Kur'ân Harfleri
Kur'ân Harfleri
Yirminci asrın ilk çeyreğinden sonra harf inkılabı yapılmasının ardından yeni nesil Kur'ân okuma, öğrenme imkânından uzak kaldı. Bir çok resmi ağız "Buna lüzum yok" deyip, gerekirse âyetlerin lâtin harfleri ile de yazılabileceğini söylediler. Onun yazı konusundaki sıkı tutumu, bu ihtiyaçtan ileri gelmiş olabilir.
Resm-i hattın tevkifî olduğunda ısrar eder [s.27]. "İlm-i Resmi'l-Kur'ân, Mushaf'a mahsus hatt-ı ıstılahî ile hatt-ı kıyasî arasındaki farkları ve onların hikmetlerini göstermek içindir. Hz. Osman mushafinın imlâsına uymak icab ettiğinden basılacak mushafların bu esasa mutabık olmak lazımdır [s.27] ve ümmete farz-ı kifayedir." Bu görüşte olan İmam Ahmed b. Hanbel, Alûsî, M. Mahluf ve benzerlerinin görüşlerini nakleder [s.27-28]. Medeniyet-i İslâmiyye Tarihi [s.29], el-Muknî [s.29]; Neşr (el-Cezerî ?) ve Şerh-i Mecâmi gibi zevata dayanarak, hatt-ı Osmânî'ye uymanın vücûbunu ifade eder.
Fakat, imam mushafın hattına uyma şartını: a) tahkikî b) takdirî çeşitlerine ayırır. "Meselâ, el-Muknî'de mezkur olduğu veçhile şeklinde yazma tahkikî, şeklinde yazma ise takdirî muvafakattır. Çünkü bu elifler Mesâhif-i Osmaniyye'de ihtisar için hazfedilmiştir, okunuş itibari ile yine mevcuttur. Binaenaleyh yerine, yazılması, asl-ı kıraata uygun olduğundan Hatt-ı Osmânî'den bir inhiraf sayılmaz. Emsali hakkında da hüküm böyledir. Nitekim bizimTürkçemizde gibi birçok kelimeler, sırf ihtisar için
şeklinde elifsiz yazılagelmiştir." [s.28-29]
"İşte bunun içindir ki, İslâm âleminde Kur'ân-ı Kerim'in resm-i hattına son derece itina edilegelmiştir (...) Hemze, ta'şir, fasıla işaretleri bilâhare kabul edilmiştir. Bunlar Kur'ân-ı Kerim'in asıl yazısından hariç, onun şekil ve mahiyetini tağyirden berî; bir nevi tefsirden ibaret olup, mücerret tilâvetini teshîle hâdim, ziyadesiyle zabt ve beyana elverişli işaretlerdir. Âyetlerin başlarındaki fâsılalar ile vakf ve ibtidaya ait rumuzlar da bu cümledendir. Bunlar kelimelerin cevherlerinden hariç, resm-i hattı tağyirden berî olduğundan, cumhûr-u müslimîn tarafından tasvîb edilmiştir." [s.30-31]
II. cildin baş tarafındaki Müteaddit Tefsirler Yazılmasındaki Hikmet başlığı da aynı manayı te'kid eder [s.181-183]. Hatta müteakip Müfessirlerin Meslekleri de [s.183-187] tefsir çeşitlerini tanıtarak aynı manayı pekiştirir.
İbrîz'den"Kur'ân'ın hattı tevkifî olup, nazmı mu'ciz olduğu gibi resmi de ayrıca mu'cizdir" sözünü nakleder [s.33]. Bundan sonra Kur'ân'ı Arapça olmayan bir kalemle yazmanın veya Arapça'nın gayrı ile tilâvetinin doğru olmadığını bildirir [s.33]. Meseleyi biraz incelerken Zerkeşî'nin cevaz araştırmasını nakletmesini eleştirir.
Ezher ulemasının yayınladığı ez-Zikra'l-Muhammediyye dergisinde, söz Kur'ân'ın Lâtin harfleriyle yazılmasının caiz olmadığı şeklinde bitirilir. [s.34]
Münferid harflerle basılmış bir risale hakkında mülga fetva emanetinin fetva vermediği nakledilir. [s.34-35]
Devamla: "Kur'ân-ı Kerim'in resm-i hattını değiştirmek arzusu, Arapça bilmeyen müslümanların Kur'ân-ı Mübin'i kolayca okuyabilmesini temin gibi bir maksada müstenid olabilir. Fakat güzelce mülâhaza edilince bu maksadın daha güzel tecellisi için Kur'ân'ın resm-i hattını muhafazadan başka çare olmadığı tezahür eder. Bir kere bu yazının yerine başka yazıların kaim olamayacağını yukarıda söylemiş bulunuyoruz. Sonra resm-i hattın hafızalara pek büyük yardımı vardır. Kur'ân'a has resm-i hat ise bu hususta birinciliği haizdir. Binaenaleyh Kur'ân-ı Kerim'i kendisine mahsus bir resm-i hat ile okuyup bellemek, bilfarz bariz fazla bir zaman sarfına muhtaç olsa da yine faideli olacak ve İslam âlemine ait, müstakil, tarihî bir resm-i hatta ittila peyda edilmiş bulunulacaktır. Medenî müterakkî milletler birçok yabancı kavimlerin dillerini, yazılarını öğrenip dururken müslümanlar umum İslam âlemine ait, din bakımından da pek büyük bir kudsiyyeti haiz olan bir yazıyı niçin bellemesinler? Aynı zamanda ibadetten de sayılan bu bilgiyi niçin tahsile çalışmasınlar? [s.35-36]