01 Eylül 2008, 22:18
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 698 Üyelik T.:
01 Ocak 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
136 Konular:
82 Beğenildi:0 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Osmanlıda Peygamber sevgisi... Osmanlı Sultanlarında Peygamber Sevgisi Hani müminlerin evlerine paldır küldür girilemeyen günlerimiz vardı bizim.
Önce bir kanatlı kapının tokmağını çalardınız. Sonra, izin verilirse avluya geçerdiniz. Evin arka ve yan taraflarını çevreleyen yazlık veya kışlık bahçelerden birine de geçtikten sonra asıl görüşme mekânına alınırdınız. Büyük konaklarda bu mekân çoğu zaman ortasında minik bir havuzun veya duvarında şirin bir selsebilin olduğu genişçe bir salon olurdu. Bu salonda mutlaka sümbül ve reyhanlar bulunur. Ve bu çiçeklerin bakımı da evin hanımefendisi tarafından yapılırdı. Ama eve girmeden önce geçtiğiniz bahçedeki ağaçların, çiçeklerin ve bilhassa da güllerin bakımı tamamen beyefendiye aittir.
Neden reyhan sümbül ve gül derseniz
Reyhanı koklayarak şükrü, sümbüle bakarak ölümü ve yeniden dirilmeyi, güle bakarak Rasullulahı tefekkür ettikleri için
Her bahar ayında eve reyhan alınır.
Reyhan o mis gibi kokusuyla buram buram kokmaya başladığında şöyle yavaşça avucunun içinde reyhanı mesheder, sonra avucunu burnuna yaklaştırıp keskin kokuyu elinde duymaya başladığında eskilerden öğrendikleri bir cümleyi gayri-ihtiyari tekrarlarlar:
Bizi bu sene de Reyhana ulaştıran Rabbe şükürler olsun
Modern insanın hayatı buram buram güzel kokularla dolu. Üstelik bir kısmına dolar üzerinden çok yüksek fiyatlar ödeyerek satın aldığı halde, duyduğu güzel koku için şükretmek aklına bile gelmez. Çünkü üretilen kokular ne kadar güzel ve kaliteli olursa olsun Reyhanın doğallığına ve masumiyetine ulaşamaz.
Reyhan&ın kokusunda şükrü hatırlayan ve hatırlatan güzel insanlarımız vardı yani
Eskiden Osmanlı sümbülleri de vardı.
Şimdi de Sümbül var.
Tıpkı modern insan gibi kokusuz ve köksüz
Oysa Osmanlı sümbülleri çok güzel kokar. Ve her bahar tekrar tekrar alınıp saksıya dikilmezmiş. Zira evin hanımefendisi sümbül soğanını bir kez alıp saksıya diktikten sonra, ertesi yıl tekrar almasına gerek kalmazmış. Yani şimdikiler gibi kısırlaştırılmış soğanlardan yetiştirilmezmiş.
Osmanlı Sümbülü ise aynı soğandan yeniden yetişirmiş.
Bilirsiniz Sümbül&ün ömrü kısadır. 15 20 günlük bir ömürden sonra mevsimi geçince ölürmüş. Ama tam bir yıl evin bir köşesinde öylece muhâfaza edilen saksı ertesi baharda sulanmaya başlayınca yeniden Sümbül verirmiş. Sümbüle bakan tefekkür sahibi, kör gözlere:
Çürümüş kemikleri yeniden nasıl diriltecek mi diyorsun, bak ben bu sümbülü geçen sene öldüğü andan itibaren hiç sulamadım. Tıpkı toprağın içindeki ölü beden gibi idi ölü Sümbül soğanı. Ama bak işte vakti saati gelince yeniden topraktan çıkıverdi. İşte seni de o Sümbülü dirilttiği gibi diriltecek. dermiş.
Mushaftaki ayeti okuduktan sonra kainat kitabındaki Sümbül ayetini okuyanlar
Sırrınız dâim olsun
Gelelim Gül
Rasullullah;ın hoş kokusunu Gül kokusuna benzetmek sanırım ilk olarak Mevlannın, sonraki yüzyıllarda da Süleyman Çelebinin işi:
Terlese güller olurdu her teri.
Hoş dererlerdi terinden gülleri
Tamamen muhabbetten, edebi kaygılarla yazılmış bu cümleler Osmanlı insanının gönlünde öylesine yer etmiş ki Güle bakıp Rasullullahı hatırlamayı ve hemen ardından da Salavat getirmeyi bir örf haline getirmişler.
Hani hatırlar mısınız bir sahabi vardı. Bir gün kendisine âit hurma bahçesinde oturmuş, çok hoş bir rüzgarla bir taraftan serinlerken bir taraftan da hurma bahçesinin güzelliklerini seyreden Ancak kısa bir süre sonra bahçenin, kalbini Allâh ve Resulü;nden uzaklaştırıp bir an için de olsa Dünyaya çektiğini hatırlayınca bahçeyi tasadduk etmişti.
Osmanlı entelektüeli bahçesine mutlaka Gül dikerdi. Çünkü Gül süreç içinde Onu dünyadan Resullullaın yad edilmesine çeken bir remz olmuştu.
Aslında Ashâb Rasullullahın bu hoş kokusunu Güle benzetmedi. Zira Hz.Ömer misk gibi koktuğunu Hz.Aişe ve Hz.Ali;miskten daha hoş bir koku olduğunu Muaz bin Cebel misk veya anber Enes bin Mâlik ise özellikle İsra Gecesinden sonra damat kokusu hatta ondan da hoş bir koku olduğunu ifade etmiştir. (Dimeşki 2/80)
Oysa Osmanlı insanının miski, anberi, damat kokusunu yaygın bir şekilde bulup koklaması zordur. Bu yüzden mesaj doğru algılanmalıdır: Bak! Senin duyabildiğin en güzel koku bu gülün kokusu yaİşte bil ki Rasullulah ondan da güzel kokardı. Bu koku seni mest etmesin. Rasullullahı hatırla, Ona Salavat getir. İşte bu yüzden Gülü koklarken Salavat getirmeyene, yani Rasullullahı yad etmeyene kaba ham adam& nazarı ile bakılırdı.
Evvel demiştik ya bahçedeki çiçeklerin bakımı konaktaki beyefendiye aitti diye. Gül mevsimi gelince beyefendi ve hanımefendi seher vaktinde namazdan hemen sonra bahçeye inerler, Gül koklayıp Salavat getirirlermiş. (Şimdi bazılarınızın alaylı bir tebessümle oturdukları yerde getiremiyorlarmıymış dediğini duyar gibi oluyorum. E bırakın bu da modern insanla Osmanlı insanı arasındaki zarafet farkı olsun.) Gül koklamanın da bir usulü ve vakti varmış zira. Gülün rayihasının en yoğun olduğu vakit seher vakti imiş. Seher vakti bahçeye indiğinizde önce Gül dalının üzerindeki çiğ damlalarını hafifçe silkelermişsiniz. Bu rayihanın daha yoğun çıkmasını sağlarmış. Eğer gül dalını kopardı iseniz, o zaman Gül�ü baş aşağı tutar, hafifçe sallar sonra burnunuza yaklaştırır o güzel kokuyu içinize çektikten sonra mest halde iken Salavat getirirmişsiniz.
Gülün Rasullullahın terinden yaratıldığını hiçbir Osmanlı alimi iddia etmedi. Bu konuda hiçbir âlim hiçbir hadis uydurmadı. Sadece edebiyatçılar Güle benzettiler. Çünkü güzelliği yakıştırdılar Rasullullaha. Bütün güzellikleri Rasullullaha sonra da onu yaratana bağladılar. Gül kokusunu Rasullullahı hatırlamak için bahâne edenler Kılıç Peygamberinin&; misyonunu Açeden Viyanaya kadar taşıdılar aynı zamanda.
Şimdilerde Kutlu Doğum Haftalarında Rasullullah için ağlayan zırlayan tekbir defilesinden fırlamış kızlar, küpeli düşük bel pantolonlu oğlanları yetiştiren bizler mi yoksa onlar mı Rasullullahı kokulara çiçeklere hapsettiler.
Allâhın emrinin söz konusu olduğu yerde o emrin zıttını dayatanlara karşı direnmek yerine eğilip bükülmeyi öğreten bizler mi O Nebi;yi daha iyi anladık ve anlattık yoksa onlar mı?
Adını andık ya Ya Rasullullah:
Es-salatu ves-selamu aleyke Ya Rasullallah
Es-salatu ves-selamu aleyke Ya Habiballah
Es-salatu ves-selamu aleyke Ya Seyyidel evveline ve;l-Ahirin Değil adının anıldığı yerde Salavat getirmeyi adının anılması ihtimali olmayan bir çiçeğin yanında Salavatı hatırlatanlar:
Size de selam olsun |
| |