AYETLER VE SURELER ARASINDAKİ UYGUNLUK (TENASUBİ’L-AY VE’S-SÜVER)
AYETLER VE SURELER ARASINDAKİ UYGUNLUK (TENASUBİ’L-AY VE’S-SÜVER)
Ayet ve sureler arasındaki uyum ve ahengi inceleyen tenasüb ilmi, şerefli bir ilimdir. Bazı müfessirler bu husus üzerine dikkatle eğilmişler ve azami gayreti göstermişlerdir. Fahreddin Razi (606/1209), Ebu Bekir İbnu’l-Arabi gibi bir çok alim bu ilmin önemini ve Kur’an araştırmalarındaki yerini ifade etmişlerdir.
Ayetler çeşitli zamanlarda ve çeşitli sebeplere binaen nazil olmakla beraber, aralarında öyle bir irtibat var ki, onlardan birini yerinden oynatmak mümkün değildir. Kur’an’ın i’cazı bu yöne de teşmil edilebilir. Belağat ve ahenk bakımından Kur’an’ın böyle bir insicama sahip olması, onun ebedi bir mucize olduğunun delilidir. Arapçada, kelimelerin teşkil ettikleri terkiplerin güzelliğini yaşatan ve ilelebed yaşatacak olan Kur’an’dır. Onun terkipleri gibi terkipler yapmak insanoğlunun kudretinde değildir.
Ayetler ve sureler arasındaki münasebetleri incelemek çok ince ve çok dikkat edilmesi lazım gelen bir iştir. Bu sahada kendilerini gösterebilen müfessirler, tefsirlerinde bu münasebetlere temas etmişlerdir. Ayetler arasında münasebet olmadığına kail olanlar eserlerinde bu hususa temas etmeyenlerdir. Fatiha suresi bir bakıma mukaddimedir.
Kur’an-ı Kerim’in sureleri arasında da mutlak bir irtibat vardır. Gelişi güzel serpiştirilmiş olması bahis konusu olamaz. Bazıları, Kur’an sureleri uzunluk ve kısalıklarına göre tertib edilmiştir, söylendiği gibi bir tertib bahis konusu değildir, demişlerse de, biz tertiblerdeki uzunluk ve kısalıkları kabul etmekle beraber, bundan maksadın sadece bu olmadığını ve aralarında bir münasebetin varlığını söylüyoruz. Kur’an’ın bıkılmadan okunması ve çocukların kısa sureleri bir arada kolayca ezberlemeleri gibi kolaylıklar yanında aşağıda vereceğimiz örneklerde görüleceği gibi başka faydalar da vardır.
1) Ayetler arasındaki münasebete örnek:
a) “Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren O yücedir. Şüphesiz O, Semi’dir, Basir’dir.” (İsra: 17/1)
“Musa’ya kitap verdik ve “Benden başka vekil edinmeyin” diye onu İsrailoğullarına kılavuz kıldık.” (İsra: 17/2)
Birinci ayette Rasulullah’ın bir mucizesi bildiriliyor. İsra ve Mi’rac hadiselerine inanmayanları ikna etmek için, Musa’nın Mısır’dan gece kaçışı ve Tur dağında Tevrat’a nail oluşu arasında münasebet vardır. Musa’nın kavmi inanmayıp ona zorluk çıkardığı gibi, Rasulullah’ın kavmi de bu hadiseye inanmak istememiş ve zorluklar çıkarmıştı.
b) “Sana hilalleri sorarlar. De ki: “O, insanlar ve hacc için belirlermiş vakitlerdir. İyilik evlere arkalarından gelmeniz değildir, ama iyilik sakınanınkidir. Evlere kapılarından girin. Allah’tan sakının, umulur ki kurtuluşa ereresiniz.” (Bakara: 2/189)
Hilallerin hükümleriyle eve girme arasında ne gibi bir münasebet vardır? Burada sual soranların ters soruşları bir temsille izah edilmektedir. Onlar ayın tam veya noksan haldeki durumunu soruyorlar. Rasulullah ise onlara ayın asıl hikmetini izah etmiş oluyor. Bedihi olan bir şeyi niçin soruyorsunuz da, asıl sizin için menfaat olan yönünü sormuyorsunuz demek istemektedir. Nasıl evinin kapısından çıkan bir kimse, evine kapısının aksi bir cihetinden girmezse –ki bu iyilik değildir- o halde siz de sualinizi eve ters girenler gibi aksi şekilde sormayın, demek istemektedir.[428]
c) Bakara suresinde sadaka ayetlerinden sonra faizin haram olduğunu bildiren ayetler ardarda gelmişlerdir. Bu iki grup ayet ayrı ayrı zamanlarda nazil olmasına rağmen aralarında irtibat vardır. Çünkü her iki grup ayet de fakirleri korumayı hedefleyen özelliğe sahiptirler.[429]
2) Sureler arasındaki münasebete örnek: Duha ve İnşirah sureleri gaye ve maksat bakımından aynıdırlar. Kevser suresiyle Maun suresi arasında da şöyle bir münasebet açık olarak görülür. Maun suresinde, münafıkın dört vasfı zikredilmiştir. Onlar da pintilik, namazı terk, namazda riya ve yardıma mani olmadır. Kevser suresinde ise pintiliğe mukabil, hayrı çok olan kevser, namazı terk yerine namaza devam, namazda riya yerine Rab için namaz kılmak, yardımı men etmek yerine kurban kesmek, onun etini tasadduk etmek gibi bir mana açık olarak kendini göstermektedir.
Hakkında müstakil olarak eserlerin yazıldığı bu konuyu, ilim dalı olarak ortaya koyanın Ebu Bekir en-Nisaburi (324/936) olduğu bildirilmektedir.[430]