Konu Başlıkları: Takva Yolu
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Ekim 2018, 00:14   Mesaj No:1

Nebevi Sevda

Medineweb Emekdarı
Nebevi Sevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Nebevi Sevda isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 59388
Üyelik T.: 05 Nisan 2018
Arkadaşları:3
Cinsiyet:
Memleket:Istanbul
Yaş:52
Mesaj: 1.564
Konular: 382
Beğenildi:1878
Beğendi:1075
Takdirleri:14363
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Takva Yolu

Takva Yolu

TAKVÂ NEDİR?
Takvâ, kalbi mâsivâdan, yâni Allâh’tan uzaklaştıran her şeyden korumak sûretiyle cemâlî tecellîlerin mâkesi hâline gelmektir. Takvâ, mü’minin, Allâh’ın hıfz u emânına sığınarak, âhirette kendisine zarar ve elem verecek şeylerden titizlikle korunması ve günahlardan sakınarak sâlih amellere sarılmasıdır.

ÜSTÜNLÜK TAKVÂDADIR

Fahr-i Kâinât Efendimiz, takvânın Hak katındaki yegâne kıymet ve makbûliyet miyârı olduğunu Ebû Zer -radıyallâhu anh-’a hitâben şöyle ifâde buyurmuştur:

“Bak! Sen ne kırmızıdan ne de siyahtan üstün değilsin. Onlara karşı ancak takvâ ile üstün olabilirsin.” (Ahmed, V, 158)

Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Sizin en müttakî olanınız benim.” (Buhârî, Îmân, 13; Müslim, Sıyâm, 74) buyurmuş ve hayâtının her safhasında takvâ ölçüleriyle hareket etmiştir. İşte bu sebeple müttakî bir mü’min olabilmek için, Allâh Rasûlü’nün sünnet-i seniyyesine riâyet şarttır.

Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-, takvâyı ne güzel târif eder:

ALLAH’A KARŞI NASIL TAKVÂ SAHİBİ OLUNUR?

Bir kimse Îsâ -aleyhisselâm-’a gelerek:

“–Ey hayır ve iyiliklerin muallimi! Bir kul, Allâh Teâlâ’ya karşı nasıl takvâ sahibi olur?” diye sordu.

Îsâ -aleyhisselâm-:

“–Bu kolay bir iştir: Allâh Teâlâ’yı cân u gönülden hakkıyla seversin, O’nun rızâsı için gücün yettiğince sâlih amellerde bulunursun, bütün Âdemoğullarına da, kendine acır gibi şefkat ve merhamet gösterirsin!” cevâbını verdi. Sonra da şöyle buyurdu:

“–Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma! O zaman Allâh’a karşı hakkıyla takvâ sâhibi olursun!” (Ahmed, ez-Zühd, s. 59)

TAKVÂ NEDİR?

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da, bir gün Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh-’a takvânın ne olduğunu sorar. Übey -radıyallâhu anh- da ona:

“–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” der. Hazret-i Ömer:

“–Evet, yürüdüm.” karşılığını verince bu sefer:

“–Peki, ne yaptın?” diye sorar.

Hazret-i Ömer:

“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevâbını verir. Bunun üzerine Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh-:

“–İşte takvâ budur.” der.( İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Beyrut 1988, I, 42)

Takvânın başı, küfür ve şirkten, ateşe düşmekten kaçar gibi kaçmaktır. Bunun tezâhürü de farzları hakkıyla edâ etmek ve bütün günahlardan sakınmaktır.

TAKVÂ’NIN ZİRVE HÂLİ

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Her nerede olursan ol Allâh’tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap ki, bu onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâk ile muâmele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987)

Takvânın zirve hâli; kulun, kalbini Allâh’tan gâfil kılacak her şeyden uzaklaşarak bütün varlığıyla Allâh Teâlâ’ya yönelmesidir ki, bu mertebenin nihâyeti yoktur. İşte bu son merhale:

“Ey îmân edenler! Allâh’tan, nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102) âyetinde emredilen hakîkî takvâdır.

Takvâda kemâle erebilmek için şüpheli şeylerden de şiddetle kaçınmak gerekmektedir. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle mahzûru olmayan bâzı şeyleri de terk etmedikçe gerçek müttakîlerin derecesine ulaşamaz.” buyurur. (Tirmizî, Kıyâme, 19/2451; İbn-i Mâce, Zühd, 24)

TAKVÂ MAKAMINA NASIL ULAŞABİLİRİZ?

Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anh- da şu îkazda bulunur:

“Kişi, kalbini tırmalayan, kendisini huzursuz eden şeyleri terk etmedikçe takvâ makâmına ulaşamaz.” (Buhârî, Îmân, 1)

Kul, takvâ sâhibi olabilmek için nefsini dâimâ hesâba çekmelidir. Zîrâ, kalbin en büyük düşmanı olan nefs-i emmârenin şiddetli arzularına direnebilmek ve âfetlerinden korunabilmek, ancak takvâ duygusunun kuvvetlenmesiyle mümkündür.

Yûsuf -aleyhisselâm-, önüne serilen onca dehşetli câzibelerin aldatmalarına kanmamak için “maâzallâh” diyerek, yegâne çârenin yüksek bir takvâ ile “Allâh’a sığınmak” olduğunu ortaya koymuştu.

Bu da ilâhî yardımın tahakkuk safhasına girmesi için, takvânın bir zarûret olduğunu göstermektedir. Fahr-i Kâinât Efendimiz de, duâlarında Cenâb-ı Hak’tan kendisine takvâ bahşetmesini şöyle niyâz ederdi:

“Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın.” (Müslim, Zikir, 73)

“Allâh’ım! Sen’den hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.” (Müslim, Zikir, 72)

HAK KATINDA İNSANLARIN EN ÜSTÜNÜ

Hak katında insanların en üstünü, en çok takvâ sâhibi olanlardır.( el-Hucurât, 13.) Allâh Teâlâ müttakî kullarını sever(Âl-i İmrân, 76.) ve dâimâ onlarla beraberdir. (en-Nahl, 128.) Müttakîlere genişliği gökler ve yer kadar olan cennetler va’detmiştir. (Âl-i İmrân, 133.) Yine Hak Teâlâ Hazretleri, takvâ sâhibi kuluna iyi ile kötüyü ayırmaya yarayan bir anlayış bahşeder ve onun günahlarını bağışlar. (el-Enfâl, 29.) Sıkıntı ânında ona bir çıkış yolu gösterir ve umulmadık yerdenrızık lutfeder. İşlerine kolaylık verir, kötülüklerini affeder ve büyük ecirler bahşeder.( et-Talâk, 2-5.)

Nitekim Ebû Zer -radıyallâhu anh-’ın rivâyetine göre Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün:

“–Ben bir âyet biliyorum. Şâyet insanları onu tutsalardı hepsine de kâfî gelirdi.” buyurmuştu.

Ashâb-ı kirâm:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, bu hangi ayettir?” dediler. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Kim Allâh’a karşı takvâ sâhibi olursa, Allâh Teâlâ ona bir çıkış yolu ihsân eder.” (et-Talâk, 2) âyetini tilâvet buyurdu. (İbn-i Mâce, Zühd, 24)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’E EN YAKIN KİMSELER KİMLERDİR?

Peygamber Efendimiz’e mânen en yakın kimseler müttâkîlerdir. Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh- der ki:

“Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- beni Yemen’e vâli olarak gönderirken, uğurlamak için Medîne’nin dışına kadar teşrîf etti. Ben binek üzerindeydim, O ise yürüyordu. Bana bâzı tavsiyelerde bulunduktan sonra:

“–Ey Muâz! Belki bu seneden sonra beni bir daha göremezsin! İhtimal ki şu mescidimle kabrime uğrarsın!” buyurdu.

Bu sözleri duyunca, dosttan yâni Allâh Rasûlü’nden ayrılmanın verdiği hüzünle ağlamaya başladım. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Ağlama ey Muâz!” buyurdu ve sonra yüzünü Medîne’ye doğru çevirerek:

“–İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allâh’a karşı takvâ sâhibi olan müttakîlerdir.” buyurdu.( Ahmed, V, 235; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, Beyrut 1988, IX, 22.) Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“Şüphesiz benim dostlarım müttakîlerdir.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Fiten, 1/4242)

Takvâda kemâle eren bir kalb, artık nazargâh-ı ilâhî olma şerefine erişir, ilâhî hikmet ve esrârın tecellî mekânı olur.

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Asr-ı Saâdet’ten Günümüze FÂZİLETLER MEDENİYETİ, Erkam Yayınları, 2011, İstanbul
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Nebevi Sevda 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Dünya Hayatı Nebevi Sevda/Kişisel Nebevi Sevda 0 36 18 Kasım 2024 22:14
1935-40 li yıllar CHP Nebevi Sevda/Kişisel Nebevi Sevda 0 22 18 Kasım 2024 19:54
Kominist olsaydı ! Nebevi Sevda/Kişisel Kara Kartal 1 52 13 Kasım 2024 22:13
Neyi nasıl anacağız? Nebevi Sevda/Kişisel Nebevi Sevda 0 52 10 Kasım 2024 22:49
Şehadetin mübarek olsun Nebevi Sevda/Kişisel Nebevi Sevda 13 320 18 Ekim 2024 01:11