Canım Yanıyor /medineweb
Öğrencilik yıllarımda çocuğa karşı duyarlı bir hocamız, çocuğun duygu dünyasına ait ince ayrıntılardan bahsediyordu. Çocuğun kalbinin çok küçük olduğunu söylemişti tebessüm ederek.
"İşte şu kadar" diye iki parmağının aralığını gösterdi, güldü sonra.
"Küçük kalbi heyecanlandığında çok çırpınır çocuğun" demişti.
"Yetişkinler yere düşünce güler ama çocuk düşünce ağlar" dedi.
"Ağlayınca geçmez belki dizinin acısı ama annesi onun ağlama sesini duyup geldiğinde susar çocuk" dedi, şefkatle tebessüm ederek.
"Karanlıktan korkar mesela çocuk" dedi, "Korktuğunda ileri yürüyemezler onlar. Anne diye kaçar hemen oradan."
Sonra bir aralık durdu…
"Çocuk korkunca ağlar" dedi. Gözleri doldu.
Sesi boğuklaştı…
Kendini toparlamak için birkaç adım attı, tekrar konuşmayı denedi, beceremedi…
Hafif öksürükle boğazını temizledi. "Çocuk" dedi, konuşamadı…
"Sonraki ders buluşalım arkadaşlar" diyerek dersi bitirdi.
Koridorda hızlı hızlı yürürken ağlıyordu. Kimsenin umurunda değildi belki ama ben bakakaldım.
Fırsat bulduğum bir gün "Neydi sizi o gün konuşamaz hâle getiren şey?" diye sordum. "Bilmem, birden duygusallaştım, boş ver" dedi.
Israr edince, anlatmaya başladı: "O gün ben, çocuğun duygu dünyasının ince ayrıntılarından bahsederken ‘Çocuk korkunca ağlar’ demiştim. Aklıma Brezilya’daki çocuklar geldi. 1990’lı yıllarda Brezilya’da sokak çocukları artıyordu. Hükümet pedagojik yetersizdi, ne yapacağını da bilmiyordu.
Çocuklar konusu hükümete itibar kaybettiriyordu. Sonra ne oldu bilinmez, Brezilya’da 3 binin üzerinde sokak çocuğu birden ortadan kayboldu. Sonradan bütün dünya öğrendi ki bu çocuklar başlarına kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Başına silah dayanan bir çocuğun korkusu içime dokundu. Ağlamışlardır belki vurulurken. Çünkü çocuklar korktuklarında ağlarlar."
İçim bir hoş oldu Brezilyalı çocukların hikâyesini dinlediğimde.
Yine içim bir tuhaf olmuştu Bosna savaşı anılarını okurken. Binayı askerler sarmış… Aşağı kattan yukarı doğru askerler kapıları kırarak içeri giriyor, evdeki herkesi kurşun yağmuruna tutuyorlardı… Üst katta annesi ile koltuğun arkasına saklanan bir çocuk, korkuyor ama ağlamıyordu. Silah sesleri yaklaştığında annesine döndü, sordu: "Anne, askerler çocukların canı acımasın diye küçük kurşun sıkıyorlar değil mi?"
Bilmiyorum o çocuğun kurşun neresine gelmiş, canı yanmış mıdır ama benim canım o günden beri çok yanıyor.
Bir annenin, kendi çocuğunun kurşunlara hedef olması ihtimalinin çıldırtıcılığını içimde duyuyorum, canım yanıyor…
Diyarbakır’da çocukları kaçırılan bir annenin "Benim çocuğum karanlıktan korkar, n’olur onu getirin!" deyişini duyuyorum, canım yanıyor…
Ülkemde silahla kaçırılan çocuklara karşı devletin "âcizliğini" görüyorum, canım yanıyor…
Bütün bunlar olurken, ölü sessizliğine bürünmüş entelektüelleri, UNICEF’i, BM Çocuk Hakları İzleme Komitesi gibi kurumları harekete geçirmeyen yetkilileri düşünüyorum, canım yanıyor…
Bilemiyorum bizim ülkemizin çocukları mı acaba değersiz, herkes topu birbirine atıyor, kimse sesini gürce çıkarmıyor.
Şaşkınım… Bu ülkenin bir pedagogu olarak şaşkınım, çocuğu kaçırılmış anne babalar kadar şaşkınım…
Ben, "Çocuğa kaşlarınızı dahi çatmanız onların duygu dünyasını zarara uğratır" derken, artık kendimi bir uzaylı gibi hissediyor, belki de bu ülkeye fazlayım diye düşünüyorum. Canım yanıyor...
alıntıdır
adem güneş