Prof. Dr. Şinasi Gündüz İstanbul Üniversitesi, Dinler Tarihi Anabilim Dalı
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda 10 Mayıs'tan bu yana 39'u çocuk 139 Filistinli hayatını kaybetti, yaralı sayısı 950'ye ulaştı
Hemen her yıl mutat olduğu üzere bu Ramazan ayında da işgalci İsrail saldırganlığı yeniden ivme kazandı.
Müslümanların nesiller boyu yaşadıkları Kudüs mahallelerinden atılmaya çalışılması ve Kudüs'te Mescid-i Aksa'ya yönelik engellemelerle tacizler yeni bir zulüm dalgası başlattı.
İşgalci polis, asker ve yerleşimci güçlerinin şiddetine Filistin tarafından gelen misilleme daha önce de sayısız kez görüldüğü gibi Siyonist işgalcilerin tüm askeri imkanlarıyla Gazze'ye, Batı Şeria'ya ve Filistinlilerin yoğun yaşadıkları diğer bölgelere saldırmalarına gerekçe yapıldı.
Bu bağlamda özellikle son bir haftadır, başta Gazze olmak üzere Filistin'in işgal altındaki yerleşim birimlerinde polis, asker ve yerleşimci Siyonistler marifetiyle yürütülen saldırılarda anne karnındaki bebekler de dahil çocuklar, kadınlar ve diğer birçok masum katledildi.
Bu arada Siyonist güçlerin saldırılarıyla çıkan yangın Müslümanların en mukaddes üçüncü mabedinin, Mescid-i Aksa'nın avlusunu alev alev sarmışken hemen aşağıda Burak duvarının önünde coşkuyla dans ederek kutlama yapan radikal Yahudilerin ruh halini yansıtan fanatizm dikkat çekiciydi.
Zulmün ve barbarlığın bu fanatiklerce nasıl içselleştirilmiş olduğunun bir ifadesiydi.
Buna, çeşitli yerleşim merkezlerinde Filistinlilere yönelik yapılan linç girişimlerini de eklemek gerekir.
Bu noktada insan şu soruyu sormadan edemiyor:
İsrail'in ne kadar seküler ya da ne kadar din devleti olduğu tartışması bir tarafa, kendisini dindar kabul eden ve Mescid-i Aksa'da çıkartılan yangın karşısında şarkılar söyleyip dans eden bu Yahudiler için, Musa'ya verilen on emir arasındaki "öldürmeyeceksin" emri bir anlam ifade ediyor mu?
Ya da "komşunu kendin gibi seveceksin" ilkesi…
Ya, tüm bu zulüm ve insanlık dışı tavırları görmezden gelenlere, meşrulaştıranlara ne demeli?
Çocuk ve kadın demeden katledilen Filistinlilerin çığlıklarına kulak tıkayanlara, Müslümanların kutsallarına yapılan tacizleri görmezden gelenlere…
Müslümanlar, Filistinliler söz konusu olduğunda insan hakları kavramının bunlar için, örneğin Siyonist güçlerin zulmüne çanak tutan sınırsız destek veren uluslararası güçler için bir anlamı/değeri var mı?
Yine Batı halkları arasında Siyonist çetelere kayıtsız şartsız arka çıkan ve kendisini kilise müdavimi dindar bir Hıristiyan olarak görenler için, kutsal metinlerindeki yukarıda zikredilen ilkeler bir anlam taşıyor mu?
Yoksa bunlar için yaşam, kendini ifade ve mülkiyet hakkı gibi temel insan hakları sadece kendisini dünyanın efendisi sayan muktedirler için mi geçerli?
Ya da kendileri dışındaki haklar ve kültürler söz konusu olduğunda esas alınması gerekli ilke, Tora'daki "Tanrınız Rabbin elinize teslim ettiği halkların tamamını yok edeceksiniz; onlara acımayacaksınız…" emri mi?
Öyle anlaşılıyor ki en azından kendisini dindar olarak değerlendiren fanatik Yahudi ortodoksisi ve bunlara sınırsız destek verenler açısından esas alınan dini referanslar, Kitabı Mukaddes'teki "kentlerin obaların ateşe verilmesi", "şehirde ne varsa hepsinin kılıçtan geçirilip yok edilmesi" gibi ifadeler…
İşgal altındaki topraklarda yapılan katliam ve buna seyirci kalanlarla destek verenlerin tutumu ister istemez bunu düşündürüyor.
__________________
~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |