-Neden EHLİBEYT?
Ümmetin Yitik Hazineleri EHL-İ BEYT
Bismillahirrahmanirrrahim
Bazı kardeşlerimiz soruyorlar, neden bazıları tarafından Ehl-iBeyt olgusu bu kadar önemseniyor, üzerinde duruluyor, sürekli gündemdetutulmaya ve ön plana çıkarılmaya çalışılıyor? Hatta bazıları bunuMüslümanların vahdetine helal getirecek bir durum alarak değerlendiripkarşı çıkıyorlar.
Aziz kardeşim, Ehl-i Beyt'i biz değilAllah-u Teâlâ ve Allah'ın Yüce Resulü ön plana çıkarmıştır. Bizimyaptığımız ise onlara lebbeyk demekten başka bir şey değildir. Bizaşağıda Kur'ân ve Sünnet'ten bunun en önemli ve en çarpıcı delil veşahitlerine kısaca değinmeye çalışacağız. Ancak önce önemli bir hususunaltını çizerek geçmek istiyoruz:
Maalesef birçoğumuz çoğuzaman neyin doğru, neyin yanlış, neyin önemli, neyin önemsiz olduğunuKur'ân ve Sünnet ölçülerine göre değil, kendi kafamıza göre ve birtakım ön yargılara dayanarak değerlendirmeğe çalışıyoruz. Oysa Kur'ânve sahih Sünnet'e müracaat ettiğimizde durumun hiç de öyle olmadığınıpekâlâ görürüz. İşte üzerinde durmak istediğimiz mevzuda da maalesefaynı durum söz konusudur.
Biz inanıyoruz ki Kur'ân veSünnet'i, ciddi, tarafsız, ön yargılardan uzak bir şekilde ve değişikkanal ve kaynakları dikkate alarak tetkik eden bir kimse, bize hakvererek söz konusu eleştirilerden vazgeçip, aslında asırlardır ümmetarasında tam tersi bir durum yaşandığını ve sürekli Ehl-i Beyt'inbirileri tarafında arka plana itildiğini, müslümanların fikri veiçtimai sahalarından uzaklaştırıldığını ve alternatif olarak hepbaşkalarının ileri sürüldüğünü, kısaca Ehl-i Beyt'i ümmete tamanlamıyla unutturmak istediklerini ve maalesef büyük ölçüde de bunubaşardıklarını büyük bir hayret ve şaşkınlık içerisinde görecek veneden böyle olduğuna teessüf edecektir.
Evet, kardeşim,şimdi sizi Rabb'imizin Kitabı ve Resül'ünün vahye dayanan nurlu sözlerive kendi akıl ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum:
Allah-uTeâlâ'nın "Tathir ayetinde"[1] Ehl-i Beyt'in her türlü kötülük vefenalıktan uzak tutulduğunu ilan etmesi, onlara ayrıcalık kazandırmak,onlar hakkında kesin bir ilahi garanti vermek için değil de nedir?Başka herhangi bir gurup veya şahıs hakkında böyle açık ve kesin birilahi referans gösterilebilir mi?
"Meveddet ayetinde"[2]Resulullah'ın 23 yıllık risaletinin karşılığı olarak Ehl-i Beyt'ininsevgi ve muhabbetinin ümmete farz kılınışı, Ehl-i Beyt'in ön planaçıkarılması, o ilahi insanların daima ümmetin gündeminde tutulması,unutulması ve takip edilmesini sağlamak için değil de nedir?
Hak Teâla'nın "Mübâhele ayetini"[3] indirerek, NecranHıristiyanlarıyla lanetleşmek ve Resul'ün dualarına âmin diyebilmekiçin o kadar sahabenin ve mu'minlerin arasından, sadece Hz. Ali'yi, okadar sahabenin ve mumine kadının (Resullah'ın muhterem zevceleri dedahil) arasından, sadece Hz. Fatıma'yı, o kadar sahabi çocuklarınınarasından sadece Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i kendisiyle o hassas veilahi sahneye çıkarılmasını Resulü'ne emretmesi ve en önemlisi, buayette Hz. Ali'yi Resullah'ın canı ve özü gibi tanıtması, Ehl-i Beyt'iön plana çıkarmak, bütün ümmetin arasında onlara ayrıcalık kazandırmakve kimsenin ulaşamadığı bir üstünlük ve fazileti onlara atfetmek içindeğil de nedir?
"Salavât ayetini"[4] tefsir ederken AllahResulü'nün, ebter (sonu kesik) salavat getirilmemesi ve kendisiylebirlikte Ehl-i Beyti'ne de salat ve selam edilmesi gerektiğini önemlevurgulayarak ümmetine emretmesi, öte yandan namazlarda yine Resulullahile birlikte Ehl-i Beyti'ne de salat ve tahiyyat okunmasının farzkılınışı, Ehl-i Beyt'i ilelebet yaşatma, onlara örneklik ve önderlikkonumu kazandırma maksadıyla değil de nedir? Buna, bunun dışında biryorum getirmek, Hekim olan Allah'a ve Resulü'ne abesi isnâd olmaz mı?
Resulullah'tan mütevatiren nakledilen "Sekaleyn" hadisinde[5] AllahResul'ü Ehl-i Beyti'ni Kur'ân'la eşleştirip kıyamete kadar ümmetineemanet olarak bırakırken neyi amaçlıyordu? Aynı hadiste ümmeti, Kur'ânve Ehl-i Beyt'e birlikte sarılarak dalaletten korunmalarını emrederkenneyi kastediyordu acaba?
Ehl-i Beyti'ni "Nuh'unGemisine"[6] benzetip ona binenlerin kurtulacağını, binmeyenlerin helakolacağını buyururken, ümmetine hangi mesajı vermek istiyordu acaba?
"İslam'ın temeli, beni ve Ehl-i Beyt'i mi sevmektir"[7]buyurduğunda, insanın hayatında hiçbir rol oynamayan ve başkasevgilerden hiçbir farkı olmayan, hatta Ehl-i Beyt'in dışında, hattabazan karşısında olan kimselere beslenen muhabbetin aynısı veya dahaaşağısı, kupkuru bir sevgiyi mi İslam'ın temeli olarak nitelemekistiyordu?! Peygamber'i sevip de onun yolunu takip etmeyenin, onukendisine örnek ve önder edinmeyenin sevgisi gerçek bir sevgi olabilirmi? Dinin temeli olarak nitelendirilebilir mi? Buna paralel olarakzikrettiği Ehl-i Beyti'nin sevgisi nasıl?!
"Benim Ehl-i Beyt'imi kendi aranızda bedenden bir baş ve baştan iki göz yerine koyun"[8]buyruğunu düşünelim. Acaba başsız bir bedenin yaşadığını ve gözsüz birbaşın aydınlık ve nuru gördüğünü gören, iddia eden var mı?
"Hiçbir kimse biz Ehl-i Beyt'le kıyaslanamaz"[9] buyurduğunda, başkabirileriyle farkı olmayan, hatta amelen onlardan daha aşağı görülen,tutulan bir Ehl-i Beyt'ten mi söz ediyordu, Allah'ın hikmet sahibiResulü?
Fahri Kainat Efendimizin şu hadislerini hiçokuduk mu? Okuduysak üzerinde hiç düşündük mü? Düşünüp de hayatımızayansıttık mı?:
"Yıldızlar yer ehlinin boğulmaktan kurtulmagüvencesi olduğu gibi, benim Ehl-i Beyt'im de ümmetimin ihtilaftankorunma güvencesidir. Şu halde Arap'tan herhangi bir topluluk onlarakarşı gelirse, ihtilafa düşüp İblis'in hizbinden olurlar."[10]
"Kimbenim gibi yaşamayı, benim gibi ölmeyi ve Adn cennetinde yerleşmeyiseviyorsa, benden sonra Ali'nin velayetine girsin ve onun veli kıldığıkimseyi veli kabul etsin ve benden sonra imamlara uysun; zira onlarbenim Ehl-i Beyt'imdirler; benim tıynetimden yaratılmış, (ilahi bir)ilim ve idrak nasiplenmişlerdir. Ümmetimden onların üstünlüğünü inkareden, onlarla benim aramdaki yakınlık bağını koparanlara yazıklarolsun; Allah onları benim şefaatime nail etmesin."[11]
Evet okyanustan damla misali verdiğimiz bu ayet ve hadisler üzerindeAllah rızası için biraz düşünelim. Sonra ümmetin geçmişten günümüze deksürüp gelen durumunu bir gözden geçirelim. Acaba ümmet Ehl-i Beyt'i buayet ve hadislerin istediği yere koydu mu? İlim ve irfanı mı onlardanaldı, fıkhını mı, tefsirini mi, hadisini mi, hangisini?!
EbuHureyre'den altı bine yakın hadis nakledenler, Hz. Hasan'dan altmıştanesini nakletmiş midir? İbn-i Ömer'den iki binden fazla hadisnakleden kaynaklar Hz. Hüseyin'den yirmi tanesini nakletmiş midir?Ümm-ül mu'minin Aişe'den iki bini aşkın hadis nakleden hadisçilerimizHz. Fatıma'dan nakledecek kırk hadis bile bulamamışlardır herhalde?Diyelim ki bunlar kendi babalarının ilim ve irfanından gereği gibiistifade edememişlerdir (haşa); ama Resulullah'ın ilim şehrinin kapısıolan,[12] küçük yaştan risalet elinde yetişen, gece gündüz onunyanından ayrılmayan Hz. Ali'den kaç hadis nakletmişlerdir acaba? İlimhikmetin dokuz payına sahip olan ve iki yıl (naklettiklerine göre)Resulullah'tan istifade edebilen Ebu Hureyre'ye nazarankıyaslanamayacak kadar azdır.
İbn-i Mülcem'in Hz. Ali'yevurduğu darbeyi insin ve cinsin ibadetine bedel bilen harici İmran binHattan'dan, valiliği zamanında işlediği cinayetlerle tanınan veÜmeyyeoğulları'ndan aldığı altın keselerine karşılık fabrika gibi hadisüreten Semure bin Cündeb'ten Kerbela'da Emevi ordusun başında Peygamberevlatlarını hunharca katlettiren Ömer bin Sa'd'dan hadis nakledenhadisçilerimiz, neden Ehl-i Beyt imamlarına gelince ihtiyatlıdavranmayı yeğliyorlar?
Neden bugün diğer mezhepimamlarının yanı sıra, Ehl-i Beyt imamlarının, özellikle dört mezhepimamının direk veya dolaylı olarak üstadı sayılan İmam Cafer'i Sadık(a.s)'ın görüşleri de ilmihaller de, fıkıh kitaplarında zikredilmiyor?Bu mu Ehl-i Beyt'in gemisine binmek? Onları bedendeki baş ve baştakigöz mesabesinde görmek?
Belki bazıları, bunlar geçmişteyapılan ve geçmişte kalan bazı hatalardır; bu yüzden bunları tekrargündeme getirmenin ne anlamı var diyebilirler. Fakat aynı hatalar yineyapılıyorsa ne yapmalı? Bu gün sözleri itibar gören bazı sözdearaştırmacı yazarların bunca ayet ve hadislere rağmen: "Bir milletiAli'ye, Fatıma'ya, Hasan ve Hüseyin'ne endekslerseniz, o millete yazıketmiş olursunuz" buyruğuna ne demeli? Acaba kim kendine ve ümmete yazıketmiştir? Kur'ân ve sünnete lebbeyk diyerek, Ehl-i Beyt'i kendilerinerehber ve mihver edinenler mi, yoksa başkaları mı? Geçmiş tarihimizibasiret gözüyle irdeleyen kimseye sorunun cevabını bulmak zor olmasagerek.
Evet bizler, müslümanlar olarak artık bir an evvelbu büyük gafletten uyanıp, Resulullah'ın ümmetine emanet olarakbıraktığı, ama tarih boyunca ümmet arasında hep garip ve meçhul kalanveya bırakılan ve hiçbir zaman hakkıyla tanınmayan bu gizli hazineyi,bu tertemiz ilim ve marifet pınarını ve bizi kesintisiz, katıksız vemutmain bir kanalla Resulullah'ın ilim ve marifet deryasına bağlayan bualtın silsileyi, imkanlar ve kaynaklar elverdiği ölçüde tanımaya vekeşfetmeye ve insanımıza tanıtmaya çalışmalıyız ki böyle bir şeygerçekleşirse, o zaman bir yandan müslümanlar, asırlardır ne kadarbüyük ve önemli bir hazineden mahrum kaldıklarını fark edip geçmişitelafiye çalışırlar; diğer yandan bir grup garez sahibi veya cahilkimseler de bir takım uydurma rivayete dayanarak işi tâ sünneti inkarakadar götüremezler.
Burada yeri gelmişken bazılarıtarafından ortaya atılan bir diğer soruyu da cevaplandırmak istiyoruz.Deniliyor ki: "Evet bu anlattıklarınızda haklı olabilirsiniz;verdiğiniz Kur'ânî ve nebevi referanslara da diyeceğimiz yok. Ancaksorun bununla bitmiyor; zira bugün Ehl-i Beyt'e isnad edilen şeylerindoğru olup olmadığı bizlere meçhuldür. Eğer bunların gerçekten Hz. Ali,Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, İmam Cafer-i Sadık veya Ehl-i Beyt imamlarındanherhangi birisine ait olduğuna kanaât getirirsek, ona uymakta tereddütetmeyiz. Ancak gerçekten onlara ait olup olamadığında şüpheliyiz;onların dillerine de uydurulmuş olabilir.
Evet bu, ilketapta haklı ve yerinde bir itiraz olarak görülebilir, ancak birazdikkat edilirse göreceğiz ki evvela aynı sorun diğer şahsiyetlerhakkında da söz konusudur; örneğin bir İmam Eş'ari'ye, İmamMaturidi'ye, Ebu Hanife'ye vb. şahsiyetlere isnad edilen görüşleringerçekten onlara ait olup olmadığını nereden ve nasıl anlıyorsunuz?Onların doğru olduğuna dair birisine vahiy mi inmiştir yoksa? Bunlarakarşı ne yapıyorsak, onlara karşı da aynısını yapmalıyız; zira bugünelde bulunan kaynaklara müracaat etmekten başka bir çaremiz vealternatifimiz bulunmamaktadır. Elbette kimse, "Önüne çıkana körükörüne sarıl" demiyor. Mutlaka bir takım aklî ve naklî ölçülere,kıstaslara dayanıp hangisinin doğru, hangisinin yanlış, hangisiningüçlü, hangisinin zayıf olduğunu tespit etmeye çalışmalıdır.
Bugün artık Ehl-i Sünnet arasında en muteber kaynaklar olarakbilinen ve hatta sahih adı verilen kaynaklarda dahi (Buhari, Müslim,vb. gibi), bir çok zayıf, yanlış, akıl ve mantık dışı rivayetler, birçok âlim tarafından tespit edilerek apaçık bir şekilde ortayakonmuştur. Kısaca bu tür sudan bahanelerle Ehl-i Beyt'e isnad edilenkaynaklardan ve görüşlerden uzak durmaya çalışan kimse, ancak kendisineyazık eder ve eşi emsali bulunmayan bir ilim, irfan ve nur kaynağınaaçılan kapıyı yüzüne kapatmış olur. Sonra böyle bir tavır içerisinegiren kimse bir anlamda kendisine güvenmiyor demektir.
Ayriyeten şunu da açık bir şekilde söylemeliyiz ki Ehl-i Beyt yolundaolduğunu, onları imam ve önder olarak kabul ettiğini dilde söylemekleiş bitmiyor; gerçek anlamda ve her konuda, hayatın bütün sahalarındaEhl-i Beyt'i örnek alan ve gerçekten Ehl-i Beyt'ce yaşayan bir kimseancak iddiasında sadık olabilir. Bu yüzden bizim Ehl-i Beyt yolunutakip ettiklerini ileri süren Alevi, Bektaşi, Caferi, vb. isimlerikullanan kardeşlerimize de acizane çağrımız, herkesin kendisini ciddibir öz eleştiriye tabi tutması ve ister fikri, isterse ameli olarakEhl-i Beyt'i ne kadar tanıdıklarını, anladıklarını ve yaşadıklarınıgözden geçirmeleridir. Evet, önce Ehl-i Beyt'in nasıl düşündüklerini venasıl yaşadıklarını sahih, senetli ve birinci el kaynaklardan tanımayaçalışmalı, sonra da bizim onlara ne kadar benzeyip benzemediğimizideğerlendirmeğe tabi tutmalıyız.
Kısacası bugün isterSünni, isterse Alevi veya diğer müslüman grupların hepsinin birleşmenoktası olan ve bir anlamda ümmetin yitik ve gizli hazineleri konumunutaşıyan Ehl-i Beyt'i hep birlikte yeniden keşfetmeye, tanımayaçalışmalı ve tarih boyunca yaşayan bu yanlışa son vermeli veResulullah'ın emanetine sahip çıkmalıyız.
Allah-ü Teâlâcümlemizi kendisini, Resul'ünü ve onun Ehl-i Beyt'ini gerçek anlamdaseven ve itaat eden, onların dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşmanolan salih ve saâdetli kullarından eylesin. Amin!
Musa Aydın