İnsanları şekil-şemail ve sözler -saç-sakal, kıyafet, söylem vs.- üzerinden tanımlamaya kalkışmak önyargıların hakikat yerine konulmasına yol açıyor. Öncelikle bedenen insan ya da insan suretinde olanlarla aklî açıdan gelişmemiş olanları birbirinden ayırt etmek gerekiyor.
İnsan hayatına yön veren her söz ve eylemin bilgi, duygu-düşünce ve davranış olmak üzere üç boyutu vardır. İnsan olarak yaşamak ve yükselmek isteyen toplumların eğitim sistemlerini bilgi, duygu-düşünce ve davranıştan müteşekkil üç boyutlu denge üzerine kurmaları icap eder. Bu üç boyuta dengeli bir biçimde bir arada yer vermeyen tüm yaklaşımlar felakete yol açar.
Mala mülke tapanlar, kibir abideleri, hasetçiler, yalan söyleyenler, gıybet edenler ve iftiracılar insan görünümlü hayvandan aşağı olan tiplerdir. Kendileri için istediklerini başkaları için istemeyenler, kendilerini yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarına reva görenler de bu kategoriye dâhildir. En tehlikelisi ise akıllarını kiraya verenlerdir ki bunlar kendilerini birtakım siyasî-ideolojik ve dinî yapılanmaların tepesindeki sömürücülere teslim etmişlerdir.
Bu akıldan yoksun köleler haline gelmiş kimseler arasında terör örgütlerini “özgürlük” ya da “kurtuluş hareketleri” olarak belleyenler insan suretindeki bir başka aptallar güruhu olarak ayrı bir yere sahipler. Doğu ve Güneydoğu’daki akılsız bedenlerin bugün onları ekmeğinden eden, gençlerin hayatlarını söndüren, insanları yerlerinden yurtlarından eden taşeron bir örgüte ilahlık atfedecek derecede robotlaştıkları tartışma götürmez bir gerçektir. Adalet, hak-hukuk isteyenlerin önce birbirlerinin kuyusunu kazmaktan vazgeçmeleri gerekiyor. Bir başka akılsız “insan” grubu ise siyasî parti, başkan, lider sevdalısı, yönetici sınıfına tapan partizanlardan oluşuyor. Bu akıl yoksunu “insanlar” ortak bir noktada buluşuyorlar ve hepsi tam olarak Stockholm sendromu yaşıyorlar.
Yıllarını güya eğitim-öğretim meselesine adayan akılsız bedenlerin büyük bir bölümü ise makam-mevki düşkünü, ihtiraslı kimselerden oluşuyor. Cemaat yurtlarında insan olma bilinci aşılanmayan gençler maddî gelir kapısı olarak görülüyor. İslam’a muhalif bin bir türlü düşünce buralarda “din” olarak pazarlanırken, muharref algıya karşı çıkanlar şeytanlaştırılıyor.
Kendi dışımızdaki insanları zahire hükmedip “insan” olarak tanımlıyoruz, ancak hiç kimsenin zihninden geçenleri bilemiyoruz, bunu da ancak zihinlerinde barındırdıklarını amele dönüştürdüklerinde anlayabiliyoruz. Amelin te’vili olmadığı, iyilik ve kötülük bağlamında her şey açık olduğu için amele dönüşen düşüncenin iyi ya da kötü oluşu hakkında net bir tanım yapma imkânına sahibiz. Ancak bu konuda da asılsız “yorumlarla” zihinleri bulandırarak insanları iyinin kötü, kötünün de iyi olduğuna inandıran propagandacıların tasallutunu kırmakta zorlanıyoruz.
Mesele şu ki akılsız bedenlerin hâkimiyetindeki eğitim sisteminin felsefe, bilim, sanat ve teknolojiye katkıda bulunacak nesiller yetiştirmesini beklemek ham hayaldir. Diyanet, her ne kadar karşı çıkarsa çıksın ülke genelinde var olan FETÖ ve IŞİD benzeri irili ufaklı yapılanmaların beslendiği kaynakları sorgulamaya dahi yanaşmamakta, “Millî Eğitim” okullarda çocukların kafalarını ezbere dayalı, yarasız ve büyük ölçüde de asılsız bilgilerle doldurmakta, buna mukabil düşünen, sorgulayan, sıra dışı insanlar ise dışlanmaktadır.
Ülkeyi yönetenler, yıllarca kendi elleriyle besledikleri gücün hainliğiyle karşılaştıklarında daha önce akıllarını nasıl kiraya verdiklerini anlamışlar mıdır bilemiyoruz ancak ülke yönetimini cemaat, tarikat ve benzeri yapıların hâkimiyetine bırakan anlayış en büyük darbeyi onlardan yemesine rağmen hâlâ akıllanmamış olacak ki biri temizlenirken bir diğeri palazlanıyor. Dolayısıyla darbe girişimi sonrası başlayan temizlik sürecinde daha önce yapılan hatalar tekerrür ediyor.
Akılsız bedenlerin çoğunlukta olduğu sözde “İslam Dünyası” yüksek dozda uyuşturucu ihtiva eden bu muharref algıdan, bir yandan salya sümük ağlayan, diğer yandan kin ve nefret kusan “hocalar”dan, hurafelerden kurtulmadıkça şirk bataklığı daha da derinleşecek, Müslümanlar kendi elleriyle kendi sonlarını daha hızlı bir biçimde hazırlamış olacaktır.
Mevlüt Hönül
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]