Camilerde Kurallara Uyulmayan Davranışlar
Camilerde Kurallara Aykırı Uygulama ve Davranışlar
“Şüphesiz mescitler, Allah’ındır, onun için Allah’ın yanında başka birine dua ve ibadet etmeyin” (Cin, 18)
Ayette iki hususa dikkat çekilmektedir Biri, “mescitlerin Allah’a ait olması” diğeri ise “Allah’tan başka hiç kimseye kulluk edilmemesidir”
I Mescitler Allah’a Aittir
Ayette geçen “mesâcid” kelimesi “mescid” veya “mesced” kelimesinin çoğuludur “S-c-d” kökünden türeyen “mescid” ibadet edilen mekân demektir, kural dışı olarak “esire” olmuştur “Mesced” kelimesi ise “secde” veya “secde etme yeri” veya “secde uzvu” anlamında bir isimdir Kelime her üç anlamı ile kulluğun zirvesini dile getirmekte, secdenin, secde mekânlarının ve secde uzuvlarının Allah’a ait olduğunu ifade etmektedir
- “Mescitler” kelimesini “secdeler” anlamına aldığımız zaman “mescitler Allah’ındır” cümlesi secdeler sadece Allah’a aittir, sadece O’na yapılır anlamına gelir Allah’tan başka her hangi bir varlığa secde etmek şirk yani Allah’a ortak koşmaktır İnsanın yaratılış gayesi olan “kulluk” görevinin zirvesi “namaz”, namazın zirvesi de “secde”dir
“Mescitler” kelimesini “secde edilen yerler” anlamına aldığımız zaman “mescitler Allah’ındır” cümlesi; yeryüzünü Allah yaratmıştır, dolayısıyla hem ibadet için yapılmış özel mekânlarda/camilerde hem de yeryüzünün tamamında Allah’tan başkasına secde etmeyin, kullukta bulunmayın demek olur Peygamberimiz, “Nerede namaz vakti olursa orada namaz kıl, orası mescittir” (Müslim, Mesacid, 1); “Yeryüzü benim için temiz ve mescit kılındı Bu itibarla bir insan nerede namaz vakti olursa orada namazı kılar” (Müslim, Mesacid, 3) buyurmuştur Mescitlerin Allah’a ait olduğunun bildirilmesi sadece Allah’a ibadet edilmesi gerektiğini ve bu mekânların değerini ifade eder
“Mescitler” kelimesini “secde uzuvları” anlamına aldığımız zaman “mescitler Allah’ındır” cümlesi; secde uzuvlarını Allah yaratmıştır, bu uzuvlar, Allah’ın rızasına uygun kullanılmalı, secde uzuvları ile sadece Allah’a secde edilmelidir anlamına gelir Secde uzuvları “Yedi uzuv üzerine secde ile emrolundum” (Müslim, Salât, 230) hadisinde açıklandığı üzere alın-burun, iki el, iki diz ve iki ayaktır Secdede yere temas eden uzuvlar bunlardır Allah’ın verdiği bu organlarla O’ndan başkasına secde edilmemesi emredilmiş olmaktadır (bk Yazır, IX, 5408)
Ayet bize namaz ibadetini, özellikle namazın zirvesi olan secdeyi, secde yapılan mekânların ve Allah’a kulluğun önemini ve kulluğun Allah için yapılması gerektiğini ifade etmektedir
Mescitler/camiler; Müslümanın hayatında vazgeçilmez mekânlardır, okunan hutbe ve yapılan vaazlarıyla bir mekteptir, kılınan namazları ve yapılan dualarıyla bir mabettir Müslüman, bayram ve cuma namazlarını zorunlu olarak, günlük namazlarını ise mümkün olduğu kadar camilerde kılar Çünkü namazları camilerde cemaatle kılmak, imanın alâmeti, İslâm’ın şiarıdır
“Kişinin cemaat ile kıldığı namazı evinde veya çarşıda kıldığı namazdan 25 derece daha faziletlidir Bu fazilet şu şekilde gerçekleşir: Biriniz güzelce abdest alır, sırf namaz kılmak için camiye gelirse camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir ve bir günahı silinir Camiye girdiği zaman namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır Melekler bu kimseye dua edeler Kimseye eziyet etmediği ve abdestli olduğu sürece; ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ derler” (Ebû Dâvûd, Salât, 49, I, 378; Müslim, Mesâcid, 282, I, 462)
Cemaat olmak, insan kalabalığı değil bir bilinç ve irade eylemidir, Peygamberimizin belirlediği kurallara uymayı ve belirli bir disiplini gerektirir Ülkemiz camilerinde saf düzeni, temizlik, ezanı dinleme, vaaz ve namazların kılınması ile ilgili bazı hatalar işlenmektedir Bunlardan bazılarını şöyle dile getirebiliriz:
1 Saf düzeni: Peygamberimiz (sas), saf düzenini en önde erkekler, onun arkasına ergenlik çağına gelmeyen erkek çocukları, onların arkasına da kadınlar olacak şekilde düzenlemiştir (Müslim, Salât, 132) İmama uyacak kişi sadece bir erkek ise imamın sağına durur Soluna ve arkasına durmak sünnete aykırı olduğu için mekruhtur İmama uyanlar birden çok iseler imamın arkasına dururlar Ön saf dolunca ikinci saf oluşturulur Ön safta yer varken ikinci safa durulmaz Ön safta namaz kılmanın sevabını peygamberimiz şöyle açıklamıştır:
“İnsanlar ezan okumanın ve ilk safta yer almanın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kur’a çekmekten başka yol bulamazlardı” (Müslim, Salât, 129; Buhârî, Ezan, 9, 32)
Caminin önlerinde yer varken arka taraflarda saf tutmak mekruhtur Bazı camilerde imamın arkasında bir iki saf tutuluyor, müezzin ve birkaç kişi de müezzin mahfilinde saf tutuyor Bu, kesinlikle sünnete ve cami adabına aykırıdır Saflar sağ omuz ve ayak hizasına göre ayarlanmalı ve düzgün tutulmalıdır (Ebû Dâvûd, Salât, 94) Peygamberimiz (sas); “Saflarınızı düzgün tutunuz, çünkü safların düzgün olması namazın kemalindendir” (Ebû Dâvud, Salât, 94) sözleriyle saf düzeni konusunda cemaati uyarmıştır Bu itibarla Müslüman, camiye sağ ayağı ile besmele ve dua ile girer, caminin arka taraflarına değil boşsa ön safa, ön saf dolu ise boş olan safa oturur, ön safa geçmek için insanların üzerinden atlamaz, camide özel bir yer edinmez (İbn Mâce, Salât, 200)
2 Vaaz ve ezan: Camilerde vaaz, camilerin eğitim ve öğretim mekânı olmasını sağlayan çok önemli bir faaliyet ve peygamberimizin sünnetidir Ezan ise imana, tevhide, namaza ve manevî kurtuluşa çağrıdır, sünnet-i hüda ve İslâm’ın şiarıdır Dolayısıyla vaaza da ezana da saygı gösterilmesi ve her ikisini sükûnetle dinlemek gerekir
Ezana saygı; ezanın meşru oluşunu, içerdiği anlamı ve dindeki yeri ve önemini kabul etmek, okunan ezana katılmak ve çağrıya icabet etmekle gerçekleşir Ezana katılmak yani müezzinin okuduğu ezan cümlelerini aynen tekrar etmek peygamberimizin emridir: “Ezanı duyduğunuz zaman siz de müezzinin dediğini söyleyiniz” (Müslim, Salât, 10) Hadiste geçen “söyleyin” emrini yerine getirmenin farz veya sünnet oluşu konusunda müçtehitler ihtilâf etmişlerdir Hanefî bilginler ile bir grup Malikî bilgine göre emir, vücup içindir, yani farzdır Şafiî ve Hanbelî fakihleri ile bir grup Malikî fakihe göre emir nedp içindir yani sünnettir Emrin hükmü, ister farz olsun ister sünnet olsun, ezanı duyan her Müslüman namaz kılma gibi bir mazereti yoksa müezzine katılır ve ezanın bitiminde ezan duasını okur Dolayısıyla ezan okunurken Kur’an okunmaz, vaaz edilmez, selâm verilip alınmaz, konuşulmaz, müzik çalınmaz Özellikle camilerde vaizlerin; cemaatin ezana katılmalarına fırsat vermek ve kendileri de ezana katılarak örnek olmak için ezan başlamadan vaaza son vermeleri, ezan okunurken vaaz etmemeleri, imam-hatiplerin de aynı şekilde okudukları Kur’an’a ezan başlamadan önce son vermeleri gerekir Bu, ezana saygının, peygamberin sünnetine uymanın gereğidir Bu hassasiyeti göstermemek, ezana saygıyı ihlâl eder Bütün Müslümanların özellikle cami görevlilerinin ezana saygı gösterilmesini sağlamak için gereken titizliği göstermeleri gerekir Bunun için müezzinlerin ezanı çok güzel bir eda ile okumaları, ses cihazının ayarını çok iyi yapmaları; vaizlerin de vaazı ezan başlamadan sonlandırıp cemaatin ezana katılmalarına fırsat vermeleri gerekir Ezan okunurken vaaz yapılması hiç uygun olmamaktadır
Bazı camilerde müezzinler, müezzinlik görevini icra ederken ses cihazını gereğinden fazla açmakta ve gerçekten yüksek ses, insanları rahatsız etmektedir Bu konuda gereken hassasiyet gösterilmelidir
3 Namazın kılınışı: Camilerde namazın kılınışı ile ilgili bazı hatalar yapılmaktadır Bunlardan bir kısmı şunlardır:
a) Tadil-i erkân
Tadil-i erkân, namazın her bir rüknünü yerli yerinde ve peygamberimizin öğrettiği şekilde yapmaktır Tadil-i erkân şu şekilde yerine getirilir:
- Ayakta dimdik durmak, sağa ve sola meyletmemek,
- Rükûda sırt ve baş düz bir satıh oluşturacak şekilde eğilip en az üç defa sübhâne Rabbiye’l-azîm diyecek kadar beklemek (tuma'nîne),
- Rükûdan doğrulup, secdeye varmadan önce sübhâne Rabbiye’l-azîm diyecek kadar kıyam vaziyetinde kalmak (kavme),
- Secdede en az üç defa sübhâne Rabbiye’l-a’lâ diyecek kadar kalmak,
- İki secde arasında sübhâne Rabbiye’l-a’lâ diyecek kadar beklemek (celse)
Tadil-i erkân, Hanefî mezhebinden Ebu Yusuf’a ve diğer üç mezhebe göre farz; Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre ise vaciptir Bazı cemaat, özellikle kavme ve celseyi yerine getirmeden namaz kılmakta, dolayısıyla tadil-i erkâna uymamaktadır Mazeretsiz tadil-i erkâna uyulmaması halinde namazın iadesi gerekir Peygamberimiz tadil-i erkâna uymadan namaz kılan bir sahabîye namazı yeniden kıldırmıştır (Müslim, Salât, 45) Bu itibarla namazın rükünlerine ve özellikle tadil-i erkâna özen gösterilmesi, görevlilerin cemaati bu konuda uyarması gerekir
b) Kıyamda iki ayak arasındaki mesafe
Bazı cemaat kıyamda iken iki ayak arasındaki mesafeyi çok geniş tutmaktadır Hâlbuki kıyamda iken ayakların arasını Hanefilere göre “dört parmak”, Şafiîlere göre “bir karış” kadar açık bulundurmak sünnettir Bu sünnete riayet edilmelidir
c) Secdede ayakların konumu
Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da secdede ayak parmaklarının kıbleye çevrilmesidir Bazı cemaat secde halinde iken, ayak parmaklarının üst kısmını yere koymaktadır Hâlbuki peygamberimiz secdede iken ayak parmaklarının kıbleye çevrilmesini emretmiş (Müslim, Salât, 229) ve “Yedi kemik (uzuv) üzerine secde etmekle emrolundum (Bunlar); alın (eli ile burnuna işaret etti), eller, dizler ve ayak uçlarıdır” buyurmuştur (Müslim, Salât, 230) Dolayısıyla secdede eller, dizler ve ayak parmakları kıbleye yönelmeli, özellikle iki ayağın parmakları kıbleye çevrik ve yerle temas hâlinde tutulmalı ve yerden kaldırılmamalıdır Bu uygulama secdenin geçerli olmasının şartıdır Ayağın üstünün secde için yere konulması yeterli olmaz, çünkü ayağın ve parmakların üst kısmı secde organı değildir (Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, s 226; İslâm Mecmuası Yayınları, İstanbul, 1986; İlmihal, I, 247, TDV Yayınları, Ankara, 2004)
d) Oturuşlarda ayakların konumu
Bazı cemaat oturuşlarda sağ ayağın parmaklarını kıbleye çevirip dikmemektedir Hâlbuki erkeklerin sol ayaklarını yere yayıp üzerine oturmaları ve sağ ayak parmaklarını kıbleye gelecek şekilde dikmeleri sünnettir Bu sünnete riayet edilmelidir
e) Kıraat
Bazı cemaat, kıraati yanındaki duyacak kadar sesli okumaktadır Hâlbuki tek başına namaz kılarken öğle ve ikindi namazları ile gündüz kılınan nafile namazlarda gizli/sessiz okumak vaciptir Vacip bilerek terk edilirse namazın iadesi, hata ile terk edilse “sehiv/yanılma secdesi” gerekir Gizli okumanın ölçüsü, sadece kişinin kendisinin duyabileceği kadar kısık bir sesle okumaktır Sabah, akşam ve yatsı namazları ile gece kılacağı nafile namazlarda kişi serbesttir; isterse sesli, isterse kendi duyacağı bir sesle okuyabilir Ancak camide bu uygun değildir, çünkü yanındaki namaz kılanı rahatsız eder, namazda kıraatini zorlaştırır
f) Hasta ve engellilerin namazı
Son zamanlarda camilerde tabure ve sandalyeler çoğalmaya başladı Bir Müslüman bir hastalığı veya bir engeli sebebiyle namazını ayakta kılamıyorsa oturduğu yerden kılar, oturduğu yerden de kılamıyorsa yatarak ima ile kılar Ayaklarını kıbleye uzatarak veya istediği bir şekilde oturup namazını kılabiliyorsa tabure veya sandalyede namaz kılamaz Engeli ve özrü nedeniyle hiçbir şekilde oturması mümkün değilse o zaman sandalyede kılınabilir (bk Buhârî, Taksir, 19; Ebû Dâvûd, Salât, 179)