İbretlik incirin hikayesi
Geçen gün yeni gelen öğrencilerin üzerine simit atan Kadıköy’deki nankör gürühu görünce bu hikayeyi paylaşmak istedim:
Bu güzel ve ibretlik incir hikâyesini, D.İ.B de görev yapan Yüksel Sezgin bey anlatıyor: “D.İ.B ve Türkiye Diyanet Vakfı 2015 yılı Ramazan Programı kapsamında Etiyopya’ya gittim. Etiyopya’da insanların cömertçe paylaştığı tek unsur yoksulluk.
Etiyopya tam bir tezatlar ülkesi; bir yanda Allah’ın insanlara bahşettiği topraklar, bir yanda aç insanlar, bir yanda lüks oteller, hemen çevresi teneke mahallesi. Varlık da yokluk da iç içe... Necaşi Hazretlerinin torunlarıyla bir arada olmak, Ramazan sevincini paylaşmak amacıyla Etiyopya’nın değişik bölgelerinde bulunduk.
Bir iftar vakti, kaldığım yerde ezanla birlikte orucumu açtım. Sofrada, Türkiye’den götürdüğüm biraz Beypazarı kurusu, birkaç hurma ve kuru incir vardı. İftardan sonra Nureddin isimli bir imam yanıma geldi. Kendisine bir adet kuru incir ikramında bulundum. Hem sohbet ediyor, hem de çaylarımızı yudumluyorduk. Nureddin elindeki incirin yarısını ısırarak;
“Bu ne kadar güzel bir meyve, nedir bu meyve?” diye sordu.
Meyvenin incir olduğunu, Allah’ın üzerine yemin ettiği “Tin” meyvesi olduğunu söyledim. Hayretle “İncir bu mu?” dedi ve Besmele çekerek “Tîn Suresini” okumaya başladı. Elinde kalan yarım inciri büyük bir hürmet ve saygıyla bir peçeteye sardı. O yarım inciri ne yapacağını sordum kendisine… “Allah’ın üzerine yemin ettiği bu inciri evime götüreceğim. Çocuklarımın ağzına birer parça koyacağım. Bir ömür damarlarımızda dolaşacak. Bu büyük bir nimet, Allah bize bu nimeti bahşetti, ne kadar şükretsek azdır.” dedi. Ben de, “Siz o yarım inciri yiyin” dedim ve yanımda bulunan bir paket inciri kendisine ikram ettim.
Büyük bir heyecanla paketi alarak; “Allah’a yemin ederim ki hayatımda aldığım en değerli ve en büyük hediye bu oldu dedi.
Sormak istediğim soru şu :
Sayısız nimetler içerisinde yaşayan bizler, neden nimetlere Etiyopyalı Nureddin Hoca gibi bakamıyoruz?
O idrakte olsaydık bir bardak suyu lüzumsuz yere akıtır mıydık?
İhtiyacımızdan fazla aldığımız ekmekleri naylon poşetlerde küflendirip, sonra da hiç vicdanımız sızlamadan çöpe atar mıydık?
HASAN SARIKAYA