Durumu: Medine No : 33478 Üyelik T.:
09 Kasım 2013 Arkadaşları:29 Cinsiyet: Memleket:sıratı mustakım Yaş:48 Mesaj:
2.631 Konular:
164 Beğenildi:1156 Beğendi:1570 Takdirleri:5244 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | SAHABE VE RAMAZAN
Ashâb-ı kiram hazerâtı Ramazanda çoşkulu bir ibâdet iklimine girerlerdi. Kendileri oruçlarına îtinâ ettikleri gibi yavrularının da bu şuurla yetişmesine gayret ederler, onları Ramazanın bereketinden istifâde ettirirlerdi. Nitekim Hz. Ömer, ramazanda sarhoş olan birini:
-Yazıklar olsun sana! Bizim çocuklarımız bile oruç tutmaktadır, (Buhârî, Savm, 47) diye azarlarken, ashâbın Ramazan heyecânını, çocukları ile birlikte teneffüs ettiklerini ifâde etmiştir.
Gerçi sahâbe-i kirâm ramazan hâricindeki vakitlerde de nâfile ibâdetlere, bilhassa oruca çok önem vermişlerdir. Pazartesi-Perşembe, eyyâm-ı biyz gibi belirli vakitlerde ve buldukları her fırsatta oruç tutmuşlardır. Hanım sahâbîlerden Rubeyyi bint-i Muavviz -radıyallâhu anhâ- diyor ki:
&Biz aşure orucu tutardık. Küçük çocuklarımıza da tuttururduk. Mescide gider çocuklara yünden oyuncaklar yapardık. Onlardan biri yiyecek için ağladığında bu oyuncağı ona verir ve iftar vaktine kadar beklemesini sağlardık. (Buhari, Savm, 47; Müslim, Siyam, 136)
Sonra sahâbîler bir oruçluya iftâr ettirmenin, bir açı doyurmanın sevâbı peşinde koşar, devamlı olarak sofralarına misafir ararlardı. Humeyd bin Abdirrahman ashâbın iftarı ile alakalı diğer bir hususu şöyle anlatır:
Hz. Ömer ve Hz. Osman -radıyallahu anhüma-, akşam namazını, gecenin karanlığını (ufukta) görür görmez daha iftarı açmadan kılarlar, namazdan sonra da oruçlarını açarlardı. Bunu ramazanda yaparlardı. (Muvatta, Sıyâm,
Ramazan gecelerinin ihyâsı, mağfiret sebebidir. Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
Kim, inanarak ve sevâbını Allâhtan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse, geçmiş günâhları affolunur. buyurmuştur. (Buhârî, Terâvih, 46) Bu sebeple ashâb-ı güzîn ramazan gecelerinde uzun uzun ibâdet etmeyi itiyad hâline getirmişlerdir. Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Ramazanda, mescidin bir kenarında namaz kılan bir gruba uğramıştı.
-Bunlar ne yapıyor? diye sordu.
-Bunlar, ezberlerinde fazla Kuran bulunmayan kimselerdir, Übeyy bin Kab -radıyallahu anh- onlara namaz kıldırıyor! dediler. Efendimiz -aleyhissalâtu vesselâm-:
-İsabet etmişler, ne kadar güzel ve iyi bir şey yapıyorlar! buyurdular. (Ebu Dâvud, Ramazan, 1/1377)
Hasan Basri -rahimehullah-ın anlattığına göre Hz. Ömer insanları Übeyy bin Kabın yanında toplamıştı. O, bunlara ramazan gecelerinde namaz kıldırmıştı. (Ebû Dâvud, Vitr, 5/1429)
Ubeyy -radıyallahu anh- şöyle diyor:
Ramazanda (teravih) namazından ayrılıp, hizmetçilerden alel acele sahur yemeği getirmelerini isterdik, çünkü vaktin çıkmasından korkardık. (Muvatta, es-Salât fir-Ramazân, 7)
Demek ki kendilerini namaza verince, sabahlara kadar ondan ayrılamıyor, imsâk vakti daralınca ancak bırakıyor ve yemeklerini yiyorlardı. Bir de Übeyy -radıyallâhu anh- güzel Kuran-ı Kerîm okuması ile meşhur bir sahabîdir. Bu sebeple insanlara Ramazan gecelerinde Kuran ziyâfeti de veriyordu.
Şu rivâyet de ashâbın Ramazan ve sâir vakitlerde geceleri nasıl değerlendirdiğini göstermektedir:
Müzzemmil suresinin baş tarafı indiği zaman müminler, Ramazan ayındaki kalkışları gibi geceleri kalkarlardı. Bu hâl surenin (ruhsat getiren) son kısmı nâzil oluncaya kadar devam etti. (Ebu Davud, Tatavvu, 17/1305)
Bu, Müzzemmil suresinin son kısmı nâzil olduktan sonra kalkmaz oldular, mânasına gelmemektedir. O zamana kadar farz olarak kalkıyorlardı, bundan sonra nâfile olarak devam ettiler, demektir. Çünkü hadis-i şerifte:
Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin Allahtan, dünya veya ahirete müteallik bir hayır talebi, o saate rastlarsa, Allah dilediğini ona mutlaka verir. Bu saat her gecede vardır buyrulmuştur. (Müslim, Müsafirin, 166)
Müslüman olmak için Âlemlerin Efendisine gelen Sakîf kabilesi heyeti Medîneye Ramazanda girmişlerdi. Peygamber -aleyhisselâm- onları, kalbleri yumuşasın diye, Mescidde misâfir etti. (Ahmed, IV, 21Temsilciler, geceleyin okunan Kurân-ı Kerîmi, ashabın teheccüd namazında okuduğu sûreleri ve müslümanların beş vakit namazlarında saf oluşlarını seyretmekte idiler. (Vâkıdî, III, 965)
Onlara İslâmın farzları ve ahkâmı öğretildi. Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem-, Ramazanın kalan kısmında oruç tutmalarını da onlara emretti. Bunun üzerine Bilal-i Habeşi, sahur ve iftarlıklarını yanlarına götürmeye başladı. (Vâkıdî, III, 96
Bu heyetten Evs bin Huzeyfe şöyle anlatır: Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir gece yatsıdan sonra uzun müddet yanımıza gelmedi.
«Yâ Rasûlallâh! Yanımıza gelmekte niçin geç kaldınız?» diye sorduk. Peygamber -aleyhisselâm-:
«Her gün Kurândan bir hizb okumayı kendime vazife edinmişimdir. Bunu yerine getirmedikçe, gelmek istemedim» buyurdu. Sabaha çıkınca ashâb-ı kirâma: «Siz Kurânı nasıl hizipleyip okursunuz?» diye sorduk. Onlar:
«Biz sûreleri ilk üçünü bir hizb, sonra devamındaki beş sûreyi ikinci bir hizb, daha sonra sırayla yedi, dokuz, on bir ve on üç sûreyi birleştirerek birer hizb yaparız. En son olarak da Kâf sûresinden sonuna kadar Mufassal sûreleri bir hizb yaparak Kurân-ı Kerîmi (yedi kısımda) okuruz» dediler. (Ahmed, IV, 9; İbn-i Mâce, Salât, 17
Ashâb-ı kirâm Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-e:
Hangi sadaka daha faziletlidir? diye sorunca,
Ramazan ayında verilen sadaka buyurmuşlardı. (Tirmizi, Zekat, 28/663)
Bu sebeple sahâbîler zekâtlarını umumiyetle Ramazanda vermeye çalıştıkları gibi Fıtır sadakalarını ve nâfile infâklarını da bu ayda fazlasıyla verirlerdi. (Buhari, Keffârâtul-Eymân, 5)
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- sadaka-i fıtrın müslümanlardan büyük-küçük, kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sa hurma veya bir sa arpa olarak farz kılındığını bildirmişti. (Buhârî, Zekât, 70-78; Müslim, Zekât, 13)
İhtiyaç sâhipleri hakkında da:
Onları bu (bayram) gününde aç dolaşmaktan kurtarınız! buyurmuştu. (İbn-i Sad, I, 24
Ashâbın Rasûlullâhtan yansıyan bu güzel ahlâkı tarih boyunca ecdâdımızda da devam etmiştir. Bu yüce ahlâkın bir göstergesini Hâlide Nusret Zorlutuna şöyle anlatır: Eskiden -pek o kadar eskiden de sayılmaz, kırk sene evveline kadar- bizde muhteşem konakların yanı başında küçük, mütevâzi, tertemiz evceğizler vardı. Bunlarda az gelirli âileler, mütekâit (emekli) ihtiyarlar, dul nineler, yetim, öksüz torunlar sükûn ve refah içinde yaşarlardı. Evet, refah içinde! Zira büyük konaklara arabalarla taşınan kışlık ve Ramazanlık erzaktan bu küçük evlerin hisseleri gizlice ayrılır, gizlice gönderilirdi. Yardım alanın izzet-i nefsini korumak bâbında bu gizliliğe bilhassa dikkat edilirdi.
Ninelerimiz, «Sağ elin verdiğinden, sol elin haberi olmamalı.» derlerdi. Şimdi olduğu gibi, giydirilen çocukların fotoğraflarını gazetelere basıp dünya âleme ilan etmezlerdi& Fakir âilelerin Ramazan erzâkını ve kimsesiz yavruların bayramlık kıyafetlerini tam zamanında yetiştirirlerdi... (İslâm Mecmuası, sene: 1956, sayı: 7, s. 21)
Allâh Rasûlü: Ramazan ayında yapılan umre tam bir hac sayılır, yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar müjdesini vermişti.
(Buhârî, Umre, 4) Bu sebeple ashab-ı güzîn Ramazanda daha fazla umre yapmaya gayret ederlerdi.
Ramazan ayında bulunan ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini ihya etmek her müslümanın arzusudur. Cenâb-ı Hak zamanını gizli tuttuğu için Peygamber Efendimiz ve ashabı Ramazanın son on gününde îtikâfa girerlerdi. Bu, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-in sünneti idi.
Hz. Âişe -radıyallâhu anhâ-nın haber verdiğine göre, Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz Ramazan ayında, ibâdet husûsunda diğer aylarda görülmeyen bir gayret içerisinde olurdu. Ramazanın son on gününde ise, kendisini daha fazla ibâdete verirdi. Bu günlerde geceyi ihyâ eder, âilesini uyandırırdı. (Buhârî, Fadlu Leyletil-Kadir, 5)
Ashâb-ı kiram Ramazanda böylesine ibâdete teksif olmakla birlikte diğer işlerini de ihmal etmiş değillerdi. Hatta onlar Ramazanda cihâda bile çıkmışlardı. Nitekim Allâh Rasûlü ile birlikte Bedir Gazvesini ve Mekke Fethini Ramazanda yapmışlardı. Ondan sonra da kendileri pek çok sefere bu ayda çıkmış, Ramazanın bereketi ile cihâdın faziletini birleştirmişlerdi. (Müslim, Sıyâm 90; Tirmizi, Savm, 18/710); Nesâi, Savm 49) Nitekim Ebüd-Derdâ -radıyallâhu anh- şöyle demektedir:
Biz sıcağı çok şiddetli olan bir mevsimde, Ramazan ayında Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte sefere çıktık. Hararetin şiddetinden herkes elini başına koyuyordu. Aramızda oruçlu olarak sadece Allâh Rasûlü ile İbn-i Ravâha vardı. (Buhari, Savm 35; Müslim, Sıyâm, 108; Ebu Dâvud, Savm 45/2409)
Ramazan, tevbe ile günahlardan arınma ve ibadetlerle kemâle erme zamanıdır. Bu ayda insan kendisine çekidüzen vererek geçmişini tamir edip geleceğine bir yön vermelidir. Kaçırdığı fırsatları bu ayda yakalamaya çalışmalı, Kadir Gecesi gibi bir imkânı değerlendirmenin yoluna bakmalıdır. Ashâb-ı kirâm bu hususta başarılı olmuş ve bize zengin örnekler bırakmışlardır.
__________________
Vakit namazinizi kildiniz mi? Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle: Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz. |