Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Ekim 2018, 19:59   Mesaj No:3

nurşen35

Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:5119
Takdir Et:
Standart

II.Kur’ân vahyi
Neden vahiy?:
Yaratıcılarını (Allah’ı) insanlara bildirip onları küfürden ve şirkten kurtarmak için.
İnsanların “Haberimiz yoktu” şeklinde mazeretleri kalmasın diye.
İnsanların kendi aralarında daha adil hükmetmeleri için.
Kur’ân Yüce Allah tarafından aracı bir melek vasıtasıyla Hz. Peygamber’e gönderilen ilâhî bir kitap olduğu ve Peygamber’in de 23 senelik bir süre içerisinde kendisine vahyedilen Kur’ân öğretilerini Allah’tan gelen şekliyle insanlara ulaştırmaktır.


B.Kur’ân lafzının lügat ve terim anlamı
1.Lügat anlamı
Önce Kur’ân lafzının hangi kökten türediğini bilmek gerek.

Eş-Şâfii {ö.204-819} ve ona tâbi olanlara göre Kur’ân lafzı ne “kırâat” mastarından ne de başka herhangi bir kökten türemiştir. Eğer bu kelime kırâat masdarından türemiş olsaydı o takdirde her okunan şeye Kur’ân denilmesi gerekirdi. Halbuki Kur’ân, Tevrât ve İncil gibi Allah’ın kelamına verilen özel bir isimdir.


Kur’ân lafzının bir kökten türediğini savunanlar da kendi aralarında ittifak etmiş değillerdir. Bazıları bu kelimenin hemzesiz bazıları da hemzeli olduğunu kabul etmektedirler. Hemzesiz olduğunu ileri sürenlere göre Kur’ân lafzı قرينةkelimesinin çoğulu olan قراٲنdan türemiştir. Karîne “delil” ve “burhân” gibi manalar ifade etmektedir. Kur’ân âyetleri muhtevâ, nazm, vezn, fâsıla ve âhenk yönünden birbirine benzemekte ve birbirine delil olmaktadır. Ancak قراٲنkelimesindeki hemze, kelimenin aslından olmayıp قرينةkökünde bulunan “ي”nın yerine gelmiştir,”ن” harfi ise kelimenin aslındandır. Bu görüş Ebu Zekeriya Yahya b. Ziyad el-ferra [öl 207-822] ‘ya isnâ edilmektedir.


Kur’ân’ın hemzesiz bir kökten türediğini ileri süren Ebu’l-hasan el-Eşarî [öl 324-936]’ye göre de Kur’ân lafzı,bir şeyi diğerine yaklaştırmak ve bitiştirmek manasına gelen قرنfiilinden türemiştir. Çünkü Kur’ân’da yer alan sûre ve âyetler birbirine bitişiktir. Bu yüzdendir ki, ona Kur’ân ismi verilmiştir. Hac ile umreyi bitiştirmeğe de bu mana da “kırân”denilmektedir.


Kur’ân lafzının hemzeli bir kökten türediğini savunanlara göre toplamak manasına gelen القرءmastardan türemiş “ڧعلان”vezninden bir sıfattır. Bu görüşü ileri sürenler Katâde [öl 118-736], Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellam[öl 224-839] ve ez-Zeccâc [öl 311-923]’dır.


Ebu’l-Hasen Ali b. Hâzım el-Lihyânî {öl.215-830}Kur’ân lafzı “okudu” manasını ifade eden قرٲfiilinden türemiş “ڧعلان” vezninde bir masdardır; ama ism-i mef’ûl manasında kullanılmaktadır.
En çok taraftar toplayan görüştür
Bir başka görüş: Kur’ân lafzı, “dışarı çıkarıp attı” anlamına gelen قرٲfiilinden gelmektedir. Kur’ân okuyan kimsede kırâat esnasında kelime ve harfleri ağzından dışarı çıkardığı için, onun yaptığı işe de kırâat denilmektedir.
2.Terim anlamı
Hz. Peygamber {sav}’e vahiy yoluyla indirilip Mushaflara yazılan, tevâtüren nakledilen ve okunmasıyla ibadet edilen mûciz bir kelamdır.

“Hz. Peygamber [sav]’e indirildiği”: diğer semâvî kitapları ve Resûlullah’ın hadislerini dışarıda bırakmakta
“vahiy yoluyla gelmiş olması”:onun ilâhî kaynaklı olduğunu beyân etmektedir.
“mushaflara yazılan”: Kur’ân’dan olmayan hiçbir kelâm ve kelimenin Kur’ân’a girmemesi.
“tevâtüren nakli”:hem lafız hem de mana itibariyle mütevâtir derecesine ulaşmayan kırâatların Kur’ân’dan sayılmayacağı
“okunmasıyla ibâdet edilen”:meâli, tefsiri veya mütevâtir olarak nakledilen kudsî hadîslerle ibâdet edilmez. Manaları Hz. Peygamber’den olduğu için Kur’ân değildir.


B.Kur’ân’ın nüzûlü
Vahiy: yeni gelişmelere paralel olarak fert ve topluma yol göstermeyi hedeflemektedir. Amacı: insanları Allah’ın irâdesi doğrultusunda ıslah etmektedir.
Bunun için toptan değil tedrici bir tarzda inzâl edilmiştir.
1.Kur’ân’ın Cebrâil’e intikali
Vahyin aracı melek Cebrâil’e intikali konusunda 3 ayrı görüş:

Cebrâil vahyi Levh-i mahfuz’dan almıştır
Bazı görevli melekler tarafından yirmi gecede Cebrâil’e intikal ettirilmiştir
Kur’ân’I Cebrâil bizzat Allah’tan semâen yani dinleyerek almıştır.
2.Kur’ân’ın Hz. Peygamber’e inzâli
Kadir gecesinde indirilmeye başlandığı haber verilen Kur’ân vahyinin inzâli konusunda 3 ayrı görüş:

Kur’ân vahyi önce Levh-i mahfuz’dan bir bütün olarak “Beytü’l-izzet”’e yani dünya semâsına, oradan da çeşitli zaman aralıklarıyla 23 yılda Hz. Peygamber’e nâzil olmuştur.


Kur’ân bütün olarak değil, ama yüce Allah’ın periyodik olarak yani bir sene içerisinde inişini takdir etmiş olduğu miktarlar şeklinde 23 Kadir gecesinde dünya semâsına indirilmiş oradan da tedrîcî bir tarzda Hz. Peygamber’e inzâl edilmiştir.


Kur’ân, Kadir gecesinde başlayarak 23 seneye yakın bir süre içerisinde meydana gelen hâdiselere göre değişik zamanlarda doğrudan Hz. Muhammed’e indirilmiştir.


Ez-Zerkeşî en isabetli görüşün ilk görüş olduğunu beyân ediyor.

Kur’ân 23 senelik bir süre içerisinde meydana gelen hâdiselere ışık tutmak için tamamen ilâhî bir program dahilinde peyderpey indirilmiş mûcize bir kitaptır.

Kur’ân hem anlam hem de lafız olarak Allah’tan gelmiştir.

a.Kur’ân vahyinin başlangıcı
İlk defa Ramazan ayında ve Kadir gecesinde inmeye başladığı şeklidir.

Hz. Âişe {ra} rivayeti. O şöyle demektedir. “Allah’ın elçisine ilk defa vahiy, sâdık rüya yoluyla gelmeye başlamıştır. Onun her gördüğü rüya sabah aydınlığı gibi çıkardı. Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Artık o Hira mağarasında ibadet ediyor, yalnız azık almak için evine geliyor ve tekrar aynı mağaraya dönüyordu. Allah Resûlü {sav}’nün mağarada bulunduğu bir esnada ona vahiy meleği gelip “oku” dedi o da “ben okuma bilme” cevabını verdi. Resûlullah buyurdu ki. “o zaman melek beni tuttu, tâkatım kesilinceye kadar sıktı, sonra bırakıp tekrar “oku” dedi. Ben de: “okuma bilmem” dedim. İkinci kez beni tuttu, tâkatım kesilinceye kadar sıktı ve bıraktı, yine bana “oku” dedi. Bende “okuma bilmem” dedim, yine beni tuttu 3cü defa sıktı ve bıraktı sonra bana “Yaratan Rabbin adıyla oku,O insanı aşılanmış bir yumurtadan yarattı. O keremi sonsuz Rabbin adıyla oku. O kalemle öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti dedi”. Böylece Allah’ın Resûlü {sav} kendisine vahyedilen bu âyetlerin dehşetinden titreye titreye hanımı Hz. Hatice’nin yanına geldi ve “beni örtün” dedi. Korkusu geçince Hz. Hatice’ye anlattı başından geçen olayları ve “başıma bir şey gelmesinden korkuyorum dedi”Hz. Hatice korkma Allah seni asla utandırmaz….” Dedi.

sayfa: 74

b.Kur’ân vahyinde tedricilik
Kur’ân’ın tedrîcen indirilmesinde bir takım hikmetler söz konusudur:

Kur’ân’ın tedrîcen indirilişinde esas olan, vahyin yeni gelişmelere paralel olarak indirilmesidir. → meydana gelen problemlerin çözümü
Tedrîce konu olan Kur’ân vahyi ne nüzûl çağının muasırı olan toplumun örf, âdet, yaşayış, zihnî alışkanlık ve idrâk biçimlerinin; ne de onu tebliğ eden zâtın hayatının bir yansıması ve onlar tarafından yönlendirilmiş güdümlü bir vahiy muhtevasıdır. Kur’ân vahyi Allah’ın ezelî kelâmıdır, o olaylar olsada olmasada aynı konulu vahiy gelecektir.

Diğer özellik: Hükümlerde önem sırasının gözetilmiş olması, bu asıl hükümlerin önce tamamlayıcı ya da tâli derecedeki hükümlerin genellikle sonra indirilmesi şeklinde ifade edilebilir.
Kolaylık ve zorluk açısından da vahyin muhtevasında yer alan hükümlerde bir tedricilik söz konusudur. Göze çarpan husus: mükellefiyetlerde genel olarak kolaydan zora doğru bir seyrin izlenmiş olmasıdır.
Kur’ân’ın çeşitli zaman aralıklarıyla nâzil olması→İslâm hukukçuları açısından da büyük önem taşımaktadır. Her vahiy kendisine ihtiyaç duyulduğunda bir sebep veya olay üzerine o sorunu çözmek için geliyordu. Böylece hukukçulara sebeplerle olaylar arasında münasebet kurarak nasların manalarını anlama, yorumlama ve hüküm çıkarmada kolaylık sağlanmış oluyor.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla