25 Aralık 2008, 20:43
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 1825 Üyelik T.:
12 Mayıs 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
31 Konular:
15 Beğenildi:0 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Büyük bir 'Dost var Büyük bir 'Dost var O, hayatta karşılaştığı musibet ve belalara karşı öyle akıl almaz bir sabır ve metanetle karşı koyuyor ki insan hayret ediyor. Ve inanın ki bu kadar sıkıntı, bela, dert, hastalık ve üstüne üstlük etrafında her an onu öldürmek için uğraşan binlerce düşmana rağmen, o kadar rahat, o kadar kendinden emin ki. Biz, sıkıntılardan sadece biriyle karşılaşacak olsak dünyamız başımıza yıkıldı zannediyoruz. Bazen isyan dolu sözler sarf ederek belki de kaybedenlerden oluyoruz. Ama o asla öyle yapmıyor. Gelin hep birlikte o dostun başına gelen musibetlere bakalım:
Bu dostumuz hayata daha başlarken babasız başlamıştır. Bütün alemin babası vardır ama dostumuz babasını daha doğmadan kaybetmiştir. Baba ki bir çocuğun ruh dünyasında ilk günden son güne kadar tarif edilmez duygular ve izler bırakır. Siz herkesin babasıyla dolaştığı bir yerde babasızlığın ne olduğunu baba yüzü, baba sıcaklığı tatmayanlara sorun. İki-üç yaşında iken annesinin kocasız dul bir kadın olduğunu anlamıştır ki bunun acısını da içinde derinlemesine hissetmiştir. Hayatı boyunca bu hisleri ruhunda duyarak yaşayan bu dost, daha sonraki hayatının bir bölümünü dedesinin evinde geçirmiştir.
Altı yaşına kadar böyle yaşayan bu dost, tam annesinin sıcaklığını ve okşamalarını ruhunda duyacağı an onu da kaybetmiştir. Babadan sonra şimdi bir de annesiz kalan çocuk ruhu, kendisine çok iyi bakan dedesine böylece biraz daha yaklaşmıştır. Ama sanki yüce Allah onun sevdiği herkesi ondan ayırıyor gibidir. Çünkü sekiz yaşına girince bu kez çok sevdiği dedesi Allah’ın rahmetine gitmiştir. Dedesinin vefatından sonra amcasının yanında kalmaya başlayan bu dost, amcasıyla birlikte ticaret hayatına atılmıştır. (Bu ticaret vesilesiyle tanıdığı zengin bir işkadınıyla evlenmiştir. Bir müddet sonra kendisini başka bir imtihan bekliyordu; hayatta en çok sevdiği ve çevresine karşı kendisini koruyan amcası ve sevgili eşini ikisini birden bir yıl içerisinde kaybetmiştir. Sebepler açısından artık onun hiçbir koruyucusu kalmamakta ve sanki Cenab-ı Hak bu dosta; “Senin başka hâmin olmamalı. Ben sana yeterim.” demektedir.
Daha önce yetim kalan bu dostumuzun evinde şimdi sekiz-on yaşlarında kendi yetimleri vardır. Bütün bunlar olurken üstüne üstlük bir de sırf doğru ve eminliğinden, insanlara son derece iyi örnek olmasından, faiz ve haram yememesinden dolayı dışarıda dostu sürekli tehdit eden gözü dönmüş bir mafya ve çete vardır. Evde bu yetimi koruyup gözetecek hanım yok, dışarıda seni koruyan birileri yokken Cenab-ı Hak sanki imtihanın dozajını biraz daha artırmak için bu kez çocuklarının ölümlerini gösteriyor.
Bu kadar imtihana karşılık o dostumuzdaki derin itimadı, o emniyeti ondan başka hiç kimsede görmek öyle zannediyorum ki mümkün olmadı olmayacak. Bütün bu ağır imtihanlar karşısında bir kez olsun ağlayıp sızladığını gören olmadı. Hiç mi ama hiç feryad ü figanını duyan olmadı.
Hal böyle iken dostumuz hiç ummadığı yalan, iftiralarla karalanmaya çalışıldı. Mahallesinde onunla görüşen insanlar tehdit edilerek “Artık onunla görüşmeyeceksiniz. Ya O, ya canınız.” denildi. O’na karşı imansızca cephe alan mafya ve gözü dönmüş çeteler işi bir merhale daha ileriye götürerek, onu yaşadığı şehri terke zorlamışlardı.
Hangi insan durup dururken çocukluk yıllarının geçtiği yeri terk etmek ister? Ama o insafsızlar O’na “Seni burada istemiyoruz, huzurumuzu bozuyorsun, insanlar sana bakarak senin gibi olmak istiyor, sen bizim zina, faiz, haram ve cinayet üzerine kurulu şer düzenimizi bozuyorsun. Memleketi terk et” demiş ve Onu terke mecbur etmişlerdi.
Gözü dönmüş çete reisleri onu gittiği bu yeni şehirde de rahat bırakmamışlar. Onu oranın ileri gelenlerine şikayet etmiş, onu öldürmek için dedektifler, mafyalar ve kiralık katillerle anlaşmışlardı.
Dostumuzun imtihanlar geçen hayatına bakarak “Hayatının hiçbir karesi imtihansız geçmemiştir.” dersek asla mübalağa etmeyiz. Bazen O’nun başına taş atar, bazen de sokak çapulcularının ellerine silah vererek üzerine saldırtmışlardı. Bu olaylar öyle bir hal almıştı ki dostumuz “Keşke birisi gelse, başımda beklese de biraz uyuyabilsem.” demek durumunda kalmıştı.
Şimdiye kadar açlık, evlat acısı, anne baba mahrumiyeti gibi insanı titreten denemelerden geçen dostumuz şimdi de adeta korkuyla imtihan ediliyordu. Dostumuz bu haliyle “Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155) ayetiyle işaret edilen müjdeli insanlar arasına giriyordu.
Üstün ahlaki özelliklerinden dolayı gittiği her yerde çevresinde kısa zamanda kendisini seven ve kendisine bağlı çok samimi insanlar bulan bu dostun dostlarıyla da ayrı imtihanları oldu. Bir keresinde kendini yaşadığı şehirden göç etmeye mecbur edenler, geldiği yeni şehirdeki çetelerle anlaşarak onu buradan da kovup çıkarmak istemişlerdi. Yapılan çok ciddi bir çarpışmadan sonra dostun çok sevdiği 70 arkadaşı hayatını kaybetmişti. Şimdiye kadar yaşadığı imtihanlara şimdi de arkadaşlarını kaybetmesi eklenmişti ki bu, arkadaşlarını çok seven dostumuz için çok ağır bir imtihan olmuştu.
Dostumuzun o tertemiz eşine akla hayale gelmez iftiralar yapılmıştı.
O bu haliyle yanındaki arkadaşlarına musibetlere dayanma konusunda da örnek teşkil ediyordu. Zira yine O (sas) bize durumu şöyle ifade ediyordu:
“Eşeddünnâsi belâen el-enbiya sümme’l-emsel fe’l-emsel - İnsanların belaya en çok düçar olanları, nebîler, daha sonra da derecesine göre herkes gelir.” (Tirmizi, Zühd, 56) :: |
| |