Nasih ve Mensuh Olması Caiz Olan Şeyler
Bu beş kısımdan müteşekkildir.
1) Kur’an’ın Kur’an’la neshi: Bu icma ile sabittir. Allah’ın şu ayetinde görüldüğü gibi: “Biz bir ayet neshedersek veya onu unutursak” ayetinin hükmü şöyle açıklanabilir: Onu neshetmiyoruz, terkediyoruz ya da kendisiyle belli bir süre amel edilen hükmü erteliyoruz. “Ondan daha hayırlısını getiririz.” Yani ondan daha yararlı olanı getiririz. Daha sonra Allah (c.c.) şöyle der:
“Bilmezmisiniz ki Allah her şeye kadirdir.” (Bakara: 2/106)
Yani nasih ve mensuh meselesi hakkında her şeye kadirdir. Kur’an’da bu ikisinin kabul edilmesi Allah’ın birliğine delildir. “Yaratma da emir de O’na aittir.” (A’raf: 7/54)[316] Buna Bakara: 2/180 ayetinin Nisa: 4/11 ayeti ile neshi örnek verilebilir.[317]
Muhakkik Sami Ata Hasan şöyle dedi: “Alimler neshin bu şekli hususunda ittifak etmişlerdir. Akli olarak da nakli olarak da bunu kabul etmişlerdir. Akli olarak bunun caiz olmasına şunu delil getirmişlerdir: Kur’an’ın ayetleri, hüküm ve gerektirdikleriyle amel etmenin vacipliği bakımından birbirine eşittirler. Öyleyse akli yönden onların birbirini neshetmelerine hiçbir engel yoktur. Nakil olarak da buna nesheden ayetlerin varlığını delil göstermişlerdir.”[318]
2) Sünnetin Kur’an’la neshi: Bu konuda alimler arasında ihtilaf vardır. Onlardan bir kısmı kabul etmemiş fakat alimlerin çoğu bunu caiz görmüştür. Kabul etmeyenler delil olarak şunu ileri sürerler: “Sünnet Kur’an’ı açıklayıcıdır. Açıklayanın açıklananla nesholunması caiz olmaz. Açıklayanın neshedilmesiyle açıkladığı şeyler açıklanmamış olur.
“İnsanlara; onlara indirileni açıklaman için.” (Nahl: 16/44)
“Rasul size neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan kaçının.” (Haşr: 59/7)
Bunlara cumhurun yerine ben (Mer’i b. Yusuf el-Kermi) cevap vereyim: Bunu kabul etmemek için söyledikleri şeyler gerçekte kabul etmemelerine bir engel teşkil etmez. Kur’an’ın Kur’an’ı neshetmesi caiz olduğuna göre ve Kur’an’ı indiren Allah’ın bida yapması caiz olmadığına göre, bida yapması caiz olan Rasulullah’ın sözünün, bidası caiz olmayan Allah sözü olan Kur’an’la neshedilmesi daha evladır.
Rasulullah’ın gazvelerde muta nikahını üç gün için helal kıldığını ve müslümanların namazda Kudüs’e dönmelerini emrettiğini ve barış anlaşması sebebiyle müşriklerden gelen muhacirleri kabul etmediğini görmüyor musun? Bu ve bunun gibi hükümleri Allah ona indirdiği ayetlerle neshetmiştir. Bunun gibi Allah Rasulullah ve sahabelerin namazda konuşmalarını şu ayetiyle neshetmiştir:
“Allah’ın huzurunda saygıyla ve sessiz olarak durun.” (Bakara: 2/238)
Yine Rasulullah’ın amcası için bağışlanma dilemesi de böyledir. Bu da Allah’ın şu sözüyle neshedilmiştir:
“Ne nebinin ne de onunla beraber olan mü’minlerin müşrikler için bağışlanma dilemeleri doğru değildir.” (Tevbe: 9/113)
Bu gibi hadiseler Kur’an’da çoktur.
Onların söylediklerinin sonucuna bakılırsa gerçekte iki fırka arasında fark yoktur. Çünkü Kur’an’ın sünneti neshetmesini caiz görenler, neshedilecek sünneti genelleştirmişler, yani genişletmişlerdir. Kur’an sünneti neshetmez diyenler ise sünneti genelleştirmeyip sadece Kur’an’ı açıklayan sünneti kastedip bunun nesholunamayacağını söylemişlerdir. Şüphesiz Kur’an’ı açıklayan sünnet nesholunmaz. Şayet bunu kabul edecek olursak o zaman Kur’an’ın Kur’an’la neshi sonucuna varırız. İyice düşünülürse iki fırka arasında bir fark olmadığı anlaşılır. Bu iki fırkanın sözlerini birleştirmede bir engel görmedim. Bazı alimlerin şu sözü de söylediklerimi destekliyor: Kur’an-ı açıklayan sünnet başlı başına ayrı bir gruptur. Nasih ya da mensuh olarak isimlendirilmez.[319]
İmam Şafii sünnetin Kur’an’la neshini, nesheden ayetle beraber bir sünnet olduğu zaman caiz görür. O tek başına Kur’an’ın sünneti neshetmesini kabul etmez. Risale kitabında şöyle der: “Rasulullah’ın sünneti böyledir. Onu ancak Rasulullah’ın sünneti nesheder. Çünkü Allah Rasulullah’ın sünnet kıldığı birşeyin aksine birşeyi sünnet kılmak isteseydi, Rasulullah’ın bunu sünnet kılmasını emrederdi ve bu yeni sünnete muhalif olan daha önceki sünnetin neshedildiğini de insanlara açıklamasını emrederdi. Bu, Rasulullah’ın sünnetinde bu şekilde cereyan etmiştir.[320]
Neshin bu türünü kabul eden alimlerin cumhuru ise şunu delil göstermişlerdir: Kur’an ve sünnetin ikisi de Allah’dan vahiy iledir. Fakat Kur’an, okunan vahiydir. Sünnet ise okunmayan vahiydir. Akıl bunların birinin diğerine neshine bir engel görmez. Gelen rivayetler bunun bu şekilde olduğunu gösteriyor. Kudüs’e doğru yönelme Kur’an’da geçmez. Bu sünnetle sabittir. Fakat onu nesheden hüküm Kur’an’dadır. İşte sünnetin Kur’an’la neshi bu şekildedir.[321]
Rasulullah’ın kendi re’yi ile Mekke-i Mükerreme’de Beytu’l-Makdis’e doğru namaz kılarken daha sonraları bunun Bakara: 2/144 ayeti ile neshedilip kıblenin Ka’be’ye çevrilmesi örnek gösterilebilir.[322]
3) Kur’an’ın mütevatir sünnetle neshedilmesi: Bu konuda alimler arasında bir çok ihtilaf vardır. Bir kısmı kabul eder, bir kısmı kabul etmez. Kabul edenler şöyle der: Rasulullah’ın “Mirasçı için vasiyet yoktur.”[323] sözü, Allah’ın şu sözünü neshetmiştir: “Sizden birinize ölüm geldiği vakit, eğer mal bırakıyorsa , muttakilere bir borç olarak, ana-babaya ve yakınlara örfe uygun bir şekilde vasiyette bulunmak farz kılındı.” (Bakara: 2/180) Delil olarak ta “Rasul size neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan kaçının.” (Haşr: 59/7) “O, hevasından birşey konuşmaz. O, ancak vahyedilen bir vahiydir.” (Necm: 53/3-4) ayetlerini gösterdiler. Allah bu ayetlerden sadece Kur’an’ı değil, aynı zamanda sünneti de kasdetmiştir. Bunun için Rasulullah’ın her söylediğini kabul etmemiz gerekir.
Bu türlü neshi kabul etmeyenler şöyle dediler: “Kur’an mucizedir, sünnet ise mucize değildir. İcaz olan Kur’an, icazı olmayan sünnetle neshedilemez. Delil olarak şunu gösterdiler: “Eğer bir ayeti nesheder veya unutturursak onun aynısını veya ondan daha hayırlısını getiririz.” (Bakara: 2/106) Sünnet Kur’an gibi değildir. Çünkü o mahluktur, fakat Kur’an mahluk değildir.
Ben (Mer’i İbn Yusufi’l-Kermi) derim ki: Bu delil zahire göredir. Kabul edilebilir de edilmeyebilir de. Neshin bu türünü kabul etmeyenler bu tür neshi kabul edenlerin getirdikleri delillere şöyle cevap vermişlerdir: Haşr: 59/7 ayeti hakkında şöyle derler: Bu ayetten kasıt; ona kitapta indirilenden size neyi verdiyse onu alın, onu kabul edip tasdik edin, demektir. Necm: 3/4 ayeti hakkında ise şöyle derler: Rasulullah’ın Kur’an’dan size getirdikleri Allah katındandır. Onu kendisi söylememiştir. O, ancak ona vahyedilen vahiy iledir. Neshin bu türünü kabul etmeyenler, miras ayeti hakkında ise onun hadisle değil, veraset ayetiyle nesholunduğunu söylerler. İmam Malik’in şu sözü de bunu destekler: “Miras ayeti ana-babaya vasiyet ayetini neshetti. Buna dayanarak denilir ki: Kur’an kendisi gibi olan Kur’an ile neshedilir. Sünnet ise nesheden ayetin açıklayıcısı konumundadır. Bu türlü neshi kabul etmeyenlerin delili daha kuvvetlidir ve Allah’ın izniyle hak olan da odur. Bazı alimler de Rasulullah’ın “Zimmet ehlini öldürmeyin.” hadisi Allah’ın “Müşrikleri öldürün.” (Tevbe: 9/5) ayetini neshetmiştir, derler. Fakat bunda şüphe vardır. Çünkü bu nasıh değil, tahsistir.
Sünnetin Kur’an’ı neshetmesini caiz gören alimler şöyle demişlerdir: Neshedilen lafız değil hükümdür. Ayetten çıkan hüküm de mütevatir değil haber-i ehad gibi zannidir. Bu sözde şüphe vardır. Çünkü Kur’an, üzerinde ihtilafa mahal bırakmaksızın icma ile kesindir. Mushaflarda yazılmış, dillerde okunmuş, kalplerde ezberlenmiştir. Allah onun hükümlerine şahitlik etmiş ve onu koruyacağını haber vermiştir. Rasulünü de onda unutma ve yanlışlıktan masum kılmıştır. Sünnet ise bunun tam tersidir. O ehli kıblenin tamamından merfu olarak değilancak bir veya ikisinden gelmiştir. Başka bir deyişle: Onu rivayet edenlerin sayısı Kur’an üzerinde icma edenlerin sayısına ulaşmamıştır. Kur’an ve sünnet kesinlikle icaz, hıfz ve nakilde birbirine eşit değildir. Bir kısım alimler de şöyle derler: Söylenenlerin en iyisi: “Sünnet neshedici değil, açıklayıcıdır.” sözüdür. Rasulullah’a gelen zina edenler hakkındaki ayet böyledir. Allah şöyle buyuruyor: “Ya da Allah onlara bir yol gösterinceye kadar.” (Nisa: 4/15) Rasulullah bu ayeti açıklayarak şöyle demiştir: “Benden alın. Allah onlara bir yol göstermiştir.” Bundan sonra da celd ayetiyle gösterilen yolu açıklamıştır.[324]
İmam Malik, Ebu Hanife’nin öğrencileri ve cumhuru mütekellimin bu tür neshin caiz olduğu görüşündedirler. İki görüşünden birinde İmam Şafii ile İmam Ahmed, İbn Hanbel ve Zahirilerin çoğu da bu tür neshin caiz olmadığı görüşündedirler.[325]
4) Sünnetin sünnetle neshi: Bu konuda alimler arasında ihtilaf yoktur. Bu şekilde nesh çoktur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizi kabir ziyaretinden nehy etmiştim. Artık onları ziyaret edebilirsiniz.”[326] Neshin bu çeşidini alimler rivayetler yoluyla bilirler.[327]
5) Kur’an’ın icma, icmanın icma ve kıyasın kıyas ile neshi: İlimde derinleşmiş alimlerin çoğu neshin bu şeklini kabul etmediler. Hanefiler ve Malikiler bunları usul kitaplarında zikrettiler.[328]
Muhakkik Sami Ata Hasan şöyle dedi: “İcma: Rasulullah’ın vefatından sonra ümmetin müctehidlerinin bir konuda ittifak etmeleridir. Tanımından da anlaşılacağı üzre icma ancak Rasulullah’ın vefatından sonra mümkündür. Vefatından önce mümkün değildir. Aslolan, icma ile Kur’an’ın neshedilmesinin caiz olmayışıdır. Çünkü icma kesin bir delildir. Onun hükmü de katidir. Eğer onu nesheden kati bir nass olursa o zaman zaten icmaya mahal kalmaması gerekir. İcma ile amelin şartı o konuda bir nass olmamasıdır.
İcmanın diğer bir icma ile nesholunabilmesi için ilk icmanın hatalı olması gerekir. Birbirinin aksi iki icmanın bulunması imkansızdır. İcmanın başka bir icma ile nesholunması caiz olmaz. Çünkü o zaman ikinci icmanın ya birinci icmanın hükmünü kaldıran bir delile dayanması ya da bir delile dayanmaması gerekir. Eğer bir delile dayanmazsa o zaman bu hata olur. Müslüman ümmet bu hatadan masumdur. Eğer nesh nasdan bir delille ise o zaman bu nassın bu iki icmadan önce olması gerekir. Bu nass da ancak Rasulullah sağ iken ortaya çıkabilir. O zaman hüküm icma ile değil nass ile sabit olur. Cumhurun görüşü ise bu hususta neshin caiz olmadığı şeklindedir. Delil olarak ta şöyle derler: İcmayı nesheden ancak ya bir nass ya bir icma ya da bir kıyasın hükmü olabilir. Bir nassın bir icmayı neshetmesi imkansızdır. Çünkü nass Rasulullah zamanında mevcuttur. Fakat icma ise onun vefatından sonra ortaya çıkmıştır. Rasulullah’ın vefatından sonra bir nass gelmesi de mümkün değildir. Kıyasın nesh edici olması da caiz olmaz. Çünkü aslı sabit olan bir kıyasın tersine bir icma olursa bu yanlış şey üzerinde icma demektir ve İslam ümmeti bu yanlış icmadan uzaktır.[329]
Nasih ve Mensuhu Anlamanın Yolları: Nasih ve mensuhu anlamak için Kur’an ve sünnette ihtiyaç duyulan şey; Kur’an ayetleri ve sünnetlerin tarihi ile ilgili bilgidir. Önceki nass daha sonraki nasla neshedilir. Çünkü daha sonraki nassa itibar edilir. Mushaftaki ayetlerin diziliş sırasına itibar edilmez. Kur’an’ın dizilişinde nesheden nesholunandan önce gelebilir. Vefat iddeti hakkındaki iki ayet gibi. Mekki ve Medeni ayetleri de bilmemiz gerekir. Çünkü bu nasih ve mensuhun bilinmesinde önemli bir temel teşkil eder. Mekke’de inen bir nass ancak ondan önce yine Mekke’de inen bir nassı neshedebilir. Medine’de inen nass ise, hem Mekke’de hem de Medine’de daha önce inen nasları neshedebilir. Nesholunan ayetlerin çoğunu, Mekke’de inen ayetler, nesheden ayetlerin çoğunu da Medine’de inen ayetler teşkil eder.[330]