Annem Olmasa Verirdim Bisikletimi
Parkta;
10-11 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim oğlan çocuğu, boynunu bükerek mahzunca oturdu bankın üzerine. Yanaştı kız arkadaşı yanına yavaşça: “Özür dilerim” dedi mahçup bir edayla. “Annem olmasaydı verirdim bisikletimi ama…”*
Annem olmasa…
Çocuk hiç tepki vermedi. Öyle yüzünü kaldırıp kıza filan da bakmadı. Kız yerin dibine girecek birazdan. Tekrarladı: “Gerçekten çok özür dilerim. Annemin olmadığı bir gün, ben getireyim bisikletimi, bak o zaman veririm” diye kendince çözüm üretmeye çalıştı ama çocuk pek oralı olmadı yine.
Kız, üçüncü kez özür diledi…
Annem olmasa…
Nereden tutsam elimde kalıyor bazen böyle durumlarda. Anneye gidip şunları şunları diyesim geliyor:
Çocuğuna, malına sahip çıkmayı öğretmek, arkadaşlarıyla eşyalarını paylaşmasına engel olabilecek bir durum değildir. Pek ala, malının değerini ve kıymetini bilen, yeri geldiğinde de onu arkadaşlarıyla paylaşan birisi olabilir ki bu malını savurduğu anlamına gelmez.
Çocuğa paylaşmayı öğretmemek, bencil, egoist bir yaratığı toplumun içine salıvermek demektir. Bugün, tanıdığı bildiği arkadaşı olan birisine bile bisikletini vermeyen çocuk, büyüdüğünde “hep bana” mantığında olan, her şeyin kendisinin olmasını isteyen, sıra beklerken hamile, yaşlı, engelli gözetmeden bencillik yapan biri haline bi’t-tabi gelebilir!
Çocukların arkadaşları ile kurdukları bir ilişki şekli vardır. Çok uç noktalara gitmedikçe müdahale etmemek gerekir. Kendini mi kullandırıyor, karışma. Sonuçlarını görsün ve bu olumsuzluğu kendi fark etsin. Çok mu kavgacı, çok mu pısırık, çok mu yılışık? Bir davranış şeklinin, ona nasıl döndüğünü görsün de kendine öyle çeki düzen versin. Gerçekten bazı şeyler yaşayarak öğreniliyor, öğüt vererek değil…
Çocuğu “annem olmasaydı” dedirtecek hale getirmekten sebep insan utanmalı değil mi? Oysa çocuk, hem annesini her daim yanında isteyebilmeli-ki ondan çekinecek, utanacak, saklayacak bir şeyi olmamalı-, hem de annesinden gizli iş yapacak ve ona yalan söyleyecek kıvama gelmemeli. Buradaki tehlikeyi görüyor muyuz?
Aslında her ne kadar bu olayda çocuğun içgüdüleri doğru olanı söylüyor ve anne yanılıyor olsa da, bu çocuk annesinden gizli, onun hoşnut olmayacağı bir şeyi yapacak hale gelmiş. Yarın bir gün Allah muhafaza kötü niyetli birisi kendisine yanaşsa bile, annesinin kızacağı korkusuyla ondan saklayabilir bazı gerçekleri. Ya da burada annesine karşı biriktirdiği öfkeden dolayı, inadından yanlışa sapabilir.
Çocuk, kendisinden kaynaklanmayan bir durumdan dolayı bile defalarca özür diledi. Bu, “senin yüzünden bu hale düştüm, senin dilemen gereken özrü ben diliyorum” şeklinde anneye karşı içinde suçlayıcı bir düşünce oluşturacağından, kaçınma başlayacak. “Sen sebep oldun” en tehlikelisidir çünkü insan ilişkilerinde, hele ki anne-çocuk. Bu da onu öfkeye sürükleyecek.
Bazen en ufacık bir davranışımızın sonuçları çok çetin olabiliyor, ve de çok yönlü! Çünkü, çocuk yetiştirmek dünyadaki en zor şeydir. Yanlış kabul etmez, etse de dönmek çok zor olur o yanlıştan. Büyüklerimiz bize, böyle çocuk psikolojisi filan okuyoruz diye kızıyorlar ya hani bazen. “Biz okuduk mu, aha da bak gül gibi yetiştiniz!” diyorlar ya, ne kendi içlerinde çocukluklarından kalan yaraların farkındalar, ne bizim içimizde bıraktıkları yaraların…Oysa biz, birçok şeyin farkına varıyoruz artık.
Bir olaya verdiğimiz tepkide, ben acaba neden böyle yaptım diye sorgulayıp, sebebini bulabiliyoruz. O hani filmlerdeki “çocukluğunuza inelim bi” esprisi var ya, psikolojiyi yerle yeksan edip, her şeyde çocukluk denilmesini ayaklar altına alan. Çok doğru aslında o, ama bazı şeyler ağızda sakız olunca değerini yitiriyor.
Bugün biz, dallarını göğe doğru, güneşe uzatmaya çalışan ama kökleri çocukluğunda kalan yetişkinleriz. Kök ne kadar sağlam olursa, dallara o kadar uzanır suyu, havası…Ve o yüzden kökünden sulanır ağaçlar, dallarından değil. Kökün etrafında biten yaban otlar ayıklanır. Çünkü önemli olan KÖKtür…
Alıntı