" S u s m a k .."
"Susmak çaresizlik ve zayiflik degildir ..
Hakliyken bile susmak, en büyük erdemdir ..
Çünkü sen susarsan; Yaradan konuşur .."
Gözlerini kapadığında gördüğün tek şey karanlıktır. Hatta daha net gördüğün tek görüntüdür. Yani insan gözlerini kapadığında tamamen kör olmaz. Karanlıklara anlam yükleyen beyin mekanizması ve bir kalp gözü vardır. Tıpkı susmak gibi... Dudaklarını kapadığında içinde kopan fırtınalar daha gür, haşin ve gaddar bir şekilde dışarı çıkmak için gedik arar. Dil değil, yürek konuşur. Yürek ise en sahici ağızdır. Dolayısıyla tam olarak sustuğun söylenemez. Tek farkla ki, seni kimseler duymaz.
Bazen susuşun ab-ı hayat olur bazen de kendi mezarına girmek ve hayallere gömülmek... Çoğu zaman iyidir, bazı zaman yersiz...
Fırtınayı dindirmenin, gözyaşını sahici akıtmanın, sırtını dünyaya şereflice dayamanın anahtarıdır. Duanın, yakarışın, hasbihalin, karar verişlerin, vazgeçişlerin karargâhıdır. Hicretin, hasretin, sığınmanın, kavganın, hesaplaşmanın, öze öz giydirmenin mekânıdır. Aşkı büyüten, umudu tökezleten, hicranı sürükleyen acı toprağın da barınağıdır. (bazen...)
Riyakârlar susmaz, İkiyüzlüler susmaz, sahtekârlar susmaz... Çünkü susmanın enginliğini kaldıracak omuzları, izzetin tefekkürdeki iz düşümünü görecek gözleri, susarken ölmenin yüceliğini kavrayacak şecaatleri yoktur.
Susmak zordur. Sözlerin için yaralanır, susuşun için yaralarsın. Bazen de tam tersi... Sözlerinle yaralar, susuşunla yaralanırsın... Seni bir cümlen için dünya kuyusuna atacaklar karşısında susmak, hayat ipine tutunmanın ilk adımıdır. Acı karşısında susmak, erdemdir.
Tefekkür dünyasının ilk kapısı susmakla açılır. Günahların tövbesine sustuktan sonra karar verilir. “Keşke”nin vücut bulduğu yer sükûttur, sonra anlaşılır. Çok istediğin halde geri dönmek zorunda kalışın susmayışındandır. Mutmain bir kalbi güzelleştiren de odur. Deniz durgunken daha güzeldir. Fırtınadan herkes kaçar. Ağlamadan sevmek bir durgun bir deniz kadar güzeldir, bir o kadar da imkânsız...
Gözler sustuktan sonra galeyana gelir. Kederin cümle cümle ve ihlâsla çıktığı tek yerdir orası... Volkanın –kalbin-yangınlarını örten toprak, susmakla terbiye edilmiştir. Başlar ise, sustuktan sonra dikleşir.
Asiler susmaz, tağutlar susmaz, azgınlar susmaz... Çünkü susarak yürümenin şanını taşıyacak ayakları, susarak kelepçelenen bileklerin azizliğini anlayacak idrakleri ve susarak geçtikleri Kızıldeniz’den sonra gülümsedikleri bir şafakları yoktur...
Konuştuğunda rüzgârın yönünü değiştirme, kalbin harekete geçmiş kanatlarına özgürlük verme ve iradenin üzerine konan vesveseli yangınları söndürme imkânın varken susmak... ... Çok kez ağlamak geldi gözlerime; sonra onu aklımla korkuttuğum kalbimin ağzına içirdim. Çok kez söylemek geldi dilime; ama onu sabırla sıktığım dişlerimin ardına gizledim. Ve yazmak geldi içimi kaleme; sonra onu yumruk yapıp avuttuğum parmaklarıma gemledim. ...
Acının konuşturma kabiliyeti varken, susmayı tercih etmek, aklın kabiliyetidir. Ve şimdi bize duygularımızdan ziyade aklımızın yön vermesi şarttır.
Fakat susmak zordur. Ve susmak ya böyledir, ya da hiç bir şey...
Şehid Renginde