Büyükanne Maaşları ve Daha Ötesi
BÜYÜKANNE MAAŞLARI VE ÖTESİ
Başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmez ve ülke çapında tedbirler almazsak gelecek on yıllarda, başımızı hangi duvara çarparız bilemiyorum.
Fakat şunu biliyorum; diplerden çok güçlü bir şekilde gelen bir tsunami ile aile kurumu, tahminlerin de ötesinde bir erozyon ile karşı karşıyadır.
Son yıllarda Ak Parti iktidarı ile birlikte kızlardaki okuma oranı hızla yükselmeye başladı.
İyi de oldu.
Ama okuyan kızlarımızın anne kavramı ile bağları giderek kopuyor, koparılıyor.
Annelik kavramının yerini iş bulmak, kariyer yapmak, yükselmek ve sonuçta kendi ayakları üzerinde durmak gibi cazibesi ve tahribat katsayısı çok yüksek kavramlar dolduruyor.
Anne kavramı hayatla ilgili, dünyevi bir kavram olarak yerleşiyor.
Halbuki annelik, hayatın kendisinden ziyade, hayatın amacı ile ilgilidir.
Aşkın bir kavramdır yani.
Anne, hem hayatın ana rahmidir ve hem de hayatın gayesini hedef almıştır.
Mesela, Baba çocuğa bir tokat attığında, çocuk kapıyı çekip çıkabilir ama
anne bir tokat attığında, çocuk yine annenin kucağına sığınır.
Anne'den anneye kaçmak, anneden yine anneye sığınmaktır bu.
Hayattan, hayatın gayesine sığınmadır yani.
Annenin elinden anneliği alıp, onu tamamen nesnelleştiriyoruz.
Anneyi araçsallaştırıyoruz.
Anne dışında hiç kimsede annede olduğu kadar hakiki manasını bulmayan şefkat, merhamet, sevgi, diğergamlık, yanı karşılıksız sevmek... gibi hayatın kendisinden ziyade, hayatın amacına özgü kavramlar da anne ile birlikte dejenere edilerek yozlaştırılıyor.
Çünkü,
Kapitalizm canavarı ilk yüzyıldan beri kadın üzerinden besleniyor.
Uzun yıllar İslami değerleri önemseyen toplumlar bu zehirli kasırgaya karşı direnmeye çalıştı.
Anneyi ve anneliği yüce bir değer olarak görüp, ona karşı saygısını muhafaza etti.
Elbette bu saygının temeli dini bir gerekçeye dayanıyordu.
Cennetin, annelerin ayağının altında olduğunu söyleyen Peygamber Efendimiz (as) bu saygının temel referansı olarak algılanıp yaşandı ve yaşatıldı.
Oysa şimdi kendi ellerimizle anneyi kapitalizmin azgın dişlileri arasına atıyoruz.
Onu, aşkın bir değer olma, hayata değil hayatın gayesine matuf olma konumundan alıp, kapitalizm canavarının insafına terkediyoruz. Çocuğunu annenin kucağından alıp bakıcının, büyükannenin kucağına veriyoruz.
Anneyi bebeğinden, bebeği de annesinden koparmayı cazip bir ambalaja sarıp adına da; "büyükanneye destek projesi " diyoruz.
Yani anne kokusunu, anne şefkatini de anne ile birlikte iş dünyasının itiş kakış koridorlarına terkediyoruz.
Sayın Bakan Mehmet Müezzinoğlu büyükanne projesini sunarken, bu projenin iki amacının olduğunu söylüyor.
"Birincisi, kadın istihdamını arttırmak.
İkincisi de, torunlarına bakan büyükanneleri desteklemek" , diyor.
İyi de Sayın Bakan, bu projenin aile boyutunun da olduğunu dikkate alarak, konu ile ilgili hangi hazırlık çalışmaları yaptırdınız, en basitinden bu projenin anne-çocuk, boyutunun ileride hangi travmaları getireceğine dair sosyo-psikolojik bir veri var mı elinizde?
Ayrıca, ülkemizde giderek hızlanan boşanmalarda çalışan kadınların, boşanmalardaki payının ne olduğu ile ilgili bir veri var mı elinizde?
Uyuşturucu yaşının 12'lere kadar düşmesinde boşanmaların payı ile ilgili bir veri var mı elinizde?
Ayrıca, giderek yaşlanıp Avrupa'ya benzememizde bu tür "destek" ve "istihdamların" nasıl destek sağladığını görmüyor muyuz?
Bu ve benzeri verilere baktığınız zaman kadın istihdamını bu denli teşvik etmenin toplumsal açıdan hangi sonuçları doğuracağını düşünmemiz gerekmez mi?
Biz, bu benzerliklerin tahribatından örnek alıp daha farklı, bize özgü, Batı'ya da, Doğu'ya da örnek olacak yepyeni global projeler üzerinde kafa yormalıyız.
Kes yapıştır yöntemler hem bünyemize uymuyor, hem de fıtrata ters olduğu için büyük yaralar açıyor, geri dönülmez tahribatlar oluşturuyor.
Anneden inşaat mühendisi yapmak yerine ana okulu öğretmeni yapmayı teşvik edelim, YÖK bunu planlasın ve bu istihdamı destekleyelim.
Ya da artık ipinin ucunu kaçırdığımız ve milleti tembelliğe yöneltecek hale gelen sosyal yardımlar'ı derleyip toparlayalım ve mesela üç çocuk veya daha fazlasını yapıp, evinde çocuklarına bizzat bakan anneleri SGK'lı yapıp, büyükanneye verdiğimiz parayı da bu annelere verelim.
Boşanmayı özendirmemesi için de ciddi tedbirler alalım.
Fakat anneyi, kapitalist hayatın, trafiğin, reklamların, eşyanın cehennemi ortamında bırakırsak, böyle bir ortamda ne anne kalır ne de ayağının altında cennet.
Ferman Karaçam