Tefsir Tarihi ve Usulü Tüm Özetler/MEDİNEWEB
1.ÜNİTE ÖZET
İslâm Dini’nin en önemli kavramlarından olan vahyi tanımlayabilmek
Sözlükte, gizli ve süratli bir şekilde bildirmek, bir şeyi başkasına intikal
ettirmek, elçi göndermek gibi manalara gelen vahiy terim olarak, Yüce
Allah’ın insanlara ulaştırmak istediği mesajlarını peygamberlerine,
alışılmışın dışında gizli bir yolla süratli bir şekilde bildirmesidir. İnsanların keyfiyetini bilemediği vahiy olayı, Allah ile Resûlü arasında, çok kısa bir
sürede hızlıca gerçekleşen bir iletişim hâdisesidir.
Vahiy Resûlullah’a ilk önce, Hirâ dağında Alak sûresinin ilk beş âyetinin
inmesiyle başlamış, sonra bir müddet kesilmiştir (fetret devri). Daha sonra
Müddessir sûresinin baş tarafının inmesiyle vahyin gelişi devam etmiştir.
Metlüv ve gayr-i metlüv kısımlarına ayrılan vahiy, Resûlullah’a çeşitli
şekillerde gelmiştir.
Müşrikler ve özellikle de oryantalistler tarafından vahiy hakkında öne
sürülen asılsız iddiaların yanlış olduklarını kanıtlayabilmek
Resûlullah’a vahiy geldiği esnada onda bir takım sıra dışı haller meydana
gelmiştir. Bu nedenle müşrikler ona kâhin, şâir ve deli gibi menfî sıfatlar
isnat etmişlerdir. Bunun üzerine, onda bu tür olumsuz sıfatların olmadığına
dair âyetler inmiştir. Tıpkı müşrikler gibi müsteşrikler de vahiy esnasında
görülen bu olağan dışı hallerin, sara hastalığının belirtileri olduğunu iddia
etmişlerdir. Ancak bu iddianın da asılsız olduğu müspet ilimlerle ortaya
çıkmıştır.
Vahiy hâdisesi, ilham, keşf, mükâşefe, basîret, ferâset, ilm-i ledün, marifet,
tecellî ve sezgi gibi olaylardan tamamen farklıdır. Vahiy olgusu, sadece
peygamberlere mahsustur.
Kur’ân’ın, vahyedildiği gibi korunduğunun ispatını yapabilmek
Önce Levh-i Mahfûz’a, sonra toplu halde Beytu’l-İzze’ye, oradan da
Resûlullah’a, çeşitli hikmetlere binên yaklaşık 23 yılda peyderpey inen
Kur’ân’ın âyet ve sûreleri, başta kendisi olmak üzere ashâb tarafından hem
ezberlenerek ve hem de çeşitli yazı malzemelerine yazılarak titizlikle
korunmuştur. Böylece Kur’ân’ın, indiği gibi bize kadar ulaşması
sağlanmıştır.
Kur’ân’ın, nuzûlünden Hz. Osman döneminde çoğaltılmasına
kadar geçen sürecini özetleyebilmek
Satırlarda ve sadırlarda büyük bir hassasiyet ve itina ile muhafaza edilen
Kur’ân’a karşı bu ilgi, Resûlullah’ın vefatından sonra da devam etmiştir. İlk
halife Hz. Ebû Bekir döneminde Kur’ân, en küçük bir parçasının dahi
kaybolmaması için bir cilt halinde toplanmıştır.
Hz. Osman döneminde, Kur’ân’ın kırâatı konusunda meydana gelen bir
takım ihtilaflar neticesinde Kur’ân, Hz. Ebû Bekir döneminde toplanan
Mushaf esas alınıp çoğaltılarak belli başlı şehirlere gönderilmiştir. Böylece
Kur’ân’ın kırâatı üzerinde birliktelik sağlanmıştır.
İnsanların Kur’ân’ı doğru okuyabilmeleri için yapılan çalışmaları
açıklayabilmek
Sonra Kur’ân’ın doğru olarak okunmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır.
Ona, önce hareke görevi yapacak, sonra, şekilleri birbirine benzeyen harfleri
birbirlerinden ayırmak için noktalar konmuştur. Üstelik, iltibası önlemek için,
hareke yerine konan noktalarla şekilleri birbirine benzeyen harfleri
birbirinden ayırmak için konan noktalar, farklı renklerde mürekkeple
konmuştur. Daha sonra ise bu günkü harekeler konarak bu konuya son şekil
verilmiştir. Bu şekilde onun yanlış okunmasının da önüne geçilmiştir.