Orucu bozan, bozmayan ve oruçluya mekruh olan şeyler
ORUCU BOZAN, BOZMAYAN VE ORUÇLUYA
MEKRUH OLAN ŞEYLER
Orucun rüknünü açıklarken oruçluya yasak olan fiillere genel olarak
değinmiştik. Bu yasağa aykırı davranışlar orucu bozar ve bozulan orucun
daha sonra kazâ edilmesi gerekir. Bu yasağın meşru bir mazeret olmadan
ihlal edilmesi aynı zamanda günahtır ve bundan dolayı tövbe edip Allah’tan
af dilemek de icap eder. Yasağa aykırı davranışlardan bazısı ağır ihlal olarak
değerlendirilir ve o zaman bunlara ek olarak keffâret de gerekir. Bazan
yapılan fiil, tam bir yasak ihlali sayılmaz ama oruçluya yakışmaz veya onu
ihlal ortamına çekebilecek türden olur. Oruçlunun bunları yapması da
mekruhtur.
Orucu Bozup Sadece Kazâyı Gerektiren Haller
Orucu bozup sadece kazâyı gerektiren hususları üç grup halinde ele alacağız:
Yeme içme ile ilgili olanlar, cinsel hayatla ilgili olanlar ve diğerleri.
1. Yeme-İçme ile İlgili Olanlar
Beslenme veya tedavi amaçlı olarak kullanılması âdet olmayan bir şeyin
ağız yoluyla alınması. Bu konuda örnek olarak zikredilen bazı maddeler
şunlardır: Fındık, badem gibi kabuklu yiyecekleri kabuğu ile yutmak,
yenilmesi âdet olmayan bir çekirdeği yutmak, taş yutmak, un yemek, hamur
yemek, çiğ pirinç, tuz yemek, kağıt veya pamuk yemek. Eğer bir kişi
bunlardan birini yemeyi âdet haline getirmişse ve onu zevkle yiyorsa onun
yenmesi kazâ yanında aynı zamanda keffâret sebebi olur.
Hata ile bir şey yemek veya içmek. Hata ile unutmanın hükmü farklıdır.
Mesela abdest esnasında ağzını çalkalarken istemediği halde boğazına su
kaçan kimse hata ile su içmiş olur ve –eğer o sırada oruçlu olduğu hatırında
ise- orucu bozulur. Boğazına kar veya yağmur tanesi kaçan oruçlu, bunu
istemeye istemeye yutmak zorunda kalsa eğer o esnada oruçlu olduğunun
bilincinde ise orucu bozulur. Bu gibi hata durumlarında orucun
bozulmayacağını kabul eden görüşler de vardır (bk. İbn Kudâme, el-Muğnî,
III, 44, 50).
Vaktin giriş veya çıkışında yanılarak bir şey yemek veya içmek.
Sahurda imsâk vakti girmedi veya akşam iftar vakti girdi zannederek yiyip
içen ve daha sonra da bu konuda yanıldığını anlayan insan orucuna devam
eder ve aynı zamanda o orucu kazâ eder.
Orucun bozulduğunu zannederek yiyip içmek. Unutarak yiyip içme
orucu bozmaz. Bu hükmü bilmediği için orucunun bozulduğunu zannederek
daha sonra bile bile yiyip içenin o günün orucunu kazâ etmesi gerekir. Bu
konuda orucun bozulduğunu düşündüren davranışların hepsi aynı
değerlendirilmez. Mesela dedikodu (gıybet) yaptığı için orucunun
bozulduğunu zanneden ve bundan sonra yiyip içen kimse sadece kazâ ile
değil aynı zamanda keffâretle yükümlü olur.
Dişler arasında kalmış nohut tanesi kadar artığın yutulması. İslâm
âlimleri dişler arasındaki kalıntının az veya çok olmasını dikkate alırlar.
Nohut tanesi kadar veya daha çok olanların orucu bozacağını söylerler. Ağza
dışarıdan alınarak yutulacak bir madde ise susam tanesi kadar olursa orucu
bozar.
Oruca imsâkten sonra niyet edenin keffâreti gerektirecek davranışı.
Niyetin vakti konusunda anlatıldığı gibi bazı mezheplere göre imsâkten sonra
yapılan niyet geçersizdir. Buradaki görüş ayrılığı ve o günkü orucun hiç
başlanmamış olma ihtimali, orucu bozanın lehinde bir hafifletici sebep olarak
değerlendirilmiş ve keffâret gerekmeyeceğine hükmedilmiştir.
2. Cinsel Hayatla İlgili Olanlar
Cinsel ilişki olmaksızın öpüşme, sevişme gibi hallerde boşalma (inzal) olması
halinde oruç bozulur ve kazâsı gerekir. Mastürbasyon da (istimnâ) orucu
bozar ve kazâyı gerektirir. Uykuda iken boşalan insanın orucu –rüyasında bir
cinsel ilişki hatırlasa da hatırlamasa da- bozulmaz. Dokunma olmaksızın
karşı cinse şehvetle bakmak haram ise de bu bakma veya bu esnada boşalma
orucu bozmaz.
3. Kazâyı Gerektiren Diğer Davranışlar
İsteyerek ağız dolusu kusmak. Oruçlunun isteği dışında kusmak zorunda
kalması ve kusması halinde miktarı çok da olsa orucu bozulmaz.
Ağız dışı yollardan besleyici veya keyif verici madde alınması. Bu
konuda “Oruç ve Tedavi” başlığı altında geniş bilgi verilecektir.
İçine duman çekmek. Herhangi bir dumanı içine çekmek veya kaçınması
mümkün olduğu halde kaçınmayarak solumak orucu bozar. Çiçek koklamak
bunlardan farklı değerlendirilir ve orucu bozmaz.
Tehdit altında oruç bozmak. Orucunu, dinen geçerli bir tehdit sebebiyle
bozmak zorunda kalan kimse bozmanın şekli ne olursa olsun onun kazâsı ile
mükellef olur, bu durumda keffâret gerekmez
Orucu Bozup Hem Kazâyı Hem Keffâreti Gerektirenler
Ramazan ayında, günün orucuna niyet ederek başlamış olan erkek veya
kadın, oruçlu olduğunu bile bile cinsel ilişkide bulunursa orucu bozulur ve
kazâ yanında keffâret ile de mükellef olur. Bu konuda büyük ölçüde görüş
birliği vardır. Keffâret, sağlığı yerinde olanlar için iki ay ara vermeden oruç
tutmak, buna gücü yetmeyenler için ise altmış fakiri birer gün doyurmak
şeklinde olur. Bu konuda ileride keffâretlerle ilgili ünitede geniş bilgi
verilecektir.
Hanefî mezhebine göre aynı şartlar altında gıda veya tedavi amacıyla
kullanılması âdet olan bir şeyi yiyen veya içene de kazâ ve keffâret gerekir.
Sigara, nargile, enfiye gibi keyif verici maddelerin bile bile kullanılması da
keffâret sebebi olarak kabul edilmiştir.
Ramazan ayı dışındaki orucun bozulması veya ramazan ayında oruca
niyet edilmemesi ve günün oruçsuz geçirilmesi keffâret sebebi değildir. Bu
durumda kazâ gerekir ve oruç tutmama ya da onu bozma meşru bir mazerete
dayanmıyorsa ayrıca tövbe edilir.
Orucunu keffâret gerektirecek şekilde bozan birisi aynı gün oruç tutmaya
engel olan veya oruç tutmaya izin veren ve elinde olmayan (semâvî) bir
mazeret ile karşı karşıya kalırsa keffâret düşer. Mesela orucu, keffâret
gerektirecek şekilde bozulan şahıs aynı gün iftardan önce orucunu bozmasına
izin verecek derecede hastalansa veya bu durumdaki kadın kendi müdahalesi
olmadan âdet görse, doğum yapsa keffâret düşer. Fakat kendi kendini
yaralaması, hasta etmesi, yolculuğa çıkması keffâreti düşürmez. Aynı senenin
ramazan ayında birden çok günde keffâret gerektirecek şekilde orucunu
bozan bir insana her gün için bir keffâret mi gerekeceği yoksa -daha önce
keffâreti yerine getirilmemişse- hepsi için bir keffâretin yeterli mi olacağı
tartışmalı bir konudur. Hanefî mezhebinde daha doğru kabul edilen görüşe
göre bu durumda bir keffâret yeterlidir.