Müslüman kanına susamış mezhepçı holıganlar./MEVLÜT HÖNÜL
İster Şia ister Sünni olsun, Ortadoğu’da savaşan hemen her örgüt, tekfirci bir yaklaşımla birbirlerini mürted ilan edip karşılıklı olarak katliamlarını ara vermeden sürdürüyorlar.
Irak ve Suriye’de yaşanan katliamları daha iyi anlamak adına bu tür oluşumların kökeni nerden geliyor ona bakmalıyız. Mezhepli olmak ile mezhep holiganlığını birbirinden ayırmak gerektiğini ise başından söylemeliyim.
Muaviye ile başlayan, saltanata dayalı Arapçı ideoloji, bugün var olan yapılanmaların işleyiş biçimini ilk olarak uygulayan siyasî harekettir.
Kendi saltanat anlayışını hâkim kılma adına, valilerine gönderdiği emirnamelerde, İmam Ali’ye hutbelerde lanet okunmasını rutin hale getiren, daha sonra buna karşı duran herkesi katleden anlayış, kendisinden sonra yeryüzü zalimlerinin ağababası konumunda olacak olan Yezit’e zemin hazırlamıştır.
Yezit, babadan devraldığı zalimane anlayış ile terör estirdi. İmam Hüseyin ve yarenlerini hunharca şehit ederek bugünkü sürecin altyapısını hazırladı. Daha sonrasında Medine’ye atadığı valiyi reddeden halkın üzerine on iki bin kişilik bir ordu ile saldırdı. On bine yakın insanı katleden, Kâbe’yi taşa tutan, haram aylarda savaşacak kadar ileri gitti.
Emevi anlayışından uzak davranmayan bir başka güç, Abbasi devletini ortaya çıkardı. Şam’ı işgal ile başlayan ve aynı mantık ile elli bine yakın insanı katletti. Emevi hanedanlarının mezarlarını açtı, kemikleri çıkarıp yaktı, küllerini savurdu. Savaş esnasında öldürülenlerin cesetlerini iplerle bağlayarak sokaklarda teşhir etti, ölüleri hayvanlara parçalattı.
Bugün aynı zihniyet Ortadoğu’da kendilerinden önceki zalimlere rahmet okutacak derecede ileri giderek, mezhepsel algılarını ön plana çıkarıp katliamlar yapmakta.
Şia, Sünni, Selefi ve benzeri anlayışları dinin özü olarak gören bir zihniyet bu. İster Şia ister Sünni olsun, Ortadoğu’da savaşan hemen her örgüt, tekfirci bir yaklaşımla birbirlerini mürted ilan edip karşılıklı olarak katliamlarını ara vermeden sürdürüyorlar.
Din anlayışlarını ”Mürtedin hayat hakkı yoktur” kaidesi ile şekillendiren zihniyet, Siyonistlerin bir yılda yapmış olduğu katliamı bir günde yapıyor ve bu katliamlara “İslam” etiketi yapıştırıyor.
Siyonistler Filistin’de Müslümanları katlederken, birbirlerini kıtır kıtır kesen “Müslümanlar” bu zulme seyirci kalıyorlar, hatta yaptıkları açıklamalarla kendilerini savunuyorlar. “İsrail iç işlerimize karışmadığı müddetçe onlarla sorunumuz yok” diyen basiretsiz taife, küresel güçlerin taşeronluğunu yapmakta hiçbir beis görmüyor.
Buna karşın dünyanın dört bir tarafında Siyonist zulmünü lanetleyen protestolarla seslerini duyurmaya çalışan insanlar, vicdani sorumluluklarını güçleri nispetinde yerine getiriyorlar ki, bu protestolar, insani olarak ortaya konulması gereken erdemli davranışlardır.
Bu konuda bir öz eleştiri yapmak zorundayız. Filistin halkına yönelik zulümlere tepki gösteren insanlara şunu sormamız lazım:
Filistin’de bir yıl içerisinde katledilen Müslümanlara sahip çıkarken, Irak’ta, Suriye’de ve benzeri ülkelerde kendilerine “Müslüman” diyen ancak Siyonistlerin bir yılda katlettiği sayıda Müslüman’ı bir günde katleden zihniyete neden gür bir ses yükseltilmemekte? Ne yazık ki, zalimi-zulmü kınarken, rengine, diline, ırkına, mezhebine göre hareket eden Müslümanlar, Rojava’da, Kobani’de, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de ve daha birçok yerde zulüm altında inleyen Müslümanlar için sessiz kalmakta. Rojava ve Kobani protestolarını belli kesimlerin eline terk ederken, özellikle Doğu Türkistan, Keşmir gibi bölgelerde yaşanan zulümlere ise tamamen tepkisiz bırakmakta.
Yıkılası mezhep taassubu ile hareket edenler, insan olabilme adına tüm egolarını ve buna bağlı olarak mezhep holiganlıklarını çöpe atarak evrensel İslami değerler ekseninde hareket etmeli ve asgari müşterekler zemininde birleşmeliler.
Yapılan protestoları küçümsememekle birlikte bölgesel etnik anlayışla hareket eden anlayışları da ayrıca kınayabilmeliyiz. Siyonizm’e karşı yekvücut olanlar, söz konusu örgütlerin -veya yapılanmaların- benzeri anlayışlarına karşı da gür bir seda ile karşı durabilmeliler.
Mezhepsel saiklerle hareket edenlere yönelik insani protestolar, zalim güç odaklarına hizmet eden yapılanmalara katılımların önünü kesmeye yönelik ayağı yere sağlam basan söylem ve pratikler geliştirilmek zorunda.
Genç beyinleri “İslam” adı altında emperyalist güçlere hizmete çağıran yapılanmalara karşı İbrahimi bir bilinçle karşı konulmalı.
Mezhepsel algılar doğrultusunda birbirimizi katletmeye devam ettiğimiz müddetçe Siyonistler ve emperyalist güçler, Müslümanları tavuk boğazlar gibi boğazlamaya devam edecekler.
Harici anlayışla hareket eden, Ortadoğu’da katliam yapan zalimlere karşı, Gazze’de yapılan katliamlara verilen tepkinin aynısının verilebilmesi için daha ne kadar Müslüman’ın öldürülmesi gerekiyor?