hapis ile uslanmaz ise o vakit katlettirirsiniz” dediler. İşkence başladı. Evvela cellâtlara Habbâb'ı dövdürdüler, aç bıraktılar. Ekmeğin tuzunu ziyade edip kendisine su vermediler.
Habbâb yapılan bu işkencelere rağmen dini İslam’dan dönmek değil bilakis aşkı ziyade oluyor, işkenceleri canına minnet ve devlet biliyor, O’nu görmedim ise O’nun için ölüyorum diye teselli oluyordu.
Bir gün yine emir gelip oğluna nasihat ederek:
Bak oğlum. Canına yazık ettin. Bizleri de felakete uğrattın. Ama acıyoruz. Bu nasihatim son, seni cellâda vereceğim. Gel dön. Benim yerime sen emir ol deyince Habbâb hazretleri:
Ey baba, sen ne söylüyorsun? Ahireti dünyaya mı değişeyim? Ben tenekeye altını değişmem. Ben Allah'ın kuluyum. O ki bütün âlemlerin Rabb’idir. O’nun habibine aşığım. Kalbim O’nun aşkıyla dolmuştur. Değil ki böyle azap etmek, bundan bin defa da fazla şiddetle azap etseniz, cismimi parça parça dağıtsanız İslam dininden dönmem. Ne azabınız var
ise yapın. İşte başım, sırtım, cismim karşınızdayım. Yapın, sizin azabınız bana tesir etmiyor. Aşk benim vücudumu sardı. Onun yoluna bu can-ü teni koydum. Aşk ateşi bana yoldaş oldu. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Hazretlerine uyan, O’nun yoluna can ve baş koyar. Ey baba! Kibrini kır. Milletinden utanma. Aklın var ise İslam’a gel. Sen beni kamçı ile küfre davet ediyorsun, ben seni tatlı sözlerimle Hakk’a davet ederim dedi.
Babası baktı ki çare yok, kendi yoluna gelmeyecek, cellâtları çağırıp:
Buna üç gün işkence ediniz, dördüncü gün katlediniz dedi. Ol Hazreti alıp bir kamçılı adam tayin ederek güneş altında su çektirdiler. Yorgunluğuna bakmayıp kamçı ile vuruyorlar “Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'den dön. Putlarımıza tap” diyorlardı. Ağzından, burnundan ve başından akan kanlar üstünde kurur, ağzında da
“La ilahe illallah” sözünden başka söz işitilmezdi. Suyu o çektiği halde ona bir yudum suyu çok görürlerdi.
Artık ayaklarında derman, gözlerinde fer kalmamıştı. Üç gün üç gece böyle tamam oldu. İdama gideceği saatler yaklaştığı anda bekleyen nöbetçiyi öyle bir uyku bastırdı ki yüzünü yıkadı, etini çimdikledi, imkânı yok bir türlü uykusunu bozamıyordu. Zaten Habbâb'ı kalın zincirlerle bağlamışlar, eli ve ayağı kelepçeli idi. Ne ayağında kuvvet, ne de gözlerinde fer kalmıştı. Üstelik de üç gündür onu tuzlu ekmekten de men etmişlerdi. Nöbetçi uykuya daldı.
Öyle bir uyku ki (!) Zavallı uyumayayım demişti ama Hak ona uyu demişti. Bunun farkında bile değildi. Habbâb durmadan kuyunun çıkrığını ağır ağır çeviriyor, bir taraftan Allah'a niyaz ediyordu:
Ya Rab, sen Kadir-i Kayyum’sun. Şu halimi görüyorsun, derde derman eden sensin. Benim derdim sana malum Habibin Muhammed sallallahu aleyhi veselleme giden yolları bana aç. O’nun mübarek cemalini göster. Bu çektiğim eziyet, cefa benim din yolundaki iftiharımdır. O’nu bu dünya gözü ile görmeden ölürsem Mahşeri beklemek benim için azab olur. O’ndan bir dakika ayrılık bana yüzlerce yıl gibi geliyor. Ey hâlel müşkülat olan Allah;
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Senden diliyorum, beni O’nunla kavuştur diye derûni bir ah çekti.
Allah'ı ve Rasulü sevene bu kadar işkence yapılıyor da, Allah niçin bu zalimlere bu kadar müsaade veriyor. Mazlumlarını mü'minlerini ve âşıklarını nasıl cefaya layık görüyor? Diyorsan cevabımız şudur:
Biz gafillere gösteriyor, işte seven kişiler böyle olur. Ben biliyorum, ben görüyorum, siz de bilin ve görün diyor. Yine Hakk’a aşk davasında bulunan kimselere, Hakk’a olan aşklarının miktarını kendilerine bildiriyor. Allah'ın kulları imtihanı bunun içindir.
BEYİT
Eğer âşık isen yâre,
Sakın aldanma ağyâre,
Düşüp İbrahim gibi nâre,
Bu gülşende yanar olmaz.
Habbâb hazretleri öyle dua ederken, istediğini istediğine veren Allahu Teâlâ Cebrail aleyhisselama “Habbâb aşıkın çilesi tamam oldu. Git onun bendlerini sök. Benim ve Habibim için çektiği cefayı, habibime olan muhabbetini bütün aşk davasında olan kullarıma ibret olarak naklettireceğim. Mülakât zamanı geldi. Aşıkı maşukuna kavuştur” dedi.
O anda Habbâb'ın bağları birdenbire boşaldı. Zincirleri toprak gibi dağılıyor, elinde ve ayağındaki bu bağlar kendi kendine sökülüyordu.
“Allah” deyip yerinden fırladı. Gideceği yolu bilmiyordu. Sanki kuşlar gibi uçuyor, “Benim efendim, sevgili Peygamberim” diyor. Dili Allah'ı Tevhid ediyordu. Seksen konaklık yolu bir gecede almış, yer çekilmiş, aşkın burakına süvar olmuş, Medine-i Münevvereye dâhil olmuştu.
O sönmeyecek nura doğru koşuyordu. Medine-i Münevvere'ye vasıl oldukta karşısına eshabı Rasulden Amr (radiyallahu anh) çıktı. Gördü ki karşısında bir civan ağlıyor. Ona yaklaştı, ağlamasının sebebini sordu. Derdini kendisine açmasını bildirdi. “Ey civan aç mısın? Susuz musun? Sana ekmek ve su vereyim. Evladım sende iman eseri görüyorum” dedi. Habbâb cevabında “Ben yemek içmek istemem. Kendime aşkı rızk ettim. Onları ben çoktan unuttum” dedi. Amr anladı ki bu çocuk aşıktır.
“Oğlum aşkın kimedir? Söyle bana” dedi. Habbâb nerede olduğunu bilmediği için başına bir felaket gelir diye sırrını açmıyordu. Bunu anlayan Amr:
Ben Müslümanım elhamdülillah dedi. Muhammed'in hakkı için sırrını bana söylersen sırrını kimseye ifşa etmem” deyince, Habbâb bu lütfu ilahi karşısında hemen kendinden geçti.
Öte yandan Cebrail aleyhisselam Habibi Hûda Efendimize nazil olup: “Ya Rasulallah, Hakk’ın sana selamı var. Ashabın ile çıkıp sana âşık olan bir zat geldi onu istikbal edeceksin. Senin aşkınla zahirde harab, batında mamûr olmuştur. Dini islam yüzünden çok cefa gördü. Hak buyurdu ki: “Ben Habbâb'a Hazreti Eyüp aleyhisselamın sabrının ecrini ihsan ettim. Habibim onu karşılayıp ağuşuna alsın diye buyurdu.
Habibimi sevdiği için ben de onu seviyorum haberini müjdeliyordu.
Bu haberi alan Efendimiz, ashabı ile beraber Habbâb'a karşı varıp âşık ile maşuk kavuştular. Efendimiz Hâbbab'ı kucaklayıp bağrına bastı “Merhaba âşık-ı sadık oğlum” dedi. Habbâb Rasulü Ekrem efendimiz sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ayağının tozuna yüzünü sürmek istedikçe “ey dinde zahmetler çeken Oğlum” diye ona iltifatlar ediyordu. Habbâb başından geçeni hikâye ettikte, Efendimiz ve ashab gözlerinden yaş yerine kan döküyorlardı.
İşte âşıklar böyle saadete ererler. Aşkını isbat etti Hak Rasulüne dünyada kavuştu ve ahirette de beraber olacaktır. Kişi sevdiği ile beraberdir.
Ey mü'min! Allah’ın emrine itaat, sünneti Rasulullaha ittiba eder isen senin de kalbinde Habibi Hüda’ya böyle muhabbet hâsıl olur. Dünya ve ahirette ayrılmazsın O’ndan. Senin için doğduğu vakit de, mi’racında, bütün ömrü boyunca Hakk’a münacât etti. Seni Hakk’tan diledi.
Yarın ahiret gününde evladını kaybeden baba gibi seni mahşer yerinde arayıp bulacak, mahşerin şiddeti ve dehşetinden seni kurtarıp selametle cennete ulaştıracaktır. O’nu, her şeyden ziyade sev ki Hak seni sevsin. O’na tabi ol ki Hakk’ı sevdiğini isbat edesin.
Çünki destur ile girdik gülşene
Söyle ahlakından ey Şeyda yine
Haste-i cana şifadır midhati
Dü cihandan yegdir edna himmeti
Saç dihanın şişesinden hoş güllab
Nafe-i dilden yayılsın müşki nâb
Sözleri her derde kanunu’ş-Şifa
Kim tutarsa bula sıhhatle safa
Ger muradınsa cihanda ihtida
Gel bu gün ahlakına kıl iktida
Zatı mahbubi Huda hulkı azıym
Adı Mahmudu Muhammed hem Rahim
Fahrile cûd sehadır hem işi
Batıla etmezdi her giz cünbüşi
Hayr işe la demedi Ol hande rû
Bitirirdi kim gelirse yalvaru
Sanusu hep hayr idi âdâsına
Var kıyas et nice idi ahbabına
Hoş gülünç yüzlüydü ğam tutmaz idi
Kakıyup kimseye kaş çatmaz idi
Ğamlular görse yüzün Ferhan idi
Ağlayu gelen Ana, handan idi
Kakımazdı kimseye dünya içun
Gındırırdı daima ukba içun
Sabr eder idi kendine olsa eza
Ya sükût ile yahut hüsnü eda
Karşılamazdı anı düşnâm ile
Çağırırdı her birin hoş nâm ile
Gelseler özrile sonra nadimiyn
Hoş kabul eylerdi fil hal Ol Emiyn
Hemmi dünya ile her giz yatmadı
Ğammı ukba hiç dilinden gitmedi
Lehvi lu’ba vermemiştir Ol rıza
Etmemiştir tıfl iken Ol Murteza
Söylemezdi her giz Ol zayi kelam
Söyler idi ilmi hikmet vesselam
Ger mizah etse ederdi şer’ıle
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Hatırına, ta ki vahşet gelmeye
Günler olurdu ki yemezdi taam
Yer ve gök miftahı elde iken tamam
Arpa ununu eletmezdi O Şâh
Hoş mübarektir deyu yerdi O Mâh
Her taamın yermez idi yer idi
Kul olana bu da çoktur der idi
Tez yürürdü davet etse bir geda
Şah iken kevneyne Ol Nûri Hüdâ
Yer idi her ne getirse ol fakir
Anı överdi nefisü ger hakir
Eyler idi anda çok hamdu sena
Bize de ver bu hisalı Rabbena
Hastaya sorup ederdi taziye
Uluya hürmet küçüğe merhamet
Hükm içinde bir idi has ile âm
Gösterirdi anda adlile kıyam
Kimseye etmezdi hiç meylile zur
Ger ana gelse Süleyman ile mur
Meskenet ehline hoş ğam har idi
Daima fakr ehline hem var idi
Giyer idi hem tevazu ile aba
Der idi ehli abaya merhaba
Daima isar idi karı Anın
Vakf idi fakr ehline varı Anın
Vermedi dinar dirhem ona hem
Tez giderdi destine gelse neam
Sadrı paki ğıllı ğıştan pâk idi
Seyrinin kem payesi eflâk idi
Kendüye kemlik eden küstahına
Özr ederdi yalvarup Mevlâsına
Der idi ey yâ Rabbi daneyi afuv
Etmez idi bunu ger bilseydi ol
Nefs içun koymadı taş üzre taş
Hizmetinde kor idi taş üzre baş
Sığar idi her yetimin başını
Döner lutf ile silerdi yaşını
Menbaul edep idi Ol Hayru’n-nas
Ululanmazdı hem giyerdi palas
Şâh iken kevneyne giymezdi harir
Kaçmasın Benden deyu her bir fakir
Gönlü engin idi kendi âlişan
Verir idi gabe gavseynden nişan
Gitmez idi hiç vüdusuzbir yere
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Yatmaz idi hem vüdusuz bestere
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Az uyurdu gece Ol mimarı din
Seyyima vakti seherde Ol Emin
Gönlü Mevlasında dilde Rabbena
Gâh dua eder Hakk’a gâh sena
Gel nazar kıl bu hisala sen dahi
Bizde var mıdır? Birisi ey ahi
Çünki öykünmeyesin ol hane sen
Nicesi ümmet olursun Ana sen
Çün Ol pür nur olup geldi âleme O’nun vasfı ne dile sığar nede kaleme [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ey bütün müşkülleri halleden Allah
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Latife yaptığı zaman şer’ı şerife uygun yani, dini Mubinimizin edabına uygun idi
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Abdestsiz bir yere gitmez idi
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Abdestsiz yatağa yatmaz idi
alıntı Hacı Mustafa GÜNEŞ Efendi ninİzharu'l-Fedaili Nebiyyina Muhammedin Sallallahu Teala aleyhi Vesellem
kitabından alıntıdır