Rasulullah’ın Zamanında Tefsir
Rasulullah’ın Zamanında Tefsir:
Kur’an-ı Kerim arap dili ile nazil olmuş, muhatapları onu kendi kültür seviyeleri nisbetinde anlayabilmişler, anlayamadıkları konuları, bu hususta en selahiyetli zat olan Rasulullah’a sormuşlardı. Derin akaid meseleleri üzerinde düşünmeye lüzum görmemişler, sağlam bir iman onları bu gibi bir tekellüften kurtarmıştı. Rasulullah’ı Kur’an tefsirine sevkeden en mühim amil, İslamiyetin kendisinden olan emridir. Bu risalet vazifesinin iktizasıdır. O tebyin ve tebliğle mükellefti. Buna tipik bir misal, Haccetü’l-Veda hutbesinde üç defa müslümanlara tebliğ ettim mi diye sormuş, müslümanlardan müsbet cevap alınca “Ya Rabbi şahid ol.” demişti. Kur’an-ı Kerim’den sonra onun en mühim tefsir kaynağının Rasulullah’ın sünneti olduğunu söylemiştik. Sünnet Kur’an’ın umumunu, hususunu, mutlak ve mukayyedini, nasih ve mensuhunu ve diğer hususlarını izah eder. Mekhul’den rivayete göre Kur’an’ın sünnete olan ihtiyacı, sünnetin Kur’an’a olan ihtiyacından daha fazladır.[446] Bir hadiste: “Bana kitapla beraber, misli de verildi.”[447] denilmektedir. Bu konuda sünnete o kadar ehemmiyet verilmiştir ki, Yahya b. Ebi Kesir, sünnet Kur’an’a kadirdir, Kitab ise sünnete kadir değildir, demektedir. Bu söz Ahmed b. Hanbel’e söylendiğinde “Bunu söylemeye cesaret edemem, fakat sünnet kitabı tefsir ve tebyin eder derim.” demiştir.[448] Kurtubi tefsirin mukaddimesinde, sünnetin Kur’an’ı beyanı iki şekilde olduğu anlatılmaktadır.[449] Birincisi, kitaptaki mücmeli beyandır. Mesela beş vakit namazın vakitlerinin beyanı, zekatın miktarı ve haccın menasikini beyan gibi. İkincisi ise, kitabın hükmü üzerine ziyadeliktir. Mesela, kadının nikahını, hala ve teyze üzerine haram kılmak gibi.
Rasulullah konuşma yönünden arabın en fasihlerindendi. Çünkü ona arap edebiyatının meani, beyan ve bedi bakımından en yükseği olan Kur’an nazil olmuştu. Böyle bir kitabı ona müyesser kılan Allah, elbette onun lisanını en fasih ve en beliğ kılması icab ederdi. Nitekim o, öyle yetiştirilmişti. Daha evvelce söylediğimiz gibi, arap dili yazı ile pek işlenmediğinden cümleler kısa ve manalar çok genişti. Kur’an-ı Kerim’de de bu ifade şekli mevcuttu.