Allah bu zulme neden müdahale etmedi?
Sednaya Hapishanesi… Adını duyduğumda tüylerim ürperdi. “Avcıların evi” diyorlar. İnsanlık tarihinin en karanlık köşelerinden biri… İnsanların işkenceyle delirdiği, asitlerle eritildiği, çocukların babalarını bilmediği, kadınların onurlarının çiğnendiği bir yer. Düşündükçe içim daraldı. “Allah neden bu zulme müdahale etmedi?” diye söylenen insanlara denk geldim.
Allah insanlara doğruyu ve yanlışı seçme özgürlüğü vermiştir. Bu özgürlük, insana sunulmuş büyük bir nimet olduğu kadar ağır bir sorumluluktur. Sednaya’daki vahşet, bu özgürlüğün kötülüğe teslim edilmesinin sonucudur. Eğer Allah her kötülüğe anında müdahale etseydi, bu sınavın anlamı kalmazdı. Ama bu, zalimlerin cezasız kalacağı anlamına gelmez. Allah, zulmü görmezden gelmez; yalnızca adaletini bazen erteleyerek daha büyük bir hikmetle ortaya çıkarır. Tıpkı Musa ile Hızır kıssasında olduğu gibi, bazı olayların hikmetini anlamak için zaman gerekir.
Acılar, çoğu zaman insanların anlamakta zorlandığı bir hikmet içerir. Bazen insanları Allah’a yaklaştırır, bazen bir toplumun uyanmasına sebep olur, bazen de tarihte bir ders olarak kalır. Zulmün varlığı, iyiliğin kıymetini anlamamız için bir aynadır. Ancak bu, zulmün haklı olduğu anlamına gelmez.
Ama her şeyi Allah’a bırakıp beklemek, bizi sorumluluktan kurtarmaz. Allah, kullarını yalnızca ibadetle değil, zulme karşı mücadeleyle de yükümlü kılmıştır. Sessiz kalmak, zalimin safında yer almaktır. Sednaya gibi yerler, yalnızca zalimlerin değil, susan vicdanların da suçudur. Peygamberimiz (s.a.v) “Bir kötülüğü görürseniz, elinizle düzeltin; buna gücünüz yetmezse dilinizle engelleyin; bu da olmazsa kalbinizle buğz edin,” diyerek sorumluluğumuzu açıkça ifade etmiştir. Mazlumun acısını içinde hissetmek, zulme karşı durmak, bizim ahlaki ve insani görevimizdir.
Sonunda Allah’ın adaleti mutlaka tecelli edecek. Ama bu dünyada da adaletin bir parçası olmak bizim elimizde. Sadece karanlığa haykırmak yetmez; bir ışık yakmak zorundayız.
Said Özdemir