20 Temmuz 2014, 00:50
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 40187 Üyelik T.:
20 Mart 2014 Arkadaşları:0 Cinsiyet:Erkek Memleket:Wan Yaş:42 Mesaj:
2.708 Konular:
316 Beğenildi:1428 Beğendi:590 Takdirleri:598 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Hüzün evi... Hüzün evi... Hüzünler Evi
25/06/2014 Peygamber gibi bir babayı kaybeder de gönül kederlenmez mi? Peygamber gibi bir babanın acısı gönle düşer de yakmaz mı? Peygamber gibi bir babanın matemi düşer de yürekte güller solmaz mı? Güllerin solduğu yüzde tebessümler ağıta boğulmaz mı? Kalbini büyük bir hüzün kaplamıştı. Tertemiz ruhunda fırtınalar kopuyordu. “Ah babam!” diye başlayan ağıtlar göklerde figan oluyordu, gözlerde sağanak yağmura dönüyordu. İçli sesiyle, duyarlı gönlüyle yasını tutuyor, onu anıyordu. Biliyordu ilk önce kendisi varacaktı ve vuslatla son bulacaktı hüzünler. Çok ağlayanlara çıkmıştı adı ve sürekliydi Fatma’nın yüreğindeki acı. “Ah babam!” deyip ağlıyordu. Ve bir gün Ümmü Seleme geldi. Acılarla yoğrulmuş ışığı sönmüş Betül’ün yanına: “Ey Ciğer parem! Ey Allah sevgilisinin kızı! Gecen nasıl geçti? Dindi mi biraz da olsa acın ve derdin?” Yüreği yaralıydı. Ümmetin haline üzgündü. Bir yanda babasının matemi vardı, diğer yanda ümmetin ihtilafı. “Hüzün içinde geceledim ve kalbim daralmış bir halde. Babamın vefatı yakıyor canımı ey ümmü Seleme, bir yandan da ümmetin ihtilafı. Yüreği gülmedi o günden sonra, yası devam etti, başını koyuncaya kadar toprağa. Hz Ali eşi Fatma’ya: “Ey Fatma! Yaralı can, güneşi solmuş dünyam! Peygamberi yıkarken gömleği vardı sırtında. Gül gibi kokuyordu o sırada." “Bana ver” dedi ciğerparesi. “Bana ver babamın gömleğini!” Yusuf’un ayrılığına dayanamayan Yakup gibi ak düşecekti nerdeyse gözlerine. Gömleği aldı kokladı. Burnunda tütüyordu teni ve nefesi. Bayıldı oracıkta. “Nasıl dayansın ey babam bu yürek ayılığına! Nasıl dayansın toprakların üstüne atılışına!” Bir gün Bilal’i gördü. Sesini özlemişti. “Ey Bilal ezan oku bana! Sesinde babamı hatırlayayım.” Duyarlı bir kalbi vardı Bilal’in de. Vefatından sonra okuyamamıştı ezanı. “Eşhedü enne Muhammeden” e gelince, gözleri doluyor, boğazı tıkanıyordu. Ama kıramadı can parçasını. Başladı o içli sesiyle ezana: “Allah’u ekber Allah’u ekber” Sesinde hatıraları canlandı babasının. Bilal’in Kabe’ye çıkışını ve Kabe’nin üstünde ilk ezan okuyuşunu hatırladı. Babasının gülen yüzünü hatırladı; yandı ateşlerde Fatma! Bilal zorla gelmişti; “Eşhedu enne muhammeden Rasulullah’a” Hıçkırıklara boğuldu Fatma. Yere yığıldı Fatma! Acılarda yandı Fatma! Hüzün yuvasına dönmüş yüreği Fatma! Bilal durdu. Okuyamadı ezanı. Nasıl dayanırdı can Fatma’nın bayılmasına! İnsanlar öldü sandı. Fatma gece gündüz acısına acı katıyordu. Ama hala acısında yanıyordu. Peygamber gibi bir baban ölsün de gel dayan bu acıya dayanabilirsen! İnsanlar onun ağlamasına dayanamıyordu. Ebul Hasan’a geldiler. “Ey İmam Ali!” dediler. “Acısı hep taze kaldıkça, biz de dayanamıyoruz. Kahroluyoruz. Söyle ya gece ağlasın ya da gündüz!” Ağlamak sanki elde olan bir şeydi! Yürek bir yangın yeriyse nasıl yanmasın ateş! Nasıl yakmasın ateş! “Ey Ali! Söyle onlara! Çok kalmayacağım aralarında. Vuslata ereceğim başımı koyduğumda toprağa!” Ebul Hasan acılar içinde. Eşi her geçen gün erimekte gözlerinin önünde, Resulün hasretiyle. Baki mezarlığı… Nice canların ahiret durağı. Hz Ali Medine’nin arkasında Baki mezarlığında bir ev yaptı Hz Fatma’ya. Adına Beytül Ahzan, Hüzünler Evi dedi. Sabah olunca Hz Fatma, can parçaları Hasan ile Hüseyin’i alıp yanına, baki mezarlığına gidiyordu. Hatıralara dalıp, o güzel insana ağlıyordu. Ağlama demek kolay, yanıyorsa yürek, yakar inceden inceye. O günden sonra Hüzünler Evi olarak anıldı; Hz Fatma’nın yasını tutup, gözyaşlarını kuruttuğu ev. alıntı
__________________ Ben sizi Allah’ın kitabına ve Resulü’nün sünnetine çağırıyorum: Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bidat diriltilmiştir.Hz.Huseyin |
| |