Davet ve davetçi olmak
Müminim diyen her kul davetçi olmak zorundadır. Kulluğun vecibesi bildiğini en güzel lisanla aktarmaktır. Şayet bildiğinizi ortam ve zemin gözeterek, doğru zamanda doğru anlatımla yaparsanız; muhatabınıza en güzel şekilde yaklaşmış olursunuz. Tebliğ ve davet arasında ki en belirgin fark ilan edildikten sonra Nereye? Kime? sorusuna cevap verebilmektir. Tebliği kendi içinde ayırabiliriz.
1- Ferdi Tebliğ
Ferdi Tebliğ: Meşru olan her zemini iyi değerlendirip birebir markajla kişiye en güzel şekilde anlatma usuludur. Toplu taşıma araçlarında, evde, yolda, komşuda, arkadaş ortamlarında nerede olursanız olun. Gözünüze kestirdiğiniz birine mutlaka bir bahaneyle iletişim kurarak hakkı anlatın. Asla muhatabınızı hedef tahtasına oturtmayın. Onu yargılamayın. Son yıllarda Müslümanların en büyük zaafiyeti tebliğde zihinsel yorgunluktur. Kişi heyecanını yetirince etrafındaki olumsuzluklara dahi duyarsız kalabiliyor. Bizlerin zihinsel hicrete ihtiyacı var. Şuayb(a.s) gibi dosdoğru namazı, Nuh(a.s) gibi uzun soluklu tebliği, Hz. MUHAMMED(a.s) gibi fetih nişanelerini tarihe hapsetmemeliyiz. O nişaneleri kaybettiğimiz müddetçe sendelemeye mahkumuz.
Dernek,vakıf vb. çalışma içerisinde hangi kademede yer alırsak alalım bu bizi sınıfsal farkındalığa asla götürmemeli. Başkandan tutunda komisyon sorumluları dahi sokak ve evlerini şeytanın pisliklerinden arındırmakla yükümlüdür. Kurumdaki görevleri o şahsı eziyorsa; o kurumun zaafiyetidir. İş tutuş biçimdeki noksanlıklardandır. Çevremizde ki her insan ahirette potansiyel bir davacıdır. ''YA Rabbi! komşu olduğumuz halde bize anlatmadı. Bizler sadece sokaktan geçerken ona imrendik.'' sualine muhatap olabiliriz. Gelin hep birlikte yeniden bilgi azığımızı kuşanarak, tebliğ gömleğimizi üzerimize giyinelim.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır." ( Âl-i İmran:104)
(İbrahim Gadban)
Devam edecek inşallah