Durumu: Medine No : 43 Üyelik T.:
03 Temmuz 2007 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:38 Mesaj:
316 Konular:
35 Beğenildi:16 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
| Cvp: Düşündüren fıkralar...
çok güzeller..kendi adıma çok şey öğrendim..mizah ama düşündürücü gerçekten..sağol abla.
bende ekliyeyim bi iki tane;
Küçük oğlu annesine geldi ve ona kağıdı uzattı. Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı;
Çimleri biçtiğim için 5 dolar
Odamı temizlediğim için 1 dolar
Alışverişe gittiğim için 50 sent
Küçük kardeşime baktığım için 25 sent
Çöpü attığım için 1 dolar
İyi bir karne getirdiğim için 5 dolar
Bahçeyi temizlediğim için 2 dolar
---------------------------
Toplam borç 14 dolar, 75 sent
Anne, umutla kendisine bakan oğlunun elinden kağıdı aldı ve kağıdın arka yüzüne şunları yazdı;
Seni 9 ay karnımda taşıdım BEDAVA
Hasta olduğunda başında bekledim, elimden geleni yaptım, senin için dua ettim BEDAVA
Yıllarca değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm BEDAVA
Senin için geceler kaygı duyup, uykusuz kaldım BEDAVA
Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım giysilerini yıkadım, ütüledim BEDAVA YAVRUM
Ve bunların hepsini topladığın zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün, bedavadır çünkü...
Oğul annenin yazdıklarını okuyunca gözleri doldu.
Annesine baktı, "Anneciğim seni seviyorum" dedi ve kalemi alarak bu kağıda
"HEPSİ ÖDENMİŞTİR" yazdı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx xxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Bir gün abid bir genç ile Basra çarşılarında beraber gezerken aniden bir tabibe rastladık,bir kürsüye oturmuştu.Yanında erkek,kadın,çocuk,birçok kişi vardı.Her biri elinde su dolu bir kab tutuyor,hastalığına deva olacak bir ilaç soruyordu:
Yanımdaki genç ileri geçerek:
-"Ey tabib!" dedi."Yanınızda günahları yıkayıcı,kalp hastalıklarına şifa verici bir ilaç bulunur mu?
Tabib"evet!"deyince,genç:
-"Getir görelim!"dedi.
Tabib:
-"Benden on şey al;Fakirlik ağacının köklerini,tevazu ağacının kökleriyle birlikte al,içine tevbe eriği kat.Rıza havanına koy,kanaat tokmağı ile döv.Takva tenceresine koy.Üzerine haya suyunu dök.Muhabbet ateşi ile kaynat,şükür kadehine dök.Reca yelpazesi ile soğut ve hamd kaşığı ile iç...
Söylediklerimi yaparsan,dünya ve ahiretin musibet ve hastalıklarına karşı korunursun."
HASAN BASRİ(r.a)
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada
şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında
duran bir arabanın yanına sokulmuş ve
arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın
hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum.
Çok yakın olduğunu söylediler.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan
sonra: Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş.
Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu
nasıl anladığını sormuş ister istemez.
Çocuk: Ihlamur çiçeklerinin kokusunu
duymuyor musunuz? diye gülümsemiş.
Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
İyi ama, demiş adam. Bunların parktan
değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?
Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye
atılmış çocuk. Üstelik, manolya lar da katılıyor onlara.
Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış
ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan
sonra, cebinden bir kâğıt para çıkartıp teşekkür
ederken farketmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise,
konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden
anlamış, adamın kendisini farkettiğini.
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş.
Görmeyi o kadar çok özledim ki.
Sizinkiler sağlam öyle değil mi? Adam, çocuğun
tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
Artık emin değilim, demiş.
Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx xxxxxxxxxxxxxx BİR GENCİN TÖVBESİ<!--colorc--><!--/colorc-->
<!--coloro:green--><!--/coloro-->Allahü teâlâ, peygamberi Musa aleyhisselâma hitap edip
" (Ey Musa! Filân mahallede, bizim dostlarımızdan biri vefât etti. Git onun işini gör. Sen gitmezsen, bizim rahmetimiz onun işini görür) buyurdu.
Hazret-i Musa, emir olunduğu mahalleye gitti.
Oradakilere:
-Bu gece, burada, Allahü teâlânın dostlarından biri vefât etti mi? diye sorunca:
-Ey Allahın peygamberi! Allahü teâlânın dostlarından hiç kimse vefât etmedi. Ama, filân evde zamanını kötülüklerle geçiren fâsık bir genç öldü. Fıskının çokluğundan, hiç kimse onu defnetmeye yanaşmıyor, dediler.
Musa aleyhisselâm:
-Ben onu arıyorum, buyurdu. Gösterdiler.
Hazret-i Musa, o eve girdi. Rahmet meleklerini gördü.Ayakta durup, ellerinde rahmet tabakları olup, Allahü teâlânın rahmet ve lütfunu saçıyorlardı.Hazret-i Musa, yalvararak münacaat etti:
-Ey Rabbim! sen buyurdun ki, o''Benim dostumdur.'' İnsanlar ise fâsık olduğuna şahitlik ediyorlar. Hikmeti nedir?
Allahü teâlâ:
(Ey Musa! İnsanların onun için fâsık demeleri doğrudur. Ama, günahından haberleri var, tövbesinden haberleri yok. Benim bu kulum, seher vakti, toprağa yuvarlandı ve tövbe etti. Bizim huzurumuza sığındı. Ben ki, Allah'ım! Onun sözünü ve tövbesini kabul ettim. Ona rahmet ettim ki, bu dergâhın ümitsizlik kapısı olmadığı anlaşılsın!) buyurdu.<!--colorc--><!--/colorc-->
----------------------------------------xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx----------------------------- ODUNCU VE ŞEYTAN
Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah’a karşı kulluk vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı. Onlar orada dağda kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan medet umuyorlardı. Oduncu bir gün, “ Şunların taptıkları ağacı kesip, odun edeyim, pazarda satar ekmek parası kazanırım; hem de bir kavmi Allah’a isyandan kurtarmış olurum.” Diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verir.
Dağa doğru giderken karşısına acayip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini sordu.
Oduncu;
v Halkın taptığı ve Allah’a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi.
Adam , oduncuya;
v Ben Şeytan’ım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince!
Oduncu öldürmek için hücum ederek Şeytan’ı yere yatırdı ve üzerine oturup, hançeri boğazına dayadı.
Şeytan zahide;
v Ey zahid, sen beni öldüremezsin. Allah bana kıyamete kadar müsaade etmiştir. Fakat gel o ağacı kesme, seninle anlaşalım. Ben sana her gün bir altın vereyim. Sen de ağacı kesmekten vazgeç. Hem el ağaca tapıyormuş, sana ne! Sen altınını al bak keyfine! Dedi.
Adam Şeytan’ı bırakmıştı. Şeytan adama, akşam yatıp sabahleyin yastığının altına bakmasını söyledi ve anlaşarak ayrıldılar.
Adam ağacı kesmekten vazgeçip, evine dönmüştü. Akşam yatıp, sabahleyin yastığının altına baktığında altını gördü. Memnun olmuştu. İkinci gün oldu. Fakat bu sefer Şeytan altını koymamıştı. Adam kızıp baltasını aldığı gibi dağa ağacı kesmeye gitti. Fakat yolda yine Şeytan’la karşılaştı. Adam Şeytan’a kızmıştı, görünce;
v Seni sahtekar seni! Kandırdın değil mi beni? Diyerek üzerine hücum etti.
Fakat ilkinin aksine, bu sefer Şeytan adamı tuttuğu gibi altına alıverdi. Adam şaşırmıştı. Bu nasıl hâl der gibi Şeytan’ın yüzüne bakıyordu. Şeytan;
v Hayret ettin değil mi? Niçin bana yenildiğinin sebebini söyleyeyim! Dün sen Allah rızası için ağacı kesmeye gidiyordun. Seni değil ben, dünyada ki bütün şeytanlar bir araya gelsek, yine yenemezdik.. . Lakin şimdi, Allah rızası için değil de, sana altını vermediğim için kızdığından gidiyorsun. İşte o yüzden bana mağlup oldun ve senin ağacı kesmene müsaade etmeyeceğim.. |