İNUZEM islam ahlak felsefesi ders özeti(tüm haftalar)
İSLAM AHLAK FELSEFESİ
a)Ahlak ve Ahlak Felsefesi
Ahlak, insanın fıtratındaki kötülük yönünden denetim altına alınması ve gerektiğinde tedavi edilmesi, geliştirilmesi ve böylece insanlar arası ilişkilerin barışçıl bir biçimde sürdürülmesi için; ilahi bir rahmet ve insani deneyimlere dayalı olarak oluşturulmuş, değerini bireylerin çoğunluğunun vicdanen kabul ettiği, davranışsal ve eylemsel etkinliklerin gerçekleşmesine yönelik ortaya konulan ilkeler, kurallar ve öğütler bütünüdür.
Arapça “hulk” kelimesinin çoğulu olan “ahlak”, seciye, din, tabiat, insanın iç dünyası ve dış görünüşünü ifade eder. ( 2012 FİNAL S: 11 )
İslam ahlakçıları “hulk” kavramını genel olarak iki anlamda ele almaktadırlar. Bunlardan birincisi hulk, insanın ruhsal yönünü, iç davranışlarını; halk ise bedeni olanı nitelendirmede kullanmışlardır. Hulk kelimesi, insanın yaratılışına ait doğal özelliklere, ahlak ise sanki yaratılıştanmış gibi olup da sonradan kazanılmış olan özelliklere işaret eder.
Ahlak, “İnsanın toplum içindeki davranışlarını ve diğer insanlarla olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla ortaya konulan ilkeler ve kurallar bütünüdür”. “İnsanın, iyi ya da kötü nitelendirilmesine yol açan huyları, içsel özellikleri ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünüdür”. “Belli bir zaman diliminde, bir toplum tarafından benimsenmiş olan ve bireyler arası ilişkileri düzenleyen, töre ve gelenek tarafından
belirlenmiş kurallar manzumesidir”. “Bireylerin toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek için başvurulan kurallar sistemidir”.Başka bir değişle, öğrendiğimiz iyilik ve kötülükle ilgili değerlerin eylemsel olarak yaşanmasına ahlak denir.
Bazen bir ahlaki davranışı yapmak insanlara zor gelebilir ve ondan kurtulmak için bahane aramaya başlar. Bu durumda da bu ahlaki kuralın kaynağı ve kapsamı üzerinde düşünülür.
Ahlak üzerine yapılan bu düşünce, sıradan bir düşünce olmaktan çıkıp, felsefi düşüncenin özelliklerini taşıyacağından ahlak felsefesi yapmaya başlanmış olacaktır. Bu bağlamda ahlak üzerine düşünme, derinlikli ve sürekli bir çabaya dayanıyorsa, kavramsal analizlere önem veriyorsa, kanıtlara dayalı görüşlere yer veriyorsa, farklı görüşler çerçevesinde tutarlılığı önemsiyor ise, hem hesaplaşmak hem de destek almak ve geliştirmek için ahlak filozoflarının kavram ve kuramlarını dikkate alıyorsa, buna ilaveten sistematik bir bütünlük arz ediyorsa, bu tür düşünce ürünlerine de ahlak felsefesi veya Batılı manada etik denir. Ahlakın temellerinin felsefi açıdan sorgulanmasına, ahlak üzerine felsefi kavram ve yöntemlerle düşünülmesine, ahlaki bir konunun felsefi açıdan incelenmesi sonucunda ortaya çıkan eserlere ahlak felsefesi denir.
Modern teknolojinin gelişmesi, bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken, öbür yandan başta çevre sorunları olmak üzere, Biyoetik sorunların ve kitlesel ölümlere yol açan savaş ve soykırımların yaşanmasıyla, insanın kurdu olma özelliğini kat be kat artırmıştır. Dolayısıyla günümüz insanının öncelikle yeniden inandığı ve güvendiği bir değerler sistemine, bu değerlerin beslediği yüksek seviyede gelişmiş bir vicdana, değerleri vicdanlara nakşedecek eğitim kurumlarına ve eğitimcilere ihtiyacı vardır.
Ahlaki sorunlar, çözüm yolları ve ahlaki gelişim yöntemlerini elbette tarih, toplum, dil, kültür vb. değişkenlerle bağlantılı göreceli bir yönü vardır.
Ancak bunların hepsi insanlığın ortak doğasıyla ilintilidir. Bir manada ahlak konularını, sosyal politika konularından ayıranda budur.
b)Ahlakın Kaynağı Meselesi
Evrende bulunan her varlık gibi, Allah insana da bir amaç belirlemiş, belirlenen bu amaca doğru yönelmesini murat etmiştir. Dolayısıyla insanı bu hedefe götüren her şey, hayır; o hedeften uzaklaştıran da şer olarak nitelendirilmiştir.
Ahlak, insanın doğasından çıkan eylemlere dayanır; insanın doğası da metafizik belirlemelere göre oluşur. . Bu metafizik kavramlar ve belirlemeler de aklın konusu olduğu için, ahlakın kaynağı dini olduğu kadar aklidir, denilebilir. Doğal olarak ahlak ve ahlak ilkeleri olan iyi ve en yüce hayır, akla ve akıldan çıkan ilkeler üzerine dayanmalıdır.
Normatif ahlak matematiğe benzediği için tıpkı matematik gibi gerçekle bağlantısı olmaya, soyut kavramlar üzerinde yol alır. İşte bu genel kurallara dayanarak insan davranışları temellendirilmelidir. Bu görüşün temsilcileri arasında özellikle Stoalı düşünürler, Descartes, Spinoza, Leibniz, Kant vb. pek çok rasyonalist düşünürleri sayabiliriz.
Ahlak ilmi hem deneysel, hem de akli bir bilimdir. ( 2011 NO YÜKSELTME S:1 )
Bilim gibi, ahlakı da elde etmek için rasyonalist temellere dayandırmakla mümkün olacaktır. En yüksek ahlak ilkelerini insana kazandıran akıldır. Türk-İslam düşünürü Ferit Kam’a göre ahlak ilmi bütünüyle tecrübî değildir. Bilim, temel kavramlarına ancak tecrübe ve araştırmalarla ulaşabilir. Ahlak ilmi ise hayır, şer, hak, ödev vb. gibi kavramlarını ancak akli açıklık ve çözümlemelerle genelleştirip soyutlaştırabilir.
Ahlak kanunu, insanın amacı ile tabiatı arasındaki ilişkiye bağlı olduğu için değiştirilip bozulamaz. Ahlak kuralları ile fizik yasaları arasında şöyle bir ters orantı vardır. Ahlak kanunu, objektif olarak zorunlu, sübjektif olarak mümkün iken, fizik kanunu objektif olarak mümkün, sübjektif olarak zorunludur. Bu şartlar altında, ahlak ilkeleri sübjektif olarak mümkün olduğundan eylem halinde olan bir birey ona aykırı davranabilir.
Ahlaki eylem ancak insanın manevi yaşantısını bilmekle mümkün olur.
Ahlak teorilerinde ortaya çıkan önemli kavram ve önermelerden bazıları iyi, kötü, doğru, yanlış, özgürlük, seçme vb. önermelerden bazıları ise, “adalet iyidir”,“hırsızlık kötüdür”, “yalan söylemek kötüdür”şeklinde sıralanabilir. Ahlak felsefesinin önemli görevlerinden biri de bu kavramları açıklığa kavuşturmak olmalıdır.
Ahlakın kaynağı ve yöntemi sorununu bir kavram çözümlemesine indirgeyen ve analitik felsefe tarzını benimseyen mantıkçı pozitivistler, felsefenin genel işlevinin analiz/çözümleme olduğunu öne sürerek ahlak felsefesinin görevi, ahlak teorilerinde ortaya çıkan önemli kavram ve önermelerin analizlerinin yapılarak açıklığa kavuşacağını savunurlar. ( 2011 FİNAL S:1 )- ( 2012 FİNAL S:15 )
Bu kavramlardan bazıları iyi, kötü, doğru, yanlış, özgürlük, seçme vb. önermelerden bazıları ise, “adalet iyidir”, “hırsızlık kötüdür”, “yalan söylemek kötüdür” şeklinde sıralanabilir.
Felsefenin görevi insan deneyimlerinin ortaya koyduğu kavram, bilgi ve teorileri analiz etmektir.
c)Ahlakın Konusu ve Yöntemi
Ahlak ve ahlak felsefesi, pratik felsefenin bir dalıdır. Felsefe insanın kendisi ile evren arasındaki karşılıklı ilişkilerden meydana gelen olgulara ait düşünceden doğmuştur.
Felsefenin de üç aşamalıdır. Bilmek, eylemde bulunmak ve yapmak (meydana getirmek) tır. Bilmek üzerindeki düşünceler genel olarak teorik felsefeyi, eylem üzerindeki düşünceler pratik felsefeyi, yapmak üzerine düşünceler de sanat felsefesini ortaya koymuştur.
Ahlakçılara göre ahlakın konusu
1-Ruhsal güçler ve bu güçlerin eğitimi,
2-Görevler
3-Hem ruhsal güçler, hem de görevler
4-İnsanın hür olarak belli bir amaca yönelik ortaya koyduğu her türlü insani eylemler, iyilik, mutluluk, erdem, sevgi hatta nefsin hastalıkları ve bunların tedavi yolları olarak düşünmüşlerdir. ( 2012 FİNAL S:14 )
Ahlakın konusu, iyilik-kötülük, iyi ve kötü davranışların sonuçları gibi ifadeler dikkate alınarak belirlenmeye çalışılırsa, o zaman ahlakın konusunu irade (istem) ve ihtiyara (seçme) dayanan ruhsal güçler, nefsi duygular, insani davranışlar olarak anlamak gerekir.
Kâtip Çelebi, ahlak ilmini faziletler ve reziletler ilmi olarak “nefsi faziletlerle süsleme ve reziletlerden koruma yollarını gösterir” ifadesiyle dile getirir.
A.H.Akseki ise ahlakın konusunu, “Hisler ve insani güçlerle insanda meydana gelen davranışları ve bu güçlerle insan davranışlarının ilişkilerini incelemek” ayrıca “bireyler arasındaki hak-vazife, iyilik-kötülük, fazilet-rezilet gibi düşüncelerle konu olan eylem ilişkilerini incelemek olarak belirler”.
Mustafa Namık,Ahlakın konusu huylara ve yaratılışa ait kuralları belirlemek. Kanunları keşfetmek değil, kuralları koymak ve sınırlamaktır.
Alman düşünürü Kant’a göre, her türlü ahlaki eylem, salt ödev duygusundan kaynaklanmaktadır.
İslam ahlakçıları ahlakın konusunu, “insanın kendisine, yaratanına ve diğer insanlara karşı dinen yapmakla yükümlü olduğu görevler” diye belirler.
Ö.N. Bilmen ahlakın konusunun “insana ait bir takım melekeler ve vazifelerin toplamı” olarak belirlemektedir.
Ahlakçılara göre ahlakın konusu
1-İnsan ruhundaki iyilik yapma ve görevini yerine getirme duygusunun geliştirilip olgunlaştırılması, hikmet, adalet, doğruluk, iffet, şecaat, cömertlik, merhamet gibi temel erdemlerin ve bunlara karşılık gelecek erdemsizliklerin kaynağının neler olduğunu; insanı, reziletlerden kurtarıp faziletli bir birey haline gelmesini sağlayacak eğitim yolarıyla beraber iyi faziletlerin geliştirilip olgunlaştırılması.
2-İster bireysel, ister sosyal, isterse dini olsun, her şartta üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmenin şartları araştırılarak belirlenmesi.
3-Özgürlük, vatanseverlik, yardımlaşma, dayanışma, ziyaretleşme, diğer canlıların ve varlıkların haklarına saygı gibi sosyal anlayışları yaygınlaştırma ve geliştirme.
4-İnsanın, insan olarak yapması ve yapmaması gereken her türlü davranışın belirlenmesi ve bunlardan iyi olanlarını teşvik, kötü olanlardan sakındırmak.
Ahlak ilminin yöntemiyle ilgili bazıları deney, bazıları akli çözümleme, bazıları da hem deney hem de akla dayandırırken, kavram çözümlemesine yer vermişlerdir.
Materyalist ahlakçılar ahlak kuralları ve ahlaki değerler insanın gözlem ve deneysel çabaları sonucu ortaya çıkmıştır. Çünkü iyi ve hayırlı olan, insanların çoğunluğunun yaptığı ve ona katıldığı işlerdir. Çoğunluğa aykırı olan iş ise kötü ve yanlış bir iştir. Bu anlamda “Herkes ne yapıyorsa sende onu yap, işte doğru olan, ahlaki olan, ahlak kuralına uygun olan budur.” Bu görüşün temsilcileri arasında İlkçağda ortaya çıkan sofistleri, Demokritos’u ve XIX. yüzyıl ampirist ve pozitivistlerini sayabiliriz.
Ahlakın gözlem ve deneye dayandığını ve bunun çoğunluğunun deney sonucu ortaya çıktığı şeklindeki iddiaların birçok çıkmazları vardır. Bunlardan en önemlisi, bu çoğunluğun nasıl tayin edileceği, bunların yeri, zamanı, yaşı, cinsiyetinin nasıl belirleneceği konusudur. Buna ilaveten iyi ve doğru diye nitelendirilen çoğunluğu kim tespit edecektir. Dünyanın bir yerinde iyi görülen, başka bir yerinde kötü görülebilir. Gençler için iyi olan bir şey, yaşlılar için kötü olabilir. ( 2012 FİNAL S:5 )
Dolayısıyla hayrı tayin eden çoğunluktur görüşü hiçbir makul temele dayanmayan, ahlaka aykırı bir ahlak anlayışıdır.
Ahlakın gözlem ve deneye dayandığını ve bunun çoğunluğunun deney sonucu ortaya çıktığı şeklindeki iddiaların birçok çıkmazları vardır. Hayrı tayin eden çoğunluktur görüşü hiçbir makul temele dayanmayan, ahlaka aykırı bir ahlak anlayışıdır.Bilim ile ahlak arasındaki ilişkiyi H. Poincare şu şekilde açıklar. “Ahlaki hakikatlerden korkmamalıyız; bilim gerçeğinden de çekinmemeliyiz… Biri hangi hedefi göz önünde bulundurmamız gerektiğini bize gösterir; öteki, hedef belirlendikten sonra ona ulaşmak için lazım gelen araçları gösterir. Ahlak dışı bir bilim olamaz, bilim bize mutluluk vermez… İnsan bilimle mutlu olamaz; fakat bu gün, bilimsiz kalsa daha az mutlu olacaktır. Ahlakın gözlem ve deneye dayanarak bir takım ahlak kuralları koyamaması onun tamamen bu dünyadan bağımsız olduğu anlamına da gelmez.
Ahlak ve ahlak ilkeleri olan iyi, en yüce hayır, akla ve akıldan çıkan ilkeler üzerine dayanmalıdır. Ahlak ilmi, her türlü zaman ve mekân şartlarından soyutlanmış, sırf kural ve şekil olmak üzere anlaşılan ahlaki postülalar ilmidir. Bu anlamda normatif ahlak matematiğe benzer. Bu görüşün temsilcileri arasında özellikle Stoalılar, Descartes, Spinoza, Leibniz, Kant ve benzeri rasyonalist düşünürleri sayabiliriz.
H.Z. Ülken, normatif ahlak ile muhtevalı (materyal) ahlakı, ahlak felsefesinin tamamlayıcı iki unsuru olarak görmektedir.
d)Ahlakın Amacı ve Gerekliliği
Ahlakın konusu her yönüyle insanın şuurlu eylem ve davranışlarıdır. ( 2011 NO YÜKSELTME S:3 )
( 2012 FİNAL S: 12 )
İnsanın belli bir düzen içerisinde mutluluk ve olgunluğa ulaşması ancak ahlak sayesinde mümkün olacağı gibi, böyle bir ahlaktan yoksun olmak ise, birey ve toplumların felaketi olur. Fert ve toplumların değeri, var olmalarının kaynağı, devamlılıklarını sürdürmelerinin, yükselip gelişmelerinin, güçlenmelerinin sebebi olarak görülen ahlak ilmi, bazı ahlakçılara göre ruh hekimliği (tıbb-i ruhani), bazılarınca ruhun gıdası, kalp ve vicdanın huzurunu sağlayan bir kaynak, fazilet ve reziletleri bilmenin yolu olması sebebiyle, bilinmesi zorunlu (vacip) olan bir ilimdir. ( 2012 FİNAL S:16 )
Nasıl ki sağlığı korumak için sağlık bilgisi gerekli ise, ahlakı mükemmelleştirmek ve ruhsal hastalıkları tedavi etmek için “tıbb-ı ruhani” olarak da kabul edilen ahlak ilmi gereklidir.
İyilik, insan ruhunun yöneldiği onu yüceliklere götüren, dünya ve ahirette mutlu kılan eylemlerdir. Kötülük ise, insan ruhunu tiksindiren, onu küçülten, dünya ve ahirette mutsuz kılan davranışlardır. Ahlak ilmi, bireyi şekillendiren, onu ruhen ve bedenen mutlu kılacak yolları gösteren bir bilimdir.
İbn Miskeveyh’in dediği gibi, “ahlak, sanatların en üstünüdür”. Peygamber, hem ahlakı yaşayan, hem de öğreten birisi olarak en büyük ahlaki örnektir.
İlkçağın önemli düşünürü Sokrates, ilk defa bilgelikle ahlaklı olmak arasında sıkı bir ilişki kurmuş, ahlaklı olmanın bir bilgi işi olduğunu ileri sürmüştür. Sokrates, ahlakiliği bilgili olmaya bağlarken, Mehmet Zihni ve Sait Halim Paşa gibi Osmanlı düşünürleri ise ilim ve sanatı ahlaka dayandırmaktadırlar. S.Halim Paşa’ya göre, XIX. Yüzyılda Osmanlı toplumunun yeniden eski gücüne ve canlılığına kavuşabilmesi için ahlaki meziyetlerle birlikte bilim ve fennin öne çıkarılması gerekir.
İnsanlığın dini ve ahlaki geleneklerinde binlerce yıldır var olan ve korunan bir altın kural vardır: Kendisine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.
e) Evrensel Bir Ahlak Mümkün mü dür?
Tarihte olduğu gibi, bugün de dünyada yaşanan şey, dar görüşlülüğümüzden kaynaklanan, bir dünya ekonomisi, dünya ekolojisi ve dünya politikası krizidir. Bugün dünyada yaşayan milyonlarca insan, giderek artan işsizlik, fakirlik, açlık ve parçalanmış ailelerden acı çekmektedir. Toplumlar arasında bir arada ve barış içinde yaşama ümidi giderek kaybolmaktadır. Bu tehlikeli gidişi önleyebilecek hâlihazırda mevcut bir takım genel geçer ahlak kurallarının olduğunu düşünüyoruz. Bu ahlaki esaslar bireyleri mutsuzluktan ve şiddete başvurmaktan alıkoyacak, toplumu anarşiye düşmekten uzak tutabilecek bir ışık olma gücüne sahiptir.
( 2011 NO YÜKSELTME S:7 )
Eylül 1993 yılında Şikago’da düzenlenen dünya dinleri parlamentosunu da arkamıza alarak, dinler arasında bir dünya ahlakına temel teşkil edecek bir mutabakatın sağlanmasına vurgu yapmaktayız.
Evrensel bir ahlak ile anlatılmak istenen şey, yeni bir dünya ideolojisi değildir; mevcut dinlerin ötesinde yeni ve birleşik bir dünya dini de değildir; dinlerden birinin diğerlerine hükmetmesi hiç değildir. Evrensel bir ahlaktan kastımız, hâlihazırdaki bağlayıcı değerler, değişmez kurallar ve kişisel tutumlar alanında temel bir uzlaşıdır. Çünkü davranışlarımızın bir göstergesi olan ahlakta temel bir muvafakat olmazsa, kaos veya bir çeşit diktatörlük, toplumları er yâda geç tehdit edecek ve insanlar ümitsizliğe düşecektir. Evrensel bir ahlakın oluşması ve yerleşmesi için gerekli olan temel şart, insan hakları evrensel beyannamesinin de değişmez bir kuralı olan “her insanın insanca muamele görmesi” ilkesidir.
Sağlıklı bir dini düşünce siyasete zemin hazırlayabilir ve siyasi kararların manevi temellerini oluşturabilir. Buna mukabil din, eleştirel açıdan siyasetin yanında yer alabilir. Şunu kabul etmek gerekir ki, kalıcı uzlaşmalar, ancak onlara derin dini boyutlar da katıldığında sağlanabilir.
Bizler, dindar ve maneviyata önem veren insanlar olarak kendimizi şununla sorumlu kabul ediyoruz: Ancak dinlerin manevi gücünün insanlara, hayatları için gerekli bir temel güven, bir düşünce ufku, nihai ölçütler ve bir ruhsal sığınak verebileceğinin bilincinde olmalıyız. ( 2012 FİNAL S:4 )
İnsanlığın dini ve ahlaki geleneklerinde binlerce yıldır var olan ve korunan bir altın kural vardır: Kendisine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma. Bu kural, hayatın bütün alanlarında bireyler, toplumlar, milletler ve dinler için değiştirilemeyecek mutlak ölçü olmalıdır.