Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13 Mart 2009, 14:09   Mesaj No:1

AŞK'ÜL İSLAM

Medineweb Sadık Üyesi
AŞK'ÜL İSLAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AŞK'ÜL İSLAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38
Üyelik T.: 30Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:44
Mesaj: 984
Konular: 245
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:146
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Dikkat !.. örnek nesli nasıl anlamalı ?

Dikkat !.. örnek nesli nasıl anlamalı ?

Bu yazının amacı, Ashab'ın örnekliğinin mahiyetini tartışmaktır. Konu önemlidir, çünkü vahyin pratize edilmesi noktasında, 'sahabeler dönemi'nin özel bir yeri vardır. Her ne kadar Kur'an'da Hz. Peygamber'in 'usve-i hasene' olarak tanımlanması 'örneklik' tartışmalarında meseleyi büyük ölçüde çözüyor gibi görünse de, 'sahabenin konumu' da ayrıca ele alınmalıdır. Zira sahabeler, doğrudan vahiyle muhatap olan ilk nesildir ve onların vahiyden anladıkları ve bunları pratize edişleri, doğal olarak bütün Müslümanlar için önem arz etmektedir. Peki Müslümanlar, sahabeleri 'örnek' alırken, doğru bir yaklaşım sahibi midirler? İşte bu noktada bazı sıkıntılar vardır ve bunların üzerinde durulmalıdır.

Bilindiği üzere, sahabeler dönemi, meşhur ifadesiyle 'saadet asrı' olarak bilinir. Bu dönemde, 'saadet' kelimesinin içerdiği anlamı hak edici bir çok örnekliğin görüldüğü söylenebilir ancak dönemin tanımlanması noktasında kimi zaman sınır aşılır ve saygının dozajı kaçırılır. Bunun nedeni, 'yüceltme' yaklaşımıdır ve çoğunlukla da 'tarihsel' etkilerden kaynaklanır. Ashabın 'takva' düzeyinin abartılarak sunulduğu bu tür yorumlarda, Kur'an'ın insan tanımına aykırı çıkarımlar vardır ve sahabenin 'beşer' olduğu, 'günah işleyebileceği' vb. gibi konular ya görmezden gelinir ya da hiç bahsedilmez. Sonuçta, esas itibarıyla yanlış bir sahabe imajı ortaya çıkar. Buna göre, bütün sahabeler, ayrım gözetilmeksizin "gökteki yıldızlar gibi"dirler. Dolayısıyla her hangi birini en ufak şekilde eleştirmek, makbul görülmez ve zemmedilir. Yüceltme (kimi zaman da 'fetişleştirme') yaklaşımının kaçınılmaz sonucu olarak gelişen bu anlayışa göre, sahabeler dönemi, gelmiş-gelecek bütün kuşaklar içerisinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir ve bu dönemin bir daha 'tekrar'ı da mümkün değildir. Ümmetin en faziletlileri (ayrım gözetmeksizin) sahabelerdir ve fazilet derecesi de zaman ilerledikçe düşmektedir!

Bu anlayış sorgulanmalıdır, çünkü Kur'an'a aykırı boyutları vardır. Bilindiği üzere, Kur'an, faziletin kriteri olarak 'takva'yı gösterir (Hucurat:13). Takvanın ise, devirle veya nesille doğrudan ilişkisi yoktur. Herhangi bir mü'min, herhangi bir devirde, salih amelleri neticesinde takva sıralamasının üst kademelerinde yer alabilir. Bu şu demektir: sahabeler dönemi dışında yaşayan müminler de, sahabeler gibi aynı salih amelleri gösterirlerse, onlar da aynı sevabı alırlar. Hatta başka çağlarda yaşayan bazı muttaki müminler, amelleri neticesinde 'bazı' sahabelerden 'daha takvalı' da olabilirler.

Çünkü sahabelerin takva düzeyleri bir değildir. Daha sonraki dönemlerde yaşayan rabbaniler, salihler, şehidler, sıddıklar vs., sahabeler döneminde yaşayıp da takva düzeyi bakımından alt sıralarda bulunan müminlerden daha 'faziletli' olabilirler.
Kur'an'da bu düşüncemize onay veren bir çok ayet göstermek mümkündür. Örneğin "kulları içinde Allah'tan en çok korkanlar alimlerdir" (Fatır:28) ve "kime hikmet verilmişse, ona büyük bir hayır verilmiştir" (Bakara:269) ayetleri bunlar arasındadır. Malum olduğu üzere, bütün devirlerde 'alim olanlar' ve 'kendilerine hikmet verilenler' azınlık bir gruptur. Buna sahabeler dönemi de dahildir.

Dolayısıyla bu kategoride (veya benzeri başka takva kategorilerinde) yer alan müminlerin, bu kategoride (veya benzeri başka takva kategorilerinde yer almayan) müminlerden daha faziletli olacağı açıktır. Bu düşüncemizi destekleyen başka ayetler de bulunmakla birlikte, Vakıa Suresi'nin ilgili bölümleri, 'fazilet sıralaması'na ilişkin bazı çıkarımlarda bulunmamıza imkan vermektedir. Şimdi bu ayetlere bakalım.

Vakıa Suresi, esas itibarıyla gerçekleşeceği kesin olan vakıayı (yani Kıyamet'i) konu edinmektedir. Surede, insanların kıyamet gününden sonra üç gruba ayrılacağı beyan edilmekte ve bunlar sırası ile 'Ashab'ul-Meymene', 'Ashab'ul-Meş'eme' ve 'Sabikun' (veya 'mukarrabun') olarak isimlendirilmektedir. Ashab'ul-Meymene için 'sağın ehli', 'sağın adamları', 'amel defterleri sağ tarafından verilenler' 'ahirette mutluluğa erenler' vb. gibi anlamlar verilirken, Ashab'ul-Meş'eme için, 'solun ehli', 'solun adamları', 'amel defterleri sol tarafından verilenler', vb. gibi anlamlar verilmektedir. 'Yarışanlar', 'öne geçenler' anlamına gelen 'Sabikun'un ise, 'yakınlaştırılanlar' ('mukarrabun') olduğu ve 'naim cennetlerinde' bulundukları beyan edilmektedir.

Ardından 'Sabikun' için verilecek 'nimetler' ve daha sonra da 'Ashab'ul-Yemin'e bahşedilen nimetler zikredilmekte ve Ashab'uş-Şimal'in Cehennem'de azap göreceği beyan edilmektedir. Surede, ayrıca 'öncekiler' ve 'sonrakiler' arasında, hem Sabikun'un hem de Ashab'ul-Meymene'in bulunduğu ve bunların 'sayısal çoklukları' da ifade edilmektedir. Buna göre, Sabikun olan Mukarrabin'in "çoğu öncekilerden, azı sonrakilerden"dir. Ashab'ul-Meymene'nin sayısı ise, hem öncekiler hem de sonrakiler arasında "çoktur." (sülletun). İşte 'örnek nesil' tartışmasında bu ifadelerin üzerinde durulmalıdır. Çünkü burada, kronolojik bir ayrım yapılmakta ve 'öncekiler' ve 'sonrakiler' olarak iki gruptan bahsedilmektedir. Ayrıca bu iki grubun 'takva' dereceleri de beyan edilmektedir. Eğer 'öncekiler' arasında sayıca çok, 'sonrakiler' arasında ise sayıca az olduğu beyan buyurulan Sabikun (veya Mukarrabin)'un kimler olduğu bilinebilirse, o taktirde, 'örnek nesil' tartışmasına farklı bir zaviyeden bakabilmek de mümkün olabilecektir.


Tartışmaya, hadis külliyatında yer alan bir haberin tahlili ile başlayabiliriz. Rivayete göre, sahabeden bazı kişiler, Sabikun grubunun 'sonrakiler' arasında az olduğunu beyan buyuran ayetler üzerine hüzünlenmiştir ve Hz. Peygamber de bu durumdan haberdar olmuştur. Bunun üzerine, Hz. Peygamber, ashabını toplamış ve Vakıa Suresi'ndeki 'öncekiler'le kast edilenin Ashab, 'sonrakiler'le kast edilenin ise daha sonraki nesiller olduğunu ifade etmiştir. Bunun üzerine, Ashab'ın hüznü dağılmıştır. Biz bu rivayeti zayıf görüyoruz.

Rivayette ifade edilen yorumun da mümkün olabileceğini kabul etmekle birlikte, ayetlerin siyak ve sibakına bakıldığında, 'öncekiler'den, Hz. Muhammed'den önceki nesillerin, 'sonrakiler'den ise, Hz. Peygamber'den sonra gelecek olan nesillerin kast edildiğini düşünüyoruz. Nitekim Vakıa Suresi'ndeki pasajın ilerleyen bölümlerinde, Ashab'ul-Meş'eme'nin "büyük günah" (hıns'ul-azim) üzerinde ısrar edip yeniden dirilmeyi yalanladığı ve bu yüzden azabı hak ettiği beyan edilmekte ve ardından da "hem öncekilerin, hem de sonrakilerin bilinen o günün vaktinde toplanacakları" ifade edilmektedir. Bu ifadeden "bütün insanlığın" Haşr Günü'nde toplanacağı neticesini çıkarmak daha uygun olduğu için, 'öncekiler'le Hz. Adem ile Hz. Muhammed arasındaki nesillerin, 'sonrakiler'le de Hz. Muhammed'ten sonraki nesillerin kast edildiğini düşünmek daha tutarlı görünmektedir.


Bu durumda, 'Sabikun'un 'öncekiler' arasında çok olmasını şöyle yorumlamak mümkündür. Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar gelen uzun süre içerisinde, bir çok peygamber, Salih, Sadık, Rabbaniyyun ve Takva Ehli müminler yaşamıştır. Tabiatıyla, bu müminler, Mukarrabin sıfatı ile adlandırılmayı herkesten önce hak ederler. Yine, Hz. Peygamber'den sonra gelen Müminler içerisinde Sabikun, sayıca (yani önceki nesillere oranla) daha azdır. Fakat yine Cennet'le müjdelenen (ve ayetlerin ifadesine bakıldığında 'fazilet bakımından' daha aşağıda bulunan) Ashab'ul-Meymene'nin sayısı ise, hem öncekiler hem de sonrakiler arasında çoktur. Sonuç itibarıyla, Hz. Muhammed'ten sonra gelen müminlerin Sabikun'u, önceki nesillere göre daha azdır; hem öncekiler hem de sonrakilerin içinde Ashab'ul-Meymene çoktur. Bu yorum, hem tarihsel dönemler düşünüldüğünde, hem de peygamberlerin tamamının 'öncekiler' arasında olması gerçeği dikkate alındığında, daha makul görünmektedir.


Eğer Vakıa Suresi ile ilgili olarak yaptığımız bu yorum isabetli ise, o zaman Hz. Peygamber dönemindeki Sabikun için ne söylemek gerekir? Şahsen bendeniz, Ashab-ı Kiram'ın, 'sonrakiler' içinde sayıca az olduğu beyan buyurulan Sabikun arasında olduğunu düşünüyorum. Ancak burada Hz. Peygamber döneminde yaşamış olmayı bir ölçüt olarak kabul etmiyorum. Onların da kendi aralarında dereceleri olduğunu, fakat genel kitle olarak bakıldığında, Hz. Peygamber'in Ashab'ının, 'sonrakiler' arasında sayıca az olan Sabikun içerisinde değerlendirilmelerinin daha uygun olacağını düşünüyorum.


Buradan yola çıkarak, bazı yanlış anlayışları da tavzih edebileceğimize inanıyorum. Malum olduğu üzere, bazı çevreler, Hz. Peygamberin risaletinden sonra, önceki peygamberlerin şeriatlarının geçerliliğini yitirdiğini söylemektedir ki bu doğrudur. Ancak bununla kalmayıp, Kur'an'da yer alan diğer peygamberlerin örnekliklerinin de, aynı şekilde, sadece 'teberrüken' olabileceği, 'örnek alma' noktasında ise sadece Hz. Peygamber'in (ve 'ashabının') esas alınabileceği ileri sürülmektedir ki bu yorum, yanlıştır. Çünkü Kur'an'ın açık beyanına göre, diğer peygamberlerin (ve hatta onların yakın ashabının) 'örneklikleri' de geçerlidir. Nitekim, Mumtahine Suresi 4. ayetten buna dair bir çıkarımda bulunmak mümkündür. Ayet aynen şöyledir: "İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir" demişlerdi…" Bu ayette (ve 6. ayette tekraren) açıkça "İbrahim'de ve onunla birlikte olanlarda" 'usvet'un-hasene" (güzel örneklik) vardır denilmektedir. Burada hitabın öncelikle Hz.

Peygamber'in ashabına olduğuna dikkat edilmelidir. Yani ashab, Hz. İbrahim ve onunla birlikte olanların tavrını 'örnek almaya' davet edilmektedir. Bu durumda ise, geleneksel anlayışın zıddı bir tablo ile karşılaşılmaktadır. Geleneksel anlayışa göre, müminlere örneklik teşkil edecek olanlar, Sahabe neslidir; fakat bu ayet, Hz. İbrahim ve onunla birlikte olanları, Sahabe nesline örnek göstermektedir!
Peki örneklik sadece Hz. Muhammed (Ahzab:21) ile Hz. İbrahim ve beraberinde olanlar ile (Mumtehine:4) mi sınırlıdır? Elbetteki hayır. Kur'an'da adı geçen bütün peygamberin söz ve fiilleri müminler için örnektir. Zaten bu peygamber kıssaları da bunun için anlatılmaktadır.


Örneğin bir davetçinin Hz. Nuh'un örnekliğinden alacağı dersler vardır. Buna göre, davetçi, tebliğini yaparken bütün yolları deneyecek; muhataplarına "önden, arkadan, sağdan ve soldan" yanaşacak; eğer sonuç alamazsa, o zaman "ya rabbi! Şüphesiz ben mağlup olanlardanım. Yardım et!" diyebilecektir. Yine bir mümin Hz. Eyyüb'ten, sabır dersi alacak, Hz. Yunus'tan görevi bırakmanın itabı gerektirdiğini öğrenecek, Hz. İsmail'den teslimiyetin derecesini, Hz. Musa'dan koyu karanlıklarda bile ümidi yitirmemenin gerekliliğini (ve daha nicelerini) öğrenecektir. Yani, Kur'an'da anlatılan kıssalar, biz müminler için örnek alınması gereken söz ve fiillerle doludur. Bu kıssalarda anlatılan peygamber örneklikleri, tıpkı Hz. Peygamber'in örnekliği gibi, bütün müminleri bağlar.


Peki Hz. Peygamber'in sahabelerinin örnekliğini nasıl anlamak gerekir? Burada bazı hususların doğru tespit edilmesi gerekir. Öncelikle, peygamberlerin 'ayrı' pozisyona sahip oldukları unutulmamalıdır (Bakara:286). Hiçbir insan, peygamberler düzeyinde örnek olarak kabul edilemez. Buna büyük sahabiler de dahildir. Çünkü sahabilerden hiç biri için Kur'an 'örneklik' kelimesinin bulunduğu bir ifade kullanmaz. Bu bağlamda, ne Hz. Ebubekir, ne Hz. Ömer, ne Hz. Osman, ne Hz. Ali, ne de bir başka sahabi, 'model insan' olarak görülemez. Bu örneklik hakkı sadece peygamberlere aittir. Peygamberler de hayatlarında hata yapmışlardır, ancak hataları vahiyle düzeltilmiştir. Ama Sahabenin veya bir başka neslin böyle bir özelliği yoktur. Dolayısıyla geriye tek çare kalmaktadır ki, o da 'takva' kriterini işletmektir. Bu nedenle, sahabenin her birini, "gökteki yıldızlar gibi" görebilmek mümkün değildir.

Ashab, gerçekten, Vakıa suresinde ifade edilen 'sonrakiler'in içinde müstesna bir topluluktur. Allah, onların ecirlerini hak ettikleri şekilde verecektir. Fakat Kur'an'ın beyan buyurduğu "müminlerin yolu" ifadesini (Nisa:115), sahabenin örnekliğine hasretmek ve buradan hareketle, sahabenin bütün söz ve fiillerini istisnasız doğru kabul etmek mümkün değildir. Müminlerin yolu, Kur'an'ın rehber edinilmesi ve bu bağlamda peygamberlerin örnekliğinin takip edilmesidir. Hangi çağda ve hangi ortamda yaşarsa yaşasın, bu örnekliğin gereğini layık-ı veçhile yerine getirebilen bir mümin, Sabikun ve Mukarrabin arasına girmeye hak kazanacaktır.

İKTİBAS DERGİSİ/MART-2008
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi AŞK'ÜL İSLAM 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
İnsana Tapmanın Kuranı Kerimdeki Karşılığı Kur'ân-ı Kerim Genel Medineweb 1 2911 01 Ocak 2013 16:58
Muhammed ve İnançlılar / Röportaj Anket'ler-Röportaj'lar EyMeN&TaLhA 1 2769 02 Kasım 2010 01:14
Ebuzerr / (Ali Şeriati) Ashab-Kiram(r.a) Mihrinaz 5 4968 16 Temmuz 2010 01:33
BAKMAK YETMEZ.... Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler Mihrinaz 4 2236 24 Nisan 2010 15:15
İN'SANLARDAN... Serbest Kürsü Beytül Ahzan 3 2264 02 Mart 2010 22:27