19 Eylül 2008, 19:03
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 1808 Üyelik T.:
11 Mayıs 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:42 Mesaj:
657 Konular:
89 Beğenildi:4 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | aç bi bak içine....(ilk denemem:)) aç bi bak içine....(ilk denemem:)) İşte geldim… derin bir sessizlik kapının arkasında, hemen süpürgenin önündeki toz yığının önünde… burası nereye gidiyor? Habersiz bilmez şekilde ilerliyorum. Oldukça, olabildiğince ve olabilecek şekilde. Suskunluğum sessizliğin perdesine ahkâm kesiyor… “hey ! sende kimsin… hangi sessizlikten bahsediyorsun ! sen sessizlik olamazsın!” bu savaşın kıvılcımlarını nedense bir tek ben duyabiliyordum…. Halbuki gözlerime bakıyor bana benzeyen diğerleri. İlerlemeye devam ettim. Ardında sessizlik saklı kapıdan sonra, şu koca merdivende nereye gidiyor ? hücrelerimde bir sızı, kanamalar geçiriyorum sanki.. tıpkı, demir parmaklıklar ardında ölümü bekleyen bir idamlığın, son bir umutla yarasını sarmasındaki acı gibi Adımlarım basamaklara temas ediyor, bu sert ve kaba bir tahtadan yapılmış olsa gerek… yoksa neden bu kadar batsın ayaklarıma, yürümemi engellesin, ah ettirsin bana…. Olsun içimdeki yaşama sevincine benzer merak ; vazgeçmememi söylüyor! Eteklerimi topluyorum ayaklarıma takılmasın diye, düşüp daha fazla canım acımasın diye topluyorum eteğimi… yeşil rüzgârlar merdiven korkuluklarından ellerime dokunuyor… ellerim! Onlar benim mi? Oysa kayda değer bir hastalık geçirmemiştim… neden yara bere içindeler. Anlamlarım yok olurken boşluklarım artıyor, nereye varacağımı daha da merak ediyorum şimdi. Son üç basamak ! ayaklarım kanlarla bezeli…hâlbuki o kadar dikkat etmiştim elbisemde kanlar içinde kalmış, çok dikkat etmiştim,bembeyaz kalsın diye becerememişim. Gözlerimin önünde duran bu mavimsi, bulanık havuzun içinde ne var bilmiyorum oraya da bakmalıyım belki kirlenen şu elbisemi temizlerim. İlerledim içimin boşluğunu doldurmaya ramak kalmıştı sanki… havuzun başında gül kokuları.. Aman Ya Rabbi… ben.. ben ne dedim öyle? aman ya Rabbi! Ey rab, Ey Settar! Ben seni hep korktuğumda anıyorum evet, Evet bu sözler yalnızca sıkıştığımda dilime uğruyor… oysa seni ne kadar da yüzeysel sevmişim. Bu havuzun suyu ne kadar da bulanık. Tıpkı seni yaşadığımı sandığım hayatım gibi. ama bu gül kokusu nereden geliyor sağımda ve solumda kapı ardındaki sessizlikten başka bir şey yok öyleyse nereden geliyor bu gül kokusu? havuza eğilmeliyim koku orada yoğunlaşıyor. Buldum,evet buradan geliyor… ama bu güzel koku bu bulanık suya hiç yakışmıyor. Tıpkı Rabbimi andığımda o kötü kalbime, o güzel ismin yakışmadığı gibi… şimdi anlıyorum ben buraya neden geldim. O kapıdan neden geçtim insanların arasında neden yalnız kaldım! Anlıyorum evet. Bu karanlık, kasvetli ve sessiz yer benim ruhummuş. O basamaklar ise ilerlemekten korktuğum için kabalaşmış, sertleşmiş ruh güzelliğimmiş. Ben o basamaklarda gidip gelmediğim için böylesine kabalaşmış. Ah… çok yazık bana. Bile, bile bu hale nasıl geldim. Oysa oruç tutuyordum… namaz kılıyordum… aklıma gelirse park kapısının önündeki dilenciye bile sadaka veriyordum… öyleyse ben bu hale nasıl geldim. Bir dakika. Merdivenlerin o tozlu hali elbisemi kanlar içinde bırakmıştı. Bu basamakları arşınlamış olmalıyım ama! Nasıl olur bu…ruh güzelliği o basamaklar değil miydi? Öyleyse neden böylesine kabalaşmış? bu sorular eşliğinde bir ses duydum o yeşil rüzgarın kokusuyla… her şeyi sen yaptın… ektin… ama yanlış ektin. Ne ekersen onu biçersin dedin ama yanlış ektin! O kapı senin gerçekliğine açıldı! Doğru.. ruhuna ! o kasvetli yerde çiçekler bezeli olmalıydı ama sen hiçbir adımını Allah rızası için atmadın! Kapının ardında sana hûlleler biçilmişti ama sen Allah rızası için yaptıklarında bile nefsini işin içinden çıkarmadın. Bu iş sana sessizliği bıraktı. İlerledin doğruydu. O basamaklar ruhunun mertebeleriydi… sana verdiğimiz o elbise, beyazlığın tertemizliği idi, o yolu patika yapman içindi… ama yaptığın iyiliklerde hiçbir incelik düşünmedin sen patikayı bu inceliklerin tazeliği ve güzelliğiyle bir yol yapamadın. Geldiğin havuz senin kalbindi… bulanıklığı muhabbet dolu olmayışından, hûşu ile düşünemeyişinden, tefekkürü bile tefekkür edemeyişinden… ama hissettiğin gül kokusu boşuna değildi… çünkü sen hazreti insansın.. ümmet –i Muhammediye densin. O gül idi… ümmetinin kalbine de gül kokusunu talep etti… şimdi söyle böylesine affedici bir yaratıcıya karşı hala şu harabe, kasvetli ruhu bedenine sığdırmaya mı çalışacaksın… yoksa mülkün tek sahibi Hazreti Allah (c.c) a sığınıp, bu ortamı cennet bahçelerinden bir bahçe mi yapmak istersin! SEÇİM SENİN Kişi Sevdiğiyle beraberdir… kişi sevdiğiyle hallenir… halleneceğin varlık alemleri yoktan var eden Hazreti Allah… Seni senden iyi bilen Hazreti Allah… baki olan Hazreti Allah… Seçim senin… kendini Ya cennete ya karalığa mahkum etmek senin elinde… ellerinde… hadi doğru seçimi yap! Ellerini semaya kaldır Ve unutma ! halini sunduğun Malik, her şeye rağmen ve her zaman günahlarını bağışlayan, tövbeleri kabul edendir … hadi şimdi Söyle… Temizle ve yık şu harabeyi… hadi söyle ESTAĞFİRULLAH… 17. 09. 2008 ( 23:57) Tuğçe.. |
| |