Boykot İmanın Esaslarından Biridir!
Boykot İmanın Esaslarından Biridir! Boykot, sadece ekonomik yaptırım ve siyasal terbiye aracı olmayıp, aynı zamanda itikadî bir mahiyet taşır.
Zira inanmak, “la” yani ret ile bir başka deyişle boykot ile başlar. Allah’ın dışındaki ilahları reddedip, şeytan, tâğut ve kâfirlere ait inanç başta olmak üzere kültür, hayat biçimi, şekil ve değerleri reddetmeden/boykot etmeden nasıl sahih bir imana sahip olunabilir ki?
Aslında boykot hayat biçimimizin en vazgeçilmez unsurlarından biri.
Mesela Hz Peygamber (s.a.v.) ve Mekkeli Müslümanlar ne için ablukaya/boykota maruz bırakılmış iseler, bugün Filistin halkı da aynı gerekçelerle benzer zulümlere maruz bırakılıyor.
Gazze’yi aç-susuz bırakıp, ölüm kusan Yahudi ile Mekkeli müşrikler arasındaki tek fark zamandır. İkisi de gerçekle, hakla, insanî değerlerle savaşıyor, inançlarının gereği olarak İslam’ı ve Müslümanları boykot ediyorlar.
Onlar, İslam ve O’nun inşa etmek istediği ahlakî ve itikadî değerlere ‘la’ diyerek açık bir şekilde boykot ediyorlar.
Oysa biz kavramların gerçek anlamlarından bihaberiz.
Boykot köken itibariyle Fransızca bir kelime olup; bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma, bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesme yahut da bir direniş eylemidir.
Nasıl ki Filistinliler, Yahudi zulmüne karşı direniyor iseler her bir insan, özelde ise her bir Müslüman, İslam’a ve insanlığa yönelik kurşuna dönüşen her türlü mal ve hizmeti boykot etmeli. Hiç şüpheniz olmasın ki bu da bir nevi cihaddır. Boykot bir direnme, başkaldırı biçimi, var olma şekli, cehd yöntemi ve dava meselesidir. Zalim ve kâfire karşı, Müslüman yahut da zalim olmayan başka bir insanın ürünlerini tercih etmek, herkesin üzerinde bir yükümlülük ve mükellefiyettir.
İnsanlar yaptıkları her şeyden hesaba çekileceklerine göre, yapmaya güç yetirip de yapmadıkları, yapmak istemedikleri her şeyden de hesaba çekilecekler.
Her devirde ve özellikle de modern dünya Müslümanları, batıla ‘la’ demeyi imanın esasları arasına katmadan, şirkten, haramlardan ve şüphelilerden korunamaz.
Müslüman’ın malı varken, bir Yahudi’nin malını tercih etmek, zalim ve düşmanla işbirliği yapmak değil de nedir?
Yahudilik dünyevileşmenin zirvesidir. Onları en çok korkutan mal ve can kaybıdır. Bunca yüksek teknolojiye rağmen, Gazze’de üstün gelememesinin tek nedeni, ölüm korkusu.
İtiraf edelim, günümüz Müslümanları içinde aynı korkular geçerli değil mi? Bu da, Yahudileşme yolunda hayli yol aldığımızı göstermez mi?
Yahudi’yi boykot ederken, içimizdeki Yahudiler ve Yahudileşmiş münafıkların ürünlerini de tercih etmemeli elbet...
Boykot, modern zamanların en güçlü silahlarından biri olup, doğru ve güçlü olarak kullanıldığında inanılması güç bir etkiye sahiptir.
Düşünün, daha geçtiğimiz yıl Türkiye’nin batı silahları yerine, Çin silahlarına yönelmesi, NATO başta olmak üzere batının aklını oynatmasına yol açmış, gizli ve açık baskılar uygulanmıştır.
Vietnam Savaşı nedeniyle ekonomisi büyük zarar gören Amerika’nın para basarken karşılığında altın bulundurma ilkesinden vazgeçmesi üzerine; Fransa, İtalya ve Suud liderleri bir araya gelip, altına endeksli ve altın karşılığı olan yeni bir para meydana getirmek istemişti. Bu girişim doların boykot edilmesi demekti...
Amerikan doları olarak bilinen paranın gerçek sahibi olan Yahudiler, Suud Kralı Faysal’ı, İtalya Başbakanı Aldo Moro’yu öldürttüler, Fransız Cumhurbaşkanı ise canını zor kurtardı.
İleriki yıllarda bu cinayetlerin baş aktörlerinin baba Bush ve Yahudi Henry Kissinger olduğu ortaya çıkmıştı.
Görülüyor ki boykot, dünyaya tapınan Yahudiler ve kapitalizmi kontrol etme konusunda etkinliği çok yüksek bir araç olduğundan iyi planlanması, samimiyet ve inatla sürdürülmesi gerekir.
Fili ısırmaya kalkan sinek gibi olmamalıdır. Fil bile olsanız, binlerce kuşla asla mücadele edemezsiniz. Kapitalizmin açısından boykot da böyledir.
Bugün sadece bir hafta herhangi bir firmaya yönelik boykot başlatsa, o firma iflas etmeye mahkûm olur. Bugün Müslümanlar, kredi kartları ve POS’larını iptal etseler, vallahi Yahudiler, Filistin’de ya barınamazlar ya da asla cinayet işleyemezler.
Çünkü kredi kartı sistemi, iki büyük Yahudi baronun en büyük gelir kapısıdır. Yalnızca gelir değil, aynı zamanda insanı izleme, alışkanlıklarını kontrol etme, yönetme ve yönlendirme silahıdır. Kredi kartı, dolayısıyla POS’ları ve hibrit tohumlarını almayı bırakırsak, Siyonizm en büyük, en etkin ve en güçlü silahını kaybeder.
Şayet Müslümanlar birlik olup bunu başarırlarsa, emin olunuz Yahudileri ayakları altında ezerler. Bundan kuşkusu olanlar, modern dünya ve Yahudi planlarından bihaber kimselerdir.
Burada işlediğimiz Yahudilik, bir kavimden ziyade kavmi de içerisine alan ifsat fikriyatı ve çağımızın şeytanî düzenidir. Bu bedbahtsızlığın günümüz temsilcilerinin tamamına yakını Alman asıllı Yahudilerdir. İsrail adlı terör örgütünü kuran, kuruluş sermayesini sağlayan ve halende finanse etmeyi sürdüren bu Yahudilerdir.
Bizi aptal, ahmak ve fakir Yahudilerle mücadele ettirirken, kendisi onların arkasına sığınıp, yeryüzünü, insanı ve inançları ifsat etmekle meşgul…
Bu yüzden düşmanı ve onun zaaflarını bilmeden yapılacak duygusal eylemler başarılı olamaz. Dün basit bir aparat almak için Türkiye’nin en yaygın marketine girmek zorunda kaldım. Kasada benden önce alışveriş yapan, yakışıklı sakallı genç ile benden sonraki çarşaflı genç hanımda büyük boy CocaCola aldılar.
Kucağından bir yaşlarında bebesi de olan çarşaflı hanım aynı zamanda çörekotu da almıştı. (Oysa o marketteki baharat ve bakliyatlara baktığımızda radyasyon verilmiş ürünler olduğunu görürüz.)
Bu tablo bize inancımız konusunda Yahudiler ve diğer kâfirler kadar samimi olmadığımızı gösterir. Bunca gelişmeye rağmen bırakınız boykotu, kola içmeyi sürdürmek akıl ve izanla bağdaşır bir şey mi?
Bir Müslüman, düşmanları ile nasıl işbirliği yapabilir? Bilmemek mazeret mi? Hele bu çağda bilmeme diye bir şey söz konusu mu?
Yahudileri boykot etmek için, birilerinin otoritesi olan İsrail’den mi izin alacağız? Yoksa bizlerde Yahudileri boykot edecek yürek ve iman yok mu?
Mesela Türkiye’de patronu Yahudi olan bir cep şirketi var. Diğerlerinin uygulamaları Yahudi’ninkinden farklı değilse de, biz yinede tercihlerimizi gözden geçirmekte bu kadar aciz miyiz?
Çiftçimiz tamamına yakını Yahudilerin olan nesepsiz ve pis hibrit tohumları terk edip, nesebi sahih, halis ve verimli geleneksel tohumlara yönelemez mi?
Biz Müslümanlar, devlete Yahudi’nin bizi kısırlaştırmak ve köleleştirmek için geliştirdiği bağımlılık yapıcı güçlü bir silah olan hibrit tohumları yasaklaması için baskı yapamaz mıyız?
Ya da Müslümanlar, hibrit tohumlarla üretilen sebze meyveyi satın almayı reddedemez mi?
Yürekliysek, haydi vira Bismillah!
Boykot meselesine yine devam edeceğiz İnşaallah!
KEMAL ÖZER
kemalözer.com