Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Ekim 2008, 12:59   Mesaj No:2

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Fizilalil Kuran Müminun Suresi Tefsiri

Ve hayat su'dan doğar!
"Bu su sayesinde sizin için hurma ve üzüm bağları yarattık. Bu bağlarda size yararlı birçok meyvalar yetişir, onları yiyorsunuz."
Hurma ve üzüm bağları sudan meydana gelen hayatın bitkiler aleminden seçilen iki örneğidir. -Nitekim insanlar da sperma plazmasından meydana gelmişler ve böylece sudan meydana gelen hayatın insanlık alemindeki örneğini oluşturmuşlardır.- Hurma ve üzüm bağları o zamanlar Kur'ana muhatap olan insanların bildikleri iki örnektir. Bunlar kendileri gibi sudan meydana gelen birçok bitkiye işaret etmektedirler.
Diğer türler adına da zeytin ağacı seçiliyor.
"Yine su sayesinde asıl kaynağı Tur-ı Sına olan ve yiyenlere yağ ve katık sağlayan ağacı da yarattık." (Burada geçen "Esbağa" kelimesi katık anlamındadır. Katık, boya gibi lokmaya sürüldüğü için bu kelime kullanılmıştır.)
Zeytin ağacı yağı ile, meyvesi ile, odunu ile insanların en çok yararlandığı bir ağaçtır. Arap memleketlerine bu ağacın yetiştiği en yakın yer Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen kutsal vadinin yanında yeralan Tur-ı Sına'dır. Özellikle zeytin ağacının yetiştiği bu bölgenin anılması bu yüzdendir. İşte bu ağaç burada toprağa yerleşmiş sudan yetişiyor, onunla yaşıyor.
Bitkiler aleminden hayvanlar alemine geçiyor surenin akışı.
"Büyükbaş hayvanlarda sizin için alınacak dersler vardır. Karınlarındaki sütten size içiriyoruz. Onlardan başka birçok yararlar sağlıyorsunuz ve etlerini yiyorsunuz."
"Onların sırtlarında ve gemilerde taşınıyorsunuz."
Bu yaratıklar, yüce Allah'ın gücü ve planlaması; bu büyük evrende görev ve özellikleri paylaştırması uyarınca insanın yararına sunulmuşlardır. Bunlarda, açık bir kalple, yanılmaz bir duyu ile bakan, bunların ötesindeki hikmet ve planlamayı düşünenler için alınacak ibretler vardır. Onlar küçük ve büyükbaş hayvanların karnından çıkan ve insanların içtiği latif ve kolay yutulan süte bakıp ibret dersleri çıkarmaya çalışırlar. Hayvanın yiyip sindirdiği çeşitli gıdaların süt denilen akıcı, kolay yutulan, latif bir maddeye dönüşümünü görüp ibret alırlar. "Onlardan başka birçok yararlar sağlıyorsunuz." Önce genel bir ifade kullanılıyor, ardından bu yararlardan ikisi anılıyor. "Ve etlerini yiyorsunuz. Onların sırtlarında ve gemilerde taşınıyorsunuz." Deve, sığır, koyun ve keçi gibi hayvanların etini yemek insanlara helaldir. Ama onlara eziyet etmek, organlarını kesmek helâl değildir. Çünkü onların etini yemek hayat düzeni için zorunlu olan bir yararı gerçekleştirir. Eziyet etmek, organlarını kesmek ise, kalbin katılığını, fıtratın bozulmuşluğunu ifade etmektedir. Bu davranışların canlılara bir yararı da yoktur çünkü.
Surenin akışı, insanın hayvanlara binmesi ile gemiye binmesini birbirine bağlıyor. Çünkü hayvanlar ve gemi, bütün yaratıkların görevlerini düzenleyen, varlıklarını birbirleriyle ahenkli kılan yüce Allah'ın evrensel düzeninin emrinde hareket etmektedirler. Çünkü suyun ve gemilerin bu özelliklere sahip olması, sonra su ve gemileri saran atmosferin bu mahiyette olması geminin batmadan suyun yüzeyinde kalmasını sağlamaktadır. Bu üç unsurdan birinin yapısı bozulsa ya da ufak bir değişikliğe uğrasa insanlığın eskiden beri bildiği deniz taşımacılığının yapılması imkânsız hale gelirdi ve denizcilik halâ bütünüyle bu unsurlara dayanmaktadır.
Evrende yeralan bunca iman kanıtı, anlayıp kavrayacak şekilde düşünenlerin dikkatine sunulmuştur. Bunlar ayrıca surenin birinci ve ikinci bölümü ile de ilgilidirler, surenin akışı içinde her iki bölümle de uyum oluşturmaktadırlar.
Bu derste insanın iç ve dış alemde yeralan iman kanıtlarının sunulmasından bütün peygamberlerin getirdiği iman gerçeğinin sunulmasına geçiliyor. Hz. Nuh'tan -selâm üzerine olsun- bu yana, peygamberlerin birbirinin ardısıra gelmiş olmasına, birden çok risaletin (mesajın) gönderilmiş olmasına rağmen, insanlık tarihi boyunca hiç değişmeyen bu gerçeği, insanların nasıl karşıladıkları açıklanıyor. Birden peygamberler kafilesini ya da ümmetini seyrediyor gibi oluyoruz. Hepsi de insanlara aynı anlama gelen, aynı hedefe yönelik aynı sözleri söylüyorlar. Bu sözleri birbirine o kadar benziyor ki, Arapça tercümeleri bile aynı oluyor. Oysa her peygamber gönderildiği toplumun dili ile bu gerçeği ifade etmiştir. Yani bu gerçek değişik dillerden sunulmuştur. Hz. Nuh'un -selâm üzerine olsun- söylediği sözü, ondan sonra gelen her peygamber aynı ifadelerle, aynı kelimelerle söylemiştir. İnsanlar da hep aynı cevabı vermişlerdir. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen kullanılan sözcükler bile aynıdır.



HZ. NUH VE SOYDAŞLARI


23- Biz Nuh'u soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. O dedi ki; "Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilahınız yoktur. Allah'dan korkmaz mısınız?"


24- Soydaşlarının önde gelen kâfirleri dediler ki; "Bu adam tıpkı si;,in gibi bir insandır. üzerinizde üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bize bir melek gönderirdi. Onun söylediklerini eski atalarımızdan hiç duymamıştık. "


25- "Bu adam bir deliden başka bir şey değildir. Bir süre için onu gözetim altında tutunuz. "

"Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilahınız yoktur." Değişmeyen gerçek söz. Varlık bütünü buna dayanır. Varlıklar aleminde yeralan her şey buna tanıklık etmektedir. "Allah'dan korkmaz mısınız?" Diğer tüm gerçeklerin dayandığı bu ilk ve temel gerçeği inkâr etmenin akıbetinden korkmaz mısınız? Apaçık gerçeği inkâr etmekle ne büyük bir cinayet işlediğinizin, bu cinayetin ardından ne kadar acıklı bir azabı hakettiğinizin farkında değil misiniz?
Ne var ki, kavminin ileri gelenleri bu sözü tartışma konusu yapmıyorlar, bu sözün kanıtlarını inceleniyorlar, kendi kişilikleri ve kendilerini davet edenin kişiliği ile ilgili dar bakış açısından kurtulamıyorlar, kişilerden ve benliklerden soyutlanmış bu büyük gerçeği gözlemleyebilecekleri engin ufuklara yükselemiyorlar... Varlık bütününün dayandığı varlıklar aleminde yeralan her şeyin tanıklık ettiği bu büyük gerçeği bir yana bırakıyor. Hz. Nuh'un kişiliğini gündeme getiriyorlar.
"Soydaşlarının önde gelen kâfirleri dediler ki; `Bu adam tıpkı sizin gibi bir insandır, üzerinizde üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bize bir melek gönderirdi. Onun söylediklerini eski atalarımızdan hiç duymamıştık."'
Kavmi işte bu daracık, bu küçücük açıdan bakıyor bu büyük davaya. Şu halde bu davanın tabiatını kavrayamazlar, bu davanın gerçekliğini göremezler. Küçük ve basit kişilikleri bu davanın özünü perdeliyor, davanın unsurlarını görmelerini önlüyor. Onunla kalpleri arasında engel oluşturuyor. Onların gözünde sorun, kendilerinden hiçbir ayrıcalığı bulunmayan, kendilerine üstünlük sağlamak isteyen, konumlarından üstün bir konum elde etmek isteyen, aralarından çıkmış bir adamın sorunudur.
Kendilerince Nuh'un ulaşmaya çalıştığını sandıkları, bu yüzden peygamberlik iddiasına başvurduğunu düşündüklerini, bu yere gelmesini önlemek üzere gösterdikleri bu basit tepki yüzünden, sadece Hz. Nuh'un üstünlüğünü inkâr etmekle kalmıyorlar, kendilerinin de mensubu bulundukları insanlığın üstünlüğünü reddediyorlar. Yüce Allah'ın bu türe verdiği onuru tepiyorlar, şayet yüce Allah mutlaka bir peygamber gönderecekse, onu insanlardan seçmesini çok görüyorlar:
"Eğer Allah dileseydi, bize bir melek gönderirdi."
Bunun nedeni, insanı yüceler alemine bağlayan, insanlar arasından seçilmiş kimselerin bu yüce mesajı algılamalarını, ona güç yetirmelerini, onu diğer kardeşlerine aktarmalarını, onları bu mesajın aydınlık kaynağına ulaştırmalarını sağlayan o yüce soluğu ruhlarında bulmamalarıdır.
Bu yüzden meseleyi alışılmış geçmişe havale ediyorlar,düşünüp inceleyen akla değil.
"Onun söylediklerini eski atalarımızdan hiç duymamıştık."
Geleneğin fikir hareketine, kalp özgürlüğüne baskın çıktığı her durumda bu tür örneklere sürekli rastlanır. Böyle durumlarda insanlar, realitenin ışığında doğru bir sonuca ulaşmak için karşılarındaki önermeleri düşünüp incelemektense, geçmişin tozlu raflarında dayanabilecekleri, geçmişte yaşanan bir örnek, bir belge araştırırlar. Eğer bu ilk örneği bu belgeyi bulmazlarsa, bu önermeyi ve sonuçlarını kabul etmezler.
Bu inatçı ve uyuşuk toplumlara göre, bir kere olan bir şey, ikinci bir sefer de olabilir. Ama eğer daha önce olmamışsa, o şeyin şu anda olması imkânsızdır. Böylece hayat donuklaşır, hareketsiz hale gelir. "Eski atalarımız" dedikleri belli bir kuşağın çizgisine çakılıp kalır.
Keşke bunlar taşlaşmış, donuklaşmış olduklarını bilselerdi! Tersine onlar, özgürlük ve serbestlik hareketinin davetçilerini delilikle suçluyorlar. Oysa bu davetçiler, onları incelemeye, düşünmeye çağırıyorlar. Kalpleri ile varlık bütününde dile gelen iman kanıtları arasındaki engelleri kaldırmaya davet ediyorlar. Ama onlar bu çağrıya, inatlaşma ile suçlama ile karşılık veriyorlar:
"Bu adam bir deliden başka bir şey değildir. Bir süre için onu gözetim altında tutunuz."
Yani ölüp gidene kadar bekleyin. O zaman ondan ve davasından, yeni sözlerle kafanızı çelmesinden kurtulursunuz.
Bu durumda Hz. Nuh -selâm üzerine olsun- bu donmuş ve taşlaşmış kalplere gidecek bir yol bulamaz. Alaya almalarından, işkencelerinden kaçıp sığınacağı bir yerde kalmamıştır. Ancak bir ve ortaksız Rabb'ine yönelir. Karşılaştığı yalanlamayı ona şikayet eder. Bu yalanlamadan dolayı ondan yardım ister.



26- Nuh "Ya Rabb'i, onların bu yalanlamaları karşısında bana yardım et" dedi.

Canlılar bu şekilde donuklaşınca, hayat ileriye doğru belirlenen olgunluk yolunda ilerleyemez, yola dikilen engellerden dolayı hareket edemez hale gelince... Böyle bir durumda ya bu taşlaşmışlık parçalanacak ya da hayat olduğu gibi kalacaktır. Nuh kavminin başına birincisi geldi. Çünkü onlar henüz insanlık hayatının şafağı sayılan bir zaman diliminde ve henüz yolun başındaydılar. Bu yüzden yüce Allah onların yok edilmesini, insanlığın yolunun açılmasını dilemiştir.

27- O'na vahiy yolu ile bildirdik ki; "Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca bir gemi yap. Emrimiz gelip de tandır kaynamaya (her yandan sular fışkırmaya) başlayınca her canlı türünün birer çifti ile boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini gemiye bindir. Zalimler konusunda bana başvurma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır. "

Yüce Allah'ın yasası, insanlık hayatı kendisi için belirlenen yolda devam etsin diye yolun taşlaşmış engellerden temizlenmesini öngörmüştür. Hz. Nuh selâm üzerine olsun- döneminde insanlık kokuştuğu için, zayıf gövdeli, henüz yeni yetişmiş bir ağaç gibi bir hastalığa yakalanmış olduğu için, gelişip büyüyemediği için, kuruyup solmaya yüz tuttuğu için, üstelik bu durumdan kurtulamadığı için bu hastalığa bir ilaç gerekliydi. O da her şeyi silip süpüren, her şeyi önüne katıp götüren, toprağı yıkayıp temizleyen Tufandır. Sağlıklı hayat tohumunun yeniden yeşermesi, tertemiz gelişmesi, belirlenen süreye kadar boy salıp büyümesi için bu gerekliydi.
"Ona vahiy yolu ile bildirdik ki; "Bizim gözlerimiz önünde ve vahyimiz uyarınca bir gemi yap." Tufandan kurtulmak, yeniden yeşermesi için sağlıklı hayat tohumunu korumak için bir araçtır gemi. Yüce Allah Hz. Nuh'un gemiyi bizzat kendi elleriyle yapmasını dilemiştir. Çünkü insanın sebeplere ve araçlara sarılması, gücünü son noktasına kadar harcaması zorunludur. Ancak bu şekilde Rabb'inin desteğini kazanabilir. Çünkü Allah, yan gelip yatan, rahatını bozmayan, sadece bekleyen ve beklemekten başka bir şey yapmayıp tembel tembel oturanlara destek vermez, onlara yardım etmez. Sonra yüce Allah Hz. Nuh'un -selâm üzerine olsun- insanlığın ikinci babası olmasını dilemişti. Bu yüzden emrini yerine getirmesi için kendi gözetiminde ve gemi inşasına ilişkin öğrettikleri doğrultusunda Hz. Nuh'u sebeplere sarılmaya yöneltmiş, yüce iradesi bu yolla gerçekleşmişti.
Yüce Allah, hastalıklı yeryüzünü temizlemek amacı ile başlatılacak kapsamlı operasyon için bir de işaret belirlemişti onun için. "Emrimiz gelip de tandır kaynamaya (her yandan sular fışkırmaya) başlayınca." (Ayette geçen `Tennur" ocak, tandır, fırın anlamına gelir.) Su fışkırıncaya başlayınca, bu Nuh'un harekete geçmesi için bir işaret olacak ve derhal hayatın tohumlarını gemiye yükleyecektir. "Her canlı türünün birer çiftini gemiye al." Hayvan türlerinden, kuş ve bitkilerden, Nuh döneminde bilinen ve insanoğlunun yararına sunulan her türden... "Boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini gemiye bindir." Onlar kâfirlerdir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan kimselerdir. Bu yüzden yüce Allah'ın daha önce verilmiş sözünün yürürlüğe konmuş yasasının aleyhlerinde işlemesini haketmişlerdir. Bu yasa Allah'ın ayetlerini yalanlayanların yok edilmesini öngörür.
Hz. Nuh'a yönelik son emir de aleyhlerinde hüküm verilmiş kimseler hakkında -en yakın akrabaları dahi olsa- tartışmaya girmemesi, kurtarmaya çalışmamasıdır.
"Zalimler konusunda bana başvurma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır."
Bir dostun ya da yakının hatırı için Allah'ın yasası hiç kimseye tolerans tanımaz, tek ve doğru yolundan sapmaz.
Burada, bundan sonra Nuh kavminin başına ne geldiği ayrıntılı olarak anlatılmıyor. Kuşkusuz sorun çözümlenmiştir. "Onlar kesinlikle boğulacaklardır" kararı gerçekleşmiştir. Ama surenin akışı Hz. Nuh'a -selâm üzerine olsun- nimetlerïne karşılık Rabb'ine nasıl şükredeceğini, lütuf ve bağışına karşılık nasıl hamdedeceğini, yolunu göstermesini nasıl isteyeceğini öğreterek yoluna devam ediyor.

28- Ey Nuh, sen ve beraberindekiler gemiye yerleştiğinizde "Bizi zalim soydaşlarımızdan kurtaran Allah'a hamdolsun" dedi.


29- Yine de ki; "Ya Rabb'i, beni bereketli bir yere indir. Sen kullarını en iyi yerlere konduransın. "

Hz. Nuh'tan Allah'a böyle hamdetmesi, ona bu şekilde yönelmesi, onu sıfatları ile bu şekilde nitelendirmesi, kullara yönelik mucizelerini böyle dile getirmesi isteniyordu. Kullar, en başta da başkalarına örnek olması gereken peygamberler böyle eğitilir.
Sonra kıssanın bütünü ve ilahi güç ve hikmetin kanıtı adına içerdiği genel çizgileri üzerine şu değerlendirme yapılıyor.

30- Bu olayda alınacak birçok dersler vardır. Biz Nuh'u ve soydaşlarını bu yolla sınavdan geçirmiş olduk.

İmtihanın çeşitli şekilleri ve amaçları vardır. Sabır için imtihan edilir, şükür için imtihan edilir, sevap için imtihan edilir, yönlendirme, eğitme, arındırma ve sağlamlaştırma için imtihan edilir. Nuh kıssasında da hem kendisinin, hem kavminin hem de soyundan gelenlerin geçtiği çeşitli imtihan şekilleri yeralmaktadır.
Alıntı ile Cevapla