Yaşayan Dünya Dinleri 1/10 Ünite Özetleri 2018/Medineweb
Yaşayan Dünya Dinleri (Tüm Üniteler)
DİNLER TARİHİNE GİRİŞ (1. ÜNİTE)
Dinin insan hayatında önemli bir yeri vardır. O karmaşık bir yapıya sahiptir. Tarih boyunca insanla birlikte varlığını sürdürmüştür.
19. Yy. Pozitivist evrimci anlayışa göre din, insanlığın tarih içindeki evrimine paralel olarak bir gelişim göstermiştir. Ruhçuluk, atalar kültü ve büyü din ve tanrı düşüncesinin temelini oluşturur. Çok tanrıcılıktan tektanrıcılığa doğru bir gelişim olmuştur.
Hegel, din çağı öncesi sihir ve büyü dönemine, Frazer, büyü ve sihirle doğayı kontrol altına alamayan insanın kendinden daha üstüne yönelişine vurgu yapar. Ata ruhlarına tapınma ve çok tanrıcılık ilk tecrübeler olarak kabul edilir. Din zaman içinde çıktı önce yoktu. Buna örnek olarak da Okyanusya’da yaşayan kimi kabilelerden bahsedilir.
Bu tür örneklendirmelerin masa başı çalışmalar olduğu saha da yapılan araştırmalar (ör. Mircea Elieda) ve arkeolojik kazılarla çürütülmüş, her dönemde insanların bir dinsel inanca sahip ve insan yaşamının bir parçası olduğu ortaya konulmuştur.
DİNİN ANLAM VE DEĞERİ
Din terimi kutsal kutsal kavramıyla ilişkilidir. Din; kutsal olana yönelik duygu ve düşüncelerle tavır ve davranışları ifade eder. Kutsalın temel özellikleri; sıradışılık, olağanüstülük, diğer şeylerden farklı değer taşımak, bambaşkalık ve bu evrenin dışından bir anlam taşımakla ilişkilendirilir.
Din kelimesi arapça bir kelimedir. Yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun ve hüküm gibi anlamlara gelir. Din insanın hertürlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifade eden, yaşam tarzıdır. Kuran’da din, “Allah katında din islamdır, Kim İslam’dan başka din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir buyurulur. Bu ifade de İslam dışındaki dinlerin varlıkları da kabul edilir.
Milel ve Nihal kitapları tüm yaşam modellerini birer dinsel gelenek olarak ele alır. Abdulkahir el-Bağdadi’nin el-fark beyne’l-fırak adlı eseri bu türe bir örnektir.
Din Batı dillerinde religio ve religion kelimeleriyle ifade edilir. İnsanın, Tanrı, metefizik alem ya da kutsala yönelik, duygu, düşünce ve davranışlarını ifade eden sistem anlamına gelir. Herkes dini kendi balkış açısına göre tarif etmiştir. Dinin ne olduğuna yönelik tarifler dinsel gelenekleri kapsamakta yetersizdir. Herkesin kabul edebileceği bir tarif yapmak oldukça zordur.
Din insanın; Zihinsel fonksiyonlarını, tavır ve davranışlarını, diğer insanlarla ilişkilerini ve kurumsal yönünü, sosyal yapısını belirleyen bir sistemdir. Bu daha kapsayıcı bir tarif sayılabilir.
İnsanın kendisi ve çevresini tanıyıp algılama yönünde ontolojik ve teolojik merakları vardır. Alemi tanıma, hayat ve ölüm sonrasında ne veya neler olduğu ve daha bir çok benzer sorular maddi alemle sınırlı kalarak cevaplanamamaktadır. Dinsel inançlar insanın bu tür meraklarıyla ilişkilidir.
Dini inanç ve değerlerin insanın ahlaki yapısıyla ilişkisi vardır. Din ahlakın kaynağı mıdır? Şu kesindir ki: o, ahlaki tutumların sürdürülmesinde önemlidir. İnsan ahlaki bir varlıktır.
Din tarih boyu ****fizik alemle insan arasındaki ilişkiyi sağlamıştır.
Din, vicdan duygusunu harekete geçirir. İnsanı kötülükten alıkor. İyiliği teşvik eder. Mal, can, ırz ve yaşam hakkı, anne babaya saygı gibi temel konularda benzer yaklaşımlar göstermişlerdir. Ör. Nuh kanunları (Nuhilik)
Din, insanın sosyal ve doğal çevreyle uyumlu olmasına önem verir. Bu ilişki bazı dinlerde tanrı ile doğanın içkinliği (panteizm) şeklinde görülür.
Din, toplumsal yapının tesisi ve devamında olumlu rol oynar.
Din, ahlaki davranışlara önem verir. Teşvik eder.
Din, aile kurumuna önem verir.
DİNLER TARİHİNİN ÖNEMİ VE BİR BİLİM DALI OLARAK GELİŞİMİ
Dinler tarihi, dinleri teolojik ve kurumsal yapılarını tarihsel tezahürlerini de dikkate alarak inceler.
Yöntemi, Deiptif (betimleyici, tasvirci), Fenomenolojik yöntem, Analitik yöntem, karşılaştırmalı yöntem.
Kaynaklar, kutsal metinler, diğer dinsel materyaller, gözel, mülakat, saha araştırmaları, arkeolojik materyaller. İkincil kaynaklar: Apolojetik (savunma) ve reddiyeler.
İslam tarihinde İslam dışı dinsel geleneklere ilgi erken dönemlere rastlar. Kuran ve temel islam kaynaklarında farklı inanç sistemleri hakkında bilgiler yer alır.(kıssalar) Kuran’nın yaklaşımı teşvik edici olmuştur. Reddiyeler kaleme alındı. Tanımlayıcı eserler yazıldı. İbnü’l-kelbi’nin Kitabu’l-asnam’ı, Said Feyumi’nin Tevrat’tan bazı bölümleri tercüme etti. Dinler tarihi çalışmaları için çok önemli eserler olan Milel ve Nihal kitapları 11. Yüzyıldan itibaren görülmeye başlandı. Abdulkahir el-Bağdadi, el-Milel ve’n-Nihal; İbn Hazm, Kitabu’l-fasl fi’l-milel ve’n-nihal; Şehristani’nin Kitabu’l-milel ve’n-nihal’i bu türün önmeli eserleridir. Diyanat ve fırak türü eserler de önemli bilgiler içerir. İbnu’n-Nedim’in Kitabu’l-fihrist’i, Biruni’nin Tahkik ma li’l-hind ve Asaru’l-bakiyye ani’l-kurunil haliye’si önemli eserlerdir. Şehristani ve Biruni olabildiğince eserlerinde tarafsız yazmışlardır. Milel ve nihal kitapları, Müslümanların iletişim içinde oldukları farklı inanç ve kültürler hakkında bilgiler içeren eserlerdir. Milel ve Nihal kavramları farklı şekilde de anlaşılmıştır. Bir anlayışa göre, Milel, temel dini akımlar demektir. Nihal ise bir dini gelenek içindeki farklı görüş benimseyen grupları ifade eder. Diğer anlayışa göre Milel, vahiy geleneğine dayanan dinleri Nihal ise, vahy geleneğine dayanmayan dinleri ifade eder. Eric Sharp, Şehristani Karşılaştırmalı dinler tarihi alanında ilk özgün eser yazarlarından biri olarak tanımlanır. Milel ve nihal kitaplarında farklılıklar olduğu gibi anlatılmaya çalışılmıştır.
Dinler tarihi 19. Yüzyıldan itibaren eğitimde yer almaya başlamıştır. İlmu esatiril evvelin ve tarih-i edyan adlı isimlerle müfredatta yer almıştır. En eski Türkçe eser, Şemseddin Sami’nin “Esatir” adlı eseridir. (1878). Ahmet Mithat, Mahmut Esat, Esad Bey, Mehmet Şemseddin’in Tarih-i edyan adlı eserleri vardır.
DİNLER, MEZHEPLER VE KÜLTÜRLER
Dini sistemler zaman içinde değişimler yaşamışlardır. Bu da mezhepleri doğurmuştur.
İtikadi mezhepler. Örnek: Tanrı oğlu İsa Mesih’in şahsı üzerindeki tartışmalardan bir çok mezhep doğdu.
Fıkhi mezhepler. Dini yaşamın nasıllığı ile ilgili görüş ayrılıklarından doğdu. Örnek: Caynizm’de giyim konusunda farklı bakış açıları görüş ayrılıklarını doğurdu.
Siyasi mezhepler. Dini cemaatin siyasal otorite ile ilişkilerinden görüş ayrılıkları doğdu. Örnek: Hristiyanlığın Roma’nın resmi dini haline gelişiyle siyasallaşması.
Mezhep hareketleri ortodoksi ve heterodoksi ayrışması şeklinde de kendini gösterdi. Ortodoksi, egemen, yaygın anlayış, doğru öğreti, doğru ve kabul edilebilir inanç anlamlarına gelir.
Heterodoksi, merkezi din anlayışının dışında kalan görüş ve akımları ifade eder. Resmi öğretinin dışında kalan her türlü akımı ifade eder.
Heretik, Sapkın akımları ifade eder. Bu kavramlar tarihsel süreç içerisinde göreceli olarak kullanılmıştır.
İslam’da Hristiyanlığa nazaran heterodoksal akımlar daha azdır. Sebebi ise, İslam’ın temel kaynakları üzerinde uzlaşma daha fazla olmasıdır. Bir diğer sebep de inanç esaslarının sade ve anlaşılır olmasıdır.
Ortodoksi kendisini doğru/kanonik inanç ve öğretilere sahip olan olarak görür. Tekelcidir. Kendi dışındakileri doğrunun dışında görür. Tüm topluma üstünlüğü tesise yönelir. Kendi gibi düşünmeyen anlayışlar hem dini hem kültürel farklılığı, karşıtlığı ve yozlaşmayı ifade eder. Dışlamacı, çoğunlukla şiddet yanlısıdır.
Senkretizm, farklı inançların bir arada yaşaması ve bilinçli bilinçsiz etkileşimleri sonucu ortaya çıkan yeni dinsel yorum. Örnek: Sihizm. (İslam-Hinduizm), Yehova Şahitleri (Yahudi-Hristiyan)
Kült: Belli bir varlık ya da obje ile ilgili inançları ve ibadet anlayışını ifade eder. İçe dönük, gizemci yapılardır. Esoterizm ve komün toplum/cemaat anlayışını kendilerine temel edinmiş akımlardır. Kurulu yaygın dinsel geleneklere ve sosyal değerlere karşı bir anarşizm, başkaldırı bazen nefret, şiddet ve teröre yer veren hareketlerdir.
DİNLER TİPOLOJİSİ/TASNİFİ
Dinler çeşitli yönlerden tasnife tabi tutulmuştur. Tariflerin hepsi bir takım problemler taşımaktadır. Dinden hareketle yapılan tasniflerle tasnifi yapan kişinin dine yönelik algıları tasniflerin farklılaşmasına neden olmaktadır. Evrimci/pozitivist anlayışa göre dinler: ilkel dinler ve gelişmiş dinler şeklinde tasnif edilir.
Dinin kendisi merkezli yapılan tasnifler. Örnek, Hak-semavi-ilahi dinler/Batıl dinler. Hristiyanlık kendini hak diğerlerini pagan gelenekler olarak tanımlamıştır. Sabiilikte kuşta (yegane doğru), Kabda (yanlış anlayış) şeklinde bir tasnif yapmıştır.
Dinler nesnel bir yaklaşımla da tasnif edilmiştir. Buna göre dinler, evrensellik, tanrı düşüncesi, vahiy geleneği, merkezi kavram ve değerleri, yaşadığı coğrafi alanlar gibi çeşitli yönlerle tasnife tabi tutulmuşlardır.
ÇEŞİTLİ TANRI DÜŞÜNCELERİ VE DİNLER
Bütün dinsel inançların temelini oluşturan ve genellikle aşkın bir varlığa ya da varlıklara inanma şeklinde tezahür eden üstün güç ya da güçlere yönelik inanışlar dinlerin en temel özelliklerindendir. İnsanın yaşadığı çevrede birilerine sığınma, yardım dileme ve yakarma duyguları ile ilgilidir. Üstün güç/güçler, ilahi varlık, tanrı, tanrılar, bir obje, nesne, şahıs, evrensel düzlemde etkin ilke (yin-yang/Karma), yarı tanrısal ve ruhsal varlıklar (ata ruhları) şeklinde karşımıza çıkar.
Teizm, tanrı ya da tanrıların doğa üstü üstün güçler olarak algılandığı geleneklerdir. Monoteist *Politeist anlayış biçimleri vardır. Düalist (iki tanrıcı/iyilik*kötülük tanrısı). Henoteizm, birçok tanrı içinden birine tapınma şeklindeki tanrı anlayışıdır.
Tanrı-evren ilişkisine dayalı anlayışlar. İslam ve Yahudilikte tanrı yaratıcı ve yöneten-yönlendiren bir konumdadır.
Tanrı-insan ilişkisine bakış açısı yönünden, akıl yoluyla iletişim, yarı tanrısal veya ikinci dereceden tanrısal varlıklarla irtibat.
Tanrının sıfatları: Çok tanrılı dinlerde insan biçimli tanrı görülür. Tek tanrılı dinlerde, tanrı mutlak aşkın varlık olmakla birlikte onunla ilgili mecazi (Müteşabih) anlatımlar vardır.
Bazı inanç sistemlerine göre ise, Tanrı olumlu nitelemelerle tanımlanamaz ancak olumsuz niteliklerden sakındırılarak hakkında konuşulabilir.
HİNT DİNLERİ-I (2. ÜNİTE)
Hinduizm-Caynizm
Hindular dinlerine Sanatana Dharma/ Sonsuz Hakikat derler. Hintli olmayanlar Fars dilinde İndus nehrinin doğu tarafında yaşayanlar anlamında Hindu (Sindhu, nehir)kelimesinden türeyen Hinduizm kullanır. Varlığını devam ettiren en eski dindir. Hindistan’ın %80’i Hindudur. Hindistan dışında da 45 milyondan fazla Hindu vardır. Bunun 18 milyonu Hinduzim’i devlet dini olarak kabul eden tek ülke Nepal’de yaşamaktadır.
Benzeri olmayan bir fenomendir. Tanrı inancı merkezde değildir. Tanrının niteliği ile ilgili sistematik bir teolojiye sahip değildir. Belli bir kurucusu yoktur. Herhangi bir kutsal metnin tek başına bağlayıcılığı yoktur. Hinduizm Hindular için bir yaşam biçimidir.
Temel Özellikleri
Vedaların otoritesi
Kast sistemi
İneğin kutsallığı
Brahmanların otoritesi
Geleneksel Hindu anlayışında Hindu olarak doğulur. Hindu olunmaz. Ancak modern akımlar içinde evrensel söylem ve eylemler içinde olanlar vardır.
TARİHSEL SÜREÇ
Hinduizm, kökeni çok eskilere giden bir din olarak tarih içinde farklı dini hareketlerin birleşmesi, ayrılmasının bir sonucu olarak bir birine zıt çelişik özellikler ortaya kor.
Harappa Medeniyeti / İndus Vadisi Medeniyeti (M.Ö. 4000-2200)Dönemi: Aryan halkların bu bölgeye gelişinden önceki dönemdir. (Dönem, Mohenjo Daro ve Harappa kentlerinde yapılan kazılarla çözümlenmeye çalışılmaktadır.)
İndus Vadisi Dini denilebilen dönemdir. Hinduizmin temeli sayılan Veda dininden farklı özellikleri olan Klasik Hinduizm’le yakın ilişkileri olan bir dindir.
Mohenjo Daro kazılarında üç yüzlü, yoga yapar görünümlü, çıplak bir erkek tanrı figürü işli mühür bulunmuştur. Burada resmedilen Mohenja tanrısı olarak kabul edilir. O bu haliyle, Klasik Hinduizm’deki Şiva’ya benzer. Fallus kültünün de bu dönemin dini anlayışıyla ilişkisi ortaya çıkmaktadır. İbadet şekilleri arasında yağ ya da tütsü yakma, kan takdim etme gibi dini uygulamalar vardır. Mabet ve tapınma nesnesi heykeller bulunamamıştır. Ancak toplu ibadet, temizlenme ortak banyo alanı gibi anlaşılabilecek kamuya açık yerler bulunmuştur.
Veda Dini Dönemi (M.Ö. 2000-500): Hinduizm’in ikinci safhasıdır. Bir ara dönemdir. Ana mekanları Belh olan ilk Aryanlar tarafından ortaya konuldu. Bunlar İran, Afganistan ve Hindistan’a doğru hareket eden Hint-Avrupalıların bir koluydu. Bu dönem dini hakkındaki kaynak onlarca derlenen Vedalardır. Vedalar: Samhitalar, Brahmanalar, Upanişadlardan oluşur. Aryanlar, göç öncesi tabiata oldukça yakın ve kendilerini tabiatin bir parçası olarak gören insanlardı. Bu anlayıştan hareketle bir tür kozmik din anlayışı geliştirdiler. Bu dinin iki temel görünüşü vardı: Bir taraftan tabiatın genişliğinden cömertliğinden etkilenmiş göğü ve yeri övmüşlerdir. Öte yandan varolan ve değiştirilemeyen bir takım düzenliliklerden hareketle kozmik yasa “rta” ve bu yasanın güçlü yöneticisi Varuna anlayışını kabul etmişlerdir. İlk Aryanlar aynı zamanda bir tür ateş ibadeti ve Soma bitkisinin suyunun rol aldığı iptidai bir ritüel geliştirdiler. Göç ettikleri yerde karşılaştıkları yeni durum onların hayat tarzlarını değiştirmelerine neden oldu. Dinlerinin karakterini değiştirdi. Eski kozmik din yerini, bir savaş tanrısına yani Indra’ya dönüşen muzaffer kahraman etrafında merkezileşen bir din haline geldi.
Vedalar dini de kendi içinde üçlü bir evrilme geçirir. Samhitaların en eskisi olan Rig-Veda, resmi dini ritüellerde kullanılan ve farklı tanrılara, ilahi güçlere (asura) hitap eden ilahiler içerir. Bu ritler, ateş ve soma bitkisi etrafında merkezileşir. Törenler karmaşık olduğundan metinleri kullanacak din adamlarına ihtiyaç vardı.
Bir sonraki safha Brahmanalar’da bulunur. Kurbanla ilgili uygulamalar ve mitolojik ayrıntıları içeren metinlerdir. İnsanın refahı ve kozmozun düzenini sağlayan devaların (doğaüstü varlıklar) otoritesi sarsıldı. Tek bir güç arayışı Brahman şekline dönüştü. Brahma’nın bilgisi, kozmik kontrol için anahtar bir bilgiydi. Bu dönemde asketizm (nefs terbiyesi) ve meditasyon (zihin kontrolü, farkındalık, tefekkür vb) gibi eğilimler ortaya çıktı.
Vedalar dininin son safhası Upanişadlarda bulunur. Vurgu, ritüelden Bir olan ile kişisel ve mistik tecrübeye kayar. Herşey teke indirildiğinde insan ruhu (atman), Bir’i yani Brahmanı bizatihi tecrübe eder. Samsara, her bireyin brahmanla birleşmeyi gerçekleştireceği kurtuluşa (mokşa) kadar maruz kalacağı döngüdür. Bu döngünün şartlarını ise, daha önceki hayatı boyunca, belli bir hedefe yönelik olarak yapılan davranışlar (karma) belirlemektedir.
Klasik Hinduizm Dönemi (M.Ö. 500-M.S. 500) Hinducu sentez olarak da adlandırlır. Bugün de geçerliliğini koruyan temel kavramların yerleştiği dönemdir. Altı darşana (altı görüş) ya da felsefi ekollerin, kast (varna) düşüncesinin, her bir Hindunun hayatının altı safhaya ayrılması (aşrama), kutsal metinler arasında Sruti (vahiy) ve Smriti (gelenek) şeklinde ayrımların ortaya çıktığı dönemdir. Din adamı Brahminler ön plana çıktılar. Elastiki bir din ve toplum oluşumunda temel aracı oldular. Meşrulaştırma gücüne sahip oldular. Vedalara bağlılığı ortodoksinin ölçütü kabul ettiler. Dolayısıyla Vedaların otoritesini kabul etmeyenleri, Caynist ve Budistleri heterodoks ilan ettiler. Bu durum Budist ve Caynistlerin yollarına ayrı bir din olarak devam etmelerine yol açtı.
Hinduizm için en önemli unsurlardan biri, teizmin ortaya çıkmasıydı. Vedalar döneminde nispeten önemsiz olan Şiva ve Vişnu önemli hale geldiler. Vişnu’ya cömert ve dünyanın refahıyla ilgilenen tanrı niteliği verildi. Dünyada bozulan ahlaki ve tabii düzeni düzeltmek üzere on farklı bedende (avatar) olmak üzere dünyaya inmeye başladı. Vişnuculuk ve Şivacılıkla birlikte Şaktacılık da müstakil kitapları olan mezhepler haline geldi. Kendileri aşağı kastlardan olan ve bütün kast ayrımlarını reddeden Müslüman ve Hindu dininden olan Kebir, Raidas ve Dadu gibi kişiler tarafından, sıfatları olmayan aşkın bir tanrıya yönelik aşka dayanan deruni bir din şekli geliştirildi.
Dönem hakkında önemli iki kaynak, Mahabharata ve Ramayana (Ömer Rıza Doğrul tarafından tercüme edilmiştir) destanlarıdır. Bunlardan en meşhuru da Mahabharata’da yer alan Bhagavat-gita adlı bölümdür. Bu sonuncusunda Vişnu, kurtuluşa giden üç yoldan, aydınlanma (cnana), dini ritler (marga) ve aşk (bhakti) yolundan bahseder.
Vedalar döneminde hakim ibadet şekli olan kurban yerini ibadet edilen tanrıyı sembolize eden bir imgenin önünde icra edilen ibadetin (puja) yeni şekillerine bıraktı. Mitolojik içerikli Puranalar şekillendi. Mabet ibadeti başladı. Klasik Hinduzim’in sonunda mabetler Hindu yerleşim yerlerinin ayrılmaz bir parçası oldu.
Ortaçağ Dönemi (M.S. 6-19) Kastlarda artış oldu. Kast sistemi ciddi şekilde eleştirilmiş olsa da, siyasi karmaşa anlarında toplumsal istikrarı sağlama ve zengin kültürü devam ettirme ve Hindulara bir kimlik sağlama konusunda önemli bir hizmet sunmuştur.
“Yeni Hinduizm” diye adlandırılan ve 19. Yy Batı modernizminin etkisiyle ortaya çıkan ve bir anlamda Hinduizm’i etnik bir din olmaktan evrensel bir din haline getiren hareketler ortaya çıkmıştır.
KURUCU ŞAHSİYET
Belli bir kurucusu yoktur. Ancak Vedaların kendilerine atfettikleri (Rşi=gören, hakim kimse) kurucular olarak kabul edilebilir. Rşi olarak isimlendirilen bu kimseler kutsal ilahi ve ifadelere erme yoluyla ulaştıklarından bir anlamda Hinduizm’in kökeninin beşeri olmadığı ve tarihi olmayan bir köke sahip olduğu kabul edilir. Metinler, mantraların (meditasyon) ürünüdür. Bundan dolayı rşiler sessiz derin düşünenler anlamında muni olarak da isimlendirilir. Rşinin hakikati görme sürecinin safhaları olan sessizlik, derin düşünme ve vizyon tapas olarak isimlendirilir. Tapas, yeteneklerin içe dönüşü ve tefekküre dalmayı ifade eder. Bu hakikat ve vizyonların kaynağı kendisinden hayat nefesleri olarak çıktıkları Yüce Varlık (Mahat Bhutam) olabilir. Bu vizyon ve hakikat bilgi olduğunda Veda; Yüce Varlıktan sahih bir gelenekle geldiğinden dolayı Agamalar olarak isimlendirilir. Yüce Varlığın yol gösteren ve bağlayıcı nitelikli emiri olarak o, Şastradır.
KUTSAL METİNLER
Hindu kutsal metinleri iki gruba ayrılır:
A. Şruti Metinler: İşitilen görülen anlamına gelir. Vedalar
Vedalar; Veda vid kökünden gelir ve “bilgi” anlamına gelir. Vedaların en eski parçası dört derleme (samhita)’dan oluşur: Rig-Veda, Sama-Veda, Yacur-Veda, Atharva-Veda. Şifahi olarak aktarılmış çok sonra yazıya geçirilmiştir. Felsefi ve ahlaki bilgi içerirler. Hedefleri, daimi barış, refah ve ebedi kurtuluştur.
1. Rig-Veda: En erken milattan önce 4500’lü yıllara kadar tarihlendirlen bölümleri vardır. M.Ö. 900’e doğru yazıya geçirilmiştir. İçinde farklı tanrılara hitap eden binden fazla kurbanla ilgili ilahi yer alır.
2. Sama-Veda: Rig-Veda’dan alınan kurban içerikli ilahiler yer alır.
3. Yacur-Veda: Kurban törenlerinde Brahmanların yapacakları işleri, söylenecek sözleri içerir.
4. Atharva-Veda: Tanrılara yönelik ilahiler, hastalıkları iyileştirme, yağmur, maddi refah ve düşmanları boyun eğdirmeye yönelik efsunlu sözleri içerir.
Bu dört Veda dışında aynı değerde olmayan vedalar da vardır:
Ayvurr-veda: tıbbi bilgiler içerir; Dhanur-veda: Askeri bilgiler içerir; Gandharva-Veda: müzik ve dans sanatı
Her veda üç bölümden oluşur: Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişadlar.
Brahmanalar: Ayinler ve onların yerine getirilişi ile ilgilidir. En önemlileri, Aitareya, Kauşitaki, Caiminiya, Taittiriya, Satapata Brahmana
Aranyakalar: Hindu hayat tarzının aşamalarından, kurban törenlerinden bahseder.
Upanişadlar: Hikmetin hoca-talebe ilişkisi içinde ehil olana aktarılması şeklinde Hinduizm’in ana anlayışları anlatılır. M.Ö. 800-400 arasında ortaya çıktıkları kabul edilir. Sahih olduğu kabul edilenler: İşa, Kena, Katha, Praşna, Mandukya, Taittiriya, Aiteraya, Chandogya, Bırhandıranyaka, Mahanarayana ve Paingala Upanişad.
B. Smriti Metinler: (Hatırlanan şey, hafıza, gelenek anlamına gelir) İkincil otoritelerdir. Bir Hindunun gündelik hayatına ilişkin bilgiler içerdiği için şrutiden daha önemlidir. Ramayana, Mahabharata (Bu iki destanı içeren İthasa), Puranalar ve Dharma-Şastralar
1. Ramayana, Valmiki’ye atfedilir. Yazımı, M.Ö. VI. Yyda başlamış bir destandır. Vişnu’nun avatarı kabul edilen Rama’nın şeytan kral Ravana tarafından kaçırılan karısı Sita’yı maymun kral Hanuman’ın yardımıyla kurtarışınının hikayesini anlatır.
2. Mahabharata, Vedaların düzenleyicilerinden bazen Vişnu’nun avatarı kabul edilen Vyasa’ya atfedilir. M.Ö. 3-2. Yy da bitirildiği kabul edilir. Asıl konusu Pandavalar ve Kuruvalar arasındaki savaşı anlatır. Eserin bir alt bölümü olan Bhagavat-gita eserden daha meşhurdur.
3. Puranalar, Bayramlar, kast yükümlülükleri ve hac yerlerinden bahseder. M.S. 4. Yy la tarihlenir. Hint teslisinin unsurlarından olan (trimurti) Vişnu, Şiva ve Brahma’dan birini yücelten on sekiz ana Purana vardır. Bunlar halk Hinduizmi için çok önemli metinlerdir. En önemlisi Krişna’nın hayatını anlatan Bhagavat Purana’dır.
4. Dharma-şastralar, Dini hükümlerin nasıl uygulanacağı, yeniden doğumun nasıl olacağı gibi konular yer alır. İki binden fazla olan dharma-şastralardan en etkili olanı Manu Yasaları (Manu Smriti)’dır.
İNANÇ ESASLARI
Hinduizm’de bir inan sistemi yoktur. Ancak, ayırt edici bir takım özelliklerinden söz edileblir.
Tanrı İnancı:
Hinduizm’in çok tanrılı bir görüntüsü vardır. Sanskirtçe’de tanrı anlamına gelen deva ve devata bütün yüce güçler ve Hindular tarafından deva sıfatına layık görülen önemli insanlar için kullanılır. Deva, alışılmamış ve sıradan olmayan bir şey ifşa eden, güç ve etki uygulayan, faydalı veya zararlı olan her şeydir. Vedalar yer, gök ve ikisi arasında yer alan 33 tanrıdan söz eder. Agni (ateş), Surya (güneş), Usaş (şafak) devalar olarak zikredilir. Vedalarda, yaratan ve kurtaran bir tanrı olarak öteki tanrıların üstünde Aryan halkının koruyucusu Indra ya yönelik ilahilerden birinde “Indra tek olduğu halde o bir çok isimle adlandırılır” şeklinde bir ifade yer alır.
Upanişadlarda devalar arka plana atılır.
Puranalar döneminde bazı tanrılar büyük şahsiyetler olarak ön plana çıkar: Brahma (yaratma), Vişnu (muhafaza) ve Şiva (yok etme) (trimurti). Bunlar kurtuluşu sağlayan işvaralar (rabler) olarak görülürler. Tanrılara ibadet (puja), tanrıların farklı bedenlerle yer yüzüne inişi (avatara) söz konusudur.
Hinduların çoğu ilahlardan birini kendi kişisel tanrısı olarak seçer. (İşta devata). Bu ila onların dindarlığının odağı haline gelir. Farklı insanların farklı tanrı seçmesi benzersiz bir politeizm oluşturur. Kendi ilahlarını nihai güç Brahma’nın tezahürlerinden biri görür. Hintlilerin çoğunluğu yaratıcı, devam ettirici ve taleplerini kendisine ilettikleri tek bir tanrıya ibadet ederler.
Hinduizmin diğer inançları: kast Sistemi, Karma, Samsara, Reenkarnasyon, Mokşa’dır.
Kast/varna Sistemi: Hint toplum yapısı dört temel kasttan oluşur: Brahminler, Kşatriya, Vaişya ve Sudra. Rig-veda bu sınıfsal ayrımın tanrısal bir kökeninin olduğunu belirtir. İki kez doğanlar diye de adlandırılan ilk üç kast asıldır. Dördüncüsü kast dışıdır. Dokunulmazlar (nihsprşya) olarak isimlendirlir. Bu kesime dönük ayrımların kaldırılmasına çalışılsa da hala mevcutturlar.
Karma Anlayışı: Kast sistemiyle doğrudan ilişkilidir. Karma kişilerin içlerinde doğdukları kastların belirlenmesinde rol alan işlerdir. Bir önceki hayatta yapılan ve kişinin kastını belirleyen iş eylem ve amel anlamına gelir. “Ne ekersen onu biçersin” sözüyle açıklanabilir. Kast içi ve kastlar arası ilişkileri diğer iş ve eylemlerin neler olduğunu belirleyen metinlere Varna-dhrama-şastra denir.
Reenkarnasyon: Hindulara göre ruh ölümsüzdür. Ruhun bedende olduğu zamanda yaptığı işlerin sonucuna göre yeni bir bedende dünyaya gelmesine reenkarnasyon denir. Bu gidiş geliş döngüsüne de samsara denir. İlk kez Upanişadlarda yer almıştır. Bu ölüm-doğum döngüsünden kurtulup bir başka bedende tekrar bedenlenmemeye mokşa denir. Mokşayı gerçekleştirme yöntemleri; Cnana-marga (bilgi yolu= Brahma hakkındaki cehaletin kaldırılmasıdır, insanlar bu dünyanın çokluk olduğunu sanır.Müstakil bir ruhun atmanın bulunduğunu sanır Bu da reenkarnasyona yol açar Oysa Brahmandan ayrı bir evren bir ruh yoktur. İnsanlar Brahmandan ayrı hiçbir varlığın olmadığını tek gerçek varlığın Brahman olduğunu anlayınca Brahmanla bir olur ve gidiş-geliş sona erer./fesefecilerin yolu), karma-marga (amel yolu Karma belli bir hedef gözertilerek yapılan davranışlar sonucu oluşur aksi durum karmaya sebep olmazİnsan yaptıklarının sonucunda hiçbir hedeflemeksizin yalnız kastının ve hayatın hangi safhasında ise onun gereklerini yerine getirirse o zaman bu yaptıkları karmaya yol açmaz/Hinduların), bhakti-marga (aşkla bağlanma yolu, kendini tanrıya adama/Hint mistikleri)
İBADETLER
Puja ibadet demektir. Maddi ve manevi ilerleme ilerleme sağlamak. Daha çok bireyseldir. Mabed ibadeti zorunlu değildir. Hindu ibadetleri evde yapılanlar, mabette ve hususi vesilelerle yapılanlar şeklinde ikiye ayrılır.
Evdeki ibadet, evde ayrılmış bir oda veya köşede yapılır. İlk üç kast tarafından günde üç kez icra edilen gündelik ibadeti genellikle kadınlar yapar. Ancak Vedik ibadetleri kadınlar yapamaz. Çünkü kadınların bazı kutsal metinleri okumalarına izin verilmez. Sabah, öğle ve akşam ibadeti şeklindedir.
Mabetler, Beşinci yüzyıldan itibaren Hinduizmin ayırt edici bir özelliği haline geldi. Toplu ibadet zorunlu olmadığından bu mabetler daha ziyade tanrılar için yapılmış yerlerdir. Çeşitli şekilleri vardır. Kuzey Hindistana özgü nagara ve güney Hindistana özgü dravida tarzlarıdır.
Yalnızca evde yapılan törenler de vardır. Doğum, erginlik, evlilik ve ölüm törenleridir.
Ölüm törenleri, çocuklarınki hariç cesetlerin yakılması gerektiğine inanılır. Ceset bir nehir kenarına götürülür, yıkanır, giydirilir ve yüzü güneye doğru doğru yakılacak yere yerleştirilir. Orada yakılır. Külleri nehirlere atılır. Ruh cesedin yakılmasından sonra varlığını devam ettirir. Kurtuluşa erenler ebedi varlıklarını devam ettirirler. Kurtuluşa eremeyenler dünyadaki eylemlerine göre cennet veya cehennme giderler. Burada bir miktar kaldıktan sonra karmalarına uygun olarak bir bedenle yeniden dünyaya gelirler. Cennet-cehennem samsaradaki ara duraklar gibidir.
Hac, zihnin teselli edilmesi, dindarlığın tekamülü, manevi yükselme, günahların keffareti amaçlıdır. Yedi kutsal mekan vardır. Mathura (Krişnanın doğum yeridir.-Krişna Vişnunun sekizinci avatarıdır ve ona tapınılır), Ayodha (Rama’nın krallığının bulunduğu yerdir.), Hardwar (Ganjın doğduğu yer), Şiva (linga ibadetinin büyük bir merkezidir), Benares (Şivacılığın merkezi)
MEZHEPLER
KADİM MEZHEPLERİ
Kadim mezhepler, Şivacılık, Vişnuculık, Şaktizm.
Şivacılık, Evrende tek gerçeklik vardır onun dışındakilerin bir gerçekliği yoktur. Yanılsamadır. Kurtuluşa bilgi yoluyla ulaşılır, Yoga ile bu kolaylaştırılabilir. Ortodoksturlar, Vedaların otoritesine inanırlar. Vişnuculardan alınlarına koydukları üç çizgiyle ayrılırlar.
Vişnuculuk, Vişnu ve onun avatarları, Krişna ve Rama üzerinde odaklanan, şahsiyeti olan tek bir tanrıya ibadeti, özgeci bağlılığı ve tanrının inayetiyle kurtuluşu vurgular.Hinduizmin önemli ikinci büyük dini geleneğidir.İnsanlara merhametli olan Vişnu yeryüzünde zulüm, adaletsizlik arttığında bunları düzeltmek için insan ve hayvan bedenlerinden oluşan farklı bedenlerde tecessüt ederek (avatar) yeryüzüne iner. Vişnu, Hindu teslis inancı (trimurti/üç biçim)içinde önemli tanrılardan biridir. Vişnu yaratma ve yok etmeye de kadirdir. Yerel dili kullanırlar. Kast karşıtı ve eşitlikçidirler. Vişnuyu Yüce tanrı olarak kabul ederler.
Şaktizm, Tanrının yaratıcı gücünü ifade eder. Bu gücün dişil olduğu kabul edilir. Şakti, Tanrının adeta maddeleşen ve kendi dışında varlık kazanan yaratıcı gücüdür. Zamanla tanrı belirsizleşir ve Şakti ön plana çıkar. Ve ona dua edilir. Şaktiyi daha cazip hale getiren bir şey de insanın kadına duyduğu hayranlıktır.
MODERN DİNİ AKIMLAR
Müslümanların uzun süreli Hindistan hakimiyetleri (1211-1526 Delhi Sultanlığı, 1526-1757 Moğol İmp.) Hint kültürü üzerinde önemli etkileri olmuştur. İki din arasındaki iletişim eklektik şahıs (Kebir) ve hareketlerin (Sihizm) çıkmasına sebep olmuştur.
İngilizlerin 1805’de Hindistan’da hakim güç haline gelmeleriyle başlayan süreç daha etkili olmuştur. İngiliz hakimiyeti ile İngiliz eğitim sistemi ve Avrupa düşünce yapısı Hindistanda etkili oldu. Bu etkinin sonucu bazı kişi ve hareketler kendini gösterdi:
İlk tepki, Brahmo Samaj hareketi, Bengalli Rom Mohan Roy (1774-1833)tarafından başlatılan (dergi) harekettir. Upanşadlar ve Brahma-sudra’da bulunduğunu iddia ettiği ahlaki tek tanrıcılığı savundu, tanrı ve tanrıçalara ibadeti yasakladı. Sati (kadının ölen kocasıyla birlikte yakılması) olayına karşı çıktı, çocuk yaşta evlilik, kast karşıtı, kadınların eğitimini savundu. Tagore (1817-1905), Keshap Candar (1838-1884) önemli temsilcilerindendi. Avrupa’nın liberal ve bireyci anlayışlarının etkisinde kalmış hiçbir zaman toplumsal bir hareket olamamışlardır. Reforma ihtiyaç var ve bu Batıdan ilham şeklinde olmalıdır.
Arya Samaj hareketi, Bombay civarında Swami Dayananda (1824-1883) tarafından başlatılan bir harekettir. Kuruluş gerekçesi, Aryan Veda dininin eski haline döndürmek ve Vedalar sonrası vuku bulan bütün gelişmeleri reddetmekti. Reforma ihtiyaç var fakat bu Batıdan değil Vedalardan alınmalıdır. Dayananda, putperestliğin, dokunulmazlığın, çocuk yaşta evliliğin ve öteki bozulmuşlukların aslında Vedalarda bulunmadığını savundu. Vedaların sadece Brahmanlarca değil kadınlarca da okunmalıdır. Kendi kaynaklarına müracaat etmek isteyen reformislere model oldu. Hareket, İngilizlere karşı rahatsızlığın arttığı bir dönemde ortaya çıktı, Bal Gangadhar Tilak ile ilişkilendirilen militan Hinduizme yol açtı.
Ramakrişna Misyonu Hareketi, dini ihya hareketlerinden biridir. Bengalli mistik (Ramakrişna) Gandhadhar Chatterji (1836-1886) tarafından başlatılan harekettir. Birçok farklı ekole mensup gurudan dersler aldı. Ramakrişna, nihai olarak bütün dinlerin aynı hedefe giden farklı yollar olduğunu kabul etti. Bu anlayış ölümünden sonra en yetenekli talebesi Vivekananda tarafından hareketin temel özelliklerinden biri haline getirildi. Evrensel Hinduizm olarak adlandırılabilecek olan bu anlayış çokluğun temelinde yer alan birlik ve bütün formüle edilmiş olan inançların izafi olduğu fikrine dayanır.
Yeni Hinduizm, Hinduzim’in çağdaş hikayesi/reform, adaptasyon, yeniden değerlendirme ve saldırgan yeniden tasdiğin tedricen ortaya çıkışı Yeni Hinduizm olarak adlandırılır. Tam temsilcisi M.K. Gandhi (1869-1948) dir. …Kendisini dokunulmazlar konusuna adadı. Hindistan’ın bağımsızlığı konusunda Caynizm’İn ahimsa doktrininden yararlandı. O tartışmasız Hindistan’ın ahlaki lideridir. Halk nezdinde bir aziz Tanrının bir enkarnasyonuydu.
DİĞER DİNLERE BAKIŞLARI
Klasik dönem Hindu düşünürleri Şankara ve Kumarila Hinduizm’i tamamen dışlayıcı bir tarzda yorumlamışlar, müstakil bir din haline gelmiş olan Budizm ve Caynizm gibi hareketleri yanlış olarak kabul etmişleridir.
Modern dönemde Ramakrişna inanç sistemleri bütün dinlerin ortak hedefinin Tanrının idrak edilmesi olduğu, şeklinde çoğulcu bir anlayış ortaya kor. Swami Vivekanandaya göre bütün dinler insan ruhunu tanrıya götüren basmaklardır. (Her basamağın bizatihi değer olduğu iddiası yanlıştır.) Gandhi, başlangıçta Hinduizm’i en hoşgörülü, bütün dinlerdeki doğruluğu ve hakikati kabul eden bir din olarak görürken yani, Hinduizm’e diğer dinlerden daha üst bir yer verirken daha sonraları bütün dinlerin eşitliğini ön plana çıkardı. Dinleri aynı ağacın dalları olarak ifade etti. Radhakrişnaya göre, dini çoğulculuk Hinduzim’in özünde vardır. Farklı tanrı tasavvurlarını özüne nüfuz edilemeyen Yüce Hakikatin değişik tezahürleri olarak kabulün çoğulcu yaklaşımın bir sonucudur der.Şankara ve Kumarila’nın kadim dışlayıcı yaklaşımını çağrıştıran, dinlerin her birinin insanlığın gelişim aşamasındaki bir anı temsil ettiği; son haldeki basamaklar olduğu dolayısıyla geçici olan bu anların mutlak doğru kabul edilmesinin yanlış olduğu şeklindeki yaklaşımlar da vardır.
CAYNİZM
Caynizm, bir cinanın (zafer kazanan) takipçilerini ifade eder. Cina, bir dinin kurucusu olmaktan daha ziyade her zaman mevcut, yok olmaz geleneğin yayıcısıdır. Her cina bu geleneği yeniden canlandırır, yeni bir şey ortaya koymaz, çünkü yol her zaman aynıdır. Yirmidört tane olduğu kabul edilen ve insanları kurtuluşa götürecek yolu inşa edenler anlamına gelen tirthankaralar olarak da adlandırılan cinalar grubunun sonuncusu Vardhamana’dır. Mahavira (büyük kahraman) olarak tanınır. Vardhamana’dan önceki cina Parşva M.Ö. 9. Yy. da yaşadığına dair bilgiler vardır.
TARİHSEL SÜREÇ
Mahavira/büyük kahraman, Vardhamana M.Ö. 6 yy. da mevcut Hindu anlayışının, kurtuluşun kurbanla elde edileceğini söyleyen Vedacı anlayışa ve kast sistemine karşı alternatif kurtuluş yolları arayan ve bulduklarını söyleyen bağımsız (nigantha) gezici dervişler (şramana) içinde yer alır. Otuz yıllık çile ve meditasyonla geçen hayatından sonra ulaştığı noktayı başkalarına da öğretmeye çalışır. 72 yaşında öldü.
Ölümünün ardından cemaatin liderliğini üst düzey şakirtleri üstlendi. Zaman içinde cemaat, giyim ve bazı teknik konulardan hareketle oluşan Digamabaralar (gök-giyinenler-çıplaklığı savunanlar) ve Svetambaralar (beyaz giyinenler) şeklinde iki mezhebe ayrıldı. Ahimsa inancı gereği tarım ve hayvancılıkla uğraşmazlar, ticaretle meşgul olurlar.
KURUCUSU
Vardhamana’dır. Sahip olduğu her şeyi bırakarak bir çileci oldu. Sürdürdüğü uzun meditasyonlardan ve kendisindeki sevgiyi nefreti arzuyu ve isteksizliğin kökünü kazıdıktan sonra mutlak bilgiye, evrensel acıdan kurtulmanın metodunu keşfetti. Bu andan itibaren o bir cina, dünyanın ve ihtiraslarının fatihi, bir kevalin herşeyi bilen, bir arhat ulu, ve bir Mahavira büyük kahraman haline geldi. Kendisini tebliğe adadı. M.Ö. 527’de öldü.
KUTSAL KİTAPLARI
Son cina Mahavira’nın öğretileri M.Ö. 3 yy sonlarında derlendi. Daha sonra yazıya geçirildi. Dili, daha fazla insana ulaşmak için yerel diller karışımı bir dildir. Cayin kutsal kitap külliyatı (agama) üç ana bölümden oluşur: Purvalar, Angalar ve Angabahyalar.
Purvalar: Evrenin yapısı, ruhun maddenin köleliğinde oluşu, felsefi anlayışlara ilişkin polemikler, Yogik ve gizli güçlere ulaşmaya yönelik batıni metotlar, astroloji ve astronomi ile ilgili bilgiler içerir.
Angalar, Tamamlayıcı metinlerdir. Cemaatle ilgili yasa, yanlış görüşlerin denetlenmesi, laikleri aydınlatmaya yönelik anlatılar.
Angabahya, laiklere yönelik anlatılar, keşişlerin hayatını düzenleyen metinler, törensel ilahiler, ölüm için hazırlanma
İNANÇLARI
Dini inanç esasları üç tanedir ve “üç mücevher” olarak adlandırılır. Doğru inanç, doğru bilgi ve doğru davranış’tan oluşur. Öncelik doğru inancındır. Çünkü doğru inançtan kaynaklanmayan davranışların fazla bir değeri yoktur. İnsan doğru eylem sayesinde karmadan kurtulabilir ve hayatın hedefi olan kurtuluşu gerçekleştirebilir.
Herkesin yerine getirmesi gereken beş büyük yemin vardır:
Var olan hiçbir canlıya zarar vermeme (ahimsa=sözle ve eylemle yaralama anlamına gelir. Caynist keşişler havadaki canlılara zarar vermemek için ağızlarını bir örtüyle kapatır, yürürken yerleri süpürmek için elinde süpürge taşıması da aynı gerekçeyle izah edilir.)
Yalan, uydurma söz söylememe (satya)
Çalmama (asteya)
Bekar bir hayat sürme (brahma-carya)/ keşiş olmayan için; İffet
Dünyayı terk etme (aprigraha)/Keşiş olmayan için; Kanaat
(Kamalı haç, el içinde dilimli çember veya teker, Caynizm’in sembollerindendir.
Cayin toplumu (samga), keşiş (kadın-erkek) ve keşiş olmayanlardan oluşur. Kurtuluş keşiş hayatı yaşamakla elde edilebilir.
Cayinist hayatın hedefi, karma’dan kurtulmaktır. Onlar reenkarnasyon inanırlar. Karma, maddi olan ve civa (ruh)ların hepsine nüfuz eden ve onları dünyevi hayata maruz bırakan bir şey olarak kabul edilir. Karmanın civa ile birlikteliği onun doğasını lekeler ve civanın asli niteliklerinden yoksun hale getirir. Bu durum kölelik olarak adlandırılır. Maddenin hakimiyeti altında bulunan civa, herşeyi hakkıyla bilemez olur. Bu durum, Caynizmde varlık hakkındaki gerçeğin bilinemezliği (syadvada) anlayışıyla ilişkilidir. Bu “olabilir” anlamına gelen bu kelimenin doktrin olarak ifade ettiği şey, varlığa birçok noktadan bakılabileceği ve bu noktaların hiçbirinin onun hakkındaki mutlak bir bilgiyi ifade etmediğidir. Ortaya konulan bilgi her zaman belli bir bakış açısından; dolayısıyla şarta bağlı olarak doğrudur.
Suyun sütle birleşmesi gibi civa ile birleşen karmanın, bir başlangıcı yoktur. Ancak ondan kurtulmak mümkündür. Bu iki aşamada gerçekleştirilebilir:
Doğru bilgi ve nefse hakimiyetle karmanın akışı durdurulabilir. (Samvarada)
Daha önce meydana gelmiş karmalar dağıtılır. Bu da kişinin kendini eğitmesiyle hızlandırılabilir. (nijara).
Bu iki aşamanın sonunda ulaşılan hal “mokşa”dır. Civa ile madde birbirinden ayrılır ruh asli özelliğine döner. Böylece samsaradan kurtulmuş olan civa, yukarıda lokakaşa olarak adlandırılan, evrenin en üstünde bulunan ebedi ikametgahına uçar. Buraya ulaşanlar tanrı olarak kabul edilir.
Caynizm ateist bir din olarak görülmesine rağmen, caynistler bunu kabul etmezler. Onlar da tanrılığa ve sayısız tanrıya inanırlar. Ancak kabul ettikleri bu tanrıların evreni yarattığına inanmazlar. Kabul ettikleri tanrılar, daha önceki hayatlarında bir çok iyi iş yaptıkları için yukarıdaki dünyada olma hakkını kazanmış olan ölümlülerden başka bir şey değildir.
Herşeye güç ve kuvveti yeten bir tanrı anlayışına sahip olmamalarına rağmen bu niteliklere sahip, herşeyi bilen (kevalin) cinalar vardır. Geçmişin cinaları en yüce tanrı olarak kabul edilir.
Tanrılar, insandan daha aşağı konumda bir varlık olarak da kabul edilir. Nirvanaya ulaşmak için onlar da insan olarak dünyaya gelmek zorundadırlar. Bu durum tanrıların da reenkarnasyona tabi olduğu anlamına gelir.
İBADETLERİ
Cayinist toplum keşişler ve keşiş olmayanlardan oluşur. Cayin toplumunda ilahilerden, haçtan, yirmi dört tirthankaranın heykellerine meyve, pirinç ve süt takdimi şeklindeki ibadetlerden keşiş olmayanlar sorumludur. Keşişler bu törenlere katılsa da yönetmezler. Keşişler diğerlerine örnek olur nadiren de öğreticilik yağarlar.
Mabetlerde tirthankaraların heykelleri bulunur. Doğası gereği yaratıcı tanrıyı kabul etmemelerine rağmen, tirthankaralara, mükemmeliğe ulaşan ruhlara ve Hinduizm’den geçen bazı küçük tanrılara ibadet edilir. Heykellerin varlık sebebi kurtuluşa ermek isteyenlere örnek olmaları, zihinleri nirvanaya hazırlama amaçlıdır.
Her sabah şafaktan önce kalkar, yüzlük tespihlerle beş büyüklere ve yüce varlıklara dua edilir. Manastırlarda günah itirafı ve keffaret uygulamaları vardır.
Svetambara Cayini ibadetleri, sabah yedide başlar. Banyo yapar. Kutsal atkı bele sarılır. Üç cevher üzerinde tefekkür eder; doğru inanç, doğru bilgi ve doğru davranış. Günah ve tasaları bir kenarda bırakmak için “nisah” kelimesini okur. Mabette tirthankaraların heykelleri yıkanır. Mum ve lamba sallanır. Pirinç takdim edilir. Bu takdimelerden sonra en önemli kabul edilen “bhava puja” (manevi ibadeti) yapar.
Digambarların mabetlerinde resmi görevli bulunur. İbadet cemaatle yapılır. Pirinç ve kuru meyve takdimesi yapılır.
Bayramların en çok bilineni kadın erkek keşişlerin yağmur mevsiminde sığınaklarda bulundukları Ağustosta kutlanan Pajjsana’dır. Oruç ve meditasyon yaparlar. Bayramlar, cemaat kimliğini güçlendirir.
Hac, Önemli olayların yaşandığı yerlerde yapılır. Bihar kentindeki Sa**** Sikhara, Girnar Dağı, Abu Dağı v.d.
MEZHEPLERİ
İki mezhep vardır: Digambara (hava giyinenler veya çıplaklar=dünyayı terkin tam bir ifadesidir, kadınların kesintisiz hava giyinemeyecekleri için kurtuluşu gerçekleştirmeleri sözkonusu değildir. Erkek olarak yeniden bedenlenme durumunda bu mümkün olabilir.Merkezleri, Mysore) ve Svetambara (beyaz giyinenler, merkezleri, Kathiavar’dır.)
HİNT DİNLERİ-2 (3. ÜNİTE)
Budizm-Sihizm
M.Ö. VI. Yüzyılda Hinduizm içinden çıkarak var olan Brahmanların hakimiyeti, kurbanın yegane kurtuluş yolu oluşu ve kast sistemine karşı alternatif kurtuluş yolları sunan dini hareketlerden (Caynizm) biri de Budizm’dir. Caynizm’den farklı olarak yayılmacı bir karaktere sahip olması ve yayıldığı bölgelerde etkili olmuştur.
Budizm’in kurucusu Goutoma Sidharta’dır. Bodi ağacının altında soylu gerçeği keşfeder. Bundan sonra aydınlanmış, uyanmış anlamına gelen Budha ismiyle anılır. Çile hayatını bıraktığı için kendisini terk eden beş müridini Varanasi/Benares’deki geyik parkında bulur onlara dört soylu gerçek ve çilecilikle dünyevi zevkler arasında orta yoldan bahseder. Dharma/yasanın çarkını döndürmek olarak bilinen bu ilk vaaz aynı zamanda Budizm, Budha sasana olarak adlandırılan dinin tarihinin de başlangıcını oluşturur. Bu beş kişi arhat (aziz) haline gelir ve sangha adını alacak Budist cemaatin ilk çekirdeğini oluşturur.
Ölümünün hemen ardından yapılan ve birinci konsilde keşişler, doktrini (dhamma) ve disiplini (vinaya) derlediler. Budanın ölümünden yüzyıl sonra manastır kuralları ve onun manevi statüsü konusunda bir takım tartışmalar çıktı. Vesali’de ikinci konsil düzenlendi burada dhamma ve vinayanın sahihliği onaylandı. Üzerinde uzlaşılan bu prensipler Budist okullardaki öğretinin temeli kabul edildi.
Budizm, m.ö. 3 yy.da Maurya hanedanlığından Kral Aşaoka’nın dini benimsemesinden sonra gerçek bir yayılım sürecine girer. Onun koruyuculuğu altında düzenlenen üçüncü konsilde öğreti hakiki doğasına kavuşur ve Budizm’in kutsal metin külliyatı tripitaka (üç sepet) şekillenir. Bu dönemde çeşitli bölgelere misyonerler gönderilir. Fermanlarında Suriye, Mısır, Makedonya ve Kuzey Afrika’ya misyonerler gönderdiği belirtilir.
Yedinci yüzyıldan itibaren Budist toplum (sangha)nın gücünde düşüş yaşandı. Bunda Caynizm’in yayılması ve ibadet ve felsefi anlayışlar açısından tutarlı Budizm’i de içine alan bir Hinduizm’in gelişmesinin etkisi oldu. Bu durumda İslam’ın yayılışının da rolü oldu.
1850’den itibaren yeniden bir canlanma yaşandı. Bu canlanmada Batılı bilim adamlarının da katkısının olduğu kabul edilir. Hindu bilim adamlarının üzerinde çalışma yapmasında teşvik edici oldular. Hindistanın bağımsızlığından sonra Budha’yı onurlandırma yönünde gelişmeler yaşandı bunun sonucu olarak Budist sembol bayraklarına konuldu. Birçok kutsal anıt restore edildi. Bastırılmış sınıflar (dalit) Budizm’de kendilerine yer buldular.
Hindistan dışındaki Budistlerin sayısı da oldukça fazladır. Yayıldığı bölgelerdeki Budizm’i Güney, Kuzey ve Doğu Budizmi şeklinde incelenebilir.
Guney Budizmi, güney Asya ülkeleri, Sri Lanka, Seylan, Burma, Kamboçya, Laos, Tayland ve Vietnam. Sri Lanka’ya misyonerler tarafından getirilen Budizm’in Theravadin şekli burada çok güçlü olmuştur. İngiliz işgalinden sonra modernist bir versiyonu gelişti. Protestan Hıristanyanlıktan etkilenen bu grup Protestan Budistler olarak bilinir. Günümüzde bu hareketin bir örneği, Sarvodaya Shramandana Köy Gelişim Hareketi’dir.
Güney Asya kültürlerinin oluşumunda Budizmin önemli rolü vardır. Burma sanghası, özel meditasyon teknikleri geliştirme ve bunları öğretme özellikleriyle ön plana çıkar. Tayland, Dhamma hakkındaki öğretilerin ve uygulamalarının gelişiminde merkez oldu. Kamboçya ve Laos’ta halkın tamamı Budist’tir. Bazılarında devlet dinidir.
Kuzey Budizmi, Tibet, Moğolistan ve merkezi Asya’da yer alır. Tibet Budizmi, Tibet’in eski inanç ve kültleri ile Budizm’in yeniden doğum anlayışının birbirlerini etkilemesiyle oluşmuştur. Sanskritçe’de guru anlamına gelen Lama kelimesini kullandıkları için Lamaizm olarak da bilinir. Çeviri, edebi çalışmalar, bilim ve mabet inşa konusunda mahirdirler.
Doğu Budizmi, Çin, Kore ve Japonya’daki Budist anlayış kastedilir. Çin’e m.ö 50’li yıllarda tüccar ve keşişler yoluyla girdi. Çin dinleriyle etkileşim yaşadı. Bazı krallıklar resmi din olarak kabul ettikleri de oldu. Zaman zaman da takibata uğradılar. 1980’den itibaren yeniden bir canlanma görülmektedir.
Kore’ye Budizm m.s. dördüncü yyda Çin üzerinden geldi. Kore’den de Japonya’ya altıncı yüzyılda geçmiştir. Japonya’da yayılmasını Konfüçyanizm’in de etkisinde şekillenen Çin Budizm’i sağladı. Budizm Japonya’da yerel inanç Şintoizm’le de etkileşti. Farklı bir Budist gelenek olan Zen Budizm olarak Japonya’da varlığını devam ettirmektedir.
KURUCUSU:
Budizm’in kurucusu Budha tarihsel bir şahsiyettir. Ancak bazı Budist gruplara göre o, mucizevi nitelikleri olan aşkın bir varlıktır. Budha’nın biri tarihi diğeri inancın konusu olan birbirine girmiş bir hayatı vardır. Budha, m.ö. 563’de bugün ki Nepal sınırları içerisinde doğmuş ve 483’de ölmüştür. Yönetici sınıfına mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Belli bir yaşta entelektüel ve manevi bir rahatsızlık yaşadı. Zevk dünyasına yönelik bir tatminsizlik hissetti. Bu tatminsizlik dünyanın geçiciliği ve insanı ölüme götürecek her türlü rahatsızlığa maruz kalacağı gerçeğinden kaynaklanıyordu. Her türlü zevk ve lüksü terk etti. Yıllar süren bir arama sonunda bir aydınlanma yaşadı. Dört Aryan Hakikatini ve Sekizli Yolu tebliğ etti. Ölümünden sonra şakirtleri sözlerini biraraya getirdiler. Pali Konon’un bütünü ve Mahayana sutralar külliyatı oluştu.
Yaşayan Budha ile ilgili tarihi bilgiler bunlardır. Ancak onun ardından oluşturulan da bir Budha vardır. Onunla ilgili olarak şunlar söylenir:
O, insan üstü niteliklere sahip biridir. Adeta bir güneş tanrısıdır. Doğumu ve ölümü zamanla yaşıttır. Budha, insan suretindedir ancak o bir insan değildir. O, herbir çağda yeni bir bedenle yeryüzüne inen aydınlanmaya hazır, aydınlanacaklardan, boddhisattvalardan biridir. O, bir çok kez dünyaya gidip gelmiştir. Tarihsel Budha bedeni onun yedinci bedenidir. / Budha annesinin böğründen dünyaya gelir. Yani doğum bakire olarak gerçekleşir. Doğar doğmaz garip olaylar gerçekleştirir. Kendi gölgesinin yer değiştirmemesi gibi gariplikler yaşanır. Babasının onu dünyevileştirme çabalarında başarısızlığı anlatılır. Geçeceği yol üstünde birinci gün yaşlı bir insan, ikinci gün bir hasta, üçüncü gün yakılmaya götürülen bir ölü ve dördüncü gün münzevi bir keşişle karşılaşır. Bunları göre Sidharta ihtiyarlık, hastalık, ölüm ve var olmanın yol açtığı bu değişikliklerin üstüne çıkmış insan hakkında bilgi sahibi olur.
Münzevi bir hayat yaşar. Etrafında beş şakirt oluşur. Ancak bunun fayda vermediğini görerek bunu da terk edince şakirtler de onu terk eder. Bodhi/bilgi/uyanıklık ağacının altında “bedenim kurusa bile ölümün acısına yol açan şeyle onun ilacının bilgisine ulaşmadan oradan ayrılmayacağım” der. Sonuçta mutlak uyanıklığa ulaşır. O bir budhadır.
Uyanma gerçekleştikten sonra bodhi ağacının etrafında yedi hafta kalır bu süre içinde iki önemli olay olur: 1. Ölüm ve kötülük tanrısı Mara onu yoldan çıkarmak için her şeyi yapar fakat başarısız olur. 2. Ulaştığı bilgiyi diğer insanların anlayamayacağı dolayısıyla sıkıntı çekeceği endişesinin tanrılar tarafından giderilmesidir. Bundan sonra kendisini terk eden beş şakirtinine ilk vaazını verir ve yasanın tekerleğini döndürür.
Zamanla gezgin rahiplerle büyük bir topluluk oluşur. Kadınların da bir keşişler topluluğu oluşturmasına izin verilir. Seksen yıllık ömrü sonunda ölür, cesedi yakılır. Yakıldığı odun yığını ve küllerinin konulduğu kablar üzerinde sonradan ilk on stupa inşa edilir.
KUTSAL METİNLERİ:
Budha öğretilerini şifahi/sözlü olarak aktardı. Sangha/Budist cemaat ezbere ve okuma şeklinde bu metinleri aktardı. Birinci konsülde sahihliği onaylandı. Metinlerin sesli okunması geleneği bugün de devam etmekte ve sakinleştirici, kötülükten koruyucu ve kutsal bir eylem olduğuna inanılır.
Kutsal metinler üç kategoriye ayrılır: 1. Tipitakada (tripitaka) (Budha’nın ağzından çıkan sözlerden oluşur, kanonik metinlerdir. Palicedir. 2. Kanonik olmayan fakat kanoniklere benzeyen metinler. 3. Sahte kanonik ve kanonik olmayan metinler.
Budha mesajını belli bir dille ifade etmemiş seyahat ettiği bölgenin yerel dilini kullanmıştır. Daha çok Magadha bölgesinde seyah ettiğinden metinler Maghadi dilinde idi. Daha sonra SanSkritçe metinlerin önemli dillerinden oldu. 19 yy ortalarından sonra Max Müller’in çevirileri ile (Sacret Books of East) İngilizce tercümeleri başladı.
Therevadinlerin kutsal metinleri Palicedir. M.Ö. 25 teki konsülde Sri Lanka’da yazıya geçildi. Üç ana gruba ayrılır, tipitaka (üç sepet) olarakadlandırılır. Üç bölüm: Vinaya Pitaka, Sutta Pitaka, Abhidhamma Pitaka’dır.
Vinaya Pitaka, Şakirtlerin yanlış davranışları karşısında düzenlenmiş 227 davranış kalıbından bahseder. Kadın-erkek keşişlerin uyması gereken kurallardır. Cemaatin ahlaki standartlarını yüksek tutmaya yöneliktir.
Sutta-Pitaka, Öğretinin ana kaynağıdır. Beş nikaya ya da derlemeden meydana gelir.
Abhidhamma-Pitaka, öğretinin felsefi çözümlemesinin yapıldığı metinlerdir. Keşişlerin faaliyetleri sonucu ortaya çıkmıştır.
Mahayana’nın bir mezhep haline gelmesinden sonra bir takım yeni sutralar yazıldı. Prajnaparamita-sutta, hikmet, mükemmellik sutrasıdır. En eski ve etkili olanıdır. Boşluk öğretisini anlatır. Saddharmapundarika Sutra, Lotus sutra olarak da bilinir. Öğretiyi düzenler. Japonya ve Çin’de önemli sutra olarak görülür. Vimalakirtinirdesa Sutra, Hristiyan döneminin başlarında telif edildi.
Tantrik Budizmle birlikte yeni metinler oluştu. Bunlar törenler ve ritlerle ilgilidir. Kriya tantra, Yoga tantra ve üst düzey mistisizle ilgili Anuttarayoga tantra’dır.
Therevada’lar bu külliyatı cemaatin öğretilerini ve hayatını yalnızca anlatan metinler olarak görür. Mahayanistler, kutsallık atfederler.
İNANÇ ESASLARI:
Klostermaier, genel anlamda sonradan Budist olunamayacağını, ancak bazı mezheplerin tercih edilebileceğini ifade eder. Budistlerin her eyleme kendisiyle başladıkları “üç mücevher” adlı bir amentüleri vardır. Budha’ya, dharmaya ve sangha ya sığınma ifadeleridir.
Budha aydınlanmış kimse için kullanılır. İki tür budha vardır: 1. Aydınlanan ancak onu insanlara öğretmeyen (Pacceka Budha). 2. Aydınlanan ve başkalarına öğreten (Samma Sambudha). Theravada onu, insanları aşan zihni gücüyle üstün bir insan olarak kabul eder. Gautama Budha’dan önce budhalar geldiği gibi kendisinden sonra da gelecektir. Bunlardan Gautama’dan sonra gelecek budhanın adı Maiteraya’dır.
Mahayana Budizmi, budhayı aşkın bir varlığa dönüştürmüş, heryerde hazır ve nazır olduğunu kabul etmiştir. Gautama bu aşkın budhanın tezahürü olarak kabul eder. Onlara göre budha üç bedene/görünüşe sahiptir; Nirmankaya, Sambhogayaka ve Dharmakaya.
Theravada Budizminde aydınlanmasını gerçekleştirmiş ve nirvanaya ulaşmış kişiye arhat sıfatı verilir.
Üç Budist mücevherin ikincisi Dharma’dır ve yanlışın zıddı olarak doğru, kosmosun yasası, eşyanın doğası gibi anlamlara gelir. Budha’nın öğretisinin (dharma) iki yönü vardır: 1. Dört seçkin hakikat, Dukkha(acı çekme), Samudya (acının kökeni), Nirodha (acının kaldırılması) ve Maggha (sekiz seçkin yol).2. yönü (varlığın üç özelliği): Dukha (acı), Anicca (geçicilik), Anatman (ruhun yokluğu).
Dukkha: (acı) Daimi ölüm ve yeniden doğumdan kaynaklanan acıdır. Hayat acılarla doludur. Önce acının varlığı tespit edilir.
Samudya: (acının kökeni) Acının sebebi tespit edilir. Bu da insan arzusudur. Arzunun da kaynağı cehalettir. Arzu eyleme yol açar. Bu da yeni arzulara ve yeniden doğumlara neden olur. Doğumlar döngüsü samsara olarak nitelenir.
Nirodha: (Acının kaldırılması) Budha’yı çağdaşlarından ayıran varlığını ve sebebini tespit ettiği acının kaldırılmasının da mümkün olduğunu bulmuş olmasıdır. Ona göre arzunun ortadan kaldırılmasıyla acı da ortadan kalkar.
Maggha: (Sekiz seçkin yol) İnsanı yaşadığı acıdan kurtaracak kendi kendini disipline etme yoludur. Bunlar: Doğru inanç, doğru konuşma, doğru eylem, doğru yaşam, doğru çaba, doğru düşünme, doğru yoğunlaşma, doğru meslek. Budizmin ahlaki yaşam kurallarını içeren sekiz dilimli yola ilave olarak beş Budist emiri diye bilinen öğretiler vardır: Yaşayan canlıları öldürmeme, verilmeyen şeyi almaktan kaçınma, duyusal yanlış davranıştan kaçınmak, yalan söz söylemekten kaçınmak, uyuşturuculardan uzak durmaktır.
Varlığın Üç Özelliği:
Anicca (Geçicilik): Acıdan kurtuluş yolunu arayışında ulaştığı sonuçlardan biri, dünyada her şeyin sürekli bir akış halinde olduğu, her şeyin değiştiği, değişmeyen hiçbir şeyin bulunmadığıdır.
Dukkha (Acı):
Anatman (Ruhun Yokluğu): Budha geyik parkında verdiği vaazinda insanlar da dahil canlı varlıkların hiç birinin değişmeyen ebedi, Tanrı tarafından yaratılmış, ilahi bir kaynaktan gelen anlamında hiçbir şeyin bulunmadığıdır. Canlı varlıklar, sürekli değişen zihni ve fiziksel şeylerin toplamından ibarettir. Bunlar cehaletin yol açtığı hırs ve bencillik tarafından biraraya getirilirler. Cehalet ortadan kalktığında tamamen ortadan kalkarlar. İnsanların cehalet döneminde yeni bedenlerle dünyaya gelmelerine yol açan ise karmadır.
KARMA
Bütün Hint kökenli dinlerde mevcuttur. Fiil, eylem anlamına gelir. İnsan dünyada iradi fiillerinin karşılığını bir sonraki gelişte görecektir anlayışını ifade eder. İnsanın mevcut halini belirleyen herhangi bir varlık aşkın ya da içikin değil bizatihi kendisidir. Bir sonraki hayatta daha iyi bir hale gelmek istiyorsa ona göre bir hayat yaşamak zorundadır.
YENİDEN DOĞUM
İnsan, acıya dair Dört Seçkin Gerçek hakkındaki cehaletinin üstesinden gelinceye ve Sekiz Dilimli Yolu takip edip kurtuluşa (Nirvana) erişinceye kadar bu dünyaya gidip gelecektir. Hint düşüncesinde değişmeyen bir öz olarak
Ruhun varlığı kabul edilirken Budizm’de değişmeyen öz anlamında ruh kabul edilmez. Bu nedenle Hinduizm’den farklı olarak reenkarnasyon olarak adlandırmak uygun olmaz. Yeniden doğum demek daha doğrudur. Budistlere göre fiziki veya biyolojik bedenin hayatı sona erdikten sonra, onda bulunan hayat güçlerinin bir başka varlıkta var olmayı sürdürür. Fiziksel ve zihni enerjiler sürekli değişmektedir. Bir anda ölüm ve bir sonraki anda yeni bir doğum vardır. İnsanlar yeniden bu dünyaya gelmeden önce, kötü karmalarının bir gereği olarak cehenneme giderler. Dokuz soğuk dokuz sıcak cehennem vardır. İyi karmaları olanlar da cennete giderler. Bir anlamda cennet ve cehennem ölüm ve yeniden doğum arasında ara bir bölgedir.
BAĞIMLI ORTAYA ÇIKIŞ
Her şey birbirine bağlı olarak ortaya çıkar, var olur. Nirvana hariç hiçbir şey bağımsız değildir. Her şey birbirine bağlı on iki zincir halinde başka bir şey tarafından belirlenir. Bu on iki sebeplilik zinciri şunlardır: Manevi cehalet, inşa edici eylemler, bilinç, zihin ve beden, altı temel duyu, duyusal uyarım, his, arzu, tamah; varlık, doğum, yaşlanma ve ölüm. Cehalet ortadan kalkınca zincirin sonunda yer alan doğum ve ölüm sona erecek ve artık doğum ve ölümün olmadığı nirvanaya ulaşılacaktır.
NİRVANA
Budizmin nihai hedefi olan kurtuluşu ifade eder. Sakinleşme ve sönme anlamına gelir. Cehaletin kalkması durumudur. O, bir haldir. Tanımlanamaz, kelimelerle ifade edilemez. Yokluk da değildir. İhtirastan, arzudan, nefretten ve yanılsamadan kurtulma, yani cehaletin ortadan kalkması Nirvana halidir. Bu yüzden insanlar yaşarken nirvanaya ulaşırlar. Budha bu durumu hayattayken yaşamıştır. Yaşarken kurtuluşa erme durumu Hinduizm’den gelmedir. (civan-mukti).İnsanlar yaşarken nirvanaya ulaşmış olsalar da karmaların sonucu olan bedenleri devam ettiğinden yaşamaya devam ederler ve ölünce de Nirvana tamamlanmış olur. Yeni doğum gerçekleşmez.
Budistlerin kendisine sığındıkları üçüncü mücevher sangha (Budist cemaat)tir. Sangha, erkek-kadın keşişlerle, erkek-kadın keşiş olmayan Budistleri içerse de bugün ilk iki grup anlaşılır.
Sanghaya giriş özel bir tören olan takdis/atanmayla olur. Uzun bir eğitim süreci içinde olur. Sosyal ve aile bağlarından kopar. Çoğunlukla yeni bir isim alır. Elbise ve sadaka kaseleri dışında bir şeyleri yoktur. Saçlarını traş eder veya oldukça kısaltır. Renkli elbiseler giyer, Therevada’da portakal, Kore’de gri, Japonya’da siyah, Tibet’te koyu kırmızı renkli elbise giyerler.
İBADETLER
Dışsal ve içsel ibadetler, dışsal ibadetler evde ve mabette yapılanlar şeklinde ayrılabilir. Evlerde Budha’nın heykeli dikkat çekecek bir konumda yerleştirilir. Bir kısım Budist evlerinde ibadet için ayrılmış bölümler vardır. İbadet, lotus pozisyonunda, yatar durumda, ayakta ya da yürür şekilde yapılmış Budha heykeline dönülerek yapılır.
Budizm’de ibadet bireyseldir. Cemaat şeklinde ibadet toplu yapılmaz. Ancak keşişlerin rehberlik ettiği ayinler olur. İnsanlar tek başına veya grup olarak mabetlere (pagoda) gelir orada ibadetlerini istedikleri şekilde yaparlar. Mabede ayakkabılarını çıkararak girerler. Budha’ya yiyecek, çiçek ve mum takdim ederler.
Budist mabetler için ilk kullanılan isim, supadır. Çin ve Burma da pagoda, Seylan’da dagoba, Tayland’da ise wat denilir.
İçsel ibadet, meditasyondur. Zihnin şekli olarak eğitilmesini, konsantrasyon ve derin anlayışı içerir. Hedefi, zihni arındırmak ve hakikatin gerçekleştirilmesine götüren farkındalığı, enerji ve huzuru geliştirmektir. Budizm’de iki türlü meditasyon vardır. Birincisi, zihni belli bir nesne üzerinde yoğunlaştırma, samhatadır. Bu insanı nirvanayı anlamaya götürmez. İkincisi, eşyanın ve nirvananın doğası hakkında bir anlayış sağlayan vipassanadır. Düşünceli olmayı, dikkati ve analitik idrakin artmasını sağlar. Budizme has meditasyon bu dur.
Hac, yaygındır. Kutsal varlıkların hayatlarındaki olayları canlı tutmak, manevi arzuları güçlendirmek, karma bakımından verimli eylemler gerçekleştirmek, gidilen yerlerdeki tanrıların korumasına mazhar olmak ve istediği bir şey gerçekleşirse hacca gideceği yeminini yerine getirmek gibi sebeplerle yapılır.
Hac mekanları: Nepal’de Budha’nın doğduğu Lumbini koruluğu, aydınlandığı yer, Bodhgaya, ilk vaazını verdiği yer, İsipatana, öldüğü yer, Kuşinara.
Bayramlar, her mezhebin kendine göre bayramları vardır. Ayrıca, tarımsal döngü, ulusal tanrılar ya da Konfüçyanizm gibi farklı geleneklere ait kutlamalarda Budistlerce kutlanır. En önemlş bayram Vesak bayramıdır ki Budha’Nın doğumu, aydınlanması ve ölümü adına kutlanır. Yağmur mevsiminin sonunda Budha’nın gökten dönüşü anısına da bir bayram vardır.
MEZHEPLERİ
İlk bölünme Budha’nın ölümünden yüz yıl sonra toplanan ikinci Budist konsülünden sonra rahipler arasındaki görüş farklılıklarından ortaya çıktı. Ayrılık konuları; manastır disiplinindeki herhangi bir değişikliği kabul veya kabul etmeme, Budha’nın aşkınlığı konularında olmuştur. Miladi asrın başlarında on sekiz okulun varlığından söz edilir. Günümüzde üç ana okul varlığını devam ettirmektedir: Theravada (Hinayana), Mahayana, Vajrayana
Theravada (Güney Budizmi ve Hinayana olarak da bilinir), M.Ö. I’den itibaren oluşmaya başlamıştır. Sthaviravadinlerin öğretisidir. Pali kanonunu oluşturan ekoldür. Burma, Kamboçya, Sri Lanka, Laos ve Tayland’daki Budist’lerin okuludur. Budhaya tapınırlar. Boddhisattva teorisini kabul etmezler. Nihai hedef mükemmel bir aziz olmaktır. Asıl hayat, manastır hayatıdır. Laik cemaat kurtuluşa eremez. Topluma karşı herhangi bir sorumluluk taşımazlar. Bireysel kurtuluşu esas alırlar. Mahayanacılar “küçük araba” anlamında Hinayana adını verirler.
Mahayana, (Kuzey Budizmi olarak da bilinir, büyük araba anlamına gelir) M. Ö. I yüzyılda ortaya çıktı. Tibet, Moğolistan, Çin, Kore, Vietnam ve Japonya’da yaygın Budizm’dir. Boddhisattva ideali benimsenir. Her bir şahsın Budha olma ideali söz konusudur. Budha’ya aşkın bir statü tanınır. Budha’nın üç farklı bedene sahip olduğu (trikaya)na inanılır. Merhamet ve hikmet, ibadet, laik kişilerin önemli oluşu, felsefedeki yeni düşünceler, Nirvana, samsara ve yeni sutralar temel özellikleridir.
Vajrayana, M. S. 7 yüzyılda ortaya çıkmıştır. Mahayana içinde gelişmiştir. Mahayana ve Hinduizmin birbirini etkilemesinin bir sonucu ortaya çıktı. Budhalığa ulaşma hedefi vardır. Tantrik uygulamalar buna ulaşmanın daha kısa ve çabuk yolunu gösterir.
DİĞER DİNLERE BAKIŞ
Kurtuluş sekiz katlı yolu Yani Budist anlayışı benimsemekle mümkündür. Bu durum cemaat içindekilerin de eşit şartlarda kurtuluşa ereceği anlamına gelmez.
SİHİZM
15 yüzyıl’da Pencap bölgesinde ortaya çıkmıştır. Sih kelimesi, talebe, öğrenci anlamına gelen Sans
çe “şisya” kökünden gelir.
TARİHSEL SÜREÇ
Kurucusu Guru Nanak’tır. Nanak, Devlet Han’ın yanında çalışan biridir. Tanrı (Nam)nın inayetine mazhar olmuş ve insanları inancına davet etmeye başlamıştır. Çeşitli yerlere bu amaçla seyahatler yapmıştır. Hatta Bağdat ve Mekke’ye gittiği rivayet edilir. 1539’da ölür. Kendi yerine “benim kolum” anlamında Angad olarak Lehra’yı seçti. Cemaati Guru Nanak’tan başlayarak 1708 yılına kadar yöneten on guru kabul edilir.
Bütün gurular kşatriya kastına mensup tüccar bir alt gruba mensupturlar. Dördüncü gurudan sonra guruluk Nanak’ın soyundan gelenler şekline büründü. Sih topluluğunun gelişmesinde ikinci guru Angad önemli işler yapmıştır. O Nanak’ın ilahilerini derledi. Sih hayat tarzı, ibadetlerde kullanılacak malzemeleri oluşturdu. Guru Amar Das, Beas nehri üzerinde Goindwal kasabasını kurdu. Kast ayrımını lağvetmek için ortak mutfaklar uygulamasını başlattı. Guru Ram Das, Amritsar şehrinin inşasına başladı. Guru Arjun, Amritsar etrafında kasabalar kurdu. Böylece siyasi ve askeri taban oluşturdu. Amritsarda mabet inşasını başlattı. Adi Granth’ı derledi. İlk Sih şehididir. Guru Hargobind, Sihler için askeri bir program geliştirdi. İlahiler yazmadı. Bu nedenle Adi Granth manevi rehber konumuna geldi. 10. Guru Gobind Singh iki açıdan önemlidir: Sihlerin silahlı gücü Khalsa (saf temiz)yı kurdu. Kılıç vaftizini uyguladı ve kendilerine özgü beş kutsal simgeden oluşan bir giyim tarzını geliştirdi. Kendisinden sonra Adi Granth’ı guru tayin etti. Adi Granth’ın ismi Guru Granth Sahib olarak anıldı.
KURUCUSU
Kurucusu Guru Nanak’tır. Müslüman ve Hindu hocalardan iyi bir eğitim almıştır. 30 yaşlarında Tanrının çağrısına muhatap oldu. Bein nehrinde yıkanırken yaşadığı bu tecrübeden sonra kendini tanrının yolunu tebliğe verdi. Seyahatler yaptı. Bir ibadet merkezi kurdu. Ekim 1539’da öldü.
KUTSAL METİNLERİ
Guru Granth Sahib, Guru Arjan tarafından (Adi Granth) 1604’de derlendi. Guru Gobind’in kendisinden sonra kutsal kitap Adi Granth’i guru ilan ettikten sonra bu adı aldı. İlahiler içerir. Gurular yanında Sih olmayan ortaçağ Hindu azizlerinin Müslüman sufilerin de ilahilerine yer verilir. Bunun sebebi, hakikatin herhangi bir dinin tekelinde olmadığını göstermektir. İçinde farklı dillerin de yer alması aynı amaçladır. Vahiy olarak kabul edilir. Hiçbir ibadet onsuz olmaz. Hatmi vardır. Tanrının birliğine vurgu yapılır.
Tek tanrıya ibadet, aile hayatı, beşerin eşitliği vurgulanır. Putlara tapınma, dünyayı terk, kehanet ve mucizeler reddedilir. Bira, şarap ve uyuşturucu kullanımı reddedilir. Karma, ruh göçü ve tanrının inayetine inanılır.
İNANÇ ESASLARI
Monoteisttirler. Tanrı Nam diye isimlendirilir. O, doğrulmamış, yaratıcıdır, yok edicidir. Tanrının enkarnasyonu yoktur. Dolayısıyla Hindu tanrıları olan Krişna ve Şiva varlıklar olarak kabul edilir. Tanrıyı betimlemek için binlerce isim kullanılır. Ancak bu onun tanımlanabilir olduğu anlamına gelmez. Sih guruları, Müslüman, Hindu ve yoga uygulayıcılarının kullandığı Tanrı isimlerinin bir çoğunu kullanır.
Karma inancını esas alırlar. İnsanların iyi işlerinin onların manevi gelişimine yardımcı olacağını kabul ederler.
Ölüm bir son değildir. Tanrı ile birleşmedeki bir safhadır. Karmaya göre insan yargılanır gelecek hayatı ona uygun olarak belirlenir. Geçici cennet ve cehennem bölgeleri yoktur.
Kurtuluş tanrı gibi olmakla olur. Tanrı ile uyumlu bir hayat kurtuluştur. Tanrıyı tam olarak idrak eden Jivan Mukti olarak isimlendirilir. Kadın erkek sosyal statü ayrımı yapmazlar. Dünyayı terk bir kural değildir.
Guru sıfatı on guru için kullanılır. Hindu ve Sih guruları arasında fark vardır. Sih gurusu tanrı bilgisinin vahyedicileridir. Hindu gurusu ise, mevcut kutsal metin temelinde tanrı bilgisini aktarır.
İBADETLER
İbadetin merkezinde Guru Granth Sahib vardır. Kutsal gün anlayışı yoktur. Mabetlerdeki ibadette bir sıra vardır. Haftalık ibadet yoktur. Ana mabet Amritsar’daki Altın Tapınaktır.
Khalsa’ya giriş dini bir tören şeklindedir. Savaşçı Azizlerin beş sembolü: Kesh (uzatılmış saçlar ki azizliğin doğal görünüşünü simgeler), Kanga (küçük tarak ki düzeni simgeler), Kacca (dizlere kadar beyaz don ki iffeti simgeler), Kara (çelik bilezik ki itidali simgeler) ve Kirpan (kılıç/hançer)
Hac, oruç, kurban yoktur. Altın Tapınağı ziyaret önemlidir.
Ölüler yıkanır. İnancının sembolleri giydirilir. Yakılır.
SİH MEZHEPLERİ
Modern dönemlere kadar iki önemli sih gurubu vardı. Kesadhariler (khalsaya giren ve beş ayırt edici sembolü taşıyanlardır.)ve Sahajdhariler (Khalsaya girmemiş, Sihleri içerir).
DİĞER DİNLERE BAKIŞ
Müslüman sufi Kebir geleneğinden gelen bir kökene sahip olan Sihizm, tek bir hakikat olmakla beraber insanın ona farklı yollarla ulaşabileceğini, dolayısıyla da Sih olmayanların da kurtuluşa ulaşacağını kabul ederler. Kutsal kitapları Guru Granth Sahib’de Guru Nanak dışındaki kişilerin metinlerinin bulunması da bunun bir işareti olarak kabul edilir.