Hangimiz sütten çıkmış ak kaşığız?
İSLAM’ın en ihmal ettiğimiz yönü "ahlak" yönüdür. İlk karşılaştığımız kişiye, dinini sorgulayacaksak; namaz kılıyor musun, hacca gittin mi, zekátın tamam mı diye sorarız. Bununla onun dini hayatını veya hassasiyetlerini test etmek isteriz. Bu sorular tabii ki boş ve gereksiz sorular değildir. Ama bunlar kadar kıymetli olan bir noktayı gözden kaçırırız.
Son elçinin kişiliğini tanımlamada Kuran’ın vurguladığı "ahlak" çoğumuzun dikkatini çekmez. Kuran-ı Kerim, Hz. Peygamber’i tanıtırken, "Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerinesin" der. Hz. Peygamber de kendi misyonunu tanımlarken, "Güzel ahlakı tanımlamak için gönderildim" der.
O halde içinde mükemmel bir ahlakı barındırmayan namaz, oruç, zekát veya diğer bir ibadetle kişi belki, görüntüsüyle farzı -görevi- yerine getirmiş olur ama amacına ulaşamaz.
* * *
Hz. Ömer, huzurunda biri hakkında iyi şahadette bulunulunca şahitlikte bulunanı susturur ve sorar: "Onunla ticaretin oldu mu, onunla yolculuk ettin mi?" Adam "Hayır" der. Bunun üzerine Hz. Ömer, "Sus ve şahadette bulunma. Çünkü sen onu yeterince tanımıyorsun" karşılığını verir.
Hz. Ömer’in, adamın ibadetini değil de ahlakını sorgulaması çok önemli. Çünkü kişinin ibadeti kendisini bağlar veya kendisine fayda sağlar. Ama "ahlak, huy, karakter" ise topluma yansır. Bunun eksikliği toplumun dengesini yaralar.
En muhteşem ahlaka sahip olan Peygamberimizin öğütlediği "ahlaki" ölçüleri saymaya devam edelim öyleyse:
1- Mümin, kötülük edene iyilik eder. İntikam mümine yakışmaz:
Sahabeden biri sordu: "Ey Allah’ın Resulü, falanca kişi bana iyi davranmaz, misafirliğe gittiğimde ağırlamaz. Ben de ona aynısını yapayım mı?" Hz. Peygamber cevap verir: "Hayır, sen ona iyi davran. Misafir et ve onu ağırla. Kötülüğe kötülükle karşılık erdem değildir. Çünkü kötülük, azgın nefsin ve şeytanın kişiye hazırladığı bir tuzaktır. Bu tuzağa düşenin yaptığını yapmak aynı tuzağa düşmek demektir."
Hz. Peygamber şöyle buyururdu: "Bize kötülük yapana kötülük yaparız diyenler gibi olmayın. Kötülük yapana, haksızlık yapmamaya gayret ediniz." Çevremize baktığımızda İslam’ın öngördüğü bu ahlaktan uzak olduğumuzu gözlemliyorum.
2- Mümin acele etmez. Ölçülü hareket eder:
Bir büyük zatın ifadeleri ne kadar da manidardır. Güzel hal ve ölçüyle hareket etmek, Peygamber’in ahlakının yirmi dört parçasından bir parçadır. İslam’ın öngördüğü budur. Kuran-ı Kerim’in emrettiği de budur.
Hz. Peygamber, sevdiği dostu Eşecc’e (RA) dedikleri çok düşündürücüdür: "Eşecc, sende Allah’ın sevdiği iki özellik vardır; yumuşak huyluluk ve düşünerek hareket etmek." (İbn Mace, Zühd, 72)
3- Mümin güler yüzlü olur:
İslam güler yüzlülüğü sadaka sayan bir Peygamber’in tebliğiyle yeryüzüne yayıldı. Hz. Peygamber, fakir olduğu için sadaka veremeyen bir sahabiye, güler yüzlü olmasını emreder ve ekler: "Herhangi bir kardeşini güler yüzlü karşılaman sadakadır."
Genellikle "ciddi duruş" sergilemek adına somurtkan durmak hoşumuza gider. Gülümsemeyi zayıflık sayarız. Televizyon dünyasında gençlerimizin idolü haline gelen tiplere baktığımızda kaşlar çatılmış, eller tetikte, birbirlerine karakter atan, öldürdüğü adam sayısı kalabalık olan, argo konuşmayı marifet sayan, sürekli karşısındaki rakibini yok etme egzersizleri geliştiren ruh hastası tiplerin ön planda olduğunu görürüz.
Böylesi karakterlerin ön planda olduğu ve beğenildiği bir dünyaya "tebessüm sadakadır" kültürünü doyasıya ne kadar anlatabiliriz bilemiyorum. İşin üzücü ve ürkütücü tarafı, bu tipin yaygın olmasıdır. Kısa tıraşlı, göğüs düğmeleri açılmış, takım elbiseli kahramanlar çoğaldıkça olgun bir nesil elde edebilme becerimiz azalacaktır.
* * *
Daha dün gazetelere yansımış olan bir haber, ürküntümüzün boş olmadığını gösteriyor. Bir eve giren beş adam; evin erkeğini bağlıyor ve karısını ormana kaçırıp kirletiyor. Ve bu, koca bir kentin göbeğinde oluyor. Bu belki de medyaya yansıyan rezaletlerden sadece biri.
İslam’ın kalıbından özüne dönmek zorundayız. İslami hüviyetimize İslam ahlakını yansıtmadıkça imanımızın ve ibadetimizin fayda sağlamayacağını bolca anlatmalıyız. Belki de yazarak anlatmalıyız. Siyasetçimiz, gazetecimiz, bürokratımız, ilahiyatçımız, sanatçımız ama hepimiz. Çünkü hiç birimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz.
Doç.Dr. Nihat Hatipoğlu