Durumu: Medine No : 21422 Üyelik T.:
08 Kasım 2012 Arkadaşları:35 Cinsiyet: Mesaj:
3.297 Konular:
784 Beğenildi:132 Beğendi:34 Takdirleri:141 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Atauzem islam tarihi 13.ünite özet ve değerlendirme soruları Atauzem islam tarihi 13.ünite özet ve değerlendirme soruları 13.ünite
ENDÜLÜS’TEN SONRA MORiSKOLAR
Müslüman egemenliği altındaki ispanya'da yaşayan Yahudilerin "altın çağları" ispanyolların Endülüs'ü geri almaları ile sona erdi. Zira yeni hâkimler Hristiyanlık dışında başka bir dine izin verecek türden değildi. Yaşananlar, Yahudiler için kelimenin tam anlamıyla bir yıkım operasyonu oldu. Onlardan, ya dinlerini değiştirmeleri ya da Endülüs'ü terk etmeleri isteniyordu. işte böyle bir ortamda kalmayı din değiştirme pahasına seçenlere, görünüşte/sözde Hristiyan ama gerçekte Müslüman olanlara "Morisko", Yahudi kimliğini muhafaza edenlere de "Marrano" dendi. Dolayısıyla Endülüs'ün ortadan kalkmasından sonra ispanya'da yaşayan Müslümanlara önceleri Müdeccen, sonra da MORiSKO denildi.
Morisko ya da Marrano kabaca "domuz eti yemeyen" anlamına geliyor. Bu son derece önemli, zira domuz eti de ayırt edici bir özelliğe sahip. Bir aidiyeti tefrik etmenin, bir kişinin hakikaten din değiştirip değiştirmediğini anlamanın, Moriskoluğunu veya Marranoluğunu deşifre etmenin en güzel yolu, o kişiye bir şifre çözücü olarak domuz eti sunmak olacaktır. Eğer gerçek Müslüman ya da Yahudi ise yemeyecek, yok değil ise yiyecektir.
Gırnata'nın (Granada) DüŞüŞü (2 Ocak 1492):
islam Ģehirlerinin düşüşüyle çok sayıda Müslüman nüfus (müdeccen) Hristiyanların hakimiyetine düşmüşlerdi. Ancak, onlara çok kötü davranılmakla birlikte islâmî inançlarını koruma izni verilmişti. Müdeccen olarak adlandırılan bu Müslümanlara camileri, medreseleri ve fakihleriyle beraber cemaatler halinde varlıklarını sürdürme hakkı tanınmıştı. Hatta, onlar el-Acemiyye (Aljamiado) adı verilen, Arap alfabesiyle ispanyol dilinde bir edebiyat da geliştirdiler. islam egemenliği altındaki ispanya'da yaşayan Müslüman ve Yahudilerin "altın çağları", ispanyolların Endülüs'ü geri almaları ile sona erdi. Hristiyanların ilk ihaneti, XV.yüzyıl sonunda Büyük Gırnata Camii'nin katedrale çevrilmesiyle başladı. Bunu, baskı yoluyla Müslümanları Hristiyanlaştırmak için papazların gruplar halinde yaptıkları çalışmalar izledi. Katolik kilisesi, ispanya'dan islam'ın köklerini kazımayı kendisine görev edindiğini gösterdi. Katolik krallar isabella ve Ferdinand, bir süre sonra, Papalıktan bağımsız, kendi özel ispanyol Engizisyonlarını kurdular. Amaç ispanya'nın politik ve dinsel birliğini sağlamaktı. Ilımlı misyoner siyasetini güden Talevera'nın yardımcısı olarak atanan Ximenes adlı sert mizaçlı bir rahibin atanmasıyla, durum değişti. Ximenes, Hristiyanlığın yavaş ilerlemesinden ve Müslümanların Hristiyan olma telkinlerine ısrarla karşı koymalarından sıkılarak; bir dizi sert tedbir kararı aldı. Buna göre; bütün Arapça kitapların hemen teslim edilmesini istedi. Getirilen kitaplar arasında 5000 tezyinli kitap vardı. içlerindeki birkaç tıp kitabı hariç hepsini şehir meydanında yaktırdı. Bu arada Belensiye engizisyonu da, Müslüman kıyafetlerini yasaklamıştı.
Normalde buna yetkisi yoktu. Bunu uygulamaya kalkan memurları halk dövdü. Özellikle kadınların tesettürlerini çıkarma emri en tahrik edici konuydu. Engizisyon hâkiminin bir genç kızı zorla vaftiz etmeye kalkışması ve kendisine atılan bir taş ile hâkimin öldürülmesi ile ortalık bir anda karıĢtı. Ximenes'in evi kuşatıldı. isyan ancak ılımlı rahip Talevra'nı araya girmesiyle yatıştırıldı. Moriskoların sadece antlaşma şartlarının ihlal edilmesinden dolayı isyan ettikleri açıktı. Ancak Ximenes'in açtığı kapı kapanmamış ve baskılar devam etmiş; 1500 yılındaki isyandan sonra 50 000 ile 75 000 arasında kişinin zorla vaftiz edildiği kayıtlara geçmiştir. iLK BÜYÜK AYAKLANMA
Morsikolar’ın ilk ciddi isyanı 1500 yılında el-Büşşerât/el-Beşerât (Alpujarras) dağlarında meydana geldi. 1499 Senesinde Katolik krallar, Müslümanları Hristiyanlaştırmada daha çok baskı yapması için Kardinal Cisneros'u Gırnata'ya davet ettiler. Kardinal bir yandan ülkedeki camilerin çoğunu kiliseye çevirirken, diğer yandan ulemâ da dâhil Endülüs aydınlarını zorla Hristiyanlaştırmaya çalıştı. Müslümanlar artan baskılardan kurtulma için el-Büşşerât/el-Beşerât (Alpujarras) dağlık bölgesine sığınmışlar ve bu bölgenin sert mizaçlı halkını isyana teşvik ediyorlardı. Durumun vahametini fark eden Kral Ferdinand, kimsenin zorla Hristiyanlaştırılmayacağı garantisi vererek muhtemel bir isyanı önlemeye çalışıyordu. Fakat bunun yeterli olmayacağının farkındaydı. Nitekim kardinallerin uygulamaları, 1500 Yılında ibrahim b. Ümeyye'nin liderliğinde bütün el-Büşşerât/el-Beşerât (Alpujarras) dağlarında, Elbeyyâzin (Albaicin) bölgesi halkının isyan etmesine yol açtı. Kısa zamanda yayılan isyan, gaddarlıkla bastırıldı. Bu olayda yaklaşık 10 000 kiĢi vaftiz oldu. II. AYAKLANMA
Bundan kısa süre sonra, Hristiyanlığa dönenlerin etkilenmemesi için Müslümanların şehre girişi yasaklandı. Ayrıca Kastilya'da yaşayan Müslümanlardan da 14 yaş üstü erkekler ve 12 yaş üstü kadınların bölgeyi terk etmeleri istendi. Ayrıca sürgün edilenlerin yanlarında altın gümüş götürmeleri yasaktı. Sürgün gerçekte bir riyakârlıktı; gerçek maksat vaftiz olmaya zorlamaktı. Buna rağmen verilen süre dolduğunda 2000 kişi dışında vaftiz olan çıkmamıştı. 1500 Senesinde ispanya Devleti ve Katolik kilisesi, Müslümanları zorla vaftiz etmeye başladı. Bunu takiben, önceki tahribattan geri kalan bütün camiler 1501 yılında kiliseye çevrildi. 12.10.1501 tarihinde yayımlanan bir kraliyet fermanıyla bütün Arapça kitapların yakılması emredildi. Bunun üzerine, şehirlerin ve kasabaların büyük meydanlarına yığılan Arapça kitaplar yakıldı.
Bu asla unutulmayacak bir cinayettir. Daha sonra Arapça yasaklandı ve Arapça konuşanlar için ölüm cezası öngörüldü. Belenciye engizisyonu 1515 ile 1522 yılları arasında 250 kişiyi yakarak ölüm cezasına çarptırmıştı. Müslümanlara baskı ve zulüm devam etti. 1508 yılında bir kraliyet fermanı yayımlanarak islamî elbise giyimi yasaklandı. Moriskolar’a 1510 yılında yeni vergiler yüklendi. 1511 yılında çıkarılan başka bir fermanla önceki imhadan geriye kalan islamî kitapların yakılması öngörülürken, Moriskolar’ın silah taşımaları ve islâmî usullerle hayvan kesmeleri yasaklandı. Gırnata Müslümanları, açıktan açığa daha fazla direnemeyeceklerini anlayınca, islamî inançlarını gizli tutmak şartıyla zahiren Hristiyanlığı kabul ettikleri izlenimini verecek şekilde teşkilatlandılar. Kral Moriskoların yurtlarından çıkışlarını, mallarını satmalarını, silah taşımalarını ve açıktan ibadet etmelerini yasakladı, tanınmaları için mor şal takmaları mecburiyetini getirdi. Bu gelişmeler karşısında Moriskolar krala başvurup daha önce Hristiyanlığı asla hür iradeleriyle seçmediklerini, bu inancın kendilerine zorla kabul ettirildiğini ifade ettiler ve fermanın adaletten uzak olduğunu belirttiler. Bunun üzerine Gırnata'ya gelen V.Karlos, yaptığı incelemelerden sonra Moriskoların her şeye rağmen gerçek Hristiyanlar oldukları ve dolayısıyla Katolik kilisesinin kanunlarına itaat etmeleri gerektiği yönünde karar verdi. Büyük Gırnata isyanı (1568–1570):
V.Karlos 1555 yılında ölünce yerine mutaassıp ve zayıf kişilikli biri olan ve tamamen Katolik papazlar tarafından kontrol edilen oğlu II. Filip geçti. O tahta oturduğunda Moriskolar büyük oranda sindirilmişlerdi. II. Filip, babasının tanıdığı 40 yıllık dönemin 1566 yılında dolması üzerine Müslümanları inançlarından uzaklaştırma yönünde daha evvel alınan kararları bütün gücüyle uygulamaya koymaya karar verdi. 1567'de çıkarılan bir kanunla Moriskoların üç yıl içinde Kastilya dilini öğrenmelerini, buna karşın Arapça konuşmalarını yasakladı. Ayrıca 30 gün içinde Arapça kitaplar teslim edilecekti. Kendilerine mahsus elbise giymelerini iki yıl içinde tamamen terk edeceklerdi. Kadınlar yüzlerini ve başlarını açacaklardı. Evlerinin kapılarını kilitlemeleri, hamama gitmeleri, islami usullere göre bayram ve düğün yapmaları, musiki çalmaları, kına yakmaları ve Arap/islami isim kullanmaları tamamen yasaklandı. Söz konusu kararlara uymayanları hapis, sürgün, işkence, mallarına el koyma ve ateĢe verme gibi cezalara çarptıracağını ilan etti.
II. Filip Moriskolar'a son darbeyi indirmek için çıkardığı bu kanunlara ilaveten bir yıl sonra (1568), Morisko çocuklarının Hristiyan eğitim sisteminden geçirilmesini zorunlu hale getirdi. Yeni kanunun yürürlüğe konması üzerine Müslüman liderler, 1567 yılı sonunda Elbeyyâzin'de bir toplantı yapıp bir isyan planladılar. Osmanlılar Cezayir beylerbeyi vasıtasıyla üç kadırga dolusu yardım göndermişti. Sonunda 22 yaşlarında bir Emevî asilzadesi liderliğinde 1569 yılında isyan etmeye karar verdiler 45 bine yakın Müslümanın isyana katılacağı tahmin ediliyordu, ancak, sadece Gırnata vilayetlerindeki (Gırnata, Mâlega ve Elmeriye) Müslümanlar isyanı desteklediler. Buna karşılık, harekâtın başarıya ulaşamayacağım düşünerek ve Osmanlıların er veya geç kendilerini kurtarmaya geleceklerini uman Mürsiye, Belensiye ve Aragon bölgesi Müslümanları isyancılara katılmadılar. Hristiyan otoritelerin durumdan haberdar olup Müslüman önderleri rasgele hapsetmeye başlamaları üzerine bu tarih bir süre ertelendi. Daha sonra, isyanın 26 önderi 27.09.1568 tarihinde Elbeyyâzin'de üçüncü bir toplantı daha yaptılar. Bu toplantıda Fernando de Valory Cordoba'yı Endülüs Sultanı olarak seçtiler. O da hemen Muhammed b. Ümeyye adını aldı ve isyanın 01.10.1568 tarihinde baĢlatılmasına karar verdi. Bunun üzerine isyan istemeyerek 23.12.1568'de baĢladı.
ispanya isyana hemen cevap veremedi, ancak bir süre soma doğuda Mürsiye'den batıda Gırnata'ya kadar uzanan alanda isyanı bastırmak için iki ordu kurdu. Bunun yanında Avrupa'nın bütün Hristiyan devletlerinden yardım sağladı. Nihayet Gırnata'ya doğru harekete geçen ispanyol ordusu, yol boyunca kadın ve çocuk demeden Müslüman halkı katletti. Mürsiye'ye doğru ilerleyen diğer ispanyol ordusu da güzergâhındaki tarlaları yaktı, Mücahit ailelerini öldürdü, kadınlara tecavüz etti ve hayatta kalan bir avuç Müslümanı da köle olarak sattı. Bu durum karşısında Mücahitler ispanyol ordusuna karşı gerilla taktiğine başvurdular. Mücahitler Hristiyan askerleri dağlardan kovmayı başardılar. Bu arada ispanya kralı, üvey kardeşi Juan de Austrian komutasında daha güçlü bir ordu kurdu. Sonra Juan de Austrian komutasındaki ordu el-Büşşerât dağlarını yeniden ele geçirmek için sahil yönünden harekete geçti. Fakat, bu kez de Mücahitlerin kahramanca direnişiyle karşılaştı.
Bu durumda Hristiyanlar, Mücahitlerin direnişlerini kırmak amacıyla bir hileye başvurdular: Sultan Muhammed b. Ümeyye'nin, babasını ve kardeşini kurtarmak için ispanyollara teslim olmaya hazır olduğu dedikodusunu yaydılar. Böylelikle Mücahitlerin saflarını böldüler ve Muhammed b. Ümeyye'yi de 20.10.1569 tarihinde Lauhar'da şehit etmeyi başardılar. Bunun üzerine Mücahitler Muhammed b. Abbou adında bir Mücahidi Sultan olarak seçtiler.
O, Mücahitleri yeniden teşkilatlandırdı ve yeni komutanlar atadı. Müslüman erkek ve kadınlarca savunulan Galera 3 aylık direnişlerinden sonra işgal edildi ve onun Müslüman halkı hemen tamamı imha edildi. Bu katliam soması topraklara saçılan tuzun etkisi, bugün bile halen devam etmektedir. Bütün bunlardan soma Müslümanların direnişi zayıflamaya başladı. Sultan ibn Abbou, Osmanlı şeyhülislamına Padişahı kendilerine yardım konusunda ikna etmesi için 11.02.1570'de son bir mektup yazdı. Bu mektup şu cümlelerle bitiyordu: "Biz iki güçlü düşman ordusuyla karşı karşıyayız. Eğer hu savaşta yenilirsek, Osmanlı Padişahı hiçbir gücün ve mazeretin ona yardımcı olamayacağı Kıyamet gününde Allah Sübhânehû ve Teâlâ tarafından çetin bir hesaba çekilecektir".
En sonunda, Endülüslüler mağlup oldular. Fakat Mücahitler, teslim olmaktansa küçük gruplar halinde savaşarak ölmeyi tercih ettiler. 1571'de Sultan ibn Abbou bir ispanyol ajanı tarafından şehit edildi. Vücudu Gırnata'ya getirildi ve şehrin bir başından öbür başına dolaştırıldı. Sonra şehrin büyük meydanında tam vahşilere yakışşırcasına parçalanarak ana giriş kapısına asıldı. şehidin naaşı 1601 yılma kadar orada asılı tutuldu. Ancak, Müslümanların direniĢi onun ölümüyle sona ermedi ve 1573 yılma kadar devam etti. SERTLEŞEN ENGİZİSYON
İspanya Devleti ve Katolik kilisesin Moriskolar’ı Hristiyanlaştırma gayretleri başarısız olmuştu. Çünkü Engizisyonun kararları, Moriskoların kendilerinden daha fazla nefret etmelerinden başka işe yaramamıştı.
*Böylesi şiddetin hâkim olduğu bir ortamda silah taşımaları yasaklanmıştı.
*inancında bozukluk olanlar yani hala Müslüman olanların resmi memuriyetlere girmesi engellenmiş, genellikle atadan Hristiyan olanlar tercih edilmekteydi.
* Çocukların vaftizi için Müslümanların ebelik yapması yasaklanmıştı.
* Evlilikler konusunda ise nikâh merasimini kilise tekeline aldığından, Müslümanların evliliğini kontrol altına almaya çalışıyordu.
*Moriskoların yaşadığı diğer bir sorun da yeme-içme adetleriyle ilgiliydi.
Müslümanlar domuz eti yemedikleri ve şarap içmedikleri için, domuz eti ve şarap ayırt edici bir özellik, bir kişinin hakikaten din değiştirip değiştirmediğini anlamanın, Moriskoluğunu ya da Marranoluğunu deşifre etmenin en güzel yolu, o kişiye bir şifte çözücü olarak domuz eti sunmak olacaktır. Bütün bu olumsuzluklara son vermek üzere yeni tedbirler uygulamaya konulmuştu. Bunların başlıcaları şunlardı:
1- Bütün Moriskolar’ı belli mahallelere toplayıp yavaş yavaş imha etmek.
2- Doğrudan bir kerede imha etmek veya dolaylı yoldan erkekleri kadınlardan ayırarak ya da bütün erkekleri hadım ederek nesillerini sürdüremez hale getirmek.
3- Tamamını ispanya'dan sürmek.
Bunlardan üçüncüsü daha çok kabul gördü. BÜYÜK SÜRGÜN (1609-1613)
Nihayet ispanya 1608 tarihinde barış ortamı bulunca bütün Moriskolar’ı ülkeden sürmeye karar verdi. Müslümanların mallarıyla ülkeyi terk etmeleri istenmediği için bu karar gizli tutuldu. Sürgüne Belensiye Müslümanlarından başlamak üzere büyük hazırlıklar yapıldı. 11.09.1609 tarihinde ispanya kralı, Belensiye'deki bütün Müslümanların 3 gün içinde Kuzey Afrika'ya sürülmelerini, ayrılmak istemeyenlerin hapse atılmalarını ve karşı gelenlerinse öldürülmelerini öngören fermanı imzaladı. Bu durum karşısında, pek çok Müslüman silahlı direnişi seçti ve öldürülünceye kadar dağlarda mücadeleye devam etti. Ancak, pek çoğu da karara boyun eğdi. Bunlar Likant (Alicante), Dâniye (Denia), Belensiye ve diğer limanlarda toplandı. Yol boyunca ellerinde taşıyabildikleri eşyalarını almak için ayak takımı Hristiyanların saldırılarına uğradılar. Bu şartlar altında Eylül 1609 ile Ocak 1610 arasında Belensiyeli yaklaşık 130 bin Müslüman, gemilerle Kuzey Afrika sahillerine nakledildi. Gırnata, Extramadura ve Mürsiye'den yaklaşık 52 bin, Kastilya'dan yaklaşık 50 bin, Aragon bölgesinden de 61 bin ve Katalonya'dan 4 bin olmak üzere iki ay içinde toplam 300 bin Müslüman trajik şartlar altında sürgün edildi. SÜRGÜNDEN SONRAKi YÜZYILLARDA MORSiKOLAR
XVII. Asrın sonuna kadar seyrek de olsa hala engizisyon kayıtlarında Morsikoların davalarına rastlanmaktadır. Moriskoların küçük çaplı kıpırdanıĢları bu asırda da devam etmiĢtir. Belgelere göre XVII. yüzyıl başlarında ispanya nüfusunun %25'i yani 2 milyonu Müslüman asıllılardan oluşuyordu. Bunların da çoğu Aragon ve Belensiye'den olmak üzere %20'si tekrar ispanya'dan sürüldü. Yine de XIX. yüzyıla kadar Müslümanlar dağınık halde ve gizli bir Ģekilde varlıklarını devam ettirdiler. ispanyada XVIII. yüzyılda dahi hala kendini gizleyerek yaşayan Müslümanların yaşadığını bu yüzyılda ispanya'yı ziyaret eden seyyahlar da teyit etmektedirler. XVIII. yüzyılda Ġspanya'da Devlet Konsili'nin büyük Sürgün'den yaklaşık bir asır sonra 1712'de Moriskolara karşı çıkarılan "Müslümanları Kuzey Afrika'ya sürme" kararı ispanya'da Müslümanların varlıklarını hala devam ettirdiklerini göstermektedir. XIX. YÜZYILDA ENDÜLÜS:
YEŞEREN DÜŞLER
Moriskoların serüveninde İspanya'nın 1808'de Napolyon tarafından işgali önemli bir dönüm noktasıdır. Fransızların yenilgiye uğratılmasında önemli rolleri olduğundan, kral ve kilisenin yetkilerini kısıtlayan, demokratik, anayasal bir monarşiyle yönetimi öngören 1821 'de Kadis Anayasasını yayınladılar. Bu anayasa ispanya'nın çeşitli milletlerden oluştuğu için eşitliğe dayalı federal bir sistem önerdi. Bu Anayasası, XIX. yüzyıl boyunca ispanya'daki bütün (Fransız işgalinden) kurtuluş hareketlerinin temeli oldu. SOYKIRIM VE HOŞGÖRÜ
Endülüs müslümanları yüzyıllar boyunca vahşice zulüm ve cinayetlere maruz kalmalarına rağmen, zayıf da olsa kalplerinde islam'a karşı bir sevgi bağı kaldı. Engizisyon ve kilise kayıtlarına dayanarak ortaya konan çalışmalara göre, Endülüs'ün Hristiyan krallıkların eline düşmesinden sonra, özellikle 1492–1610 yılları arasında, "müdeccenler" ve "moriskolar" olarak adlandırılan Müslümanlar; katliamlar, zorla vaftiz, hayatlarının her alanına müdahale, zorla domuz eti yeme ve içki içirme, kıyafetlerini yasaklama, Arapça konuşmalarını engelleme gibi Müslümanlıklarım simgeleyen her şeyi yasaklayarak ve en sonunda da top yekûn bir sürgün serüveni yaşamışlardır. Hristiyan yaşamaktaydı. Bütün hızıyla süren Bizans savaşlarına ve isyanlara rağmen, Bizans tarihçileri ve kilise yazarlarının aktardıklarına dayanarak Monofızitler, Rumlar ve Ermeniler ile Müslümanlar arasında, daha önce başka Müslüman ülkelerde birçok örneğini gördüğümüz bir kaynaşma ve müşterek yaşam görülüyor. Anadolu'da genel olarak bütün dinlere karşı olumlu yaklaşan ve ilişki kurmaya yatkın bir dini anlayış söz konudur.
Kendisi Endülüs kökenli olan ve Anadolu'da filizlene islam anlayışında en etkili düşünürlerden biri olan ibn Arabî şöyle demektedir "Yüreğim bütün dinlere açıktır; putlar tapınağı, Hristiyan manastırı, Musa'nın on emri, Müminin Kuranı'dır. Dinim sevgi dinidir". Aynı çağda yaşamış ve Anadolu'nun mayasım yoğurmuş Mevlana da " Yollar ayrı olsa da amaç birdir: Kabe 'nin yolu kimilerine göre Bizanstan, kimilerine göre İran 'dan, ya da Çin 'den, kimilerine göreyse Hindistan 'dan ya da Yemen'den geçer. Amaç ne imansızlıkta, ne imandadır... ve yolda birbirlerine "haksızsın ve dinsizsin " diyenler yolun sonuna geldiklerinde unutuyorlar kavgalarını, çünkü amaçları birdi" demektedir.
alıntıdır |