Vahiy Esnasında Rasulullah’ın Durumu:
Vahiy Esnasında Rasulullah’ın Durumu:
Yüce Allah’ın hitabı ile karşı karşıya gelmek insan için rahat ve kolay bir iş değildir. İnsan özelliklerini taşıyarak melekten gelen vahyi almak oldukça güç bir iştir. Vahiy esnasında Rasulullah’da bir tür korku ve heyecan meydana geldiği, bazan da buhranlı anlar geçirdiği gözlenmiştir. Vahiy sırasında heyecan ve dehşetten Rasululah’ın vücudu titrer, yüzünün rengi değişir, en soğuk günlerde bile alnı terler, nefes alırken horultu ve iniltiye benzer bir ses çıkarırdı.[140] Özellikle zil sesi şeklinde gelen vahiy, Rasulullah’a çok ağır gelirdi.
“Gerçekten biz sana ağır bir söz bırakıyoruz.” (Müzzemmil: 73/4)
Vahyin manevi ağırlığı büyüktü. Eğer deve üzerinde iken vahiy gelmişse, deve buna tahammül edemezdi. Vahyin manevi ağırlığından deve çöker, Rasulullah inmek zorunda kalırdı.[141] Bir defasında Rasulullah’ın dizi Zeyd b. Sabit’in dizi üzerinde iken vahiy gelmiş, Zeyd büyük bir ağırlık hissetmiş, bu ağırlık altında ayağı kırılacak gibi olmuştu.[142]
Rasulullah (s.a.v.) gelen vahyi hemen anlamak ve unutmamak için vahiy esnasında ayetleri tekrarlamak isterdi. Onun bu endişelerini Yüce Allah şöylece gidermişti:
“Onun vahyi sana gelip-tamamlanmadan evvel Kur’an’ı acele etme.” (Taha: 20/114)
“Onu aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma. Onu toplamak ve sana okutmak şüphesiz bize düşer. Sana onu okuduğumuz zaman onun okunuşunu izle. Sonra onu açıklamak bize aittir.” (Kıyamet: 75/16-19)
“Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.” (A’la: 87/6)
Vahiy geldiğinde gözlenen bu tabii olmayan durumu, Rasulullah’ın etrafındakiler de hissetmişlerdir. Önce kendisini bir titreme alır ve mübarek yüzleri soluk bir renk alırdı. Hadis mecmuaları, vahy nazil olurken Rasulullah’ın yanında arı uğultusuna benzer bir sesin işitildiğini kaydetmişlerdir.[143] Yine vahiy geldiğinde Rasulullah’ın üzerini örterlerdi.[144] Açılınca, gelen ayetin şiddeti veya yumuşaklığı halinden belli olurdu.
Vahiy sırasında Rasulullah’da meydana gelen durumu o dönemde Kureyşliler istismar ederek onu kahin, sihirbaz ve mecnun olarak nitelemişler, daha sonra birçok Avrupalı müsteşrik de onda sara hastalığının olduğu zannına kapılmışlardır. Bütün bu sözde değerlendirmeler, onun manevi cephesini anlayamamaktan ileri gelmektedir.