İnsani İlişkiler
İlk kez tanıştığımız, ya da karşılaştığımız insanın önce kılık kıyafetine, şekline şemailine bakıyoruz, hemen onun hakkında bir hükme varıyoruz.
Oysa insanlar dış görünüşlerine göre, kıyafetlerine göre değerlendirilmemeli, inancımız ve insanî ahlağımız bunu söylemekte.
Sonra nereli olduğuna bakıyoruz. Yöresine, bölgesine göre onu da bir çırpıda hükme bağlıyoruz: Doğuluysa muhtemelen şöyledir, Batılıysa, Karadenizliyse böyle, Trakyalı ise şöyle derken kısımlara ayırıveriyoruz zihnimizde…
Sanki doğduğu yeri seçmek kişinin kendi elindeymiş gibi! Eğer ki insan, doğacağı ve yaşayacağı yeri kendi hür iradesiyle seçseydi o zaman belki bu değerlendirmeler yapılabilirdi.
Hiç tanımadığımız, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız kişileri görüntülerine göre; zeki ya da akılsız, çalışkan ya da tembel diye vasıflara ayırmayı da ihmal etmiyoruz.
Oysa insan o kadar değerli ki; Allah’u Teâlâ onun hakkında gıyabında bile konuşmayı (gıybeti) yasaklıyor. Gıybeti ölü eti yemekle eşdeğer gösteriyor.
Bizler ki; iflah olmaz önyargılı, acele karar veren zatlarız.
İnsanların kendi iradeleri dışında olanlardan dolayı kınanamayacaklarını, eleştirilemeyeceklerini, hakarete maruz bırakılamayacaklarını bilmiyor muyuz, yoksa umursamıyor muyuz?
Kişileri fiziki şekillerine göre değerlendirmenin, onun (kişinin) Yaratıcısına hakaret olduğunu algılayamıyor muyuz?
Güzel çirkin diye kişileri tanımlarken bile bunu yapıyoruz. Neye göre güzel, neye göre çirkin! Oysa hiçbir şey göründüğü gibi değildir! Bizim beğenmediğimiz kıyafetlerin içinde , çirkin görüntünün altında ne cevherler yatıyordur kim bilir!.. Belki de cevher olduklarından, hak etmeyenler onları tanımasın diye bir takım perdelerle kamufle ediliyorlardır!
İnsan ne ile değer kazanır? Salih niyet ve amelle. Peki, niyetleri sadece kim bilebilir? Allah! O zaman bize susmaktan başka ne düşer!!!