Ahzab Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri
Ahzâb Süresi Nüzul Sebebi
Ahzâb Sûresi Medine-i Münevvere'de Alu İmrân Sûresinden sonra nazil olmuştur. Râzî bu konuda ıcmâ olduğunu zikreder.[1] İbnu'l-Esîr'in Tarihi el-Kâmil'de zikrettiğine göre Hicretin beşinci sene*si nazil olmuştur. Hz. Peygamber (sa)'in Zeyneb ile evliliği de (Bu evlilikle ilgi*li âyet-i kerimeler de bu Sûrededir ve inşaallah yerinde gelecektir) bu sene vukubulmuştur.[2]
Âyetlerinin adedi, yetmiş üçtür. [3]
1. "Ey peygamber. Allah'tan sakın, inkarcılara ve iki yüzlülere uyma, Allah şüphesiz bilendir, Hakim'dir."
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Bu âyet Ebû Süfyan, İkrime b. Ebî Cehil ve Ebu'1-Aver (Amr b. Süfyan) es-Sülemî hakkında indi. Bir savaştan sonra Medine'ye geldiler. Abdullah b. Ubeyy'in evine indiler. Kendisiyle konuşabilmeleri için Rasulullah (s.a.v.) onlara müsaade etti. Onlarla beraber Abdullah b. Sa'd b. Ebî Şerh ve Tu'metu'bnu Ubeyrik de Rasulullah (s.a.v.)'a geldiler ve O'na -Ömer b. Hattab da yanındayken- dediler ki:
"İlahlarımız olan Lat, Menat ve Uzza'yı zemmetmeyi terket ve de ki:
"Onların şefaati vardır ve onların kendi*lerine ibadet edenlerine de menfaati vardır. Biz de senin Rabbin'e ibadet ederiz." Onların bu sözleri Rasulullah (s.a.v.)'a güç geldi. Bunun üzerine Ömer b. Hattab:
"Onların öldürülmeleri hususunda bize izin ver" dedi. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Ben onlara emân verdim." Ömer dedi ki;
"Allah'ın laneti ve ğazabıyla buradan çıkınız." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Ömer'e:
"Onların Medine'den çıkarılmaları" emrini verdi. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah bu âyeti indirdi.[4]
2- Zemahşerî'nin zikrettiği bir haberde de bunların Medine-i Münevvere'ye ınüslümanlarla Mekke müşrikleri arasında yapılan barış döneminde, yani Hudeybiye'den sonra geldikleri, onlara münafıklardan Cedd ibn Kays'ın da ka*tıldığı belirtilmektedir.[5]
3- Cüveybir'in Dahhâk'ten, onun da İbn Abbâs'tan rivayetlerine göre içle*rinde el-Velîd ibnu'l-Muğîra ve Şeybe ibn Rabîa'nın da bulunduğu bir grup mekkeli Hz. Peygamber (sa)'e:
"Bu davandan vazgeçersen sana mallarımızın yarısını veririz." demişler; Şeybe ibn Rabîa da kzını Hz. Peygamber (sa)'le ev*lendirme va'dinde bulunmuştu. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. [6]
4- Yine İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayete göre de Medine-i Münevvere'de Yahudiler ve münafıklar Hz. Peygamber (sa)'i davasından dönmezse öldürmek*le korkutmuşlar da bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[7]
5- Hz. Peygamber (sa), Medine-i Münevvere'ye hicretten sonra Yahudilerin; Kurayza, Nadîr ve Kaynukâ' oğulları yahudilerinin müslüman olmalarını arzu*lardı. Nitekim onlardan bazıları da sırf münafıklık yapmak için Hz. Peygamber (sa)'e tabi olmuş görünmüşlerdi. Hz. Peygamber (sa) onları İslâm'a ısındırmak için yumuşak davranır, küçüklerine, büyüklerine ikramda bulunur, yaptıkları küçük hataları görmezden gelir, onların konuşmalarına kulak verir, onları din*lerdi. İşte bu âyet-i kerime bunun üzerine nazil oldu.[8]
6- Sakîflilerden bir grup hakkında nazil olduğu da söylenmiştir. Bunlar Hz. Peygamber (sa)'e gelerek: "Ey Muhammed, bir sene Lât ve Uzzâ'ya tapınma*mıza müsaade et ki Kureyşliler bizim senin yanındaki derecemizi anlasınlar." diyerek kendilerine putperest olarak bir yıl daha kalmaları için izin istemişlerdi. İşte bu âyet-i kerime bunun üzerine nazil olmuştur.[9]
Aslında bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi ister Kureyş'ten, ister Sakîf'ten müşrikler olsun netice birdir; Allah dışında tapındıklarına tapınmaya devam için müsamaha ve izin istemekte; bunu pazarlık konusu yapmaktadırlar ki tevhidin her türlü pazarlığın ve her mülâhazanın üstünde olduğu ve böyle bir taleple ge*lecek herkes hakkında âyetin hükmünün umumu olduğu da açıktır.[10]
4. "Allah insanın içine iki kalp koymamıştır..."
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İbni Ebi Hatim'in Süddî'den naklettiğine göre bu âyet Cemil (veya Cümeyl) b. Ma'mer el-Fihrî hakkında indi. O, her işittiğini hafızasına alan bir kimseydi. Kureyş onun için diyordu ki:
"Bu kadar şeyi nasıl ezberliyor? Ancak onun iki kalbi bulunması lazım." O da diyordu ki:
"Benim iki kalbim var. Onların her biriyle aklediyorum. Onlar Muhammed'in aklından daha faziletlidir."
Bedir Savaşı'nda müşrikler hezimete uğradılar. Onlar arasında Cemil b. Ma'mer de vardı. Ebû Süfyan'la karşılaştı. Cemil b. Ma'mer'in pabucunun biri bir eline bağlı diğeri de ayağında idi. Ebû Süfyan dedi ki:
"Ey Ma'mer bu insanların hali nedir?" O da dedi ki:
"Hezimete uğradılar." Ebû Süfyan dedi ki:
"Senin halin nedir böyle? Pabucunun biri bir elinde diğeri de ayağında." O da dedi ki:
"Neden? Sen anlamadın mı o pabuçların ikisinin de iki ayağımda olduğunu?" O gün anladılar ki, eğer onun iki kalbi olsaydı, pabucunun birini bir elinde unutmazdı.[11]
2- Kabûs ibn Ebî Zabyân'ın babasından rivayetinde o şöyle demiş: İbn Abbâs'a:
"Allah, bir kişi içinde iki kalb yaratmadı." âyet-i kerimesi ile ne kastediliyor?"diye sorduk.
"Allah'ın Rasûlü (sa) bir gün namaz kıldırmaya kalktı, o esnada aklına başka bir şey geldi de onunla birlikte namaza kalkan münafıklar:
"Görmüyor musunuz; Muhammed'in iki kalbi var; birisi sizinle, diğeri de onlarla birlikte." dediler de Allah Tealâ:
"Allah, bir kişi içinde iki kalb yaratmadı." âyet-i kerimesini indirdi.[12]
3- İbnu Ebî Hatim, Husayf tarikından Saîd İbni Cübeyr, Mücâhid ve Ikrime'den anlattı. Onlar:
“İki kalbli diye isimlendirilen biri vardı, âyet onun hakkında indirildi.” dediler. [13]
4- Katâde ise Hasen'in şöyle dediğini naklediyor: Bir adam varmış, "Benim iki nefsim var; birisi emrediyor, diğeri nehyediyor." demiş de âyet-i kerime bu*nun üzerine nazil olmuş.[14]
Burada benim iki nefsim var..." diyen kişinin adı anılmamakla birlikte Cemil ibn Ma'mer'in söylediğini andırmakta*dır,
Taberî, bu iki rivayetten ikincisini yani Cemîl ibn Ma'mer hakkında nazil olduğunu ifade eden rivayeti daha sahih görerek tercihe şayan kabul etmiştir.[15]
5- Mücâhid’den (r.a.) Îbnu Ebî Nüceyh tarikından anlattı.:
“Bu ayet, Benî Fihir'den biri hakkında indirildi. O:
“Benim içimde iki kalb var. Ben onlardan her biri ile Muhamnıed'in aklından daha çok akıllıyım.” derdi. [16]
6- îbnu Ebî Hatim Süddî'den anlattı:
“Âyet, Kureyş’ten Benî Cumah'tan (el-Cumahi) biri hakkında indirildi. Ona Cemîl İbni Ma’mer denilirdi.”. [17]
7- Bu âyet-i Kerimenin Abdullah ibn Hatal hakkında nazil olduğu da söy*lenmiştir.[18]
4. "... evlatlıklarınızı da öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır..."
Bu âyet Zeyd b. Harise hakkında indi. O, Rasulullah (s.a.v.)'ın kölesi idi. Onu âzâd etmiş ve evlat edinmişti. Rasulullah (s.a.v.) Zeyneb bint-i Cahş ile evlenince -Zeyneb daha önce Zeyd'in nikâhı altında idi- yahudi ve münafıklar dediler ki:
"Muhammed herkesi men ettiği halde, kendisi oğlunun hanımı ile evlendi," Bunun üzerine Allah Teala da bu âyeti indirdi.[19]
5. Onları bahalarına nisbet ederek çağırın. Allah katında en doğru olanı budur. Eğer babalarım bilmezseniz onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Kalbinizden kastederek yaptıklarınız dışında hatalarınızda size bir vebal yoktur. Allah Ğafûr, Rahîm olandır.
Sa'd b. Muhammed b. Ahmed b. Nuaym el-İşkabî, Hasan b. Ahmed b. Muhammed b. Ali b. Mahled'den, o Muhammed b. İshak es-Sakafi'den, o Kuteybe b. Said'den, o Yakub b. Abdirrahman'dan, o Musa b. Ukbe'den, o Salim'den, o da Abdullah b. Ömer'den bize şunu rivayet etti:
"Biz, onu Zeyd b. Harise değil de Zeyd b. Muhammed diye çağırırdık ve şu âyet ininceye kadar bu böyle devam etti: "O çocukları, babalarına nisbet ederek çağırmayın. Bu, Allah katında daha doğrudur." (Ahzab 33/5)[20]
Bu hadisi Buhari, Mualla b. Esed'den, o Abdu'1-Aziz b. el-Muhtar'dan, o da Musa b. Ukbe'den rivayet etmiştir.[21]
6. Peygamber, mü'minlere kendi canlarından da*ha kıymetlidir. Eşleri de onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bu Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Tebûk savaşına çıkmak iste*diğinde, müslümanlara hazırlanıp savaşa çıkmalarını emretti. Bazıları:
"Anne ve babamızdan izin alalım" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Peygamber mü'minlere, kendi canlarından üstündür. Eşleri de onların ana*larıdır..." âyetini indirdi.[22]
2- Daha önce (Nisa Sûresi, âyet: 33'ün nüzul sebebinde de geçtiği üzere İbn Abbâs'tan
"Yeminlerinizin bağladığı kimselere paylarını verin..." (Nisa, 4/33) âyet-i kerimesi hakkında İbn Abbâs'tan gelen bir rivayette o şöyle diyor:
"Cahiliye devrinde insanlar "Hangimiz önce ölürse arkada kalan ona mirasçı ola*cak." diye birbirleriyle antlaşma yaparlardı. Allah Tealâ bunun hakkında
"Ak*rabalar Allah'ın kitabında birbirlerine diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Şu kadar var ki dostlarınız için herhangi bir iyilikte bulunma*nız müstesnadır. Bu, kitabda yazılıdır." âyetini indirdi.[23]
9. Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de Biz, onların üzerine rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınıza Basîr'dir.
10. Hani onlar size hem üstünüzden, hem de altınızdan gelmişlerdi ve hani korkudan gözler kaymış, yürekler ağızlara gelmişti ve siz, Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.
11. İşte orada mü'minler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıl*mışlardı.
Bu âyet-i kerimeler Ahzâb, yani Hendek Muharebesi hakkında nazil olan âyet-i kerimelerdendir. Şöyle ki:
Beyhakî'nin Delâil'de Huzeyfe'den rivayetinde o şöyle anlatıyor:
Ahzâb (Hendek Gazvesi) günü olan halimizi sanki şimdi görür gibiyim: Biz oturarak saf tutmuştuk. Karşımızda Ebu Süfyan ve beraberindekiler üstümüzde, Kurayza oğullan da altımızda idiler. Kökümüzü keseceklerinden korkuyorduk. O gece kadar karanlık ve o geceki rüzgâr kadar şiddetli bir rüzgâr görmedik. Safları*mızdan evleri açık ve tehlikede olmadığı halde
"Evlerimiz düşman baskınına açık." deyip Hz. Peygamber (sa)'den izin istiyerek ayrılanlar yanında aradan sessizce sıvışanlar da vardı. Birer birer Hz. Peygamber (sa)'in karşısına geçtik. Sonunda sıra bana geldi ve Allah'ın Rasûlü (sa) bana:
"Kavmin (düşman ordu*sunun) haberini, ne halde oldukları bilgisini bana getir." buyurdu. Ben de düş*man ordugâhına gittim. Bir de baktım ki ordugâhlarında şiddetli bir rüzgâr herşeyi altüst etmiş, göçlerinin ve örtülerinin üzerinde taşların sesleri geliyor, kimse yerinden bir karış bile kımıldıyamıyor, rüzgâr hepsini vurmuş ve herkes birbirine:
"Göç, göç!" diye bağrışıyorlar. Geri döndüm ve bu perişan hallerini Hz. Peygamber (sa)'e haber verdim ve işte bunun üzerine Allah Tealâ bu "Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de Biz, onların üzerine rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiş*tik...." âyet-i kerimesini indirdi.[24]
12. Hatırla o zamanı ki münafıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar "Allah ve Rasûlü'nün bize vazettikleri boş bir aldatmadan başka bir şey değilmiş." diyorlardı.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Alu İmran (3/26) âyetinin nüzul sebebi olarak yerinde anlatmış olduğumuz şu hâdisenin aynı zamanda bu âyet-i kerimenin de nüzul sebebi olduğu rivayet edilmektedir. Şöyle ki:
Taberî'nin tefsirinde İbn Beşşâr kanalıyla Amr ibnu'1-Avf el-Muzenî'den rivayetinde o şöyle anlatıyor:
Allah'ın Rasûlü (sa) Ahzâb Gazvesi (Hendek Sa*vaşı) senesi hendeği çizdi: Harise oğulları tarafından Ecmu'ş-Şeyhayn'den Mezâz'a kadar hendek kazılacaktı. Sonra her on kişiye 40 kulaç olmak üzere kazma işini taksim etti. Selman el-Fârisî'nin hangi grupta olacağında Muhacirin ve ensar ihtilâf ettiler. Selmân güçlü kuvvetli birisiydi ve Muhacirin
"Selman bizdendir." diyor, Ensar:
"Selman bizdendir." diyorlardı. Hz. Peygamber (sa):
"Selman bizden, ehl-i beyttendir." buyurdu.
Amr ibn Avf der ki:
Ben, Selman, Huzeyfe ibnu'l-Yemân, Nu'mân ibn Mukrin el-Muzenî ve ensar'dan dört kişi birlikte bir kırk kulacı kazıyorduk. Üç katın altında kazmaya devam ederken Allah hendeğin içinden karşımıza beyaz, çakmaktaşından bir kaya çıkardı. Külünklerimizi kırdı, biz onu kıramadık.
"Ey Selman, Allah'ın Rasûlü (sa)'ne çık, bu kayanın durumunu ona haber ver. Hendeğin yolunu mu değiştirelim, yoksa ne yapmamızı emreder? Biz, hendeğin çizgisini değiştirmek istemiyoruz." dedik. Selman, Hz. Peygamber (sa)'e çıktı, Efendimiz üzerine bir gölgelik kurmakla meşgul imiş.
"Ey Allah'ın elçisi, babamız anamız sana feda olsun, hendeğin içinden beyaz çakmaktaşından bir kaya çıktı, külünklerimizi kırdı, biz onu kı*ramadık. Küçük veya büyük bir parça bile koparamadık. Bize o konuda emrin nedir? Doğrusu biz hendek için çizmiş olduğun çizgiden çıkmak istemedik." dedi. Allah'ın Rasûlü, Selman'la birlikte hendeğe indi, biz dokuz kişi hendeğin ucunda onlara bakıyorduk. Efendimiz (sa) Selman'dan kazmayı aldılar ve kaya*ya öyle bir vurdular ki ondan bir şimşek çaktı sanki karanlık bir evin ortasındaki bir lâmba gibi Medine vadisini aydınlattı. Allah'ın Rasûlü (sa) bir fetih tekbiri getirdi, müslümanlar da peşinden tekbir getirdiler. Sonra Rasûlullah (sa) kayaya ikinci kere vurdu. Kazmanın kayaya çarpmasıyla yine bir şimşek çaktı ki sanki karanlık bir evdeki lâmba gibi Medine vadisini aydınlattı. Rasûlullah (sa) bir fetih tekbiri getirdi, müslümanlar da peşinden tekbir getirdiler. Sonra Allah'ın Rasûlü (sa) üçüncü kez kayaya vurdu ve onu kırdı, ondan yine bir şimşek çakıp Medine vadisini aydınlattı, sanki karanlık bir evin ortasındaki bir lâmba gibi. Allah'ın Rasûlü (sa) yine bir fetih tekbiri getirdi. Sonra Selman'ın elinden tuta*rak hendekten çıktı. Selman:
"Ey Allah'ın elçisi, anam babam sana feda olsun, şimdiye kadar hiç görmediğim bir şey gördüm." dedi. Allah'ın Rasûlü (sa) kavme döndü ve:
"Selman'ın söylediğini siz de gördünüz mü?" diye sordu,
"Anamız babamız sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, gördük ki kayaya vurdun, ondan dalga gibi bir şimşek çaktı, senin tekbir getirdiğini görünce biz de tekbir getirdik, bundan başka bir şey de görmedik." dediler. Allah'ın Rasûlü (sa):
"Doğru söylediniz. îlk vuruşumda gördüğünüz şimşek çaktı ve bana Hîre saraylarını ve Kisrâ'nın Medâin'ini aydınlattı. Onlar sanki köpek dişleri gibiydiler. Cibrîl bana haber verdi ki ümmetim onlara galip gelecek. Sonra ikinci vuruşumda gördüğünüz şimşek çaktı ve bana Rum ülkesindeki kırmızı sarayları aydınlattı. Köpek dişleri gibiydiler. Cibrîl bana haber verdi ki ümmetim onlara galip gelecek ve onları ele geçirecek. Sonra üçüncü vuruşumda gördüğünüz şimşek çaktı ve bana San'â saraylarını aydınlattı. Sanki köpek dişleri gibiydiler. Cibrîl bana haber verdi ki ümmetim onları ele geçirecek. "Müjdeler olsun, Allah onları zafere ulaştıracak, müjdeler olsun, Allah onları zafere ulaştıracak." dedi, buyurdu. Müslümanlar bu müjdeye sevindiler ve:
"'Dosdoğru, gerçek bir va'd ile bize va'dde bulunan, bu kuşatmadan sonra bize zaferi va'deden Allah'a hamdolsun." dediler. Medine'yi kuşatan ahzâb bozulup gidince müslümanlar:
"Bu, Allah'ın ve Rasûlü'nün va'dettiğidir..." dediler. Münafıklar da:
"Hiç şaş*mıyor musunuz? Size hikâye anlatıyor, sizi olmıyacak umutlara sevkediyor, size bâtıl va'dlerde bulunuyor. Size Yesrib'den Hîre saraylarını, Kisrâ'nın şehirlerini gördüğünü ve siz korkudan hendek kazar, yüzyüze savaşmaya güç yetiremezken sizin bunları fethedeceğinizi haber veriyor." dediler de "Hatırla o zamanı ki münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar: Allah ve Rasûlü'nün bize va'dettikleri boş bir aldatmadan ibaretmiş, diyorlardı." ve "De ki: Ey hükümranlığın sahibi olan Allahım..." (Alu İmrân, 3/26) âyetleri nazil oldu.[25]
2- İbni Ebî Hatim ve Beyhakî Delâil'de Amr el-Müzenî'den naklediyor:
Rasulullah (s.a.) Ahzab yılında hendek kazdırmıştı. Allah bu hendeğin içinden yuvarlak beyaz bir kaya çıkarmıştı. Rasulullah (s.a.) kazmayı eline alıp bu kayaya bir defa vurup kayayı sarstı. Kayadan Medine'nin iki tarafını aydınlatan bir kıvılcım parladı. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.) tekbir getirdi. Müslümanlar da tekbir getir*diler. Sonra ikinci bir defa vurdu. Yine kayayı sarstı. Kayadan yine Medine'nin iki tarafını aydınlatan bir kıvılcım parladı. Bunun üzerine Pey*gamberimiz (s.a.) tekbir getirdi. Müslümanlar da tekbir getirdiler. Daha sonra üçünoü defa vurdu. Kayayı parçaladı. Yine kayadan Medine'nin iki tarafını aydınlatan bir kıvılcım parladı. Bunun üzerine Efindimiz (s.a.) tekbir getirdi. Müslümanlar da tekbir getirdiler. Peygamberimiz (s.a.)'e bu durum sorulunca şöyle buyurdu:
“Birinci darbeyi vurdum, bana Kisra'nm Medain sarayı ile Hîre sarayı gösterildi. Cebrail bana, ümmetimin oralara hakim olacağını bildirdi. Son*ra ikinci defa vurdum. Bunun üzerine Rum diyarının kırmızı sarayları bana gösterildi. Cebrail bana, ümmetimin oralara da hakim olacağın bil*dirdi. Sonra üçüncü vuruşumda bana San'a sarayları gösterildi. Cebrail bana, ümmetimin oraya da hakim olacağını bildirdi.”
Bunu duyan münafıklar:
“Hayret etmiyor musunuz? Size neler anlatıyor, size kuruntular veri*yor? Boş vaadlerde bulunuyor. Size Yesrib'den Kisra'nın Medain saraylanyla Hîre saraylarını gördüğünü, oraların sizin tarafınızdan fethedileceği*ni söylüyor. Halbuki siz korkudan hendek kazıyorsunuz. Ortaya çıkamıyorsunuz.” dediler.
Bunun üzerine ayet indi: "O zaman, münafıklarla kalplerinde hastalık bulunanlar Allah ve Rasulü bize bir aldatıştan başka bir şey vaad etmemiş, diyorlardı." (Ahzab, 33/12).[26]
3- Cüveybir'in İbn Abbâs'tan rivayetine göre "Allah ve Rasûlü'nün size va'dettikleri bir aldatmadan ibaret." diyen münafık Muattib ibn Kuşeyr'dir. [27]
4- İbn İshak ve Beyhakî'nin Urve ibnu'z-Zübeyr ve Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî ve başkalarından rivayetlerine göre Muattib ibn Kuşeyr:
"Bizden birisi tuvalete bile gitmeye korkar haldeyken Muhammed, Kisrâ ve Kayser'in hazinelerini yiyeceğini zannediyor." demiştir.[28]
5- Kurtubî, bu sözleri söyleyenlerin Muattib ibn Kuşeyr, Tu'me ibn Übeyrık ve onlarla birlik olan 70 kadar kişi olduğunu söyler.[29]
13- Hani onlardan bir grup demişti ki: "Ey Medine halkı, sizin için tutunacak bir yer yok. Artık geri dönün." İçlerinden bir grup da Peygamber'den izin istiyerek diyorlardı ki: "Evlerimiz düşmana açıktır." Halbuki evleri açık değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Yezîd ibn Rûmân'dan rivayete göre
"Ey Medine halkı, sizin için tutunacak bir yer yok. Artık geri dönün." diyen Evs ibn Kayzî ve kavminden onun görüşünde olanlardır. [30]
2- "Peygamber'den izin istiyerek: "Evlerimiz düşmana açıktır." diyenler ise İbn Abbâs'tan rivayete göre Harise oğullarıdır.[31]
3- Suyûtî ise "Evlerimiz düşmana açıktır." diyenlerin Evs ibn Kayzî ve kavminden bir grup olduğunu söyler.[32]
15. Andolsun ki onlar, daha önceden "Sırt çevirip kaçmıyacaklarına " dair Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'a verilen ahid elbette mutlaka sorulacaktır.
Yine Yezîd ibn Rûmân'dan rivayete göre bunlar da Harise oğullarıdır. Uhud günü Seleme oğulları bozulduğunda Harise oğulları da onlarla birlikte bozulmuşlar; daha sonra da: "Bir daha asla böyle bir duruma düşmeyeceklerine" dair Allah'a söz vermişlerdi. İşte bu âyet-i kerimede Allah Tealâ, o verdikleri sözü onlara hatırlatmaktadır.[33]
18. Doğrusu Allah, içinizden sizi alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize ge*lin. " diyenleri bilir. Bunlar savaşa pek az iştirak ediyorlardı.
İbn Zeyd'den rivayette o şöyle anlatıyor: Hendek savaşı günlerinden birin*de ashabdan birisi Rasûlullah (sa)'ın yanından ayrılıp evine geldiğinde kardeşini, önünde kızarmış et, ekmek ve şıra olduğu halde karnını doyurur halde bulmuş*tu. Ona:
"Sen bu halde kızarmış et, ekmek, şıra ilesin; Allah'ın Rasulü ise mız*raklar, kılıçlar arasında. Utanmıyor musun?" demiş. O kardeşi de:
"Sen de bi*zim yanımıza gel. Sen ve arkadaşının başına gelenler gelmiş. Artık yapacağınız bir şey yok. Allah'a yemin olsun ki Muhammed bu işin hakkından gelemiyecek!" demiş. Rasûlullah'ın yanından dönen sahabi de:
"Allah'a yemin olsun ki yalan söyledin." demiş. O evde oturan kişi onun ana baba bir kardeşi imiş.
"Vallahi şimdi gidip Rasûlullah (sa)'a şu söylediklerini haber vereceğim." demiş ve onun yanından ayrılıp Rasûlullah (sa)'ın yanına gelmiş. Bir de bakmış ki Cibrîl ondan önce gelmiş, onun haberini ve bu
"Doğrusu Allah, içinizden sizi alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin." diyenleri bilir. Bunlar savaşa pek az iştirak ediyorlardı." âyet-i kerimesini getirmiş.[34]
23. "İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır..."
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Ebû Muhammed Ahmed b. Muhammed b. İbrahim, Abdullah b. Hamid'den, o Mekkî b. Abdan'dan, o Abdullah b. Haşim'den, o Behz b. Esed'den, o Süleyman b. el-Muğire'den, o Sabit'ten, o da Enes'ten bize şunu dediğini haber verdi:
"Amcam Enes b. en-Nadr.-ki ben ona Enes derdim- Bedir Savaşı'nda kayboldu. Onun bu savaşta bulunmaması kendisine çok ağır geldi ve dedi ki:
"Ben, Rasulullah (s.a.v.)'ın hazır bulunduğu ilk savaşta bulunmadım. Allah'a yemin ederim ki, eğer Allah Subhaneh beni bir savaşta hazır bulundurursa neler yapacağımı muhakkak görür."
Uhud Günü müslümanlar hezimete uğradılar. Enes b. Nadr dedi ki:
"Allah'ım şu müşriklerin yaptığından sana sığınırım ve müslümanların yaptığından dolayı da özür dilerim." Sonra kılıcıyla yürüdü ve Sa'd b. Muaz'a rastladı. Ona dedi ki:
"Ey Sa'd, nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Uhud'un arkasından Cennet'in koku*sunu duyuyorum." Sonra şehit oluncaya kadar savaştı. Enes b. Malik diyor ki:
"Biz, onu ölüler arasında bulduk. Vücudunda seksen küsur kılıç, ok, mızrak yarası vardı. Müşrikler ona müsle[35] yapmışlardı. Biz onu tanıyamamıştık. Kızkardeşi parmaklarından tanımıştı. Bu âyet de onun hakkında indi.
Enes diyor ki:
"Biz, şöyle derdik: "Bu âyet, onun ve onun arkadaşları hakkında inmiştir."[36]
Bu hadisi Müslim, Muhammed b. Hatim'den, o da Behz b. Esed'den rivayet etmiştir.[37]
2- Said b. Ahmed b, Cafer el-Müezzin, Ebû Ali b. Ebî Bekr el-Fakih'ten, o İbrahim b. Abdillah ez-Zebibî'den, o Bündâr'dan, o Muhammed b. Abdillah el-Ensari'den, o ba*basından, o Sümame'den, o Enes b. Malik'ten bize şunu rivayet ederek dedi ki:
"Bu âyet, Enes b. Nadr hakkında inmiştir."[38]
Buhari bu hadisi Bündâr'dan rivayet etmiştir.[39]
3- Ebu Davud et-Tayâlisî'nin kendi senediyle Enes ibn Mâlik'ten rivayetinde o şöyle anlatıyor:
Dayım Enes ibnu'n-Nadr geldi. -Bana onun adını koymuşlar.-Allah'ın Rasûlü (sa) ile Bedr'e katılamamıştı ve "Rasûlullâh'ın bulunduğu ilk gazvede bulunamadım. Ama Allah'a yemin olsun, bundan sonra Allah bana bir gazve gösterirse muhakkak Allah o gazvede neler yapacağımı görecek!" derdi. Bir sonraki sene Uhud gazvesi olunca o gazvede bulundu ve müslümanlar bo*zulduğunda Sa'd ibn Muâz'ın geri çekildiğini gördü de ona:
"Ey Ebu Amr, ne*reye? Vay o cennetin kokusuna! Onu Uhud önünde buluyorum." deyip vuruş*maya daldı ve şehid edilinceye kadar vuruştu. Ölüler arasında bulunduğunda üzerinde seksenden fazla kılıç, mızrak, ok yarası vardı. Kız kardeşi Nadr kızı Rubeyyi':
"Onu ancak parmak uçlarından tanıyabildim. O kadar güzel parmak uçları vardı ki." demiştir. "Mü'minler içinde Allah'a verdiği sözde sadâkat gös*teren nice erler var. İşte onlardan kimi adağını ödedi..." âyeti nazil olmuş da. Enes demiştir ki: Biz bu âyeti onun hakkında indi olarak biliyoruz.[40]
4- Taberî'nin de Enes ibn Mâlik'ten rivayetinde bu Enes ibnu'n-Nadr'in bo*zulanlar içindeki Sa'd ibn Muâz ile konuştuğunda:
"Ey Allahım, Bu müşriklerin yaptıklarından beri olduğum gibi şunların da (bozulan müslümanları kastediyor) yaptıklarından sana özür diliyorum." deyip savaşa daldığı ayrıntısına yer veril*miştir.[41]
5- Haberi küçük farklarla Tirmizî de Enes ibn Mâlik'ten rivayetle tahric eder*ken.[42]
6- Vâhidî'nin Ebu İshak Ahmed ibn Muhammed kanalıyla Enes ibn Mâlik'ten rivayetinde bu amcasının ismi Enes ibnu'n-Nadîr olarak verilmiş, yine onun başka bir rivayetinde de Enes ibn Mudar denilmiştir.[43]
7- Buhârî de yine Enes ibn Mâlik'ten rivayetle, hadiseyi anlatmaksızın sadece âyet-i kerimenin Enes ibnu'n-Nadr hakkında nazil olduğunu belirtmekle yetin*miştir.[44]
8- Uhud'da şehid edilen Mus'ab ibn Umeyr ve arkadaşları hakkında nazil ol*duğu da söylenir.[45]
9- Keşşaf’ta ise daha farklı bir nüzul sebebi zikredilir:
Sahabeden bazıları: "Rasûlullah (sa) ile beraber bir harbde bulunacak olurlarsa mutlaka sebat etmeyi ve şehid oluncaya kadar savaşmayı adamışlardı. Bunlar Hz. Osman ibn Affân, Talha ibn Ubeydullah, Saîd ibn Zeyd ibn Amr ibn Nüfeyl, Hz. Hamza, Mus'ab ibn Umeyr ve başkalarıdır. İşte bu âyet-i kerime onların bu adakları üzerine na*zil olmuştur.[46]
23. "... Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir."
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Bu âyet Talha b. Ubeydullah hakkında inmiştir. Uhud Günü Rasulullah (s.a.v.) ile beraberdi. Elinden yaralanıncaya kadar savaştı. Rasulullah (s.a.v.) da onun için buyurdu ki:
"Allah'ım, Talha için Cennet’i vacib kıl."[47]
2- Ahmed b. Muhammed b. Abdillah et-Temimî, Ebu'ş -Şeyh el-Hafız'dan, o Ahmed b. Cafer b. Nasru'r-Razî'den, o Abbas b. İsmail er-Rakkî'den, o İsmail b. Yahya el-Bağdadî’den, o Ebû Sinan'dan, o Dahhak'tan, o en-Nezzar b. Sabre'den, o Ali’den o da Talha'dan bize şu haberi verdi:
"Bu öyle bir adamdır ki, hakkında Allah Teala'nın bir âyet indirdiği kişidir. Talha adağını yerine getirenlerdendir. Gelecekte ona hesap yoktur.[48]
3- Abdurrahman b. Hamdan, Ahmed b. Cafer b. Malik'ten, o Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den, o babasından, o Veki'den, o Talha b. Yahya'dan, o da İsa b. Talha'dan bize şunu rivayet ederek dedi ki: "Peygamber (s.a.v.), Talha'ya uğrayıp buyurdu ki:
"Bu, ada*ğını yerine getirenlerdendir."[49]
28. Ey Peygamber, hanımlarına söyle: "Eğer dünya hayatını ve süslerini is*tiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim.
29. Yok eğer Allah'ı, Rasûlü'nü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, muhakkak ki Allah, içinizden ihsan sahibi olan kadınlara büyük mükâfat hazırlamıştır.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Bu âyet-i kerimenin nüzulüne sebep olan hadise Sîret-i Nebeviyyede İlâ Hadisesi olarak meşhur olmuştur. Meşhur rivayetlere göre Kurayza ve Nadîr oğullan gazvelerinden sonra Hz. Peygamber hanımlarının (veya bazılarının) bazı dünyalık isteklerinden (veya birbirlerini kıskanmalarından) bunalarak on*lardan ayrılmış, bir ay (veya 29 gün) onlara varmıyacağına yemin etmişti. İşte bu sürenin sonunda bu âyet-i kerime nazil olmuştur.
İbn Sa'd'ın anlattığına göre Hz. Peygamber'in hanımları özellikle Kurayza ve Nadîr yahudilerinden ele geçirilen ganimetleri görünce ve Kisrâ ve Kayserle*rin hanımları, kızları ve çevrelerinin yaşantıları hakkında bilgi sahibi olduktan sonra Hz. Peygamber'in çevresine oturup:
"Ey Allah'ın elçisi, Kisrâ ve Kayser*lerin kızları süsler, takılar, cariyeler ve hizmetçiler arasında refah içinde yaşıyorlar. Biz ise gördüğün yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşıyoruz." gibi sözler edip daha çok dünya geçimliği isteyip kendilerine, kralların hanımlarına ve kızlarına yaptığı muamele ile muaşerette bulunması imasında bulunarak onun kalbine elem verdiler.[50] Hicretin dokuzuncu senesi meydana gelen bu hadise, siyer, tarih, tefsir kitaplarında ve hadis mecmualarında geniş olarak yer almaktadır. Şöyle ki:
2- Buhârî'nin kendi senediyle İbn Abbâs'tan rivayetle tahricinde o şöyle anlatıyor:
Hz. Ömer'e, Allah Tealâ'nın haklarında "Eğer ikiniz Allah'a tevbe ederseniz (ne alâ, elbette iyi olur). Çünkü kalbleriniz sapmıştı." (Tahrîm, 66/4) buyurduğu eşlerinin kim olduğunu sormayı çok istiyordum. Bir senesi onunla birlikte hacca gitmiştim. Defi hacet için yoldan saptı, ben de elimde bir matara ile onu takip ettim. Biraz ilerde ihtiyacını görüp döndü, ben elimdeki mataradan su döktüm, abdest aldı. Ben bu fırsatı değerlendirmek üzere:
"Ey Mü'minlerin emiri, Allah Tealâ'nın, Hz. Peygamber (sa)'in, haklarında "Eğer ikiniz Allah'a tevbe ederseniz (ne alâ, elbette iyi olur). Çünkü kalbleriniz sapmıştı." buyurduğu iki hanımı kimlerdi?" diye sordum.
"Sana şaştım doğrusu ey İbn Abbâs; onlar Aişe ve Hafsa idiler." deyip hadiseyi anlatmaya başladı ve dedi ki:
"Medine yakınlarındaki Ümeyye ibn Zeyd oğullarından bir komşumla Hz. Peygamber (sa)'in meclisinde nöbetleşe bulunurduk. Bir gün ben Hz. Peygamber (sa)'in meclisinde bulunur; o gün olanları komşuma analatırdım, bir gün de o bulunur ve o gün olanları bana anlatırdı.
Biz Kureyşliler kadınlara hâkim insanlardık. Medine'ye geldiğimizde gördük ki ensar kadınları erkeklerine hakimdiler. Bunu gören bizim kadınlarımız da onları örnek alarak bize diklenmeye ve bizden olmıyacak şeyler istemeye başladılar. Bir gün eşime bağırmıştım. Baktım bana cevap veriyor. Bana cevap vermesi hoşuma gitmedi ve bunu belli ettim de:
"Sana böyle cevap vermemi neden garip karşılıyorsun Allah'a yemin olsun ki Peygamber'in hanımları da O'na cevap veriyorlar. Hattâ bundan daha ileri gidip birisi geceye kadar ondan ayrılıyor, onu yalnız bırakıyor" dedi. Doğrusu bu beni ürküttü ve:
"Onlardan her kim bunu yapmışsa en büyük kayıpla kaybetmiş, büyük bir günah işlemiştir." dedim, sonra elbisemi toplayıp (hemen toparlanıp) kızım Hafsa'nın yanına girdim ve ona:
"Sizden biri Hz. Peygamber (sa)'in kızmasına karşılık verip bütün gün geceye kadar onu terkediyor mu?" dedim. O:
"Evet." dedi. Ben:
"O halde kaybetmiş, hüsrana uğramıştır. Allah'ın, Rasûlü'nü öfkelendirdiğinden dolayı ona gazab etmesinden ve bu gazabla helak olmaktan nasıl emin olur? Bundan korkmaz mı? Sakın sen Rasûlullah'a çok söz söyleme, ondan çok şey isteme, ona hiçbir şekilde karşılık verme ve onu terketme. Eğer bir ihtiyacın olursa gel, benden iste. Komşunun (Hz. Aişe'yi kastediyor- senden daha güzel ve Rasûlullah'a daha sevgili olması da seni aldatmasın." dedim.
O günlerde Gassânîlerin bizimle savaşa hazırlandıklarını haber almıştık. Bir gün komşum Mescid-i Nebevî'ye indi. O gün onun nöbetiydi. Akşam dön*düğünde kapımı şiddetle vurup:
"Uykuda mısın?" diye seslenince korktum ve yanına çıktım.
"Büyük bir şey oldu." dedi. Ben:
"Ne ola ki? Gassânîler mi gel*diler?" diye sordum.
"Hayır, ondan daha büyük, daha uzun bir şey oldu. Al*lah'ın Rasûlü hanımlarını boşadı." dedi. Ben:
"Öyleyse Hafsa bütün bütüne kaybetti, hüsrana uğradı." dedim. Zannettim ki Hz. Peygamber (sa) hanımlarını neredeyse boşadı boşıyacak. Hemen toparlandım, sabahleyin de sabah namazına Mescid-i Nebevî'ye gittim ve sabah namazını Rasûl-i Ekremle birlikte kıldım. O, odasına girdi, yalnız başına oturdu. Ben de kızım Hafsa'nın yanına girdim ve gördüm ki ağlıyor.
"Seni ağlatan nedir? Ben seni uyarmamış mıydım? Allah'ın Rasûlü sizleri boşadı mı?" dedim.
"Bilmiyorum, işte şuradaki odasında yalnız başına oturuyor." dedi. Hafsa'nın odasından çıktım, minberin yanına geldim. Baktım orada bir grup oturuyor, bazısı da ağlıyor, yanlarında biraz oturdum, sonra dayanamayıp kalktım ve Rasûlullah'ın yalnız başına oturduğu odaya gel*dim. Kapıdaki siyah hizmetçisine:
"Ömer'in girmesi için Rasûlullah'tan izin iste." dedim. Odaya girdi, Rasûlullah ile konuştu, sonra çıktı ve:
"Rasûlullah'a seni söyledim, girmek için izin istediğini söyledim, sustu, cevap vermedi." dedi. Mescid'e minberin yanında oturan grubun yanına döndüm, biraz daha onlarla oturdum, sonra dayanamayıp yine kalktım, hizmetçiye geldim ve:
"Ömer’in ya*nına girmesi için O'ndan izin iste." dedim. Yine birinci seferdeki gibi oldu. döndüm minberin yanındaki grubun yanına gittim, onların yanında bir süre oturdum ama yine merakım galebe çaldı ve hizmetçiye geldim:
"Ömer için izin iste." dedim, yine bir önceki gibi oldu, dönüp giderken bir de baktım hizmetçi beni çağırıyor.
"Allah'ın Rasûlü girmen için izin verdi." dedi. Rasûl-i Ekrem'in yanına girdim ve baktım ki bir hasırın kumlan üzerine hafifçe uzanmış, hasırın üzerinde yatak yok ve kumlar mübarek bedeninde iz yapmış, içine lif doldurulmuş deriden bir yastığa dayanmış halde duruyor. Ben selâm verdim, ayakta du*rarak:
"Ey Allah'ın elçisi, hanımlarını boşadın mı?" diye sordum, gözlerini bana çevirdi ve
"Hayır." diye cevap verdi. Ben halâ ayakta duruyordum. Biraz senin*le oturabilir miyim ey Allah'ın elçisi?" dedim ve konuşmaya devam ettim:
"Be*ni bir görseydin, biz Kureyşliler kadınlara hakim kimselerdik. Biz öyle bir kav*min bulunduğu yere geldik ki kadınlar erkeklerine hakim olmuşlar." dedim. Rasûl-i Ekrem tebessüm ettiler. Sonra ben şöyle devam ettim:
"Beni bir görsey*din, Hafsa'nın yanına girdim ve ona, Aişe'yi kastederek:
"Komşunun senden daha güzel olması, Peygamber'e senden daha sevgili olması seni aldatmasın." dedim. Rasûlullah tekrar tebessüm ettiler. Ondaki bu tebessümleri görünce yanına otur*dum, sonra bulunduğu odaya şöyle bir göz gezdirdim. Odada üç deri parçasın*dan başka hiçbir şey yoktu.
"Allah'a dua et de ümmetinin rızkını genişletsin. Allah'a kulluk etmemelerine rağmen Allah Rumlara ve İranlılara bol bol rızık vermiş." dedim. Dayanır halde iken doğruldu ve:
"Bir şüphen mi var ey Hattab'ın oğlu? Onlar, hasenatı dünya hayatında kendilerine çabucak verilmiş (âhirete bir şey kalmamış) olab bir kavimdir." buyurdular. Ben yaptığım hatayı farkedip:
"Ey Allah'ın elçisi, benim için istiğfarda bulun." dedim.
Allah'ın Rasûlü, eşi Hafsa'nın, Hz. Aişe'ye o söylemiş olduğu bir sözü ifşa etmesi üzerine kadınlarından ayrılmış ve kızgınlığının şiddetinden:
"Onların yanına bir ay süreyle girmeyeceğim." demişti. Allah Tealâ bu yüzden ona itâbda bulunduğu zaman 29 gün geçmişti ki Aişe'nin yanına girdi ve Allah ve Rasûlü ile dünyalık arasında muhayyer olduklarını bildirmeye onunla başladı. Aişe der ki:
"Bizim yanımıza bir ay girmeyeceğine yemin etmiştin. Biz sabahladığımızda .ben teker teker saydım 29 gece geçti." dedim. Rasûl-i Ekrem:
"Ay 29'dur." buyurdu. Gerçekten de o ay 29 çekmişti.. Hz. Aişe anlatmaya şöyle devam eder:
İşte bunun üzerine "Muhayyerlik âyeti" nazil oldu da Allah'ın Rasûlü ilk olarak benimle başladı:
"Sana bir durumu zikredeceğim. Anne ve babanla istişare et*meden bana hemen cevap vermen gerekmez." buyurdu. Hz. Aişe der ki:
"Anne*min ve babamın ondan ayrılmamamı emretmiyeceğini çok iyi biliyordu. " Sonra şöyle dedi:
"Allah Tealâ buyurdu ki: "Ey Peygamber, hanımlarına söyle: "Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzel*likle salıvereyim. Yok eğer Allah'ı, Rasûlü'nü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, muhakkak ki Allah, içinizden ihsan sahibi olan kadınlara büyük mükâfat hazır*lamıştır" Ben:
"Bunun için mi annem ve babamla istişare edeceğim? Ben Al*lah'ı, Rasûlü'nü ve âhiret yurdunu istiyorum." dedim. Sonra diğer hanımlarına muhayyer olduklarını bildirdi, onlar da Aişe'nin söylediği gibi söylediler.[51]
3- Yine Buhârî'nin Enes'den rivayetle tahric ettiği başka bir rivayette Hz. Peygamber (sa)'in hanımlarından îlâ yaptığı, Hz. Ömer'in:
"Ey Allah'ın elçisi, hanımlarını boşadın mı?" sorusuna:
"Hayır, boşamadım, fakat bir ay onlardan îlâ yaptım (Yanlarına bir ay süreyle girmeyeceğime yemin ettim." buyurdukları ayrıntısına yer verilmiştir.[52]
4- Hz. Peygamber (sa) hanımlarından îlâ yapıp ayrıldığında Hz. Ömer mescid-i nebevîye girmiş ve insanların
"Allah'ın Rasûlü hanımlarını boşadı." dediklerini duymuş. Hemen Hz. Peygamber (sa)'in yanına girmiş ve ona:
"Hanımlarını boşadın mı?" diye sormuş, O'nun:
"Hayır." cevabı üzerine dışarı çıkmış ve:
"Uyanık olun, gözünüzü açın! Allah'ın Rasûlü kadınlarını boşamadı!." diye nida etmiş ve bunun üzerine "Kendilerine güven ve korkuya dair bir haber geldiğinde onu yayarlar. Halbuki o haberi O Rasûl'e ve kendilerinden olan ülü'1-emre götürselerdi onlar ondan ne gibi bir netice çıkaracaklarını bilirlerdi." (Nisa, 4/83) âyet-i kerimesi nazil olmuştur.[53]
5- Hadise, îlâ hadisinde Müslim tarafından Hz. Ömer'den rivayetle tahric olunmakla birlikte orada bu âyetin nüzulüne sebep olduğu kaydı yoktur.[54]
6- İmam Ahmed ibn Hanbel’in Câbir'den rivayetle tahric ettiği hadiste o şöy*le anlatıyor:
Hz. Ebu Bekr, Rasûlullah (sa)'ın yanına girmek için izin istedi. Halk, Hz. Peygamber (sa)'in kapısı önünde oturmuşlardı. Hz. Peygamber (sa) de içerde oturuyordu. Ebu Bekr'e girmesi için izin verilmedi. Sonra Hz. Ömer geldi ve Efendimiz (sa)'in yanına girmek için izin istedi, ona da izin verilmedi. Biraz sonra ikisine izin verildi de Hz. Peygamber (sa)'in yanına girdiler. Al*lah'ın Rasûlü (sa), çevresinde eşleri olmak üzere oturuyordu ve susmuştu, ko*nuşmuyorlardı. Ömer der ki: Kendi kendime:
"Bir söz etsem de Peygamber'i güldürsem." dedim. Sonra:
"Ey Allah'ın elçisi, görüyor musun, Zeyd'in kızı -hanımını kastediyor- biraz önce benden nafaka istedi, ben de onu dövüp kafası*nı yardım." dedim. Bunun üzerine Allah'ın Rasûlü, ön dişleri görünecek kadar güldü ve:
"İşte şunlar da benim etrafımda oturmuşlar, benden nafaka istiyorlar." buyurdu. Hz. Ebu Bekr kalkıp kızı Aişe'yi, Ömer de kalkıp kızı Hafsa'yı döv*mek istediler. İkisi de:
"Peygamber'in sahip olmadığı şeyi ondan istiyorsunuz ha?!" dediler. Rasûlullah (sa) Ebu Bekr ve Ömer'i durdurdu. Hanımları dediler ki:
"Biz, bu meclisten sonra bir daha Allah'ın Rasûlü'nden, yanında bulunmıyan hiçbir şeyi istemiyeceğiz."
Câbir der ki: İşte bunun üzerine Allah Tealâ, muhayyerlik âyetini indirdi ve Hz. Peygamber (sa), Hz. Aişe'den başlıyarak dedi ki:
"Ben, sana bir durumu hatırlatacağım. Ancak Annen ve babanla istişare etmeden çabucak cevap vermeni istemem." Hz. Aişe:
"Neymiş o?" dedi, Hz. Peygamber (sa):
"Ey Peygamber, eşlerine söyle: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım. Yok eğer Allah'ı, Rasûlü'nü ve âhiret yurdunu istiyorsanız muhakkak ki Allah, içinizden ihsan sahibi hanımlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır." âyet-i kerimesini okudu.
Hz. Aişe dedi ki:
"Ben, senin için mi anneme ve babama danışacağım? Hayır, ben, Allah'ı ve Rasûlü'nü tercih ediyorum ve senden, hanımlarından hiçbirine benim tercih ettiğim şeyi söylememeni istiyorum." Bunun üzerine Hz. Peygamber (sa):
"Doğrusu Allah Tealâ beni zorlayıcı ve sıkıştırıcı olarak göndermemiştir. Eşlerimden hangisi neyi tercih ettiğini söy*lerse ben de onu kendilerine hemen veririm."[55]
7- Bu hadis Tirmizî tarafından Hz. Aişe'den rivayetle şöyle tahric olunmuştur: Allah'ın Rasûlü eşlerini muhayyer bırakmakla emrolununca benimle başladı ve bana:
"Ey Aişe, sana bir işi hatırlatacağım; annenle ve babanla istişare etmeden hemen çabucak cevap verme." buyurdu. Aişe der ki: Ana babamın, benim kendisinden ayrılmamı emretmiyeceklerini çok iyi biliyordu (onun için annemle ve babamla istişare etmeden cevap verme, dedi). Hz. Aişe anlatmaya şöyle devam eder:
Sonra: "Allah Tealâ buyuruyor ki Ey Peygamber! eşlerine söyle: Eğer dünya hayatı ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim... içinizden ihsan sahibi hanımlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır." buyurdu. Ben:
"Hangi konuda annem ve babamla istişare edeceğim? Muhakkak ki ben, Allah'ı, Rasûlü'nü ve âhiret yurdunu istiyorum." dedim. Hz. Peygamber (sa)'in diğer eşleri de benim yaptığımı yaptılar.
Tirmizî bu hadisin hasen ve sahih olduğunu da ekler.[56]
32. Ey O Peygamber'in hanımları, sizler, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer sakınıyorsanız edalı (işveli) olmayın. Yoksa kalbinde bir hasta*lık bulunanlar (sizden) kötü şeyler umarlar. Ve hep ma'rûf söz söyleyin.
33. Evlerinizde oturun. İlk cahiliye devrinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a veRasûlü'ne itaat edin. Ey O Peygamber'in ehl-i beyti, Allah muhakkak ki sizden eksikliği, pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.
34. Evinizde okunan Allah 'in âyetlerini ve hikmeti anın, zikredin. Muhakkak ki Allah Latîf, Habîr olandır.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Ebû Bekr el-Harisi, Ebû Muhammed b. Hayyan'dan, o Ahmed b. Amr b. Ebî Asım'dan, o Ebu'r-Rabi' ez-Zehranî'den, o Ammar b. Muhammed'den, o es-Sevrî'den, o Süfyan'dan, o Ebu'l-Cahhaf’tan, o Atiyye'den, o da Ebû Said'den bu âyet hakkında şunu dediğini bize haber verdi:
"Bu âyet beş kişi hakkında indi. Nebî (s.a.v.), Ali, Fatıma Hasan ve Hüseyn (r.a.) "[57]
2- Taberi de bu hadisi Ebu Saîd el-Hudrî'den merfü olarak rivayet etmiştir.[58]
3- İbn Cerîr'in İbn Abbâs ve İkrime'den rivayetlerine göre bu âyet-i kerime*ler özellikle Hz. Peygamber (sa)'in hanımları hakkında nazil olmuştur.[59]
4- Said en-Nasrubi, Ahmed b. Cafer el-Katiî'den, o Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den, o babasından, o İbn Numeyr'den, o Abdulmelik'ten, o da Ata b. Ebî Rebah'tan bize şunu rivayet ederek dedi ki:
"Ümm-ü Seleme, Rasulullah (s.a.v.)'tan bahsederken, başkasının kendisine söylediğine göre -ki Nebî (s.a.v.) Ümm-ü Seleme'nin evinde bulunduğu bir sırada- Hz Fatıma, Ümm-ü Seleme'nin evine, içinde etli yemeğin bulunduğu bir çanak getirdi. Rasulullah (s.a.v.), Hz. Fatıma'ya buyurdu ki:
"Bana kocanı ve iki oğlunu çağır." Ümm-ü Seleme dedi ki:
"Ali, Hasan ve Hüseyn geldi*ler. İçeri girip oturdular ve yemekten yediler. O anda Rasulullah (s.a.v.) bir sedir üzerinde idi. Altında da Hayber'den elde edilen bir elbise vardı. Ben odada namaz kılıyordum. Allah Teala Ahzab: 33/33 âyetini indirdi.
Rasulullah (s.a.v.) elbisesinin sarkan kısmını aldı ve üstünü örttü. Sonra iki elini semaya kaldırdı ve şöyle buyurdu:
"Allah'ım, şunlar benim Ehl-i Beytim ve seçkinlerim (himayem altında) dir. Onlardan kötülüğü al götür ve onları tertemiz et." Ümm-ü Seleme dedi ki:
"Başımı evden içeri soktum. Ben de sizinle beraberim ey Allah'ın Rasulü" dedim. Buyurdu ki:
"Sen hayırlısın, sen hayırlısın."[60]
5- Ebu'l-Kasım Abdurrahman b. Muhammed es-Serrac, Muhammed b. Yakub'dan, o Hasan b. Ali b. Affan'dan, o Ebû Yahya el-Hamanî'den, o Salih b. Musa el-Kureşî'den, o Hasif’ten, o Said b. Cübeyr'den, o da İbn Abbas'tan rivayet ederek dedi ki:
"Bu âyet, Nebî (s.a.v.)'nin hanımları hakkında indi."[61]
6- Akil b. Muhammed el-Cürcanî, (lafzen rivayette bulunmak üzere icazet verdi) el-Müâfî b. Zekeriyya el-Kâdî'den, o Muhammed b. Cerir'den, o İbn Hamid'den, o Yahya b. Vadıh'tan, o el-Esbağ'dan, o Alkame'den, o da İkrime'den bize şunu rivayete etti:
"Bu âyetin iniş sebebi sizin zannettiğiniz gibi değildir. Bu âyet Nebî (s.a.v.)'nin hanımları hakkında indi."
İkrime bunu sokakta bu şekilde nida ediyordu.[62]
7- Ebu Saîd el-Hudrî'nin Ümmü'l-Mü'minîn Ümmü Seleme'den rivayetinde o şöyle demiştir:
"Bu âyet-i kerime Rasûlullah benim odamda iken nazil oldu. Ben, odanın kapısı yanında oturuyordum. Bu âyet nazil olduğunda Hz. Pey*gamber (sa)'in yanında Ali, Fâtıma, Hasen ve Hüseyin vardı. Ben:
"Ben, ey Al*lah'ın elçisi, ben senin ehl-i beytinden değil miyim?" diye sordum,
"Elbette sen de hayırdasın ve sen Allah'ın Rasûlü'nün hanımlarındansın." buyurdu.[63]
35. "Doğrusu erkek ve kadın müslümanlar, erkek ve kadın mü*minler, boyun eğen erkekler ve kadınlar; doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffet*lerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve kadın*lar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır."
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Mukatil b. Hayyan dedi ki:
"Bana ulaşan habere göre, Esma bint-i Umeys, ko*cası Cafer b. Ebî Talib'le Habeşistan'dan dönünce, Peygamber hanımlarına uğradı ve onlara sordu ki:
"Hakkımızda Kur'an'dan birşey indi mi?" Onlar da:
"Hayır" dediler. O da Rasulullah (s.a.v.)'a geldi ve dedi ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, hanımlar ziyanda ve hüsrandalar." O da buyurdu ki:
"Neden?" Esma dedi ki:
"Çünkü onlar erkeklerin zikrettiği hayır*ları zikretmiyorlar." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[64]
2- İbn Sa’d Katade’den şöyle dedi: "Allah Teala, Nebi (s.a.v.)'nin zevcelerini zikredince, müslüman kadınlardan bir grup, onlara uğradı ve dediler ki:
"Sizin isminiz Allah Teala tarfından zikredildi, bizimki zikredilmedi. Eğer bizde bir hayır bulunsaydı, bizim de ismimiz zikredilirdi." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[65]
3- İkrime'nin Ümmü İmâra el-Ensâriyye'den rivayetine göre o, Hz. Pey*gamber (sa)'e gelmiş ve:
"Ey Allah'ın elçisi, herşeyin erkekler için olduğunu görüyorum. Kadınların herhangi bir şey için zikredildiklerini ise görmüyorum." demiş ve işte bunun üzerine bu "Müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü'min erkeklerle mü'min kadınlar..." âyet-i kerimesi nazil olmuştur.[66]
4- Taberânî, kendisinde beis olmayan bir senetle İbnu Abbas'tan (r.a.) anlattı. İbnu Abbas (r.a.) dedi ki:
“Kadınlar:
“Ya Rasûlallah, durum nedir? Erkekler zikrediliyor kadınlar zikredilmiyor.” dediler. Ahzab: 33/35 âyeti indirildi. [67]
5- Hâkim, Tirmizî ve Beyhakî'nin Ümmü Seleme'den rivayetle tahriclerine göre o:
"Ey Allah'ın elçisi, erkekler gazveye çıkıyor, gaza ediyorlar, şehid olu*yorlar; biz bunları yapmıyoruz, bize erkeklerin mirasının yarısı veriliyor. Keşke biz de erkek olsaydık." dedi de Allah Tealâ bu "Müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü'min erkeklerle mü'min kadınlar... işte bunlar için Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." âyet-i kerimesini indirdi.[68]
6- İmam Ahmed, Neseî ve İbni Cerir, Abdurrahman b. Şeybe'den nakle*diyorlar: Peygamberimiz (s.a.)'in hanımı Ümmü Seleme (r.a.)'ın şöyle dedi*ğini işittim:
“Peygamberimiz (s.a.)'e dedim ki:
“Niçin erkeklerin zikredildikleri gibi biz de Kur'an'da zikredilmiyoruz?” Ümmü Seleme (r.a.) anlatmaya devam etti: Peygamberimiz (s.a.)'in minberdeki o günkü hutbesi kadar onun hiçbir sözü hiçbir gün bana heybetli gelmemişti. O sırada saçlarımı tarıyordum. Saçlarımı topladım. Sonra evimin odasına çıktım. Kulağımı pencereye ver*dim. Bir de ne göreyim, Efendimiz (s.a.) minberde şöyle diyordu:
“Ey insanlar! Allah Teala şöyle buyuruyor: "Müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar..." ayetini sonuna kadar okudu. [69]
7- Başka bir rivayette bunun üzerine Allah Tealâ'nın "Allah'ın sizi birbiri*nizden üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin." (Nisa, 4/32) âyet-i kerimesini[70] indirdiği belirtilmektedir.[71]
8- Tirmizî'deki riva*yette Ümmü Seleme’nin bu sözleri söylemesi üzerine bir de Ali İmrân, 195 âye*tinin[72] nazil olduğu da kaydedilmektedir.[73]
36. Allah ve Rasûlü bir şeye hükmettiği zaman ne mü'min erkekler için, ne de mü'min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz. Kim de Allah'a ve Rasûlü'ne isyan ederse şüphesiz ki apaçık bir şekilde dalâlete düşmüş olur.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İbn Abbâs'tan rivayete göre Rasûlullah (sa), halasının kızı olan Zeyneb bint Cahş el-Esediyye'yi evlâtlığı Zeyd ibn Harise için istemeye gitmiş, yanına girip onu istemiş. Zeyneb:
"Hayır, onunla evlenecek değilim." demiş, Rasûlullah (sa) ısrar etmiş, Zeyneb:
"Ey Allah'ın elçisi, durumum hakkında bir istişare edeyim." demiş. O sırada Allah Tealâ, Rasûlü'ne bu "Allah ve Rasûlü bir şeye hükmettiği zaman ne mü'min erkekler için, ne de mü'min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz..." âyet-i kerimesini indirmiş de Zeyneb:
"Ey Allah'ın elçisi, benim için koca olarak ona mı razı oldun?" diye sormuş, Hz. Peygamber (sa)'in "evet" cevabı üzerine de:
"O halde Allah'a ve Rasûlü'ne elbette karşı duracak değilim, onunla evlenmeye razı oldum." demiş.[74]
2- Ibn Abbas şöyle der: Rasulullah (s.a.v) Zeyneb bint Cahş'ı, azatlı kölesi Zeyd b. Harise için istedi. Fakat Zeyneb bunu kabul etmeyip onunla evlenmeye razı olmayınca şu âyet indi: Allah ve Rasulü bir İşe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yok*tur..." Bunun üzerine Zeyneb emre uyup Zeyd ile evlendi. Bir rivayete göre, Zeyneb Kureyş soyundan olduğu için, kendisi de, kardeşi Abdullah da bu teklifi kabul etmedi. Fakat âyet inince kardeşi gelerek: "Ey Allah'ın Rasû-lü! Bana dilediğini emret" dedi. Rasulullah (s.a) da: "Zeyneb'i Zeyd ile ev*lendir" diye emretti. Abdullah buna razı olup, onu Zeyd ile evlendirdi.[75]
3- İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayette Zeyneb'in bu evliliğe razı olmama*sının sebebi olarak soyluluğunu gösterdiği "Ben, neseb itibariyle ondan daha hayırlıyım." dediği[76] belirtilmektedir ki Zeyneb, her ne kadar Zeyd ile evlenmeye Hz. Peygamber (sa)'in ısrarı ile razı olmuşsa da onunla evli olduğu sürece bu durumu Zeyd'e karşı kullanmaya ve üstünlük iddiasında bu*lunmaya devam etmiştir.[77]
4- Taberanî'nin "sahih" senedle Katade'den naklettiği bir rivayette de Zeyneb bint Cahş'ın önce Hz. Peygam*ber (sa)'in onu, kendisi için istediğini zannederek kabul ettiği, ancak Zeyd için istediğini anlayınca şiddetle reddettiği, âyet-i kerimenin nüzulü üzerine de mec*buren razı olduğu ayrıntılarına yer verilmiştir.[78]
5- İbn Zeyd'den rivayete göre ise bu âyet-i kerime Ukbe ibn Ebî Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm hakkında nazil olmuştur. Hz. Peygamber'e kendini hibe etmek istemiş, Hz. Peygamber (sa) de onu kendisi için değil evlâtlığı Zeyd ibn Harise ile evlendirmek istemiş.
Hadise hakkında İbn Zeyd şöyle anlatıyor:
Bu âyet-i kerime Ukbe ibn Ebî Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm hakkında nazil oldu. O, kadınlardan Medine-i Münevvere'ye ilk hicret edenlerdendi. Kendisini Rasûlullah (sa)'a hibe etmek istemiş; Rasûlullah (sa) da onu kendisi için kabul etmek yerine evlâtlığı Zeyd ibn Harise için istemişti. Buna hem o, hem de erkek kardeşi karşı çıkarak kızmışlar, "Biz, Rasûlullah'ı kastetmiş, onunla evlenmesi*ni istemiştik; o da tuttu kölesiyle evlendirmek istedi." demişlerdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[79]
37. Hani sen, Allah 'ın kendisine nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye diyordun ki: "Eşini bırakma ve Allah'tan takva üzere ol." Allah 'in açı*ğa vuracağı şeyi de içinde saklıyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki en çok Allah'tan korkman gerekirdi. Nihayet Zeyd, onunla bağını kopardıktan sonra onu seninle evlendirdik. Tâ ki evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevcelerini almakta mü'minler üzerine bir günah olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Buhârî'nin Enes ibn Mâlik'ten rivayetle tahricinde "Allah'ın açığa vura*cağı şeyi de içinde saklıyordun." âyet-i kerimesi Zeyneb bint Cahş ve Zeyd ibn Hârise'nin durumu hakkında nazil olmuştur.[80]
2- Daha önce (Nisa Sûresi 23 âyetinin nüzul sebebinde) geçtiği üzere İbn Cureyc'den rivayette o şöyle demiştir: Atâ'ya "Öz oğullarınızın karıları ile ev*lenmeniz... haramdır." (Nisa, 4/23) âyetini sordum. Dedi ki:
Hz. Peygamber (sa) oğulluğu Zeyd ibn Hârise'nin karısı olup da boşadığı Zeyneb bint Cahş ile evlenince Mekke'de müşrikler Efendimiz aleyhinde ileri geri konuşup dedikodu ettiler de Allah Tealâ bu "Öz oğullarınızın karıları ile evlenmeniz... haramdır." âyet-i kerimesini ve "Evlâtlıklarınızı da öz oğullarınız gibi tanımadı." (Ahzâb, 33/4), "Tâ ki evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevcelerini al*makta mü'minler üzerine bir günah olmasın." (Ahzâb, 33/37), "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah'ın Rasûlü ve peygamber*lerin sonuncusudur." (Ahzâb, 33/40) âyetlerini indirdi.[81]
3- Tirmizî'nin Şa'bî'den, onun da Hz. Aişe'den rivayetinde o şöyle demiştir: Şayet Muhammed, kendisine gelen vahyden herhangi bir şey gizlemiş olsaydı "Allah'ın emri yerine getirilmiştir." e kadar olmak üzere "Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye diyordun ki: "Eşini bırakma ve Allah'tan takva üzere ol." Allah'ın açığa vuracağı şeyi de içinde saklıyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki en çok Allah'tan korkman gerekir*di..." âyetini gizlerdi. Allah'ın Rasûlü (sa) onunla (Zeyneb ile) evlenince
"Oğ*lunun eşiyle evlendi." diye kınamaya kalkıştılar da Allah Tealâ:
"Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah'ın Rasûlü ve peygamber*lerin sonuncusudur." (Ahzâb, 33/40) âyet-i kerimesini indirdi. Allah'ın Rasûlü (sa), küçük bir çocukken Zeyd'i evlâtlık edinmiş ve Zeyd büyüyüp adam olun*caya kadar O'nun yanında kalmıştı.
"Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Bu Allah katında adalete en yakın olandır. Eğer babalarını bilmiyorsanız onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır..." (Ahzâb, 33/5) âyet-i kerimesi ininceye ka*dar onu "Zeyd ibn Muhammed" diye çağırırlardı.[82]
4- Tirmizî'nin kendi senediyle Enes'den rivayetinde de "Allah'ın açığa vura*cağı şeyi de içinde saklıyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki en çok Allah'tan korkman gerekirdi..." âyet-i kerimesinin Zeyneb bint Cahş hakkında nazil oldu*ğu belirtilmektedir. Buna göre Zeyd, hanımından şikâyet için Hz. Peygamber (sa)'e gelmiş, onu boşamaya kalkmış ve boşaması konusunda Hz. Peygamber (sa)'e danışmış da Hz. Peygamber (sa) ona: "Eşini bırakma ve Allah'tan takva üzere ol." buyurmuştu.[83]
5- Yine Tirmizî'nin konu ile ilgili olarak Enes'den rivayetle tahric ettiği bir habere göre "Nihayet Zeyd, onunla bağını kopardıktan sonra onu seninle evlen*dirdik." âyet-i kerimesinin Zeyneb bint Cahş hakkında indiğine işaret edildikten sonra Zeyneb'in, Hz. Peygamber (sa)'in diğer eşlerine: "Sizi Rasûlullah (sa) ile aileleriniz evlendirdi, halbuki beni yedi kat göğün üstünden Allah evlendirdi." diye övündüğü ayrıntısına da yer verilir.[84]
6- Hakim, Enes'den naklediyor: Zeyd b. Harise Peygamberimiz (s.a.)'e gelerek hanımı Zeyneb bt. Cahş'dan şikâyet etti. Peygamberimiz ona:
“Hanımını tut.” dedi. Bunun üzerine "Allah 'm açığa vuracağı şeyi gön*lünde gizliyorsun." ayeti nazil oldu.[85]
7- Tirmizî'nin tahric ettiği bu hadis, İmam Ahmed'in müsned'inde daha bir ayrıntılı olarak yer almaktadır. Şöyle ki:
İmam Ahmed'in Abdullah kanalıyla Enes'den rivayetinde o şöyle anlatıyor: Zeyneb bint Cahş'in kocası Zeyd'den boşandığında iddeti sona erince Al*lah'ın Rasûlü (sa) Zeyd'e:
"Zeyneb'e git ve onu benim için iste. Benim için senden daha güvenilir emîn birisi yok" buyurdular. Zeyd, Zeyneb'e vardığında hamur yoğurmaktaymış. Zeyd der ki:
"Onu görünce gözümde büyüdü, ona ba*kamadım, arkamı döndüm ve:
"Ey Zeyneb, sana müjdeler olsun, Allah'ın Rasûlü seni, kendisi için zikretmem, kendisi için sana dünürcü olmam için beni gönderdi." dedim. "Rabbıma danışmadan bir şey yapacak değilim." dedi ve evindeki namaz kılma yerine yöneldi. İşte o sırada Allah'ın Rasûlü (sa)'ne
"Ni*hayet Zeyd, onunla bağını kopardıktan sonra onu seninle evlendirdik..." âyet-i kerimesi nazil olmuş. Rasûlullah bizzat kendisi Zeyneb'e geldi ve izin istemeden yanına girdi. Biz de anladık ki Rasûlullah ile Zeyneb'in düğünü olacak ve Allah'ın Rasûlü (sa) bize ekmek ve et yedirecek. Sonra gerçekten Rasûl-i Ek*rem bize düğün yemeği olarak ekmek ve et yedirdi. Yemek yiyenler birer birer çıktılar ama bir takım kimseler yemekten sonra çıkmayıp orada konuşmaya dal*dılar. Allah'ın Rasûlü onların yanından ayrılıp dışarı çıktı, ben de peşinden. Ha*nımlarına uğrayıp birer birer onlara selâm verdi. Hanımları da selâmını alarak:
"Ey Allah'ın elçisi, yeni hanımını nasıl buldun?" diyorlardı. Sonra Hz. Peygam*ber (sa)'in odasında konuşmaya dalanların oradan ayrılıp gittiklerini ben mi ha*ber verdim, yoksa kendisinin mi haberi oldu hatırlamıyorum. Hz. Peygamber yeni eşinin yanına döndü. Ben de peşinden odasına girmek istedim de benimle arasına perdeyi çekti ve o sırada "Hicâb âyeti" nazil oldu da Hz. Peygamber ashabına daha önce yaptığı gibi va'zu nasihat eyledi ve kendisine inen âyet-i kerimeyi okudu:
"Ey O iman edenler, O Peygamber'in evlerine yemeğe çağrılmaksızın ve vakitli vakitsiz girmeyin. Ama davet olunursanız girin ve yemeği yeyince de lâfa dalmadan dağılın. Sizin bu haliniz O Peygamber'i üzüyordu, ama size bir şey söylemekten de utanıyordu. Allah ise hakkı söylemekten utanmaz..."[86]
7- Müslim, Ahmed ve Nesâî anlattı. Zeyneb'in iddeti bitince Rasûlullah Zeyd'e:
“Git ona beni söyle.” buyurdu. Zeyd gitti ve bunu haber verdi. Zeyneb:
“Ben Rabbim emredinceye kadar, bir şey yapıcı değilim.” dedi ve mescidine gitti. Kur'an indi, Rasûlullah geldi, izinsiz olarak onun yanına girdi. Enes dedi ki:
“Rasûlullah onunla gerdeğe girdiğinde, bize ekmek ve et yedirdiğini gördük. İnsanlar çıktı, yemekten sonra bazı kişiler evde kaldılar ve konuşuyorlardı. Rasûlullah çıktı, ben onu takip ettim. Rasûlullah hanımlarının odalarını takip etti. Sonra ona insanların çıktıkları haberini verdim. Yürüdü, eve girdi. Ben de onunla gittim, onunla eve girdim. Benimle arasına sütre çekti. Perdeleri indirdi ve insanlara, “Size izin verilmeden Nebi’nin evine girmeyin” âyetinin vaaz ettiği gibi vaaz etti. [87]
40. Muhammed sizin adamlarınızdan herhangi birisinin babası değildir. O, sadece Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin hâtemidir. Allah herşeye Alîm'dir.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
l. Katâde'den rivayete göre o şöyle demiştir:
“Zeyd hakkında nazil olmuştur ki o, Hz. Peygamber (sa)'in oğlu değildir. Vallahi onun erkek çocukları olmuş*tu. O, Kasım'ın, İbrahim'in, Tayyib'in ve Mutahhir'in babasıdır.” [88]
2. Tirmizî, Hz. Aişe'den naklediyor:
“Hz. Peygamber (sa), Zeyneb bint Cahş ile evlenince bazı kimseler:
"Muhammed oğlunun hanımı ile evlendi." Dediler. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.[89] Ancak iki rivayetin de meali birdir.[90]
43. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için rahmetiyle size salât etmek*te olan O'dur..Melekleri de size salât ederler ve O, mü 'minlere Rahîm olandır.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Mücâhid'ten (r.a.) Abd İbni Humeyd anlattı. Mücahid (r.a.) demiştir ki:
"Şüphesiz Allah ve Melekleri O Peygamber'e salât eder*ler. Ey iman edenler siz de O'na salât ve selâmda bulunun." (Ahzâb, 33/56) âyet-i kerimesi nazil olunca Hz. Ebu Bekr:
"Ey Allah'ın elçisi, Allah sana ne vermiş, bahşetmişse mutlaka bizi de ona ortak etmiştir." demiş ve işte onun bu sözü üzerine bu "Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size rahmetiyle salât etmekte olan O'dur..." âyet-i kerimesi nazil olmuş. [91]
2- İbn Abbâs'tan rivayete göre ise sanki "Şüphesiz Allah ve Melekleri O Peygamber'e salât ederler. Ey iman edenler siz de O'na salât ve selâmda bulu*nun." âyet-i kerimesi nazil olunca ashab-ı kiram serzenişte bulunmuş ve: "Ey Allah'ın elçisi, bu sadece sana mahsus, bize bir şey yok." demişler de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.[92]
3- Aslında birinci rivayet*teki Hz. Ebu Bekr'in sözünde de bir serzeniş ve bir beklenti açık olmasa de se*zilmektedir. Dolayısıyla iki rivayet arasında bir zıtlık veya çelişki söz konusu değildir.[93]
47. Mü 'mirilere, kendileri için Allah 'tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İbn Abbâs'tan rivayet edildiğine göre "Tâ ki Allah senin, geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın..." âyet-i kerimesi nazil olunca ashab-ı kiramdan bazı kimseler:
"Bu sana mübarek olsun ey Allah'ın elçisi; Allah'ın sana ne yapacağını, sana neler bahşedeceğini bildik, öğrendik. Peki bize ne yapacak, bize nasıl davranacak?" dediler de bunun üzerine "Tâ ki mü'min erkeklerle mü'min kadınları altlarından ırmaklar akan ve içinde ebediyyen kalacakları cennetlere koysun ve onların kötülüklerini mağfiret buyursun..." (Fetih, 48/5) âyeti ile bu: "Mü'minlere, kendileri için Allah'tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele." âyet-i kerimesi nazil oldu.[94]
2- İbnu Cerîr, İkrime ve Hasan-ı Basrî'den anlattı:
“Ne zaman, Fetih: 48/2 âyeti indirildi. Müminlerden bazı erkekler:
“Ya Rasûlallah, sana mübarek olsun. Biz, sana ne yapılacağını öğrendik. Bize ne yapılır?, dediler. Allahü Teâlâ, “Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları cennetlere girdirmesi için” âyetini ve Ahzab: 33/47 âyetini indirdi.[95]
3- Rebî İbni Enes'ten Delâili’n-nübüvve isimli kitabında Beyhakî anlattı. Rebî İbni Enes:
“Ne zamanki, “Bana ve size ne yapılacağını bilemem” âyeti indirildi. Ondan sonra, Fetih: 48/2 âyeti indirildi. Müslümanlar:
“Ya Rasûlallah, sana ne yapılacağını öğrendik, bize ne yapılacak” dedi. Bunun üzerine Ahzab: 33/47 ayeti indirildi. Fazlı kebir, Cennettir, dedi. [96]
50. Ey O Peygamber, Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ga*nimet olarak verdiği cariyelerini, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e hibe eder de Peygamber de onunla evlenmeyi isterse onu -ki bu mü'minlerden ayrı olarak sadece sana mahsus ol*mak üzere- senin için helâl kıldık. Sana bir zorluk olmasın diye mü'minlerin eşleri ve cariyeleri hakkında ne hükmettiğimizi bildirdik. Allah Gafur, Rahim olandır.
Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Tirmizî'nin Abd ibn Humeyd kanalıyla Ümmü Hâni' bint Abdülmuttalib'den rivayetinde o şöyle demiştir:
Rasûlullah (sa) benimle ev*lenmek istedi, ben de mazeret beyan ederek kabul etmedim ve beni mazur gör*dü. Sonra Allah Tealâ "Ey O Peygamber, Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Al*lah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyelerini, senin