12 Kasım 2014, 09:36
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 21422 Üyelik T.:
08 Kasım 2012 Arkadaşları:35 Cinsiyet: Mesaj:
3.297 Konular:
784 Beğenildi:132 Beğendi:34 Takdirleri:141 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Çocuğu öperken neden izin almak gerekir Çocuğu öperken neden izin almak gerekir Katıldığım söyleşi programlarından birinde “Özellikle 6 yaşından büyük çocuklarınızı öperken izin alın.” demiştim...
Programın sonunda bir beyefendi yanıma gelerek şunu söylemişti: “Hocam, kusura bakmayın ama eğer pedagoji, kendi kızımı öperken izin almamı tavsiye ediyorsa, ben, böylesi pedagojiyi-medagojiyi kaldırır çöpe atarım. O benim kızım yahu! Neyin iznini alacağım! Sarılırım da, öperim de, koklarım da, kime ne?”
Bu baba eğitimsiz biri de değildi ama pedagojik bir ayrıntıyı gözden kaçırıyordu. O ayrıntı; çocuğun kişilik gelişiminde aura oluşum süreci idi.
Aura, “sınır” demektir. Çocuğun kişilik sınırlarını “hissedebilmesi”, başkalarının sınırlarını “fark edebilmesi” eğitimidir.
Bu eğitim, çocuğun etrafında yaklaşık 45 santimetrelik bir mesafeyi kaplayan “ruhsal emniyet alanının” kazandırılmasını içerir.
Bu alan, çocukta “kişiliğin saygınlık sınırıdır.” Kim ki bu çizgiyi izinsiz olarak ihlal ederse, çocuğun rahatsız olması ve “kendini korumaya çalışması sınırıdır.”
“Duygularını ve bedenini” zarar vericilerden uzak tutabilmesi için “mahremiyet hissi sınırıdır.”
Bu sınır kendiliğinden oluşmaz, aile içinde çocuğa saygın davranışlar ile yaklaşırken adım adım gelişir…
Ebeveynin, belli bir mesafede durması, çocuğun göz hizasına kadar eğilip tebessüm ederek “Seni öpebilir miyim?” diye seslenmesi, “Ben bu çocuğun babasıyım, istediğim gibi sarılırım, öperim” ile ilgili değil, çocuğa “mahremiyet hissi sınırını” fark ettirebilmek için gerekli olan pratik bir uygulamadır.
Kendisine hoyratça yaklaşılan, “Hayır git, istemiyorum, öpme…” diye tepki gösterdiği hâlde “sevecen bir zorbalıkla” bedeni esir alınan, çaresizlik yaşatılan çocuklarda “kişilik sınırları” oluşmadığı gibi, mahremiyet eğitiminin de zarara uğradığını gözlemliyoruz.
Aile içinde bu saygınlığı hissetmiş çocukların ise kendi “korunaklı sınırlarını” bildikleri gibi, başkalarının sınırlarına da saygın davrandıklarını görüyoruz.
Böylesi çocuklar, markette sıra beklerken öndeki kişiye yapışmadan durur. Asansöre binip inerken kendinden öncekini bekler. Arkadaşının kalemini kullanırken izin alır. Gerektiği zamanlarda “tepkisel ve saldırgan olmadan” hakkını düzgün cümlelerle sorgulayabilir.
Çocukluk döneminde kişilik sınırları oluşmuş yetişkinlerin, konuşurken muhatabının sözünü kesmediğini, onun düşüncelerini ifade etmesi için fırsat oluşturduğunu, karşısındakini dinlerken “kendi kişilik sınırları içinde sakince kalabildiğini” görüyoruz.
Okullarda görülen “akran zorbalığının” temel nedeni aurasızlıktır.
Zorba davranışlar sergileyen çocukların, kendi kişilik sınırlarının oluşmadığını ve başkalarının bir sınırı olabileceğini de fark etmediğini gözlemliyoruz.
Böylesi bir çocuk, teneffüste, koridorda kendi hâlinde yürüyen küçük bir çocuğun başına “pat” diye vurabilir… Arkadaşının çantasından izinsiz eşya alıp dilediği gibi kullanabilir… Bir kız çocuğunu rahatsız etmekten rahatsızlık duymayabilir…
Çocuğa saygılı davranmak, gerektiğinde “seni öpebilir miyim?” diye izin almak, onda “değerlilik hissini” oluşturur. Bütün anormal davranışların kökeninde “değersizlik hissinin” yattığı da bir gerçektir.
Adem GÜNEŞ |
| |