Durumu: Medine No : 176 Üyelik T.:
15 Eylül 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:31 Mesaj:
612 Konular:
248 Beğenildi:11 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
| Cvp: Fizilalil Kur'an Yunus Suresi Tefsiri HZ. MUSA VE İNANAN GENÇLER Burada perde kapanıyor, yeni bir sahne açılıyor. Hz. Musa ve onunla birlikte iman edenler bir azınlık oldukları halde ihtiyarlardan değil, gençlerden oluşan bir topluluk olarak gözler önüne getiriliyor! Bu da kıssanın dikkat çekilmek istenen ibretli noktalarından biridir. 83- Musa'ya soydaşlarının sadece bir bölüm gençleri inanmıştı. Bunlar da hem Firavun'dan ve hem de ileri gelen soydaşlarından kaynaklanan işkence korkularına rağmen inanmışlardı. Çünkü Firavun yeryüzünde koyu bir diktatörlük kurmuş, iyice azıtmıştı. 84- Musa dedi ki; "Ey soydaşlarım eğer Allah'a inandıysanız, eğer O'na teslim olmuşsanız, O'na dayanınız. 85- Onlar da dediler ki; "Biz Allah'a dayandık ey Rabbimiz, zalimler güruhunun bizi sapıklıklarına gerekçe göstermelerine meydan verme. 86- "Rahmetinle bizi kâfirler güruhundan kurtar. " 87- Biz Musa ile kardeşine vahyettik ki; "Soydaşlarınıza Mısır'da evler hazırlayınız, evlerinizi namazgâh haline getiriniz,namaz kılınız ve mü'minleri müjdeleyiniz. " Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri açıkça ifade ediyordu ki, İsrailoğulları'ndan Hz. Musa'ya iman ettiklerini ve ona katıldıklarını açıklayanlar, İsrailoğulları (Yahudi) milletinin tamamı değil, sadece bu milletin küçük yaşta sayılabilecek gençliği idi. Bu gençler soydaşlarının eziyetlerinden çekiniyor ve Hz. Musa'ya bağlılıktan alıkoyarlar diye endişe ediyorlardı. Bir taraftan Firavun'dan, bir taraftan da iktidar sahipleri katında çıkar sağlayan kendi büyüklerinin nüfuzlarından, ayrıca bütün iktidar sahiplerine yaltaklık yapan ve özellikle İsrailoğulları'nın bu özelliğini taşıyan ayak takımının ispiyonlamasından çekiniyorlardı. Firavun ise, büyük ve geniş bir iktidara sahip otoriter bir diktatördü. Aynı zamanda aşırı bir zorbaydı. Hiçbir sınırı tanımaz, hiçbir zulüm çeşidinden çekinmezdi. İşte burada bütün korkuları bastıran, kalpleri huzura kavuşturan ve onları kendisine doğru gidilen gerçek üzerinde direnmeye sevkedecek gerçek bir imana ihtiyaç vardır: "Musa dedi ki; "Ey soydaşlarım, eğer Allah'a inandıysanız, eğer O'na teslim olmuşsanız, O'na dayanınız." Çünkü Allah'a dayanmak imanın göstergesi ve gereğidir. Totaliter, dikta rejimine karşı azınlıkta bulunan zayıf kitlenin direnme birikimine katkıda bulunacak böylece onların güçlerini ve direnişlerini katlayacak olan bir etkendir. Hz. Musa onlara imanı ve islamı hatırlatıyor. İman ve islâmın gereği olarak da tevekkülü, Allah'a dayanmayı gösteriyor. Allah'a dayanmak, O'na iman etmenin, kendini O'na teslim etmenin ve dilediğini yapmanın gereğidir. İman edenler de peygamberlerinin diliyle gerçekleşen iman çağrısına kulak verip kabul ettiler: "Onlar da dediler ki; "Biz Allah'a dayandık." İşte bu nedenle Allah'a yöneldiler ve dua ettiler: "Ey Rabbimiz zalimler güruhunun bizi sapıklıklarına gerekçe göstermelerine meydan verme." Onların Allah'ın kendilerini zalim topluluğa imtihan vesilesi kılmaması için dua etmelerinden amaç, zalim topluluğun kendilerinden üstün kılınmaması ve dolayısıyla insanlar, zalimlerin Allah'a iman edenlere üstün gelişlerine bakarak onların inançlarının da daha sağlıklı olduğu, bu nedenle zalimlerin üstün geldiklerini, mü'minlerin ise yenilgiye uğratıldıklarını zannetmesinler! Aslına bakılırsa üstün gelmeleri halinde bile, bu Allah'ın onlara tanıdığı bir fırsat olabilir ve sapıklıklarında diretmeleri için bir deneme niteliğini taşıyabilir. İşte burada mü'minler, bu türden bir imkân tanıma dahi olsa, Allah'ın zalimlere fırsat vermemesini ve kendilerini onların zulmünden korumasını dilemektedirler. İkinci ayet istenen sonuç açısından daha açık bir ifadeye yer vermektedir: "Rahmetinle bizi kâfirler güruhundan kurtar." Allah'ın, kendilerini zalim bir topluluk için deneme vasıtası kılmamasına ve rahmetiyle kendilerini kâfir toplumun belasından kurtarmasına ilişkin bu dilekleri, Allah'a dayanma ve O'ndan güç alma eylemiyle çelişmez. Hatta bu onların Allah'a dayandıklarını ve O'na güvendiklerini daha açık olarak gösterebilir. Mü'min, bela istemez, fakat düşmanla karşılaştığında ciddi bir şekilde direnmesini bilir. Kâfirler ile mü'minlerin birbirinden ayrıldığı bu birinci çıkıştan ve Hz. Musa'ya iman edenlerin iman ettiği bu birinci olaydan sonraki bekleyiş döneminde yüce Allah, Hz. Musa'ya ve Harun'a vahiy ile direktiflerini gönderiyor. İsrailoğulları için özel evler yapmalarını öneriyor. Allah'ın belirlediği zaman geldiğinde Mısır'dan göç etme hazırlığı içinde teşkilâtlanmalarını ve örgütlenmelerini öngörüyor. Kendi evlerini temizlemelerini, nefislerini tezkiye etmelerini ve Allah'ın yakında gelecek olan zaferini birbirlerine müjdelemelerini bir yükümlülük olarak getiriyor: "Biz Musa ve kardeşine vahyettik ki; "Soydaşlarınıza Mısır'da evler hazırlayınız, evlerinizi namazgâh haline getiriniz, namaz kılınız ve mü'minleri müjdeleyiniz." İşte bu sistemli, sosyal düzenlemenin hazırlığı yanında, manevi (ruhi) hazırlığın da, ta kendisidir. Bu iki hazırlık hem bireyler, hem de topluluklar (cemaatler) için zorunludur. Özellikle zorluklardan ve savaşlardan önce böyle bir hazırlık kaçınılmaz bir zarurettir. Bazı insanlar bu manevi hazırlığı hafife alabilirler. Şu kadar var ki, şu ana kadar elde edilen deneyimler savaşlarda ilk ve en önemli silahın inanç olduğunu göstermektedir. İnancını yitirmiş bir askerin elindeki savaş araç-gereçlerinin çarpışma esnasında fazla bir önem taşımadıklarını göstermektedir. Yüce Allah'ın örnek alsınlar diye mü'min topluluğa sunmuş olduğu bu deneyim, sırf İsrailoğulları'na has değildir. İman kafilesinin elde ettiği pürüzsüz iman deneylerinden biridir. Bir gün başka mü'minler de cahili toplumda kendilerini dışlanmış bulabilirler. Başlarına gelen musibet yaygınlık kazanabilir ve içinde bulundukları çevre kokuşabilir. Zaten bu dönemde Firavun'un iktidarı sırasında durum bundan ibaretti. İşte böyle bir durumla karşılaşan mü'min topluluğa yüce Allah, şu şekilde yol göstermektedir: 1- Mümkün olduğu kadar bütün pislikleriyle, bozukluklarıyla ve kötülükleriyle cahiliyeden ayrılmak. Bu tür pisliklerden tertemiz olan seçkin mü'min grubun oluşturduğu kitleye katılmak. Böylece kendisini arındırıp tezkiye etmek ve eğitip düzene koymak, Allah'ın va'di gelip çatıncaya kadar sistemli bir düzene girmek. 2- Cahiliyenin ibadethanelerini terketmek, müslüman topluluğun evlerini mescid (cami) edinmek. Böylece orada cahiliye toplumundan ayrı olduğunu bütün atmosferi ile hissetmek ve orada sağlıklı bir şekilde kendi Rabbine ibadet etmek. Bu tertemiz ibadet atmosferi içinde bizzat bu ibadetle bir tür örgütlenmeyi gerçekleştirmek. HZ. MUSA'NIN ALLAH'A YÖNELİŞİ Hz. Musa -selâm üzerine olsun- Rabbine yöneldi. O Firavun'da ve ileri gelen yakınlarında herhangi bir iyiliğin varolabileceğinden, iyiliğin bir kırıntısını bulundurabileceklerinden umudunu kesmişti. Artık onların düzeleceklerini beklemiyordu. İşte bu sırada Rabbine yönelen Hz. Musa, Firavun'a ve onun ileri gelen iktidar ortaklarına beddua etti. Çünkü onlar pek çok insanın zaaf gösterdiği, kendisine aldandığı, sonuçta mal ve makam karşısında eğilmelerine ve doğru yoldan sapmalarına neden olan mala ve servete sahip bulunuyorlardı... Hz. Musa, Rabbine yönelerek bu malları yok etmesini ve onların kalplerini de inanmanın artık fayda veremeyeceği zamana kadar katılaştırmasını niyaz etti. Yüce Allah da onun duasını kabul buyurdu: 88- Musa dedi ki; "Ey Rabbimiz, sen dünya hayatında Firavun'a ve yakın adamlarına debdebe ve bol servet verdin. Ey Rabbimiz, bunlar insanları senin yolundan saptırmak için kullanılıyor. Ey Rabbimiz, onların servetlerini mahvet ve kalplerini sıkıca mühürle ki, acıklı azabı görmedikçe iman etmesinler. 89- Allah dedi ki; "İkinizin duası kabul edildi, doğrultunuzdan şaşmayınız, bilmezlerin yoluna girmeyiniz. "Ey Rabbimiz, sen dünya hayatında Firavun'a ve yakın adamlarına debdebe ve bol servet verdin." Onlar bu imkânlarla insanları senin yolundan saptırıyorlar. Ve bu imkânların, bu nimetlerin başkalarında uyandırmış olduğu imrenme yoluyla veya malın zenginlere sağlamış olduğu güçle onlar insanları saptırıyorlar. Başkalarını kendilerine boyun eğdiriyor veya onları aldatma gücünü elde ediyorlar. Hiç şüphesiz ki, nimetin bozguncuların elinde bulunması; bu nimetlerin bir deneme ve imtihan için verildiğini, ayrıca bu nimetlerin Allah'ın dünya ve ahirette mü'minler için hazırlamış olduğu lütfunun yanında fazla bir değer taşımayacağını kesin bir şekilde kavrayabilecek düzeye kavuşmamış kalpler üzerinde, hayli sarsıcı bir etki yapacaktır. Burada Hz. Musa, tüm insanlar için sözkonusu olan realiteyi gözönünde bulundurmaktadır ve bundan söz etmektedir. Onun için bu saptırmanın durdurulması, azgın ve saptırıcı güç odaklarını azgınlık ve saptırmaya yolaçan vasıtalardan mahrum etmesini talep etmektedir. Allah'ın bu malları yokederek, silip süpürerek ortadan kaldırmasını istemektedir. Sahiplerinin onlardan yararlanmayacağı hale getirmesini dilemektedir. Hz. Musa'nın Allah'ın acıklı azabını görünceye kadar iman etmemeleri için onların kalplerini katılaştırmasına ilişkin duası ise, sözkonusu kalplerin düzeleceğinden, tövbe edip dönüş yapacağından ümidini kesmiş bir davetçinin bedduasıdır. Beddua ediyor ki, yüce Allah azap gelinceye kadar onların kalplerinin katılığını ve kapalılığını artırsın. Zaten azap geldikten sonra inanmaları bir fayda vermeyecektir. Çünkü azabın gelip çattığı anda iman etmek, bir anlam ifade etmez. Ve insanın kendi tercihine dayalı gerçek bir tevbe ettiğini göstermez. "Allah dedi ki; `İkinizin duası kabul edildi." Sizin dileğiniz kabul edildi ve karar verildi. "Doğrultunuzdan şaşmayız." Belirtilen süre gelinceye kadar yolunuzda ve hidayet üzerinde yürümeye devam edin. "Bilmezlerin yoluna girmeyiniz." Çünkü onlar bilinçsizce uğraşıp dururlar. Planlarında ve önlemlerinde kesin bir kanaate varamazlar. Her zaman sonuçtan endişelidirler. Kendilerinin doğru yolda mı yürüdüklerini, yoksa sapık bir yolda mı yürüdüklerini anlayamazlar. |